04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MUZAFFER BUYRUKCU u başlığı gorür görmez Zeki Müren'in ünlü şarkısı, sözleri ve müziğiyle doldurdu kıılaklanmı, şarkı bittiğinde içimde tortu gibi bir şey kaldı ki o Kalanın yarısı, ayrıhklar, bir şeyleri yitirdiğini bilmenin acıları, yarısı da yüreğimi baştan başa ıslatan hüzündü. Ama ben dilimden düşürmüyordum 'şimdi uzaklardasın'ı. Uzaklarda bıılunan vc hiç dönmeyecek olan yakınlanm, arkadaşlarım, dostlarım, tanısmadığım halde kendilerine saygı duyduğum değcrleri anımsadım. Çokları, artık, gittiğimiz evlerde, telefon ettiğimiz numaralarda yoktu, adres değiştirmişlerdi ve yeni mekânlarında adlan, soyadlan baş uçlarındaki taşlara kazınmıştı. Ve hep orda kalacaklardı; kaikıp yürüyemeyeceklerdi, konuşamayacaklardı. Bunları düşünerek Mehmet H. Doğan'ın 'Şimdi Uzaklardasın' kitabını aldım elime. I.eylak rengındeki kapağın önünde saz çalan Ruhi Su'nun beyaz saçlarını arkaya taradığı gözlüklü bir resmi, Cemal Süreya'nın sihirbaz sakalı bıraktığı günlerde Mehmet H. Doğan'la çekilen bir resmi, arka kapakta Edip Cansever'in yakışıklı bir gençlik resmi, bir içki masasındaki topluıuğun resmi vardı. Mehmet H. Doğan'ın sunusu. 'Şimdi uzaklarda olan bütün dostlara.' Mehmet H. Doğan'ın 'Şimdi Uzaklardasın'ı nasıl yazdığını, içeriğinin nasıl oluştuğunu, hangi evrelerden geçtikten sonra yayımlanabilecek duruma geldiğini 'önsöz'dc açıklıyor. "...onların benim gözümle çekilmiş fotoğraflarını yazıya dönüştürmek istiyordum. Onları anımsarken akhma gelenleri, anımsadığımda burnumun dıreğını sızlatan sözlerini, görüntülerini belleğin azizliğinden kurtarmak istiyordum. tstanbul'u Artık IIiç... ve Adanalı Yıllar'da olduğu gibi belli kentler çevresinde yoğunlaştı yüzler ve scsler. O zaman tıpkı dostlar gibi bazı kentlerin de 'şimdi uzaklarda' kaldığını anlıyorum. Kentler de anılaşıyor zaman B Simdi Uzaklardasın laklarını sıktığı cinlerin çığlıkadlarını öğreteceklerine dengelarıyla Grcgoryan müziğinin yi öğretsinler önce" dedi Meh'dalgalı deniz' Bölümü, yankımet H. Doğan. lanıyordu ortalıkta. Yardımına Fethi Naci, bize ayrılan makoştum Mehmet 11. Doğan'ın sada yoktu. Dul ve tombul bir ve onıı, buz gibi tulumba sukadının alnına 'vesikalı yarim' yuyla yüzünü yıkarken göryazısını yazan piposuz bir resdüm. sam, bar loşluğunıın egemen olduğu mağaraya benzeyen bir "Işi bitirdin mi?" odayı işaret etti parmağıyla. "Bitirdim. Baksana ağızlarıMehmet H. Doğan nın fermuarı açıldı, kokötü bir olayla karşınuşmaya başladılar cak cak cak..." dedi Mehmet H. Doğan, "Şimdi laşacağını haber veren sezgilerinin hayMehmet H. Doğan. Uzaklardasın"cla Turgut kınşıyla daldı içcriyc "Biz nereye oturacaUyar'ı, Cemal Süreya'yi, ve sağ elinin üç pardedim. Metin Eloğlu'nu, Metin mağını ağzına soka"Bahçenin her yanında, deniz kıyısında Altıok'u, Aziz Nesin'i, Ruhi rak kusmaya çalışan senin gibi eski sarhoş Su'yu, Onat Kutlar'ı, Atillâ Fethi Naci yi kucaklayarak salona taşıdı, ları ağırlamak için görkemli masalar kurul Tokatlı'yı, Bilge Karasu'yu, kırmızı gömlekli, asker traşlı doktorlara du, az sonra Fethi Na Halikarnas Balıkçısı, Suat ci de gelince ikinizi Taşer'i, Nahit Ulvi Akgün'ü teslim etti. Doktorlar, Fethi Naci'yi uçan bir mavi masaya oturtacave daha başkalarını sedyeyle Beyoğğız. Ben şimdi fasıl helu'ndaki 'maydanozyetini yönetmeye başanlatıyor. lu peynir' hastanesine layacağım. Görüşüyatırdılar. rüz" dedi Mehmet H. Doğan. O, ikinci kata çıkarkcn sokak kapısı yumruklandı. "lntihar girişiminde bulunmuş" dedi Fethi Naci'ydi. Sol ayağı bilekten kalçaMehmet 11. Doğan. ya kadar alçılıydı ve koltuk değneklcrine "Neden?" dedim. yaslanarak yürüyebiliyordu. Ansızın bas"Ölümün insan varlığındaki ilk göstetıran bir sağanaktan kaçan Kafka'nın hep rilerini saptamak için" dedi Mehmet H. kapkara giyinen tedirgin adamları, süDoğan. rekli birbiçimde madeni düğmclerini fis"Saptayabilmiş mi?" dedim. keliyor, bir yandan da Fethi Naci'yi iti"Saptamış, saptadıklarını da not etmiş yorfardı arkasından. Fethi Naci, itenlere bir yana" dedi. Doğan. aldırış etmiyor, avucundaki yuvarlak köy"Peki, ne yapacakmış o notlan?" delü aynasına bakarak kır düşmüş sakalıyla saçlanna Can Yücel'den ödünç aldığı nikotinin rengine boyuyordu. Gözlüğü camsızdı, baktığını görmüyordu, hastaydı, yorgundu, bitkindi. Koltuk dcğncklcrinin diplerinden filizlenen 'tak, tak, tak'larla mavi masaya yöneldi. Şaşırdık bize yabancıymışız gibi davrandığı için. "Ne otdu bu adama?" dedi Mehmet H. Doğan. "O, bizim dünyamızda değil, başka bir boyutta yaşıyor" aedim. "Yürü, gidiyoruz!" dedi Mehmet H. Doğan. Yerden bir metre yukarıda dııran, kimileri esneyen, kimileri gıcırdayan kalasların üzerine basarak ilerliyordu kocaman adımlarla. Onıı izliyordum soluk soluğa. Doğan, kalastan ka lasa sıçrarkcn düşecek gibi oluyor, kollannı kartal kanadı gibi açarak siıziilüyor, böylece dengesini sağlıyordu ve benimle 'denge sorunu'nu tartışıyordıı. "Yaşamın aslı dengedir. Dengeyi tanımayan kimseler, ilişkileri bozdukları için her yanda savaşıyor insanlar, barışa bir türlü ulaşılamıyor. Bu zararlılar, bana göre cinayct işleyen katiller gibi cezalandırılmalıdırlar. "Ama dengeyi kalabalıklara öğretmek gerekir" dedim. "Dengeyi bilmeyeni suçlayamazsın." ' Bilsinler. Anneler, babalar on1ar a MehmetH. Doğan'm edebiyat antlan dim. " Yazacağı 'ölümle iç içe denemesinde kullanacakmış" dedi Mehmet II. Doğan. "Bilimi aşan bir çalışma bu" dedim. "Evet ama bu intihar girişimi, gecemize can veren üç damarı tıkadı" dedi Mehmet H. Doğan. Uyandım. Elimi vüzümü yıkadım, sonra da 'Şimdi Uzaklardasın'ı bıraktığım yerden okumaya başladım. Anılarını sıralarken en başa 'tkinci Yeni'nin ve modern şiirmizin önderlerinden olan Edip Cansever'i koymuştu. Çünkü Edip Cansever onun en yakın bir aile bütünlüğünü, sıcaklığını, içtenliğini hem bir aradaykcn hcm dc birbirlcrindcn uzaktayken sürdürdükleri bir dostuydu. Iz mir'den tek başına ya da rahmetli eşi Ulker'le Istanbuf'a geldiğinde ilk aradığı, konuk olduğu evinde ve Boğaz'daki meyhanelerde unutulmaz saatler, hatta günler yaşadığı, birlikte olmaktan kıvanç duyduğu bir değerdi. Dosttular. Dostluğu bir yaşam biçimine dönüştürmüşlerdi. Annenin, babanın, kardeşin, sevgilinin, eşin ötesinde, birçok olumsuzluktan arındırılmış ilişkilerdeki yücelme noktalarından, doruklaşmalardan biridir dostluk. Genel yaşamın içindeki yeri özeldir ve yapısında insanı her vönden besleyen, geliştiren ve zenginleştiren erdemler vardır. Ayrıca kişinin bir şey kazanmak, bir amaca ulaşmak için yaptığı savaşımlarda bir gevseklik, bir verimsizlik belirince başvurauğu, yardım istediği bir kaynaktır. Dostlar, birbirlerinin yüzlerini görmek, sarılmak, kucaklaşmak, konuşmak... kulaklarındaki eski sesleri taze seslerle, belleklerindeki eski görüntüleri taze görüntülerle değiştirmek ereğiyle ararlar hep. "lzmir'e hemen hemcn her yıl bir kez gelirdi. Gelişleri hep habersiz, apansız olurdu. Nerdeysem, ya da bir telefonla bulur beni ya da bir arabaya atlar eve gelirdi: 'Reis merhaba, biz geldik!' Hep bizdir çünkü. Yalnız geldiğini hic anımsamıyorum. Bir kez kalabalık bir grupla, bir kez Kemal Bekir'le, Rauf Mutluay'la, Hayalet Oğuz'la, Tektaş Ağaoğlu'yla, çoğu kez de eşi Mefharet'le gelişlerini anımsıyorum. tzmir'i, özellikle de tzmir'in eski rıhtımını, luzuci incir üzüm çuvallannın duygularda organıaşan kokulannı çok severdi. Mefaret'le evlendiklerinde balayı için lzmir'e geldiklerini anlatıyordu; 'eski rıhtım' dcdiği Birinci Kordon'un gümrük tarafında, kaldırıma çıkacakmış da bina içlerine girecekmiş gibi kıyıya yanaşmış, içleri incir, üzüm, taş, çimento dolu azman tekneleri, sahildeki meyhaneleri unutamamıştı o günden sonra. lzmir'e Tektaş Ağaoğlu ilc geldiklerinde amaç ya da bahane, 'fasıl müziği' dinlemekti. O akşam üzeri, Taksim'de, Taksim Cîezisi'nin içinde Mutfak adlı bir meyhane vardı, orada otururlarken fasıl müziğinden söz açılmış. Edip'le bir siire önce Basmane de yeraltı sazalarından birinde bir fasıl dinlemiştik; fasıl heyctindcn biri arkadaşımızdı, akşamın erken bir saatinde, kimsecikle rin olmadığı sazda sırf bize çalmışlar dı, biz de katılmıştık fasıla. Edip bunu anımsayarak 'En güzel fasıl lzmir'de dinlenır' Enyakmdost Blröğlesonu 'Onsöz'ü izleyen 'Şimdi Uzaklardasın' dcnemcsi, özgün vc ınsanı sarsan bir özle dokunmuş. " Yön duygumu ilk kez yoğun beyaz bir bulutun içinde uçarken yitirdim. 1981 yazında, Ülker'le Edip'le, Turgut'la ve Turgut'un kedileriyle yaşanmış biröğlesonumuz var. Bugünse ne Ülker, ne Edip, ne Turgut, ne de Turgut'un kedileri... Yalnızca ben kaldım o öğlc sonundan bugüne. Bir gün ben de gidince, o güzel öğle sonundan akşama ltadarki zaman yaşanmamış gibi olacak. Gerçek dışı sanki: Oysa yaşandı. Yaşandıysa anlatılmalı. ü günü anlatmakla başlıyorıım." Ben de anlattıklannı ilgiyle okuyordum. Edip Cansever'in Simavi Edebiyat Vakfı Ödülü'nü aldığı bölümde uyku bastırdı. Işığı söndürdüm. Sabah saat altıydı. Ve bir diişün içine girdim, or daki yaşamın katmanlarında dolaşmaya başladım. Mehmet H. Doğan'ın Haydarpaşa'daki çam ormanlarının ortasında inşa edilmiş cmlunan altı katlı, çok büyük, çok geniş, tavanları çok yiiksek, pencerelerinin hcpsinc oraya gelenlerin posterleri yapıştırılmış ahşap konak, Meh met H. Doğan'a dedesinden kalmıştı. Ve bu gece Mehmet H. Doğan'ın, yaşamın cehennemi andıran beynindcn, hiçbır casusa sezdirmeden aldığı ve hcrkesle bölüştüğü bir başarınm onuruna ziyafet veriliyordu. Çağrılıların çoğu, her katı birbirine bağlayan tahta merdivenlere konulan masalara oturmuşlardı. Yemek yiyor, içki içiyor ama hic konuşmuyorlardı. Onların konuşmalarını engelleyen gizli güçler, Ermeni sarnıçlanndaki dişi cinlerin yaptıgı biiyiılerdi. Mehmet H. Doğan bu sorunu çözümlemek için gir diği kocaman bir sarnıçta kavga ediyordu cinlerle... Mehmet H. Dogan'ın gırtSAYFA 16 TasHmüziği'dinlemek C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A YI 4 9 6
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle