Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
başlığı olan Ayna gibi davranıyor insanların karşısında. O bizim, içimizi de gösteren, halk arasında "ayna" da dcnilen röntgenimiz olmaya adaydır. Görmece'de "Eleştirinin Sınırı" başlıklı yazısında yaptığı işi derinlemesinc sorgular. Bu sorgulama, diğer alanlara bakışındaki tutarlılıgın da göstergesidir bir bakıma. Görüntüyü yalnızca görünenlerin dogal anlam düzeyinde tanımlannıası vc anlam adına sıg1 yargılarla sişiriimesi yerinc, relsefeden toplumbilimin bütiin alanlarına dek gerekçelerini dayandırdığı sağlam bir bakış sunar bize. Nclerin savunulnıası nelerin sarsılması gerektiğini bilen bir yazar vardır karşımızda; açıkça, ortalama okuyucunun anlamakta zorlanacağı bir düzey sunar sürckli. Çünkü "... bir güdü olarak clestirel tavır yaratıcı etkinliğin diğcr yüzüdür. "(Görmece, s. 111). Görüntünün anlamlandırılması ve çözümlemesinde ilk koşul yazarın yazma gereğini duymuş olmasıdır kuşkusuz. Gerekçesini yitirmiş hiçbir yazının ya da yararının sahicilig'i de yoktur çünkü. Bu anlamda Ergiiven, yaratıdaki haslık ölçütlerini kendisine de uygular." Unutmayalım: Söylenmek istcnen şeyin kaçınılmaz zorunluluğa dönüşmesi, has sanat yapıtının içcriğidir." (Görmece, s. 135). Ozgün Resmin Bedeli başlıklı yazıdaki bu saptaması kendisi için de geçerlidir. Yapma ve yıkma ikileminin önemi, seçtiği konıılarda, yazı içeriklerinde ve bu içeriğin bi çimlenmesinde seçilen sözcüklerde sürekli vurgulanır. Sı nırları zorlamanın göstergesidir ihlal, iptal, ifşa, teşhir sözcükleri. Sonuçta, son tahlilde sözcükleriyle vardıgı yargılarını bize usulca benimsetir. Bu yargılar söyleyecek sözü olan birisinin yargılarıdır; kendi de yişiyle "yargılama' nın sonııcu olan yargılar değildir." gerçek sanat yapnı sadece yoruma açıktır, yargılamaya degil. Yorumun düzeyini ise yazınsal niteliğinden ötebelirleyen birölçüt yoktur." (Göımece, s. 125). Hnis Batıır'ıın "Biiyiık Dikizci" dediği Ergüven, aynı zamanda görüntüyü yenidcn varatan "Büyük Yorumcu dur. Yorumlamak, eleştirmekle yan yana yüriiyi'n bir etkinlik gibi gö/ükınekle birlikte yorumlamada, bireysellik, içicnlik çok daha öndedir. Eleştiri bir dış bakışı anlatıycırsa, yorıımlama içe bakışın karşılığıdır. Yaratmadan kaynaklanan nitelikler belki çok daha fazladır yorum da. Görmece, Sırdaş Görüntü lcr'in devamı nitcliğinde bir bakıma. Ergüven'in degişik zamanlarda yazdıgı yazıların hangi kitabın içinde yer alması gerektigi konusundaki diı şüncelerini elbet bilmem mümkiın değil. Ancak yazı seçiminde, yazıların yazılıij tarihlcri olduöu kadar, yan yana geliş iliskilerindc Kendince önemsediği özelliklcrolmalı. Iki bölümden oluşturdıığu Cîörmcce'de birinci bölümde.görüntülerin çözümünii; ikinci bölümdc, görüntüyle ili^kilerine karşın belirli kotıularda geliı^tirdiği diişüncelerini sunuyor bi/e. Yazı yazmanın yaratıcı etkinlik alanı olarak benimscnme si ya da bir insanda ifade aracı olarak kendiliöinden boy vermesi, her nasıl deöerlendirilirse, o alanın bütün sorumluluklarını üstlennıeyi de beraberinde gctirir kuşkıısıız. Iîleştirmcn, denemeci, yorunıcu ne denirse densin, sonuçta yaCUMHURIYET KİTAP SAYI 480 zarlıktır söylenen. Bu durumda yazarın birikiminin niteliği, dünyaya bakışı, konıı seçimindeki özgünlüöü hep ikinci planda kalır. Çünkü asıl olan yaznıadaki tavrıdır. Neyin anlatıldığı değil, neyin nasıl anlatıldıfiıdır önemli olan. Eller ve Öteki başlıklı yazısında, ülkemizde hergün yaşanan bir olayın fotoğrafını yorumlar. Grozni'deekıneğe uza nan eller, yalnızca yoksulluğun, aşagılanmışjığın, itaatin göstergesi değıldir. Eller ncredeyse insanın bütün yaşantı içeriğinin göstergesi olarak okunur. Bütün yazılarında kullandığı büyütecini bu kez ellere yöneltir Ergüven. Eller öyle anlam kazanır ki değme romanlarda göremeyeceğimiz tanımlarla karşıla^ırız. îki yanımızda önıür boyu taşıdıgımız neredeyse bütün işimizi gören, yaşantımızın bütün acı tatlı anlarının tanığı ellerimiz, Ergüven'in yaklaşımından sonra önem kazanır birdcn. llhan Berk'ten alıntıyla güçlendirir eli.. "El, aşk gibi, hiçbir şey beklemeden, içgü macayı değişik ilgileri içinde sorgularken Eotoroman'da görüntüye müdahalenin ve yazılı görüntülerin anlamlarını tartışır. Okumasız bir toplumda çokça bulunan bakarokur tipini serer gözümüzün önüne. "Bakarokur"; yanlış bilincin tutsağı olarak, evvela körleşmeyi göze almıştır." (Fotoroman, s. 34) Önder Nasıl Görünmeli'de Tansu Çiller'in yer aldığı bir fotoğrafı yorumlar. Neredeyse körü köriıne liderlerin arkasında gidildigi ülkemizde, liderler görüntüleriylc de bize asıl kimliklerini sunar dururlar. Sözlerindeki gizler nasıl ancak anlatılanları bilenlerce anlaşılacak, deşifre edilecek ipuçları sunuyorsa, görüntüleri de yorumlayabilen bir gözle serilir bakarokur gözlerinönünc. Ancak buradakiaçmaz, hiçbir bakarokur okumaz bu yazıMaske'de görüntüdeki maskeden yola çıksa da asıl derdi önce kendi maskesidir. Çünkü, kendisiyle hesaplaşmayı göze alamayanın hiçbir şeyle hcsaplaşma "Buyük Dikbcl" sa, bir maske takıp oturuyor masaya. Gelgelelim, yazdığı sürece maskesini kullanmıyor, sık sık ka dırıyoronu, altından bir başka maske olarak da görebileceğimiz kendi yüzü çıkıyor. Çözümleyen, yorumlayan yazarın arkasında haz alan, haz veren, o iki kutbun ortasında seyreden ötekisi var. Doğal bu. Maske de taksa, maskesini çıkarsa da, göz değişmiyor, aynı göz bakıyor. Ergüven büyük dikizci." (3) Bütün yazılarda görüntüden yola çıkılarak bize sunulanlar, verdiğimiz örnekler kadar çarpıcıdır. Burada yorumlanan salt ne fotoğraftır, ne resimdır ne de sahnedir. Ergüven kendi yaşantı içeriğinden yola çıkarak, yeni bir bakış oluştıırur. Üzerinde daha önce düşünmedıgimiz, bakıp geçen görüntülerin arka yüzlerini, art alanlarını sunar bize. Art kalan gerçekte hem görüntünün hem de kenuisinin deşifresidir. Duvar'da, Ayna'da, Gülme ve Gülümseme'de yaptığı hep budur. Yaşama felsefesiyle bakmanın yoludur görüntülerin yorumlanması. ikinci bölümdeki yazıların en çarpıcısı hiç kuşkusuz, Eleştirinin Sınırı başlıklı yazısı, Türk Resmi'nc ilişkin değerlendirmelerin yer aldığı diğcr yazıların da dikkatle okunması gerekiyor. Sanatla ilişkisi olan, sanatçı, sanatsevcr ya da okuyucu, kim olursa olsıın, özenle okumalı bu yazıları. Ozcllikle resim alanında, etkinlik gösterenlerin, yaptıkları işin niteliği konusunda düşünme gereksinimleri varsa, mutlaka ilgilcnmeliler bu kitapla. Resim yap makla sanatçı olmak (yaratıcı olmak) arasındaki farkın mutlaka özellikle eğitim kurumlarımızda kavranması gerekiyor. Kuşkusuz herkes istediğini yapar. Nasılsa kör satıcının kör alıcısı olur. Görmenin ağırhğını taştyamayanlara görüntü ne söylesin. Ergüven, geleceğe ilişkin umııtlar aşılıyor bize. İçinde bulunduğumuz koşullarda, içimizden birisinin, görmeyi öncrmesi iyiye işarertir hiç kuşkusuz. Her yazıda, her kitapta paylaşmadıklarımız olabilir. Böyle bir zorunlulukta yok üstclik. Bu ya/.ılardan yola çıkılarak tartışılacak çok şey var. "Ama şunu söylemek gerekir; karşı çıkılabilir öğelerine rağmen, bu tıirden ö/.nel yorum lar, bizi toplumsal, siyasal ve sanatsal olan görüngüleriıı ve dizgelerin yapıbozumuna ııg ratabileceği, kııtsallaştırılmi!; hiyerarşilerin yıkılabilecegi ola sılığı üzerinde düşünmeye zorlar." (4) Görmece, Ergüven'in diğer kitapları gibi, üzerinde dıırıılması gereken çalışmalaıdan bi risi. üzellikle bizim koşııllarımızda, yeterli sayıda okuyucu ya ulaşmayacak olması, onun tanıtılması konusunu daha önemli kılı yor. Eldcn kadına, kadından savaşa dek birçok görüntünün ilginçyorumıı ile Eı güven, adeta bizi kışkırtıyor Görnıe ce'de. • * Mehmet Ergüven, Görmece, Metn Ya yınlart, Utanhul 199S (1) Enıs Batur, Kalkmış Bir Yazı Vstü ne Denemesöylc<ji, Cumhunyet Kıtap, Sayı 454, 29 Ekım J99S (2) Ahmet Oktay, Estetiğin Yapıboıu mu ve 'farklt'mn Temellendirilmesı, Vırgülayltk kıtap ve elejtiridergisi, sayı 1 ">, Ocak 1999 (3) Enis Batur, agy, (4) Ahmet Oktay, agy. SAYFA 1 1 Görmeyi önenmek düyle davranır. Gövdenin buyrıığuna girdiğinde el olmaktan çıkar sanki; sürekli kendini aşarak kendi olmak, yenileşmek, sotısuzlaşmak ister. 'Demck ki cinselliğin ötcsinde, basbayagı kişili^imize ayna tutan bir organla karşı karşıyayız buıada; el, dııygu ve düşüncelerimize aracılık etmekle yetinmez; kimi zaman temsil etüği şeyin yerini alacak denli pervasız vebaşınabuyrukturo." (Görmece, s. 14) hiçkusjkusuzbiremekçinin eli, bir sanatçının eli ya da sevgilinin eli daha anlamlı oluverir. Kendi ellerimizlc ölçeriz geçmişimizi. Bu, farkeden bir gözün bize farkettirmcsidir. Kartpostal ve Kitsch'te gerçekle kıır Î şansı yoktur. "Sanatçı, her defa maskesini yeniden düşüren kişidir. (...) Sanat çının düşürdüğü her maske, kendisiyle yüz göz olma pahasına, katıksız ve o ölçüdeölümcül nir itirartıı esasen." (Maske, s. 46) Hepinıizin hemen hemen her yerde takındığımız değişik maskelerimiz var. Maskesiz dola^mak enikonu cesaret işidir çünkü. Kendimizi deijilre etmck ten ödıimüz patlar. Bir sanatçıdır, maskesini ister anlaşılsın ister anlaşılmasın, r apıtları aracılığıyla indiren. Sanatçı kaabalıkların içinde taktığı maskesini (egreti de dursa) çalışırken bir yana bırakır. Enis Batıır Ergüven'in maskesine dikkati çeker." Mehmet Ergiiven, bana kalır