Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
duyuluyor düşerken ince gücenik gözyaşlan Gökyüzü uçsuz bucaksız bir yürek gibi açılıyor, kederle. Vağan yağmur değil kan ağır ve iri damlalarla. Aile ocağının içinde, insanlar hissedemiyorlar bu üzüntüyü, yüksekten hazin yağmur suları gönderildi. Ağaran şafağın elmas ısıklarında..." Nisan 1889'da Şili'de Visuna'da doğan şair Ispanyol, Bask ve Yerli kanşımı bir aileden geliyordu. Yazarlığın yanı sıra, eğitimcilik, kültür bakanlığı. çcşitli ülkelerde diplomatlık yaptı. Adını 1914'te ödül kazanan "Sonetos de la muerte" (Olüm Soneleri) adlı üç şiiriyle duyurdu. 1922'de ilk şiirlerini bir araya getiren "Desolaciön" (Keder) adlı kitabı, sevgilisinin intihanyla sona cren bir ilişkisini anlattığı "Dolor" (Acı) adlı şiirini de içerir. Başından geçen bu acı olay yüzünden hiç evlenmeyen Mistral'ın yapıtları yoğun bir anne şefkatini yansıtır. 1945'te genışleterek yeniden yayımladığı "Ternura" (1924; Şefkat) vc "Tala" (1938; Yıkım) adlı kitaplarındaki ana temalar ezilmişlere ve çocuklara duılan sevgidir. "Lagar" (1954; Şıra Teknesi) adlı bir şiir tabı daha olan şair, Nobel Edebiyat Ödülü'nü (1945) kazanan ilk Latin Amerikalı kadındır. Yoğun bir duygusallık taşıyan, kendine özgü mecaz ve sözcüklere yer veren şiirleri birçok dile çevrilmiş olan Gabriela Mistral 10 Ocak 1957'dc New York'ta ölmüştür. Gabriela Mistral/ Şiirler/ Çeviren: Vildan Başaran Yenilmiş sular, toprağa uzanmış ve bitkin, uzun ve yorucu akışını sürdürüyor. Yerlerde sürünüyor durgun sular, suskun bir düş, uykudaki değersiz yaratıklar gibi. Yağmur yağıyor... geceleyin dağlarda pusu kuran ağır hareketlı çakallar gibi. Ne fışkıracak gölgedeki topraktan? Uyuyacaksınız, dışarıda yağmur yağarken, acı çekerek.durgun sularda, VoKsa bu olümcül sular, ölümün luz kardeşi mi? YIKIM * ' / ' • • 7 ne açılmıştı güller. Açıldı runum hayrede. Umarsız bir kadının gözyaşı yüklü yüzünde! Kaygısız dudaklarında neşeli bir şarkı vardı görünce beni ağır bir şarkı için sesini ayarladı. Tuhaf bir rüya görür gibi bir patikada gördüm onu. Yüzümde yaşlarla, ağaran şafağın elmas ısıklarında! Yürüyüp gitti şarkılarla beraberınde götürerek bakışlarımı... Bıraktı bana yalnızca derin mavilerle uzun adaçaylarını. Ziyanı yok! O giderken havada kalsa da ruhum ürpererek. Hiçbir sey incitemez beni yüzümdeki gözyaşlarım gibi. Geceyi uykusuz geçirdi lamba da tıpkı benım gibi; kaygılarım delmedi göğsünü hint sümbülünün; ama belki geçiyor düşlerinden bir akasya kokusu, Umarsız bir kadının yüzündeki gözyaşları gibi! ÇOCUKLAR'A VASİYET Uzun yıilar sonra, suskun toprakta bir tepecik olduğumda, oynayın benimle; kcmıklerimden, yüreğimden oluşan toprakla. E^er bir duvarcı yeniden bir araya getirirse tozlarımı, bir tuğlaya yerleştirirse beni yeniden, bir duvarda geri dönmemecesine kalacağım, nefret ederek hareketsîz duvar oyuklarmdan. Eğer bir hapishane duvarına koyarlarsa beni, utançtan yüzüm kızaracak duydıığumda bir insanın hıçkırıklarını; ve eğer bir okul duvarına eklenirsem, sizinle şarkı sriyleycmediğim için büyük acılar çekeceğim, şafak sökerken. En iyisi kır yollarında oynadığınız toz toprak olmak. Ezin beni: Sizın olayım; dağırın beni, size dönüşmek istiyorıım ben, ayaklarınızla çiğneyin beni, çünkü hakettim bunu ben; size söylemedım bütün gerçekleri ve güzclliklcri. Ya da serbestçe şarkı söyleyin. neşeyle koşuşturun üzerimdeki sizlerı ayaklarınızın altından sevgiyle öpebileyim... Söyleyin ne zaman tutacaksınız ellerinizde hoş bir dizemi, o an zevkle kıpırdanacağım avuçlarınızda. Parmaklarımın ucunda yükseleceğım sizleri seyrctmek için, gözlerinizi arayarak yüzünüzükapatan perçemlerinızin arasında. Ve ne zaman ki benimle ilgili bir imge görürsiinüz, kırın onu çünkü sık sık beni kırdılar sevecen ve kederli çocuklar. HAFİF YAĞMUR Yağmur suları ürkek ve kederli, bir çocuk gibi acı çekiyor, bitkinleşiyor daha toprağa düşmeden. Ağaçlar hareketsiz, rüzgâr harckctsiz, bu şaşkınlık veren sessizlikte di. Sonsuz, kalın bir sisi, unutayım diye orada bıraktı deniz bana tuzlu dalgalarını da. Toprağa gelen ilkbahar değıldi: öyle uzun bir geceydi ki bu, benden kim gizleyebilir S Rüzgâr cvime getiriyor geceleyin sokakta dolaşan hıçkınkları, haykırmaları, kınhyor bir kristal gibi çığlığım. Beyaz düzlükte. uçsuz bucaksız ufukta seyrediyoaım, ölum çok büyük acılar veren bir yıkım. Kim çağırdı ki onu buray o. kadar uzaksa orası, yalnız mı gelir ölüler? Öylesine yalnız ki onlar hoşgörüyorlar suskun ve gergin denizi kollarının arasında büyüyen, sevgili kollar! Gemilerin yelkenleri beyazlaşıyorlar limanda geliyorlar yeryüzünden oraya ama yoklar benimkiler; ınsanlann gözleri açık ama tamnmıyorlar bcnim kalabalıklarımı ve solgun meyveleri taşıyorlar, ışıksız meyve bahçelerimden. Ve soru işaretleri kaldırıyor başımı onlar geçerken bakmam için, bana doğru yürüyorlar, yenilenler: konuşuyorlar garip ve duygusuz bir dille söylüyorlar yeryüzündeki ihtij annemin değerli şariyar kısını. Bak kar toz gibi iniyor mezar çukuruna; bak artıyor sıs, ölmekte olan insan gıbı, ve delirmemek için anlatılamayan anlarda şimdi uzun gecenin yapayalnız başlaması için. Bak açık yürekle kendimden geçerek yeniden sığınıyorum maremine, geldim ölümlü kır manzaralarını görmek için. Kar, kristallerimi yeryüzüne döküvor; Daima bembeyaz olacaklar düşerken gökyüzünden. Daima o sessiz kadın, üzerimde tanrının derin bakışı gibi; dajma evimin üzerinde onun portakal çiçeği; daima, ne iyileşiyor ne de daha kötüye gıdıyor kader gibi, bir gün beni örtmeye inecek, korkunç ve kendinden geçerek. SALLANIŞ Deniz milyonlarca dalgasıyla sallanıyor, olağanüstü kudretli. Scvgilıler dinlcrken dalgaları, ben sallıyorum bebeğimi. Gecede durmadan dolaşan rüzgâr sallıyor buğday tarlalarını. Sevgililer dinlerken rüzgârı, ben sallıyorum bebeğimi. Babamız (tanrı) binlerce dünyasını sallıyor sessizce. Hissederek elinin gölgesini ben sallıyorum bebeğimi. CUMHURİYET KİTAP SAYI 468 DOSTUM Ellcnrni tutmazsan eğer birbirine sarılmış parmaklarımın gölgesinde dinlenmem sonsuza kadar sürccek. Diyorsun ki; " ü n u sevemem, çünkü parmakları olgun başak taneleri gibi dört bir yana saçılı." Öpmezsen beni eğer korkak ışığında dolunayın dudaksız kalacağım üstiinde bu nemli yeryüzünün. Diyorsun ki; "Onu sevdim daha fazla sevemem, ama o artık arzulanııyor öpüşlerimdeki akasya kokusunu." Gözii kapalı bir çılgın gibi konuşurken sen kederden kıvranarak dınlesem de seni ben parmaklarım kınlsa bile alnının üzcrinde olacak yine de elim ve inecck yüzüne arzuyla dolıı nefcsim. Bu yüzden "sev beni aşkım, kcndirni bırakıyorum sana, uzarıarak kollarına, dudaklarımda ooynumda ncp sen" diyerek aşkın zehrini ıçirdim sana gözleri bağlı bir çocuk gibi aldandın bana. Çünkü sevgilim, vücudum yalnız ve yorgıın değil ınatçı bir ekin demeti gibi. Eteklerim dalgalanıyor rüzgârda ateşten gömleğini sıyıran bakirc bir kavak gibi. Işın sırrı öpüştedir değil dudakta; sesler kısılabilir ama yürekler asla; tanrının nefesi misali gel, yararak kalabalıkları bir demet çiçek gibi, uçan. RASTLANTI Rastladım ona bir patikada. Ne hayallerini yıkmıştı sular SAYFA 18