Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
'Mübadele dramını anlattım" Kemal Yalçın, yetmiş altı yıl önce babasının evine bırakılan bir emanet çeyizin sahibini ararken, uzun yıllar gizli kalmış bir gerçeği buluyor. Yerinden yurdundan cdilerek Yunanistan'a gönderilen Rumların ve Türkiye'ye gelmek zorunda bırakılan Türklerin acı dolu dramını. tştc "Emanet Çeyiz" artık pek çoğu hayatta kalmayan bu insanların anılarının, duygularının ve özlemlerinin romanı... Kemal Yalçın'la "Emanet Çeyiz"i konuştuk. NURİ DİKEÇ ıicc, kıtabınıza adını veren "limanet Çeyiz"in (iyküsünü anlalır mısınız? üyküye geçmeden, bizim oraların, Honaz'ın yetmiş beş sene öncesine gidelim. Köyde Rumlar ve Türkler bir arada yaşarmış o yıllara kadar. Daha doğrusu birbirleriyle bahçe komşıısuymuşlar. Dcdemin bançesinin hemcn yanıbaşında Minoğlu'nun bahçesi. lştc bu çeyiz, o Minoğlu'nun kızlarının çeyizi. Şimdi gelclim öyküye. Istiklal Savaşı sırasında, Yunan işgali ile bizim oralarda çok acılar yaşannıış. Rum lar, Yunanlar ordularına yardım edebilir gerekçesiyle, önce Anadolu'nun içlerine sürülmüşler. Savaş sonrası da, Türkiye'de yaşayan Rumlar Yunanistan'a gönderilmiş, oradaki Türkler de Türkiye'ye. Yani büyük mübadele olayı gerçekleşmiş. Sonradan öğrendiğimlc, o kıyanıet günlerin de babamların evine gelen Minoğlu'nun karısı, zor ve uzun yolculuk öncesi alelacele, babamın annesine kızlarının çeyizlerini emanet olarak bırakmış. "Tekrar gelirsck sizden alırız, gelip de göremezsek bir ihtiyacı olana verirsiniz" diye. Koşup evimize geldim. Daha sonra Minoğlu'nun karısıyla iki kızı geldi evı mi/e. Küçük kızı benden iki üç yaş daha büyüktü. Adı Sofiya idi. Biz Safiye dcrdik. Ablasının adı Eleni idi. I ler ikisınin ellerinde birer çııval, annelerinin kucağında şitare ipek bir yorgan vardı. Eİcni tam gelinlik çağındaydı... 'Çok analık ettin bize Hakkını helal ct' dedi. 'Helal olsun, helal olsun dedi annem. Sarılıp agiaş, tılaı. Safiye, birlikte evcı lik oynadığımız Safiye ağlıyordu..." ()yküsünü bitirdiğindc babam da a^lıyordu! Donup kaldım. Bir daha bu olayı ne ben sordum ne de o anlattı. Mınog'lu ailesini aramak, (,eyizlerı sabibine vermek düşüncesi o günlerdcn nıikalmaydı? Yok, hayır. O öyküleri uzun yıllar anımsamadım bile. Otuz beş yıl sonra ki ben o zaman Almanya'da yaşıyorum. Anncm, babam yanıma geldiler. Eski günleri anı yoruz. Aklıma geldi birden, "Baba" dedim, "Bulancık'taki tarlada, koca cevizin altında anlattığın şu Minoğlu'nun kızlannı bir daha anıatsana." Minoölu'nun kızlarını bir daha anlattırdım. Babam gene aölamaklı oldu. Sesi titredi, bir süre sustuktan sonra, "Oğlum, deden Minoğlu'nun kızlarının çeyizlerini ölünceye dek saklattı. 'Cîelirler bir gün' dedi. Gelmediler. Bana saklamamı vasiyct etti. Çcyizler ananın sandığında yetmis yıl dır duruyor. Budünyaölümlükalımhdünya. Bir gün var, yarın yofiuz! Sen git Yuna nistan'a. Minoğlu'nun kızlarını, kızları ölnıüşse torunlarını bul! Verelim çeyizleri nı dcdi. Kemal Yalçın'la "Emanet Çeyiz" üzerine dan çiçek dc kokmaz. Kulağım hep Türkçe duymak istiyordu. Türkü çckmek geliyordu içimderı. Yunanistan'daki araştırmalanm sırasında, oraya geçcn Rumlarla Türkçe konıış tum. Yordan amcadan, bizim dilimizde türküler dinledim. Gördüm ki, yetmiş altı yılı sürgün yaşamış bu insanların yanında senin on ııç yılın ne ki?! Ama, yine de Almanya'da sürgün hayatı sürmeseydim, onları bu denli anlayamazdım. Vatan sevgisi yaşanmayınca anlaşılmıyor. Böyle bir duygusal birlikteliğımız oldu. •Yunanislan a göndcrılcn Rumhtr, An a dolu ya gelcn Türkler ller ıkı yanda, o günleri yaşatm) ın \anlunn ortak ya da ayrı lan en bclirgtn yönlert nedır KIZCC Yıneo tnsanlann ve sızin kıtaha yanstyan yoruınla rınız? • Türkiye'ye girme hakkımı kazanır kazanmaz, Çirkince'ye söyledikleri selamt iletmck için geldim Türkiye'ye. Hem, bi raz önce sözünü ettiğim gibi, bu insanların öyküsünü yazmak bir görcv olmuştu benim için. 1995 yılında Ayvalık Cıın da'danyolaçıktım. 1 lonaz'da 1924mübadelesiylc gelmiş muhacir komşularınıızla konuştum. Sonra, Selçuk Çirkince, Amasya, Taşova, Samsun, (^rdu, Giresun bölge lcrine gidip Yunanistan'tla doğmuş, savaşı, sürgünü ve mübadeleyi görmüs insanlarla ve »nların yakınlanyla söyleşiler yap tım. Tek yanlı bilgilenmekten de kurtarmaktı kendimi amacını. Mübadele sırasında giden Rumlarla, gelen Türkler bclli süre birlikte yaşamışlar. O günleri de yine onlardan öğrendim. Nasıl ki, Yunanistan'da Rumlar, "ah vatanım, ah köyüm" diye Çirkince'yi, Iaşova'yı özlü yorsa, burada yaşayan Türklerin dc aklı nâlâ Vatakalos da, Kaylar'da, Kastro'da. Rumlar hâlâ Türkce konuşuyor, Türkler de Rumca. Yunanlılar, nasıl ki Rurnlara "siz Türk dölüsünüz"demiş>e, Türkler de gelenlere, "bitli macir, Yunan dölü" demiş. 19231925 arası mübadele sonrası, bir yıl içinde o insanların yüzde yetmiş dördü hastalıktan, yaşlılıktan ve diğer nedenler den ölmüş. 1 ler iki tarafta kalanlar sürekli aşaöılanmış. tşte size ortak yön. DoldurduĞum bantları dinledikçe çok farklı dünyalarda yol aldığımı bir kez daha farkettim. 1500 sayfa yazı çıktı. Sonra bunları araştırmaya başladım. Oyle ya, çoğunun yaşı bir asra dayanmış insanların anlattıkları ya gerçejsin ötesinde, hayallcri ise, birer masal ise. Son ikiyüz yılın Türk, Yunan tarihini okudum. Anlatılanlarla, tarihi gerçeklerin buluşturduklarını kov dum. Kitabı yazarken de bu dengeye dik kat cttim ve her iki yandan on , on beş in san konuşturdum. ilem Anadolu Rumlarında, hem de Türklerde ortak yorumlara tanık olduın. "Büyük başlar kapıştı, kabak bizim başımızapatlaclı." diyorlar. Yunan ordusunun Anadolu'yu işgali Ingilizlerin çirkin bir oyunıı oldıığu kanısında birleşiyorlardı. "Sen buraya ne aranıaya geldin." diye soruyorlar, kendi dramlannın suçlularını arayıp onlara sormamı istiyorlardı. 1 liçbirı hâ lâ savaştan yana değil. Özellikle Rumlar, dün için Ingiliz'i suçlarken, bugünkü sa vaşjar için sılah tüccarlarına lanet okuyorlar. Türkler dc öyle. "Bir daha göç oiına sın, savaş olmasın. Çok çektik, keşke bir arada yaşayabilseydik" diye yakınıyorlar hâlâ. Gördüm ki, zorunlu mübadele oldu gundan büyük zararı Türkiye görmÜ!j. Türkiye'de bir milyon üçyüz bin Rum ya şarken, sonratlan gönderilcnlcrlc birlikte sayüarı bugün 3000'c düşmüş. Ve giden lerin çoöu belli düzeyde eğitimli ve külturliı insanlarmış. Yine içlerinde usta ve za naatkâr çok var. Bu, kültür ve ekonomik yönden büyük kayıplara ncden olmuş. Bir de Anadolu'nun o tarihsel kültür mozayiğinin yok olmasına. Kendi kendime kızdım. Nasıl olmuş da ben bahçe konışum muhacir arkadaşımın yüzlerinden cksik olmayan hüznü görmemişim! Siz neden, niçin, nasıl buraya gel CUMHURİYET KİTAP SAYI 484 Ah vatamn ah köyüm O Sizin bu öyküylc tanısmanız nasıl oldu? Topraklarımız bitektir. Yılda iki ürün alınz. Babam da önce buğday eker, sonra da darı ekerdi tarlaya. Ben de küçükken ona yardım ederdim Yorulun bir ağacın gölgesine uzandığımızda mutlaka bir şeyler anlatırdı babam. Ya bir cfsane, ya bir masal, ya da çevreyi ve geçmişi. Dokuzyaşındaydım zannediyorum. Yine böyle bir gün. (jündönümü zamanlanydı. Yani haziran olsa gerek. Yine babam anlatıyor. Laf arasında, "Hisar Mahallesi'nin üstündeki yaylaya da Lalabağı dcııir" dedi. Ben anlattığı yeri koyun güdcrkcn görmüştüm. Çıplakbirdüzlüktü. Bağ mağ yoktu. " Niye Lalabağı demişlcr? Bağ mağ yok orda!" diye sorduğumda, "Bir zamanlar Honaz'da Rumlar yaşadı. I.ala adlı bir Rum'un orada bağı vardı. Şarap lık üzümün iyisi orda olurdu." Tekrar sordıım: "Nerdebu Rumlar şimdi? N'olmuş obaglar?" Yunan askerlerinin Izmir'e çıkışıyla başladı anlatmaya. Yeui sekiz yaşlarındaymış. Yunanlıların Sarayköy'e kadar geldiklerini, Türk köylülerin nasıl dağlara kaçtığını, uzun zaman orada kaluıklarını, Yunanlılaryenilince,geridöndükle • , rinde bu kez Rumların başına ge V lenleri anlattı: \ "Sonra 'Yunan yenilmiş' dediler. \ Geldik evimize. Bir gün, Rumların eli ayağı tutan, askerlik çağındaki tüm erkckleri birdenbire ortadan kayboldu. Sonra kadınları kızları, çolıık çocuöu karakolun TAiınunc yanındaki, şınuliki jlkokulun ' I O U P K O Î > yerindeki Katırcı Ali'nin evine, ahırlarına doldurdular. Başla rında üç, dört zaptıyebekliyor. Hapisgibi." Ve geldi çeyizin hikâyesine; "Sonra bir sabah bir ba^rış, bir çığrış koptu! 'Cavırlar gidiyormuş!' dediler. Korktum. SAYFA 16 Latabajp sam bu öyküyıı yazacaktım. Çünkü annem de babamın isteğini çok yürekle desteklemiş, "şiirmiiryazıpdurursun. Yazacaksan bunu yaz" demi^ti. Atina'dan başladım işe. Atina'nın yansı Anadolu'dan gitmi^. Eskişehirli var. Tokatlı var. Laz var. Nevşehirli. tstanbullıı var. Vraşno'yu anyorum. lsimler değişmiş, doöru dürüst bilen yok. îlk viraneleri orda gördüm. Rastladıgım yaşlı bir kadın Türkçe verdiğim selamı, Türkçe aldı. Köylülerle tanıştırdı beni. "BizTrabzon'dangeldik. Pontusluyuz, Lazız biz. Denizlili, Honazlı kimseye rastlamadık" dediler. Ben aradıkça işin rengi değişmeye başladı. Mino^lu nun kızlarını bıılamıyorum ama, yaşı 80'i geçmiş, Türkiye'de doğmuij, büyümüş, savaşı, sürgünü görmüş mübadele insanlarının dostluklarını, acılarını, ozlemlerini görüyorum. Köyden köye telefonla habcrler ulaşıyor. Köy, köy geziyorum. 1994 yazıydı. Onbeşgün diyegittim, üç hafta kaldım Yunanistan'da. Bcni olayın tümüne çcken bir başka asıl neden, acı olayların çoğunu geceleri anlattılar. Çünkü agladıklarını göstermek istemiyorlar dı. Bir de arıılar döküldükçe söyledikleri I'ürkçetürküler. Son ugurlanısımda, "Git Çirkince'ye selam söyle" dediîderinde ise " Emanet Çeyiz" vazgeçilmez bir görev olmuştu benim için. Şimdi biraz bıze döneltm l hun yıllar ülkaınden ayrı ya\amak zorunda kalan biri olarak, o insanların öyküleri ıle kendi yaşam öykünüz arasında bir paralcllik, duygusal bir yaklaym hissellıniz mP Onüç yıldır yurduma gelemiyordum. Çok özlemiştim. Insanları, dikenleri, toprağın kokusunu, güllcri özledim. Çiçeklerin kokubunu özledim. Almanya'da çok yaömur yağar, ama güneş azdır. Toprak koKiııaz o nedenle, güneş ışığını az aldığın Çbidncfr'ye sshmı söyto Yohı cıktsınız, gcrçektcn Minoğlu'nun kızlarını bulmak ıçın mıydt? Yoksa mü badil insanlannı bulup, pekkurcalanmamı\ tarıhı bir olayı ortaya çıkarmak gibi bir amacınız var mıydı? Yalnızca onları bulmaktı. Ve bulur (pt \(ib 78 \p6vm i|in\ıu Nurl Dlkec ve Kemal Yalçın söyleşl sırasanda. Yanda ise haberln yer aldıflı gazeteler