05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

şamlannı iki dudağının arasına almıştı(r)" sanki. (s.99) "...Masalcı bir ana gibi konuş(mayı)" sürdürür. (s.86) Bu büyülü anlatım, birbirinin içinde seilen öykülerle birlikte sürüp gidiyor böy~ •ce. Bir yapboz oyununda gibi tıpkı, birbirlcrine farklı farklı uçlarla dokunup el verebiliyor. Ancak, öykünün içinde, kendine derin bir yatak hazırlamış olan budunbilimsel yanın, bu nitcliğe dayalı büyü, tapım, kutiama boyutunun tanrıcı, gizemci, yazgıcı yaklaşımlarla kanştırılmaması gerekiyor. Osman Şahin'in Mahşer'inde, buna yönelik en küçük kuşku söz konusu değil! "Mahşer"de anlatılanlar, böylesi sapkınlaştırılmış yaklaşımlarla değil; insanın doğasında, tinsel üünyasında yerleşmiş korkulann, kaygıların neşter altına alınmasıyla çözümlenebilir ancak. Yazann, bu doğrultuda, olağanüstü bir çaba içinde olduğu gözleniyor zaten. Bunun altından kolayca sıyrdıvermekle kalmıyor Şahin, aynı zamanda, öykülemesini, çok iyi bildiği bir alanın anlatı teknikleri burgacına çekmeyi de beceriyor ustalıkla. Nitekim "Mahşer"i göz açıp kapayana dek bir destan ve söylence anlatısına dönüştürebiliyor yazar. Bunu başardığı içindir ki, Huma, çok doğal olarak "masalcı ana"ya ya da ana tanrıçaya; eşkıyalarsa ana erlunin çevresinde, ayak altında dolaşan erkek kahramanlara ya da erkek tanrılara dönüşcbiliyor (4). E Yaraöa drama Huma'yla Şehrazat ya da "Mahşer"le Binbir Gece Masallan arasında kurulabilecek koşutlukların, tek başına yeterli olamayacakları kanısındayım ben. "Mahşer 'deki "büyü", "tapım", "kutlama" boyutunun üzerinde de durulmalı öykünün o destan ve söylence havasına sızabilmek, öyküdeki anlatı dokusuna yayılabilmek için. I Iuma'nın, bir tapım havasında, seyirlik bir gösterinin göstermecisi gibi oynayarak anlattıkları, y^lnız kendini değil, eşkıyaları, hatta anlatının kendisini de birbirine ilmeklemede ana eklem işlevini görüyor "Mahşer"de. Yani yalnız anlattıkları değil, göstermeci oyunu da çok büyük önem taşıyor Huma'nın. Üstelik oynayan Huma değil yalnızca. Eşkıyaların da, hiç değilse kendi öykülerinin anlatıldığı bölümlerde bu oyuna ka^ tıldıkları görülüyor. r lele eşkıya Kosak, bir seyirlik oyun Dİle kuruyor açıktan açığa. (s.158 vd.) Olup bitenlere bir açıdan "yaratıcı drama" çalışması da diyebilirsiniz, canınız istiyorsa... Değerli dost Prof. Dr. Nurhan Karadağ, yapacağı bir ck çalışmayla, "Mahşer'aen kendi tiyatro anlayışı doğrultusunda, şaşırtıcı bir oyun çıkarabilir pekâlâ. Sinemacdar da öyküdeki biiyüyü öne çıkararak çarpıcı bir film koyabilir ortaya. Yeterki, "büyü", "tapım", "kutlama" boyutu gcreğince kavranabilsin bu öykü manşerinin. Osman Şahin, sözlü anlatı gcleneğinin bir ardılı gibi koyuyor kendini ortaya. Bu işin ustalarından, bin yıllar önceki atalanndan el almış da anlatısının başına çökmüş bir yazar kimliği yansıtıyor yazdıklanncıa. Yoksn durmuş oturmuş bir destan ve söylence havası bunca başarıyla nasıl yansıtılabilir başka türlü? Anlatıyı arkayik bir prizmadan geçirmeye de büyük özen gösteriyor Şahin. Öykü kahramanlarının, birbirinin içinde, birbirinin yerine yansırılmast; bu kişilerin görece nahîf geçirgenliklerc sahip olması destan ve söylence havasındaki nu öykü mahşerinc, buruk ama fantastik bir tat da katıyor. Kahramanlar, ilkin bircr portrc olarak giriyor öyküye. Destanlarda ve söylencelerdegörüldüğü üzere, çok uzaktan görünen bir nesnc kabaca anlatılıyorcasına. Kuşkusıız bir şablonlaşma çıkıyor bu yolla ortaya, engel olunamaz biçimdc, Yazar, insan yüzlerine dönük ilginç nitelemeler ^etiriyor. iyi insanlarla kötü insanlar, daıa bu ilk betimlemelerde kendilerini ele CUMHURİYET KİTAP SAYI 499 veriyorlar hemence. Şu tümceler bunu gösteriyor: "Orta yaşlı, uzunca boylu, bıyıksız, badem gözlüydü."; "...İlk bakışta gizini hemen ele vermeyen güzellikte bir kadındı. Burnu ölçülüydü. Gece siyahı gözleri yoğun dcrinlikli, koyu bakışlıydı." (s.55); "Orta boyluydu. Kamburumsu, sanşındı. Çarpık çeneli, çatal sakallıydı. I Iavuç rengi bıyıklan ağzının içine dek girmişti. Camlaşrruş, akı çıkınış, canlı, parlak gözleri, kötülüklerle dolu geçmişini ele verir gibiydi adamın."; "...Geniş kemikli, çatık kaşlı, kırçıl saçlı eşkıya, içlerinde en yaşlı olanıydı. Derin brışıklarla taranmıştı yüzü. Çıkık elmacık kemikleri ile kaşlan arasına sıkışmıs, ncredeyse çizgi haline gelmiş gözlerinde, bir çeliîc kapanının şaşmazlığı vardı. Şakağındaki derin yara izi, kabarmış bir damardan farksızcu." (s.75; "...Sivri, sert sakallı, basık yüzlü, küt burunlu, çirkindi. Kabank, gür saçlıydı. O denli ki, kd örmeden bir başlık geçirmiş sanırdın başına. Gömleğiile boynu arasına bir mendil sermişti. Üst kapaklan şişmiş, kısık, pusu bakışb gözlerindeki acımasızbğı çocuk görse anlardı." (s.76); "Orta boylu, beyaz tenli, uzun, ak, gür sakallıydı. $alvarırun üstüne taşırdığı beyaz ipekten gömleğini dizlerinin üstüne kadar sarkıtır, dolama beyaz sarık sarardı başına." (s.87); "Görünüste yumuşak yüzlü, dilleri tatlı insanlardı. Konustukları zaman melek ağzıyla konuşurlardı. Oysa son derece acımasız, kindar, yılan dölü insanlardı onlar. Acımasızlıkları, kıvrak ve yumuşak dilli oluşlarının aitında gizîiydi." (s.103); "ZayıJf, tilki suratlı, yeşil gözlü, koca burunlu..." (s.140); "Soğuk yüzlü, üşümüş gibi mor dudaklı, beyaz tenli, ufak terek, kurbağa gözlü..." (s.]41) vb. Ne var ki, bu flk izlenimler; insanlar, birbirlerinin yerine geçmeye, fantastik bir düzlcmdc görccc herkes uzak bir bakışla ele alınmaya başlandıktan sonra değişiyor. Bütün kahramanlar, görüncn yüzleriyle olduğu kadar, görünmeyen yüzleriyle de boy gösteriyorlar gide gide. Her yanları dökülüyor bir bir. Aşagılanmış gibi duranların zaman zaman alçaldıklan görülüyor. Ömeğin eşkıyaların kan dökücü, acımasız, saldırgan yanları kadar "sosyal isyana" yanlan da görülüyor (5). Aynı uurum afialar, şeyhler için de geçerlidir. Sonuçta kahramanlar, tam bir insan gibi, yani cte kemiğe bürünüp de öyle çıkıyorlar bu öykü mahşerindc karşımıza. Bütün bu anlatılanlan, anlatı nesneleriyle dans edercesine bir dil kuşatıyor Mahşer'de. Usumuzda şaklayan bu dil kıvılcımlarını şöyle bir yelpazelemeye ne dersiniz? Işte bir öbek örnek size: "Güneşin tadıru haykıran çiçek", "pür uçlannda incileşen çiy damlası", "rüzgâra saçını taratan orman", "pür ilmeklerine takılarak koşan rüzgâr , "yurtyeri", "serpme bulut", "güneş kokan gök", "çocukluk şafak ları", "sesini unutan dere", "yalnızlığın sürgünü", "gömü yaşamı", "bulut bakıcısı", "gökyüzüfalcısı", "seskasırgası", "kalınçubukluyağmurperdesi","uyuyan çocukluk türküleri", "renk döken gökyüzü", "bacaksızdüşünceler", "yıldızçağlayanı", "kuş görmez sıldık", "yılan sırtı kaygan", "ışılulı gömlek", "akıtma yosun coşkusu", *Tuvnşma", "sel yurtığı yar", "yıhnç iniltj", "alaşaşkın", "yıldızlardanpatlayacak halegelen gökyüzü", "karanlığıemercesine şişen, büyüyen ay", "yakım" (agıt, "örümcek ağı inceliginae uyku"," korkulann sakağavuransesi", "ipütiliışık", "pusu bakış" ("mum bakış"), "sözcü örücüsü", "söz kundakçılığı', "ölez söz", "şarlan", "tapıçlamak , 'Tcısmık", "el değmemiş öfke vb. Güzelliklerini sergileye sergileye kulaç atan bu dil, zaman zaman düzeni.bozuk bir görünüm sergilemiyor değil! Özellikle oestan vc söylcnccfcrde göze çarpan tümce içinde eşanlamb sözcük kullanmaya yönelik başanjı örnekler verdiği söylenemcz yazann. Örnekse, "Aklına Bezci Çetesi geldi usuna hemen." (s.71); "He yanı cerahat, irin, ağır ter kokuyor, yeşil sinek kaynıyordu" (s.107); "Ne ki, bu kezki kanı, öç vc intikam duygulanyla ateşlenmiş bir kandı." (s.155); "...Kosak'ın derdi de öç ve intikam oldu." (s.156). "Akıl", "cerahat", "intikam" sözcükleri "us", "irin", "öç" sözcüklerinin Arapçası. Burada yazar, eğereşanlamlı sözcüklere yer vererek tümce kurmak gibi bir amaç taşıyorduysa, çok daha geniş çevrelere açılmalıydı bana kalırsa (6). Ama Osman ijahin, buna benzer dikkatsizlikler sergileyebiliyor. Örneğin "mahkum" yerine "yaraılı olmak" (s.12) diyebiliyor da güzelim bir Türkçeyle, bir sonraki sayfada Arapça "huşu" (s.13) sözy pç ş cü k üfiüne yer açmaktank kaçınıyor. Kimi özensizliklerinc de rasdıyoruz Osman Şahin'in. Örnekse "Issızlıktan yararlanan birçok köpek, ölü gibi yatmıslar, uyuyorlardı..." (s.32) tümcesinde "birçok ' dedikten sonra eylemi çoğul yapmanın gereği var mıydı acaba? "... Yaruma gelerek, gül yapraklarını eliyle dudaklanmın arasına itiverdi", (ss.34,35) tümcesinde, gül yapraklarını "el" değil de "parmak" itse daha doğru olmaz mıydı? "Kendilerinden büyük, yetişkin bir insana bakıyor olmak, beslemek, onlar için gizli bir oyuna dönüştü..." (s.110) tümcesinde "insana beslemek" biçiminde bir anlatım olamayacağına göre "beslemek" sözcüğünün önüne "onu" sözcüğünü eklemek gerekmez miydi? "...Dışarıdan sese benzersesler gelmeyebaşladı kulağına" (s. 126) tümcesini de Osman Şahin'c yakıştıramadığımıbelirteyim. Kimi yazarlarda dikkatimi çeken, Osman Şanin'de de gözüme ilişen bir kullanım var: "zaman süreci". (s.23) Bu biçimde bir kullanımın yanlış olduğunu düşünüyorum ben. Bu iki sözcük, aynı zamanda birer teknik kavram da. "Zaman", bizim dışımızda sonsuza akan bir "sürem"i, "süre"lerin art arda dizilişini dile getirir. "Zaman, sürüp giden doğru bir çizgi olarak düşünülebilir; geriye doğru sonsuza değin uzanır (geçmiş), aynı zamanda ileriye doğru (geleceğe) akıpgider." (7) Burada elbette bir değişim de söz konıısııdur, nc ki " zaman "dan beklenen "gelişim" değil de "geçiş"tir daha çok. Orhan Hançerlioğlu, l'clsefe Sözlüğü'nde "zaman"ı, "tüm var olanların birbirlerinin yerini alarak zincirledikleri sonsuz süre" olarak açımlıyor' Oysa "süreç"ten beklcnen öncelikle "değişimin kendisi"dir. I lançerlioğlu, "süreç" kavrammın açılımında da şunları söylüyor: "Demek ki süreç, kendi içsel et DMatsüMar kinliğiyle yeni bir olay olan eski bir olayın dönüşümscl gclişmesini tümüyle dile getiren bir deyimdir. Denebilir ki süreç, bir gelişme serüvenini niteler, birbirinden türeyerek gelişen bir olaylar dizisidir." (8) Açık ki, "zaman" felsefesel bağlamda, "süreç" ya da "gelişme" dediğimiz diyalektik olguyu kapsamına alacaktır. Bu ise bir sürece dayalıdır elbette. Oysa sürecin yaslanacağı zaman ise "genef zaman"ın dışında "zamanlar" olarak dilegetirilebilir. Görüldüğü gibi bu karşıtlık, "zaman" ve "süreç" Itavramlarını karşıt kavramlar konumuna da dönüştürüyor. Böyle olunca ikisini birlikte tek bir söz kalıbuida değerlendirmek yanlış olmayacak mıdır? Öte yandan, "Ama bunlan aldınş ettiği yoktu Civan'ın" (s.58) biçimindeki tümcede, Osman Şahin'in, dilbilimcilerin zaman zaman tartıştığı bir anlatımına tanık oluyoruz: "bunlan aldınş etmek" mi, "bunlara aldınş ctmek" mi? Son olarak, bir iki yazım yanlışına da değineyim. Şahin birleşik yazılması gereken °yeniyctme"yi s.l4'te ayn; ayrı yazılması gereken "kım bilir"i, "bir şeyler"i bitişik yazmış. (ss.72,78,79). Sonra "hapse" demesi gerekirken "hapise" (s.157) demiş. Ama bütün bu aksamalar, okuru Mah şer'den koparmaya yetmiyor kuşkusuz! Oylesine büyülü bir oil ki bu, gözünüz kapalı yol alıyorsunuz anlatının içinde... Öykünün mahşerini, doğrusu bu dil de kamçılryor! Mahşer'i okurken, belki bu büyülü yapıttan niçbir zaman haberi bile olamayacak dünyanın yedi iklim dört bucağındaki halkları düşündüm, neler yitirmiş olabileceğini onların! Sonra da bizim insanımızı... Tek tip düşünmeye, tek tip beslcnmeye. tek tip çoğalmaya, tek tip yaşamaya, tek tip estetik naz almaya kosullandırılan insanımızı... Neleri okur r>u insanlar bilemem ama, bildiğim, insanın yalnızca kendine sunulanı okuyarak çoksesli olamayacağı! Ister yazar olun, ister okur; pek çoklannınkuruyup döküldüğü bu "insan mahşeri"nde kendinizi yescrmeyc hazır tutabilmenin, canlılığınızı koruyabilmenin bir yolu da, bu tür yapıtlan okumak işte! Öylcyse, buyrun "okumamahşeri"ne!« (1) Osman Şahin; Mahşer, Can Yayınları, îkinci Basım, 1998,168 s. (2) Değerbilir bir rutum ve duyarlı bir yazı için t>ak.: Necati Güngör, "Yörük Hikâyecinin Ölümü", Adam öykü, OcakŞubat 1996,sayı2. (3) Bak.; Sabahattin Ali; "Yeni Dünya" (Bütün Öyküleri H'de Yeni Dünya için de); Yapı Kredi Yayınlan, 1997, s.86 vd. (4) Bu konuda ilginç bir yazı için bak.: Yıldız Cıbıroğlu; "Anaerkıl Dönemden Ataerkil Döneme Geçişte Erkek Tannnın Çıraklığı", Evrensel Kültür, Mayıs 1999, sayı 89. (Bu ilginç yazısında Cıbıroğlu, doğu batı tapımlannı karşılaştırdıktan sonra şu genel değerlendirmeyi yapıyor:" ...Vurgu erkeğin doğuramaması / yaratamaması üzerine. Insanlann zihnini meşgul edcn en güçlü merak konusu buydu belki de. Bu soru karşısında bocalayan erkek zihni de erkeğe yaşamayan ya da özürlü varbklar doğurttu.") l'arklı bir yaklaşım ayrıca bak.: M. Sadık Aslankara; "Kybele'yi Yeniden Yaratmak", Adam Sanat, Ağustos 1996, sayı 129. ' (5) Bu konuda bak.: Eric Hobsbawm; Sosyal îsyancılar, (Türkçesi: Necati Doğru), Sarmal Yayuıevi, Îkinci Basım, 1995. (6) Bu konuda bak.: Ülkü YalımÖzcan Yalım; Türkçede Eş ve Karşıt Anlamlılar Sözlüğü, Bilgi Yayınevi, 1983 (7) Prof. Dr. Bedia Akarsu; Felşefe Tcrimlcri Sözlüğü, Savaş Yayınları, Üçüncü Basım, 1984, s.202. (8) Orhan 1 lançerlioğlu; Felsefe Sözlüğü, Remzi Kitabevi, Altıncı Basım, 1982, ss.471,384. SAYFA 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle