Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
varır, hakaret eder, inandınr, araya s o kuşturur. Bunu boş yere yaptığı zaman ozanlaşmaz. I îiçbir şey söylemeden konıışan bir düzyazı yazarı olur." (Edebiyat Nedir?, Çev.: B. Onaran). ü n u n bu düşüncelerini Camus de şöyle pekiştirir: "Sanatçı, kendisinin seçilmiş olması gibi konusunu seçcr. Sanat biraz, dünyanın bitmemişliğine ve kaçıp gidiciliğine karşı isyandır. Sanatçı, heyecanının kaynağı olduğu için korumak zorunda kaldığı gerçeğe biçim vermekten başka bir şeyi ödcv edinmez gene de. (Sanatçı ve Çağı, Cev.: Y. Keskin). Şimdi soralım kendimize: yazar/sanatçı, günün/dönemin insanı mıdır, yoksa çağına/dönemine karşı sorumluluk bilinci taşıyan biri midir? Bugün, imlediğiniz görsellik, yazarı/sanatçıyı da "evcilleştirmiş" bir anlamda onun ruhunu satın almaya (satmaya) yönel(t)miştir. Sizin imlediğiniz, olsa olsa, bunun yanılsamasıdır. Sanatkültür ortamı zamanla bunlardan arınacaktır. Edebiyat, sanat; yazar/sanatçı gerçek kimliğine kavuşacaktır. Tonlumumuzdaki çöküntü, taşların yerinden oynaması/yaşanan anafor yiizyılımızın kaçınılmaz deprcmi, bence. Ne "tarihin sonu" nc de "son insan". 'Bunalım dönemlerindeki kaçınılmaz olanı yaşamanın bir bedeli vardır. Biz, toplum olarak, son 75 yılın uykıı vc aymazlık günlerinin bedelini ödıiyoruz biraz da. Osmanh'nın son döneminde dc yaşanmıştı. ü gün empcryalizmin kolları sarmıştı ülkevi, bugün kapitalizmin. O çöküntü aydınlık bir Cumhuriyct'i doğurdu. Bu sarsıntı ise yeni bir aydınlanma rönesansının sancıfarını getiriyor, bence. Bunu hayatın her alanında yaşadığımızı gözleyebiliriz. Denemelerınizde "ben'den "hiz'e, okurla yüzleşmtye; hatta onunla biryolculuga çtkıyortunuz adeta, Denemenin asal ışlevı nedir, sizce? Deneme, insana insanı, toplumu, hayatı anlatır biraz da. llayatın ayrıntılarını yani. Göze ilişenler, ilişmeyenler... Duyup hissettiklcrimiz, dile getiremediklerimiz.. Her şey, her şey denemenin konusudur. Söz'ünün bir ucu 'insan'adır, bir ucu 'insanda'dır denemenin. Bu yazı biçemini besleyen kaynaklar zengindir. O zenginliği yakalayabildikçe, deneme biçimlenir. Yazınımız bu açıdan önemli birikime sahip. Dünya ölçeğinde denemecüerimizin olduğu düşüneesindeyim. Denemelerınizde öne çtkan izleklerden söz edelim biraz da. Çeşitlilik, yoğunluk söz konusu. Tut ku ise başat ızlek. Buradan ulaşttğımz kıyılar üzerinde duralım Aslında, dikkat ettiyseniz eğer, bu ana izleklerin acılımlandır diğerleri. Yani; aşk, sevgi, dostluk, ayrılık, bağlılık, acı, yoksunluk, sürgünlülc, umut, yılgı... Her birinde insana dair yaşanılanların izleri gelir bir bir. Kuşkusuz bugün deneme Monlaigne'nin getirdiği çizginin çeşitliliğini sunuyor yine. Düşünsel öz nep var; duygu örüntüsü, 'ben'sel söylem yine öyle. Değişen özde çeşitlilik, ama daha çok biçemsel yapıdaki yeniliklerdir, sanıyorum. Nedcn? Bugünün insanı, hayat, yaşadıklarımız, tanıklıklarınnz bize yeni anlatım olanaklan sunuyor. Yazı da bir tür ifade biçimi olduğuna göre. Yine Sartre'ın sözleriylesöyfersek: "însanbazı şeyleri söylemleyi seçtiği için değil, onlan belli bir biçimde söylemeyi seçtiği için yazardır. Ve biçem (üslup) hiç kuşkusuz, düzyazıya değerini veren şeydir." Deneme biçimsel yani ön planda olan bir yazı uğraşıdır. Her şey denemenin konusu olabilir, ama biçemi yakalamak o 'her şey' den daha da önemlidir, oence. Amacım, hiçbir zaman yazmak için yazmak olmadı. Söylcmek istediğim şeyi kendi sıcacık anlatım vardır bu bölümde. Dördüncü yazıda Behçet Aysan, yazann çocukluk arkadaşı Hüseyin Haydar, Rilkc, Metin Altıok, Yunus Emre, Paul Eluard,AlpEr Tunga, Pindar söz alır, sözle ağarlar maviliğc. Üçüncü bölümde yazar izlerden hareket eder. Ovidius, Neruda, Cortazar, Saint John Perse, Goytisolo, Eyüboğlu (B.R,), Ix>rca, Rasim Sedjic ve daha birçok yazar ve şair bu izlekleri şiirleri, gölgeleriyle doldunır, anlamlandırırlar. Yazar da gezinir durur bütün bu şair ve yazariann sözleriyle birlikte mekândan mekâna, izlerin ardında. Çingeneler selamlar geçerlcr bizi çiçekleriyle. Tarihleri hakkında kısa ama özlü bir bilgiye de sahip oluruz bu arada. Konu sürgünlüktür her iki yazıda da. lzlekler adlı dördüncü bölümde ise, yazar edinilmiş anılarla dolaşır alıntılarla, şiirleri, kitapları. Gidiş gelişlerle dolu bir anlatımı ycğler bu bölümde daha çok. Ve aşkın neliği, içimizi dolduran gizcmi temel izlek olarak, anılara.kentlere eşlik ederler, bir de yaşanmışlıklara. Bu bölümün ikinci yazısında, Carlos Fuentes ile yazmak arasındaki ilişkilerden yola çıkarak yazma edimini, olgusunu irdelcr yazar, yazmak izlek olarak neliğiyle çıkar karşımıza, ısıtır düsler dünyamra, insanı insan yapan kaçuıılmaz ycriyle. Beşinci bölümde yazının kendisini irdeliyor ve propaganda, slogan yazın ilişkisine açıklık getirmeye çalışıyor. Vardığı yer bağımlı sanatta sloganın daha çok kullanıldığı. Ve düşüncenin daha çok yüzeysel yanının vurucu şekilde anlatımının öne çıktığı, Amaç, düşüncenin yaygınlaşması elbette. İkinci yazı ise, çocukken ve ilk gençliğimde kitaplannı büyük bir açlıkla, severek okııduğum, bugün ise geçmişte okuduklarımdan aklımcıa sanki dünmüş gibi kalan bir yazarın dil ile olan ilgisini anlatmaya aynlmış: Panait tstrati'dir söz konusu Romcn yazar. Onun, gezginciliği, başka bir dili (Fransızca) öörenmesi ve bu ikinci dilde (sürgün dilde) yazı yazması. Romain Rolland ın bu serüvendeki payı Kentler ise... Benim yazarla dııygudaşlığımın yoğunlaştığı yazılardan oluşuyor. Bu altıncı bölüm, yazarın buruk bir nü dil/söz iklimimim dokusu içinde vermcyi amaçladım. Sözünü ettiğiniz çeşitlilik, yoğunluk da bunun bir göstergesidir. Şimdilerde nelerle uğrastyorsunuz, yazı oylumunuzda neler var? Işık Ol Günüme Ağ'ın ekscnindeyer alan denemelerden oluşan Söz Uçıarı Yazı Burçları şu günlerde okura ulaşıyor. Yazınsal Oluşumun Göstergeleri, Çağdaş Yazın ve Yaşam (incelemecleştiri), Oykücünün Eİ Kitabı (incelemederleme) yayıncısında yayınlanmayı bekleyen kitaplar. Yaşamın Yazının Gerçeğine Doğru: Yaşar Kemal (inceiemc), Âzınlık Rimlikleri, Azınlık Kültürleri (Arus Yumul ile hazırladığımız, incelemederleme) bitenler. Devam cdenler: Dışgöç Olgusunun Edcbiyatımıza Yansıması (inceleme), Babil'e Yolculuk (deneme), Kanıtlanmış Sözler Ansiklopedisi (denemcaforizma), yeryüzünün Bir Ucunda (gezi notları), Yapıttan Yoruma (karşılaştırmalı metinincelemeleri), Yaşamdan Şiire (incelemesöyleşialbüm). Ayrıca uzunca bir süredir üzerinde çalıştığım iki roman ve iki öykü kitabımın bu çalışma oylumumda yer aldığını belirtmek isterim. • Işık Ol Günüme Ağ/ Deneme/ Feridun Andaç/ Papırüs Yayınlan/ 224 s. zünle öyküye, anıya daha çok yaklaştığı, denemenin sınırlannı aştığı yer. Doğruyu söylemek gerekirse, yazarla birlikte cıolaştım çok iyi bildiğim, bin yıllık tarihini yudum yuaum duyarak Erzurum'u. Bir de acı olan şu: Erzurum'da olup da, şehrin tarihi dokusunun nasıl katledildiğinin ayrımına varan yok gibi. Şehrin tadını, rengini aldığı bütün o güzeüm eski yapılar yıkılın yerine yeni bir şehir kurulmuş, Makyajı bol bu görünüm, güya çağdaş bir görünüme sahip olduğu için Erzurumlulan mutlu da euiyor? Üniversite mi ne yapıyor? Böyle diyenleri duyuyorum da... Peki üniversel bilginin verildiği bu öğrctim yuvalan Türkiye'de bu konuda ne yapıyor ki orda ne yapsın? Toptan bir yargı benim ki, ama... Acı, acı konuşturuyor insanı.,, Erzurum'dan Paris'e gidiyor yazar ve bu defa da bu kenti anlatıyor. Daha çok, anlamaya çahşan, şaşıran ve sevcn bir insanın duygulan öne gcçiyor bu bölümde. Köprüler, kitabevleri... Yazanmızın dikkatini en çok çeken iki olgu. Ve tabii ki aşk, metro ve Paris'in simgesi olan Eyfel Kulesi de giriyor yazıya. Âğaçlı yollarla Fransız aydınlanmacılarından Diderot, Voltaire, Rousseau ve diğer Fransızyazarlan da alıyorlar yerlcrini cloğal olarak. Paris anlatılır da düşle kıyaslanmaz mı? Yazar da böyle yapıyor zaten. Yazann kitabının son bölümü ise An'lar. Ük yazıda tutkuyu, tutkunun öne geçmesi durumunda insanın halini kısa ama özlü bir şekilde irdeliyor. Şu yargıya ise katılmamak elde değil: "Tutkular yalnız ba şına bir hiçtir! Katılun olunca değişim ve etkileşim yaşanır" Bu bölümün ikinci ya zısında ise iki aydınlatıcı yazar ele alınıyor: Stefan Zweig ve Erasmus. O Erasmus ki özgür diişünceyi en karanlık dönemde her türlü zorluğa göğüs gererek savunmuştu. Erasmus'la Zweig'ın buluşması ise, ikincinin birinciyi anlatnıası, anlamaya çalışma çabasıyla gerçekleşiyor. ZweigErasmus'u anlatırkcn daha iyi anlıyoruzbu aydınlanmacı yazarı. Erasmus'un düşüncelerini, ayduılanmacı kişiliğini anlatırken Zweig'ın ağzından, yazar bizi Aziz Nesin ile de karşılaştırır. Aziz Nesin'in karanlığa karşı aydınlanma kavgası verirken yaptığının Erasmus'unkinden farklı olmadığı kanısuu taşıryazar, Şunu söylemek gerekir ki bu yargı doğrudur. Aziz Nesin de ülkemizdc karanlığa kar^ı aynı savaşı vermişti. Gönenerek okudum arkadaşım F'eridun Andaç'ın yapıtmı. Bir solukta, bazen tekrar geriye dönerek. Yazılar arasında ilişki kurarak. • *" CUMHURİYET KİTAP SAYI 496 Isık 01 Güniime Afl üii METİN CENGİZ eridun Andaç'ın Işık Ol Günüme Ağ (*) adlı yapıtını okuyorum bir süredir. Değişik tad ve hazlar veren bir kitap oldu benim için. Beşinci bölümünde bizzat yaşadığım, vandalca yok edilen değerlerini gördüğümde üzüntü duyduğum bir kenti, bu duyarlıklara sahip insanların gözüyle gezmiş, Ortak bir duyarlığın oylumlarında yazmış o kenti. Onun çocukluğu, benim gençliğim, az mı biçimlendi o kentle? Andaç çalışkan bir yazar, ilk kitabı Gerçekçilik Yolunda 1989'da yayımlandı. C) günden bu yana, birçok kitaba imzasını attı. Yayımlanmak üzere hazırlamış olduğu birçok kitabının beklemckte olduğunu biliyorum. Bazı kitaplarının hangi serüvcnlerdcn geçtiğini cte. Bunlardan üç kitap tamamlanmış. Bazıları da yazılmakta. Elimdeki kitabı Işık Ol Günüme Ağ yazann yayımlanmış son kitabı. Yazar, bu kitabını deneme üiye adlandırmıs, Oysa, anılarla örülmüş, anıların, tanıkîıklann, yaşanmışlıklarınkokusunu, içtenliğini, tadını tasıyor. Deneme kadar anı diye de nitelcnebüir. Söyleşi havasıyla yer yer öykü kurgusuyla yazılmış. Bu havayı taşıyor. Kı saca, kitap türler arasında bir kurgu, bir olaylar örgüsüyle çıkmış gün yüzüne. lçindekilerbölümüne baktığımızda, kitabın Sözlcr, lzler, lzlekler, Söylemlcr, Kentler ve An'lar diye yedi bölümden oluştuğunu görüyoruz. Yuzler ve Kentler dışındaki bölümler ikişer yazıdan oluşuyor. Adını verdiğim bu bölümler ise beşer yazıdan. Yazarın kendini yazıya en çok kattığı, yaşamış olduklarınuan en çok yararlandığı DÖlümler de bu bölümler, Doğrudan kendisinden yola çıkması, bu bö lümlerdeki yazılara da bir içtenlik, bir sıcaklık katnıiş. Diğerbcş bölümden oluşan yazılarda ise denemenin getirdiği bir uzaklık, ülçülülük söz konusu. Gcrçi yazar ken di düşüncelerini, fikirlerini anlatıyor, söyleşi havası yine yoğun. Ama, yaşanmışlığı diğerlerincıe dana bir yoğun. Fikir ve düşüncelerin yıldızımsı panltıları çckiyor bizi daha çok. Kitabın önsözü 1 lalil Cibran'dan bir alıntıyla başlıyor. I la, kitabın bir özelliği de yazarın yazardan yazara, şairden şaire, düşünürden düşünüre gerçekleştirdiği yolculuk. Onsözde, Mantıkal Tayr'dan alıntılar karşılıyor bizi: Kuşlann simurga F varmak için aşmak zorunda olduklan yedi vadi. Kitap yedi bölümden oluşuyor dedi. Sonunda ulaştığımız kendimiz. Yani simurg, Yedi vadiye göre, yazar da bu kitabını yedi bölümden oluşturmuş. Yazar, çok sevdiği Feridettini Attar'ı da böylece selamlamış oluyor. Bence de içten, sıcak bir merhaba bu. Sözün bir yol kavşağında karşılaşıp, yazı üzerine konuşmak gibi bir şey DU. Ûstelik Behçet Necatigil'in tanıklığında. Onun başlığa adını veren "Solgun bir gül..." imgesinin sıcaklığında. Birinci bölüm Sartre ve Roland Barthes ile başlıyor, iki alıntı, sözün neliği üzerine. Sonra araya Italo Calvino giriyor. lnsanın iç coğrafyasıyla söz arasında bir yerde. Yazar Ösküp'ü tanıtıyor bize o sehirde yaşamış yazariann da adını anarak. Sonra araa şiir giriyor. Şiirsiz bölüm zaten yok gii. Sözü köpürtüp dalgalandıran şiirier hepsi. En çok da Kosta Raçin'in anılışı gönendiriyor biz okuyanlan. Bölümün ikinci yazısı doğup büyüdüğü kente bir merhaba der geçer. O kent ki, tarihi bin yıldan fazladır. Gcçmiş buram buramdır o kenttc. Yazık ki, evet... Artık o kokuları getiren tarih katledilmektedir. Kitabın ikinci bölümü Yüzler. Kitabın uzunca tutulmuş bölümü bu. Bu bölümde kimlcr yok ki: Cem Karaca, Cahit Külebi, Sabanattin Kudrct Aksal, Aksal bu bölümün her yazısının sürekli konuğu. Çeşitli semtler, adalar girerler araya vc kaybolurlar sonra. Mallarmc, Verlaine, Rimbaud, Lautremont, Sutüven, Dıranas, Uyar, C^ansever, Necatigil. Bu bölümün sözü Aksal'la doludur, onun şiirleriyle söze ışık tutulur. Birinci yazının söze ağan şairi ise Cahit Külebi'uir ve onun insana, Anadolu'ya adan mış yüreği. Bu bölümün üçüncü yazısı Cemal Süreya'ya ayrılmıştır. O dost canlısı, sohbet adamı, sıcacık kişiliğiyle yazarımızın doğduğu kcnte bir yolculuk yapar. Hüznün, buruk sevinçlerin vc ilk sürgünlüğün o kenti terk edişle başladığı yere. F.rzurum'a, Kars'a da şöyle bir uğrarlar, Sonra Taş Mağazalar, Gürcü Kapı, Tebriz Kapı, Cumhuriyct Caddesi, Tabyalar, taş binalar, kagir evler vb. Süreya'nın şiirleri sanki bu mckânlarda yazılmış gibidir. Öyle bir E SAYFA 6