26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bin Huzunlu Haz GULAY TALASLI Hüzünlü Haz"(*), Hasan li Toptaş'ın, "Sonsuzluğa Nokta", "Gölgesizler" ve "Kayıp 1 layaller Kitabı"ndan sonra yayımlanan dördüncü romanı. 119 sayfadan olıışan bu incecik kitap, cle alınıp bir solukta bitirilcmcyccck, ayak üstü okunup bir çırpıda tüketilemeyecek bir roman. Çiinkii, şimdiye dek hiç karşdaşmadığımız sıradışı birkurgu. Hasan Ali Tontas'ın alıştığımız ama gitgide daha da yetkirdeşen cül şerıliği içinde imbikten süzülerek damıtdmış bir yoğunluk içindc sunuluyor. Kapitalizmin, olabddiğince çok ve çabuk tüketen, sonsuz seçenekler arasından scçip tükettiği oranda kendini var kılabilen ve hiç doymayan maymıın iştahlı insanlar ürettiği bu toplumda korkarım pek ilgi görmeyecek. Çünkü "Bin Hüzünlü Haz", özcnli ve sağlam Türkçesi ve okuru şaşırtacak kurgusu de ancak okuma eylemini ciddiye alan sabırlı okurlann keştedebileceği bir derinlik taşıyor. Kılı kırk yaran bir titizliklc, ince elenip sık dokunarak yazddığı, emek ve sabırla işlendiği daha ilk cümleden anlasılan bu roman, çalakalem yazdıp savruk bir dille ortaya konan romanlardan değd. "Beni en çok suçtan arınmışlığım tedirgin ediyor."(**) cümlesiyle başlayan roman, okurıı bir hortum gibi yakalayıp kavrayarak, döngüsel bir zamanın, daha doğrusu bir bakış kadar sürcn bir anın içine çekiyor. Birinci Bölüm, "Kimi zaman, söyle ada makıllı kirlenip de kim olduğu 'nu anlamaya çalışan; "...dünyada insanoğlunun işleyebdeceği ne kadar suç varsa nepsini kocaman bir mıknatıs gibi varhğV'nda toplamak isteyen ama "Bınbir hevesle peşlerinctakddığı tilki suratlı üçkâğıtçdarın, pörtlck gözlü ayyaşlann ya da kararsız bir rüzgâr gibi" (onu) "oradan oraya sürükleyen düşük çeneli serserilerin herhangi bir suça yaklaştığı sırada birdenbire mclcğe donüşmeleri sonucu..."(***) özlediği suçlııluğa ulaşamayan ve kendi kendini arayan yitik Alaaddin'in iç konuş malarından oluşuyor. "Ikinci Bölüm"de, birdenbire, Alaad din'in sesini duyan ama yüzünii göremeyen bir başkası, bizi roman kahramanı sandığımız Alaaddin'i arama serüvenine eşlik etmemiz için başka bir göz edinmeyc çağırıyor. Anlatıcının sunduklarına kendimizi kaptırmış giderken, birdenbire karşımıza çıkıp okur olarak rahatımızı kaçıran vc AJaaddin'in peşinden bir bilinmcze sürükleyen bu yeni sese uyup uyma yacağımız ikilemini yaşıyoruz. Bu sese ııyarsak bilmeliyiz ki artık yüzeysel bir okumayla ardaşılamayacak, yalnızca romanın içindeki inııçlarını yakalayıp yorumlayarak değil, Dirakdan bosluklan düş ve imge gücüyle doldurarak ilerlcyebileceğimiz çctrefılli bir yola cıkmaktayız. Bi ze yön gösteren her sözcükle, döne döne içinde kaybolacağımız cümlelere dalıp, binbir anlam yakalayarak çoğalacağımız bir atmosfcrc gireccğiz. Ve eğer, kentin sokaklarında, caddelerinde, meydanlarında, kalesindc, teraslarda, otel odalarında; ormanlarda; karşdastığımız her nesnede ve uğultuyla akıp giuen insanların arasında Alaaddin'i ararken yorulup umutsuzluğa kapılırsak, bu roman asla bitmeyecek, yani var olmayacakrır. Çünkü burada, okuruyla birlikte kahramamnı arayan bir romanın çırpıniM vardır. Roman artık yaşama, "aynı anda nem kendine, hem de bir başkasına bakar gibi..."(****) bakmaktadır. Yani asil kanraman, okurunun CUMHURİYET KİTAP SAYI 484 Kendini yazacak okurunu arayan roman desteğiyle yazılabilecek bu romandır. \ lasan Ali Toptajj'ın sıradışı kurgusu varhğını asü bu noktada gösterir. Olağanüstü bir alcakgönüllülük ve büyük bir ustalıkla kimseye sezdirmeden kendini romanın dışında tutan yazar, romanını okurun yazmasını bekler gibidir. Bu anlamda, "Bin f lüzünlü Haz" belki de henüz yazılmamış. bir romandır. Kendini yazacak okurunu aramaktadır. Bu kurgu, ltalo Calvino'nun: "Her yaşam, her şeyin, akla gelebiJccek her şekilde yeniden kanştırılıp, yeniden düzenlendiöi bir ansiklopedi, bir kirapılık, bir nesneler envanteri, bir üsluplar dizisidir, Ama belki de yüreğimin en derinliklcrindeki yanıt bir başkası: Keşke benlik'in dısında tasarlanmış, bireysel benin sınırlı bakış açısı dışına eıkmamızı saölayacak bir yapıt mümkün olsaydi..."(**) sözleriyle özlemini çekriği yapıtın keşfi gibidir. ükur, ilk çağrıyı, Alaaddinin kendi kendine düşünüp suea erişmek konıısun daki umutsuzluğunu diliendirdigi; binbir türlü kötülüğün içinden gcçip giderken gözünün önünden akan nesnelerin bilinç akışını kesintiye uğratıp, "Belki de elime el, yüzüme yüz, runuma ruh gibi yapışan bu umutsuzluk yüzünden, melekJeri orada, sıcak kelimelerden oluşmus, çırılçıplak gövdelerin, inlemelerin, ıslaklığindan rengarenk, baloncuklar havalanan gülüşmeıerin ve tenden tene sıçrayıp duran pespembe kıvılcımlarla parçalanmış cesetle rin ortasında bırakıp olanca yenilmişliğimle sokaklar boyunca salaşklarla larla larlacayip der de yara y r lanaa k n revan içinde boynu bükük bir ha deve evet eve donüyorum sana;"(******) cümlesinde olduğu gibi parçalanıp ayn^an, uçuşup dağılan, iç içe geçip birbirinde kaybolan sözcükJeri toparlama ve soz dizimini gcrçekJeştirerck anlam kazandırma işlevi için almaktadır. 1 Ier şeyi görcn ve anlatan yazar, işte burada sahneden yavaş yavaş çckileccginin işaretini verir gibidir. Okur, şaşkınlığa düşüp sendeleyecek; alısjtığı hazın tüketen konumunu yitirerek üreten konumuna geçecektir. Bu çagnyı duymak ancak dikkatli ve okuma eylemini ciddi bir emek işi olarak algılayan okur için olanaklıdır. Okur, romanı yazma alıştırmalanna da yavaş yavaş: "...İşte o zaman bcn kendimi genç şehrin karanhğında, mezbelelik yerlerde, taşlaşmış bakışlar mış duygular, kırık takati kesilmiş aç bir kurt, lokmadan da hırkadan da miş r>ir deli derviş, gözü kara, pejmürde bir gezgin, ıssızlıgı kokla yan «iilsiz bir kuyru|*unu kısmış sırılsıklam bir it gibi buluyorum.."(*******) cümlesiyle başlamaktadır. Eksik bırakılan sözcükleri tanıamlanıak okurun görevidir. Yazar, kendini arayan roman kimliğinde bazcn metnin içinde varlığını duyumsatmayıdasürdürür. "Bensekalakaldım... Şimdi, gözlerimi elimdeki kalemin ucunda ezilen sessizliğin cızırtılarından ayırıp o ikindi vaktinc çevirdiğimdc, nedense oracıkta kalakalan kendimden önce şehrin ortasındaki havuzun göğe fışkıran sularını görüyorum... Ben orada, işte havuzun birkaç adım ötesinde, hiç kımıldamadan duruyorum. Yüzüm, tıpkıogünkü gibi allak bullak... Anlaşdan, hâlâ yaşadığım şaşkınlığı üzerimden atamamısım. Âradan bunca yıl geçmesine rağmen, belki zamanın ve mekânın dışına çıkmışçasına, çevremde olup biterderi de görmüyorum hâlâ.. ."(********) Geçmişe uzaktan ve şimdiden bakan roman yazar, "...belki AJaaddin'i, Alaaddin'in kaybolduğu bir hikâyede aramalıyım..."(*********) diye geçirerek akhndan, kendi yazdıklarına göndermeyle varlığını hissettirir. Beş bölüm boyunca, adını Alaaddin koyduğu kahramamnı arayan roman yazar, altıncı bölümde arayışının yönünü değiştırir sanki ve herkesin çok iyi bildiği masallara bakışını gözler önüne seren bir orman gezintisine başlar. Masalların vazgeçilmez, sihirli nesneleriyle "...çalıbkların ortasına fırlatılmış kırmızı fiyonklu pabuçlar, dikenlerin üstüne düşmüş kederli süs iöneleri, dallara takılı kalmış külahlar, yerlerde gezinen yorgun kılıç artıkları ve ne olduklarını bir türlü anlayamadığım eyer örtüsüyle seccadc, yüzükle bilezik, tespihle halnal, kanatla pelerin ya da zııhla Küp arasında bocalayan, olclukça kararsız ve acayip acayip bir sürü eşya..."(**********) dolu bir ormanda "Oduncunun Çocukları"nın, "Kırmızı Başlıklı Kız"uı, "Kırk I Iaramiler"in, "Binbir Gece Masallan"nın anlatıcısı Şehrazat'ın, aynı dünyanın kahramanlan olmalarının getirdiği birortak yan algdamasıyla bir tek masalın parçalarıymış gibi birbirine bağlandıeını; romanın böyfe bir anlayışın üç beş adım yakınında iken oratlan uzaklaştığını; sonunda da bu masal dünyasının yani başından geçip giderken "...nedense kendimi kızın kelimeicrinden oluşmıış; içinde degişik serüvenlere ait binlerce cümle taşıyan, yüzü virgüllerle dolu upuzun bir cümlc gibi hissettim." (***********) diydüşündüren bir yakınlaşma duygusu içindc olduğunu görürüz. Burada yapılan belki de teknik anlamda masal türüyle birçok konııda örtüşen roman türünün karşılaştırdmasıdır. Sonuçta bütün masallan kapsayan o kocaman tek masalın içinden "...bütün bu olup bitenlere fena halde içerlemiş gibi, birdenbire zırhırtdan şangur şungur scslcr dokülen çılgın şövalye" Don Kişot "...peşindeki adamıyla birlikte tozu du mana katarak..."(************) çıkagelir. Sanki, "...Taşın üstünde hâlâ saraydaki kızın kelimelerinden oluşmuş yorgun bir cümle edasıyla oturuyor" olmasına rağmen, "şövalyeyle birlikte yavaş yavaş kıpırdanıp...", bilinmeyen bir seyi aramaya başlar gibi olan roman, "...hiç kuşkusuz bu kez de, belirsizliğin bügeliğine erişmis soylular soylusu bir şövalyenin çdgınlıklarıyla dolu yepyeni bir cümlcYeldeğirmenlerine karşı yaptıöı hamlenin bir başlangıç saydabdeceği bir anda kendini derin bir uçurumun uibinde, sırt üstü yatıyorken bulan roman, o ana dek gördükleriyle daha sonra görmeyi düşündüklerinin bir aradalığı içine sığmayarak kalkarken birden Gregor Samsa'yla kar şdaşacaktır. Doğrulmak için çırpınıp duran bu kocaman böceğin bu çırpınışlar sayesinde kendisi olmayı sürdürdüğünc inanarak ona dokunmaz. lçi, bir dünya kahraman, olay, zaman ve mekânla dolu olan bu orman insanlığın anlatı tarihini simgeleyen alandır. Yazar, roman türünün çıkış noktası saydabdecek masallardan yola çıkarak şimdiye dek de nenen tüm roman anlayışfan ve akımlann bütün unsurlarıyla geçit resmi yaptığı bu alandaki arayışların asla sona eımeyecefiini vurgularken, kendi romanının da bir anlamda yepyeni bir arayış olduğunun ve "..kendi ruhunun gölgesine düşmüş mcraklı bir ruh gibi çırpınıp durduöunun" bilincindedir. "...Ormandan ancak romanın içindeyken, dışını hayal ederek çıkabdeceğimi düşündüm." (**************) diyen roman yazar aslında alıştıklarımıza hiç benzemeyen, kahramansız, zamansız, mekânsız, olaysız ve belki dc kurgusuz bir tür aramaktadır. Ancak bunıı tek başına yapmak istememektc, tıpkı, kendini ormanın içinde dolaştığını sanıp, sonra da "..demek ki ben, şimdiye dek hâlâ ormanın kayısındaymışım, dedim. Hiçbir yere gitmemişim. Gidememişim daha doğrusu..."(***************) dedirten bir duy guyla okurunu beklemekte, ormanın değil de romanın kıyısında dolaşmaktadır. Yazarın sonunda gelip dayandığı yer, ne göze ne dc akla sığmayan ve her biri bozkırın farklı zamanlannda yaşadıkları halde bir aradaymış gibi görünen insan kalabalığıdır. Durmadan savaşan, çarnışan, yağmalayan, yenen, ycnilcn, şenirler yıkıp şenirler kuran bu kalabalık birike birdce günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Yazar, "..sanki her şeyi bden güçlii bir anlatıcıymış gibi, ..." (****************) birbirlerini görmeyen bu insanların gördüklerinden ve bu rada anlattddarından daha fazlasını görmcktedir. Gördülderini anlatmaya kalkı şırsa, anlatacağı hikâyenin, süregelcn mahşeri kalabalık içinde gözü yaşlı kadınların ortasında yatan kdıçla bicilmiş yedi ölüden, cn gencinin hikâyesi olabileceğini belirtti. Romanın aradığı, suçtan arınmışlığından tedirgin olup varbğını duyumsamak için kirlenmeye çalışan Alaaddin, aslında ölmediği halde ölmüş varsaydan ve roma nın (ya da okunın) isreğine görc binbir kılığa girebilecek olan o ölü gençtir. Ya da tüm roman kahramanlarını içinde barınılıran bir simgedir. Yazar, roman türüne ilişkin bakışını ser gilediği bu bölıimü, "Bütün bunların hiçbiri olmaz da, siz neden anlatıldığını bile unutup belki yalnızca hikâyeyi izler ve kendinizi tıpkı benim gibi, onsuz süren onun akışına bırakırsınız. "(******** *********) diyerek, anlatının kendisinin, hicbir sınırlama ve tanımlama olmaclan, uçları açık ve sonsuz bir amaç olabileceğini vurgular. Daha sonra, adını "Alaaddin" koyduğu kahramanının hikâyesinin peşinc dii şen roman yazar, okurla konuşmaya başlar. Tahtı ele geçiren kardesi tarafından boynu vurdurulup vurdurulmadığı belli olmayan Alaaddin'in, sırma saçlı Tatar kı zı tarahndan öldürülüp öldürülmediği tle, SAYFA S ye »(*************) J ö n ü ş ü r Ferldun Anaaç ve Hasan Ali Toptaş birlikte...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle