05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Osman Şahin'den bir öyküler toplamı: "Mahşer" Bir övkii "Mahsep"i Yarattığı mahşeri, yalnız öykülerindc cfeğil; öykülerinin okurla buluşma düzleminde de görebilmek olanaklı Osman Şahin'in. Binlerle, on binlerle okuru var belki ama; yüz binlerle, hatta milyonlarla sayılabilecek bir izleyicisi de söz konusu. Yurtdışındaki okurla izleyiciyi de bu nesaba kattınız mı, Osman Şahin öykücülüğünün kazandığı boyut daha iyi anlaşılacaktır. M. SADIK ASLANKARA ahşer", Arapça bir sözcük. Atatürk'ün lcalıtı Türk Dil Kurumıı'nca yayımlanmış Türkçe Sözlük, "mahşer"i, " 1 . kıyamet günü dirilenlerin toplanacaldanna inanılan yer, 2. mec. Büyük kalabalık" biçimindc açımlryor. Osman Şahin, son öyküler dcmetine Mahşer adını vermiş (1). Şahin, bu adla birlikte, sözcüğün yan anlamlarından, art alanlarından topladığı çağrışımlara, esinlemelere de yaslanıyor görüldüğü kadarıyla. Evct, görünürde, gerçekten bir "mahşer" söz konusu belki ya, öyküler toplamı, bu varsıl çağrışımlardan, esinlemelerden yola çıkıyor yine de. Şahin'in öyküde yarattığı "mahşer" yeni değil! Çünkü o, deyim yerindeyse tam bir "mahşer öykücüsü"! Yaratüğı mahşeri, yalnız öykülerinde değil; öykülerinin okurla buluşma düzleminde de görebilmek olanaklı onun. Çünkü Osman Şahin'in binlerle, on binlerle okuru var belki ama; yüz binlerle, hatta milyonlarla sayılabilecek bir izleyicisi de söz konusu. Yurtdışındaki okurla izleyiciyi de bu hesaba kattınız mı, Osman Şahin öykücülüğünün kazandığı boyut daha iyi anlaşılacaktır sanıyorum. Osman Şahin öykülerinden yola çıkılarak yapüan filmler, onun öykülerini birebir yansıtmaz, doğru elbette. Osman Şahin in değil de, yönetmenindir film. Ama izleyicinin, film akarken, bu öykücülüğün büyüsüne kapılmaması, bir çalım olsun bunu yaşamaması olası mıdır? Işte Osman Şahin, bir açıdan bizi bu mahşerle buluşturan öykücü! Nedir peki bu mahşer? Yüzleşmemiz elbette! Kendimizi sorgulayıp kendimizle hesaplaşmamız! Kendimizin tanrısı, kendimizin peygamberi, kendimizin celladı olmamız! Ve sonra kendimiz için iyilik melekJiğine soyunmamız! Bu yanıyla "küçük evren"in adıdır mahşer. Mahşer insandıryani. Oktay Akbal'ın "tnsan Bir Ormandır" deyişini, Osman Şahin'ce söyleyecek olursak "insan bir mahşerdir". Mahşer adlı öyküler toplamında üçöyküyer alıyor: "Gölgemin Gölgesi", "Dişler", "Mahşer". tlk ikisi bağımsız öykü ama, "Mahşer", birbirine geçmiş sekiz öyküden okışuyor. Banakalırsa, birbirindcn yalıtılmadan, birbirleri arasındaki anlam bağlan koparılmadan okunmak zorunda "Mahşer". Nitekim yazarın kendisi de, bir açıdan bunu böyle düşünmüş olmalı. Yapıtta, yalnızca üç bağımsız öykünün sıralanmış olması bunu gösteriyor. Oykünün sınıılannın zorlandığı açık! Zaten "Gölgemin Gölgesi" 16, "Dişler 24 sayfaiken "Mahşer",arabaşlıklanylabirSAYFA 14 dan pek çoğunun ağaç, çiçek, böcek diye geçiverdiği bu ortamı, kendi şiiriyle birlikte Osman Şahin'de yerli yerinde görmek, insana derin nir soluk aldırıyor. "Dişler", iki kervancıdan birinin, ötekine anlattığı bir iç öykü olarak sıınuluyor okura. Bu tür öykulemelerin, kısa öyküde, öykünün dramatik yapısını bir ölçüde zorladığı biliniyor. Bu gcncl kuralın, "Dişler" için de geçerli olduğunu belirteyim. Osman Şahin, bu öyküyü, bir kervancının anlatısı biçimindesunmayabilirdi. Olağanüstü büyülü öykü gereci, kim bilir, daha ne güzelliklere doğru ucururdu okııru? Yine de "Dişler", yarattığı düş dolambacı, tapımlarla (akide, kült) kurduğu içlidıslılık, büyü ve kutlama (ritüel) vb. birdenoire yaratüğı çarpıcdık, birbirini iten ya da çelcen havasıyla "Mahşer"in giriş kapısını aralıyor okur için. "Dişler", "Mahşer"in habercisi aynı zamanda... "M Osman Sahln, sözlu anlatı geieneginin bir ardılı gibl koyuyor kendlnl ortaya BU Işln ustalanndan, bln yıliar öncekl atalanndan el aimış da anlatısının basına çökmüş bir yazar klmllği yansıtıyor yazdıklannda. •vıanşflr n n n varaonMi Şu da var: " Mahşer" in tadına varabilmek için, okurun ilkin "Dişler" gibi bir öyküyü okuması gerekmiyor elbette. Çünkü "Mahşer", yazınsal gerçekli^iyle kendini zaten dayatan, öykü düzleminde ağırlığını olabildiğince duyuran bir öykü. Boylesi bir öykü, kılavuz gerektirmeyeceği için, " Dişler", bu anlamda da işlevini yitiriyor bana göre... Gelclim "Mahşer"e... "Mahşer"in ne olduğuna değinmiştim yukanda. Bu kcz, izleksel olan yanını değil de, konusurtü ele vereyim öykünün bir iki satırla. 114 sayfalık bir öykü, Civan'la kansı Huma'nın, "aylardan beri ayak basılmamış" bir yoldaki yürüyüşüyle başlar. Ardından, önlerini "dik" bir "ormanlı dağ" keser. Yola niye koyulduklarını Huma'nın, kocası Civan'a söylenmesinden öğreniriz: "Ne hallere düstük Civan, ne hallere!.. Köçek kısmının düğün evine yayan gittiği nerede görülmüş? Hem yürü, dağı tepeyi aş, sonra da günlerce düğünlerde köçeklik et, düğün nalkını eğlendir. Olacak iş mi?" Ama konuşmalarından öğreniriz ki, "artık o eski görenekler kalma(mış)"tır. Ayakta kalmaya, dik durmaya çalışan yoksul karı kcx;anın düğün evine giderken yaşadıkları serüveni okurken Saoahattin Ali'nin "Yeni Dünya" adlı öyküsünü ammsamamak olanaksız elbette (3). Sabahattin Ali'nin unutulmaz "Yeni Dünya"sı baska bir yere çıkarıyordu okuru, "Mahşer' ayn bir ycre... "Mahşer"de, "orta yaşlı" (s.55), "kırkı(nı) geç(miş)" (s.57). Civan'ın ölmesi gerekir dahayolun başmda. Nitekim "soluk kesicibirtırmanış 'ın ardından (s.58); "birden belli belirsiz bir solma, bir sararma baş(lar) Civan'ın yüzünde. Aşın zorlanmaktan soluğu çatallaş(ır). Koltuk altları, gömleğinin sırtı sırılsıklam tere batmasına karşın tırmanışını inatla sürdür(ür) (üvan. / Bu solup sararmanın ardından bir batma, bir tıkanma duy(ar). Bir ağırlık gel(ir) yüreğinin üstüne. Soluğunu kesen, tıkayan bir ağrı(dır) bu. Omuzlan tit(rcr). Ayakları doıaşmaya, bedeni sendelemeye Daş(lar). Soluksuz yüzü karış(ır). Bir atcş dalgası yala(r) yüzünü. Attığı adımın yanına ikincisini atama(z). Kolları sark(ar), heybesi kay(ar) omzundan düş(er) yere." (s.59). Huma, akşam karanlığı çökerken, "pelte"leşmiş (s.60) Civan ı, ormanlı dağın KüçükBvran likte tamj 14 sayfa. Değerli dost Prof. Dr. Sevinç Özer, okuduğunda "Mahşer"i; " Aa, bu novella!" diyecektir, kuşkum yok bundan. Başta belirteyim, işin bu yanına takılmayacağım ben! 1998 Yunus Nadi Öykü Ödülü'nü kazanmış bu öyküler toplamının, öykü sınırları içinde değerlendırilip dcğerlendirilemeyeceği sorunsalı, bir başka yazının konusu olmalı. Ama düşünmeden edemiyorum: lster öykü deyin; ister kısa roman ya da novel, "Mahşer"in, yani böylesine yoğun kılınmış bir anlatı bütünlüğünün, kitapta tek başına bırakılması daha doğru olmaz mıydı? "Mahşer", Mahşer'i, "mahşer"e çevirmek için tek başına yetiyor. Bu yüzden olmalı.gerek "Gölgemin Gölgesi", gerekse "Dişler", yalnız "Mahşer' in gölgcsinde kalmıyor, aynı zamanda onun tarafından dışlanıyor da bir bakıma. Kıyıda, boynu bükük duran bu iki öyküye, hiç değilse bir iki satırla değineyim istiyorum. Gölgemin Gölgesi", yaşanüanların, düşlemlerle yeniden ycniden kurulup anımsanışını odaklıyor. Yörük yaşamından kesitlerin getirildiği, "yurtyeri"nin sevgiyle yüceltitdiği, tül gibi avuçtan kayan incecik bir öykü "Gölgemin Gölgesi". Yörük yaşanıı denildığinde Duran Yılmaz'ı ammsamamak olası mı? 1970'lerde Memet Fuat'ın önayak olmasıyla Yeni Dergi'dc yayımladığı öyküler, bir anda geniş bir okur kitlesiyle buluşmasını sağlamıştı Yılmaz'ın. Neyalan söyleyeyim Osman Şahin'in bu öyküsünü okurken, bir kez daha anımsadım genç yaşta yitirdiğimiz bu "Yörük öykücü"yü (2). "Gölgemin Gölgesi"nde anlatılan "orman" üzerinde de durmak gereği dııyuyorum. Postmodern yönsemeler, yalnız ormanı değil, doğayı, hatta yaşamın özünü betimleyen doğal döngüyü bile yazında bir yana bırakmış görünürken, Osman Şahin'in, "Gölgemin Gölgesi"nde, geçmişte kalmış gibi algılanan bu olgulara, artılc hiç kimselerin gönül indirmediği bu güzelliklere övgüler düzmesini önemsediğimi belirteyim... Öyle ya, her birinin birer adı olduğu halde, günümüz yazarların sırtlannda, rastlantıyla görüverdiği mağaraya taşır. "Mağara, akşamın alacasında, evcil, rahat, güvenli bir yer gibi gel(ir)" Huma'ya. (s.60). Bu arada "dışarıda da karanlığın baskını başlamış, uçsuz bucaksız orman, içinde her türlü tehlikenin kaynadığı bir kuyuyadönüşmüştü(r)." (s.60). Ne var ki, "kocasıO can vermeye başla(mıştır)" Huma'nın. (s.61). "Geleceğin uykusuna çoktan çekilmişti(r) Civan." I luma, "ellerini göğsüne, dızine vura vura" dövünür: "Ne yapacağım ben şimdi. Ne yapacağım: Ah kara günüm!.. /... / "Kör olasıca; ölmek için bula bula burasını mı buldun? Burasını mı?" (s.63) Hep birlikte kuyuya düşeriz sanki: Bir öykü "mahşer"inin içine!.. Öykü başlamıştır artık; Huma'nın "bula bula burasını mı buldun?" dediği yerde, mağarada! "Gecenin göz gözü görmez karanhğında, mağaraya sığınan üç eskıyayla birlikte, kahramanları da tamamlanır öykünün: Huma veüçeşkıya! "Huma.gitmesinibeklediğieşkıyaların, ateş yaktıklarını görünce, ne düşüncceğini btleme(z)." (s.75) Eşkıyalar taranndan görünmesi kaçınılmazdır artık kadının. Derken o ilk karşılaşma: "Eşkıyaların delici bakışları ile karşılaşmamak için (Huma) gözıerini onlardan ustaca kaçırı(r), içinden geçen korkularını asla belli etme(z), onlann kendi aldından geçenleri okuyup anlamalarına izin verm(ez)... / Eşkıyalar da korku içinde(dir) oysa. Yüzleri kuskudan karmakanşıktı(r). Henüz kim olduklarını bilmedikleri bir kadınla, uyuyor görünen bir adam vardı(r) karşılarında."(s.78) Bu arada gizli bir kahraman daha vardır öykü mahşerinde: Osman Şahin. Kollarını ağır ağır sıvamaya koyuluuğunu görürüz yazarın. Olağanüstü Düyülü bir dille yarattığı o öykü mahşerinin içine çeker bizi. Ama asıl sürpriz, Huma'nın eşkıyalarla karşılasması değil; arkayik bir tapımın, bir kez dana yaşatılmasıdır satır aralarında. Kurtuluş, bir tapımdadır belki de. Öyle ya herkes olduğu gibi görünüp icini dökecek; geçmişi ve geîeceğiyle apaçık şekillenecektir bu tapımda. Yazgı, tapımın elindedir sanki. Mahşer, budur işte! Bir yanı cennettir mahşerin, öte yanı cehcnnem! Bir yanı şeytan öte yanı melek! Gizlerin gizli dilını açık eden bir Tannyla yüz yüze gclccektir öykünün kahramanları, bu öykü mahşerinde! Nasıl mı? Huma, "bir çağn almış gibi, tehlikeli bir düşten fırlamış gibi küçücük bir hamleyapa(r). Konuşmak, bir şeyler söylcyerek onların (eşkıyaların) kafalannı kendi istediği yöne sokmak, tehlikeli düşüncelerden uzaklaştırmak ist(er)." "Öne geriye sallamaya başla(r) bedenini. Gözlcrine bir ışıltı gcl(ir). Bir güç kaynaşması oluş(ur) içinde. Görünene, maddi olana değil de, görünmeycn bir güce seslenirmiş gibi, yarı kaçık, yan çılgın bir durumda bafeırmaya başla(r): / 'Ölüm vaaar! Olümm!'..."(ss.7980) "Eşkıyalar, bir an suskunluğa bürün(ür). Yarı kaçık, yan fıttırık bir kadında, nedenini bir türlü anlayamadıklan bir giz vardı(r)..." "Eşkıyalaruı bir anlık duralamasından yüreklenen Huma, konuşmasını kararlılıkla sürdür(ür)." (s.82) "Birbirinden kopuk kopuk, kısa, bağımsız öyküler" anlatır Huma. "Durmadan söze sığınması, eşkıyalara karşı duyduğu olası bir tecavüz korkusunun diline vuran ürpertisinden başka bir şey değildi(r)." (s.82) "Reis, dudaklarını sıkıca kapatmış, alnını kırıştırmış(tır), düşiinceli(dir). / Diğer iki eşkıyanınsa, yüzıerindeki gcrginlik, kuşku azalmış, bakışları gevşemişti(r). tkisi de garip bir boyun eğişle kadına bak(ar)." "Huma, eşkıyaları etkilemeye başladığının ayırdınua(dır). Derin bir soluk al(ır.)" (s.84) Nitekim "eşkıyalardan çıt çıkmaz olmuştu(r). Huma, onlann yaCUMHURİYET KİTAP SAYI 499 öykümahfflri Yörük öykücü
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle