03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

0 K U R L A RA Türkiye'de resim galerilerinin tarihi çok eskilere dayanmaz. Resmi geniş kiuelerle tantşttran ve buluşturan ilk galerimiz Maya Sanat Gaîerisi'ydi. Hemen ardından Melda Kaptana Galerisi girdi yaşamımtza. '7O'li yıllara kadar neredeyse iki elin parmak sayısım aşmayan galerilerimiz, '80'liyıllardan sonra hızla artlı. Türk resmi açısından çok sevindirici olan bu gelişme bir yanıyla hep eksik kaldı bize göre. Resim altna gücünden yoksun olan imanlar için Türk resminin gelisimini incelemenin tek yolu, bu resimlerin başkı yoluyla çoğaltılmasıydı. Galerilerimiz bu anlamda yaktn dönemlere kadar neredeyse hiç çaba sarfetmediler. Son yıllarda bu alanda da büyük bir gelişme izleniyor. Galerilerimiz nefis baskılt sergi kataloglanyla da resimseverlere ulasıyorlar. Son zamanlaraa bu konuda daha geliştirilmis bir çabayta, bir müzekitap'İa karştlaşttk. 2000ytlında 15. yıhnı dolduracak olan Galeri Nev "sanatımızdaki müzmin müzesizliğe ve onu izleyen tarihsizliği kırmaya yardıtncı olabilecek bir kitapla galerinin 15 yılltk birikiminden derlenen 2000 eserlik bir kaynak" surdu bizlere. "Sayfalar arasında dolaşmaktan haz alacağımza inandıg'ımız müzekitap, bir yandan da, fotoğrafın icadından beri en ateşli anını yaşayan, röprodüksiyonsanat tarihimüze itişkileh konusundaki tartışmalara parmak basıyor. Çabasından dolayt Galeri Nev'i kutluyoruz. Bol kitaph günlerl... ETHİ NACİ \ , • üü Büyük Amerika, üii Küciik Amcrika I lginç bir siyasal roman okudum: Dokuz Numaralı Oda. Yazarı bir Türk: New York Eyalet Savcısı'nın basın sekreterliğini yapmış, New York kenti basın bürosunu yönetmiş. Gerçek adı Sabire Aysel Vural; romanı "Solcdad Santiago" imzasıyla yayımlami!j. lsviçre'de, Kanada'da yaşamış. Sonra ABD'ye göç etmiş. Gazetelerde, dergilerde yazılar yazmış. Üç romanı daha varmış. 1994'tcn bcri Mcksika'da yazıyormuş. Dokuz Numaralı Oda, Telos Yayınlan arasında yayımlandı. Dördüncü sayfada roman" 1992 'de yapılan baskıdan dilimize aktarılmıştır" deniyor, böylece romanın yayım tarihini öğrenememiş oluyoruz. Romanm alıntılarla başlayan ilk sayfası yanlışkrla dolu. "Tacmdaki defne yaklarından", "Tacındaki defne yapraklanndan" olsa gerek. "Masumluk Renanctleri", "Masumluk Hehanetleri" olmuş. Demet Demirkol, belli ki o atasözünü Ingilizceden çevirmiş, aslını bilmiyor: "Doğruyu söyleyen dokuz Köyden kovuıur" divor, doğrusu: "Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar". Demet Demirkol, atasözlerinin dokunulmazlıkları olduğunu bilir sanıyorum. Romanın en ilginç yanı, Amerika'nın gerçekleri ile Türkiye'nin gerçekleri arasındaki benzerlikler; özellikle 17 Ağustos 1999 depremiyle acığa çıkan inşaat rezaletleri ve "sistem"in işleyişi bakımından. Celal Bayar'ın 1957 ydındaki Istanbul konuşmasını hatırlıyorum: "Biz memleketimizde Amerikalıların ilerleyislcri scyrini takip ederek çalışmaktayız. Öyle ümit ediyonız ki 30 sene sonra bu mübarek memleket 50 milyon nüfusu ile küçük bir Amerika olacaktır". Evet, Türkiye "küçük bir Amcrika" oldu: Mafyasıyla, riişvetleriyle, uyusturucu kaçakçılığıyla, kara para aklamalanyla, inşaat işlerindclu yolsuzluklarıyla, yargısız infazlarıyla, nerdeyse herkesin silah taşımasıvla... Romancı, kitabını ayrıntılarla geliştiriyor. Bir sokaktan mı geçiyor, o sokağı uzun uzun betimliyor, o sokağın romanın gelişmesiyle bir iliskisi olmasa da. Ama bu çabanın bir yararı oîuyor: Roman, daha bir gerçeklik kazanıyor, kendinizi sayfalar arasında değil de "dışarda", "gerçek yaşamda" hissediyorsunuz. Roman bir "Öndeyiş"le başhyor: "Adam bağırmadı; çırpınmadı. Şık pijamalar giymiş bezden bir bebek gibi aşağıya süzüldü". / "Adam tanınmaz bir haJde ycrde yatıyordu." Polisler, adamın kansını 23. katta buluyorlar. Adamın çalışma odasında ünlü kişilerin fotoğrafları var. Kimi gerçek kişiler, kimi de (Beledıye Başkanı Kenneth Nicosea gibi) roman kişileri. Belediyc Başkanı basın danışmanına bilgi veriyor: "Isenberg az önce kendini öldiirmüs. Ahmak hcrif, kendini öalkondan atmış..." (C jcrçegı, romanın bitmesine on dört sayfa kala öğ reniyoruz.) Isenberg, "acil durumlar için geçici sığın508 TURHAN GÜNAY Imtlyaz Sahlbh çağ Pazarlama Cazete Dergi Kitap Basın ve Yayın A.s Adına Berin Nadl 0 Yayın Damsmani: Turhan Günay Sorumlu Müdür Flkret llklz ocörsel Yönetmen: Dllek llkoruro Baski: çaâdaş Matbaacılık Ud. sti. Idare Merkezi: Türkocağı cad. NO: 3941 Cağaloğlu, 34 334 Istanbul Tel: (212) 512 05 050 Reklam: Medya c ma evleri inşaat projesinin yöneticisi" imiş. Beledıye Başkanı Isenberg'i şöyle anlatıyor: "...saygıdeğer bir kamu görevlisiydi. Birkaç yıl önce New York şcnrini su sıkıntısından kurtardığıru pek çoğunuz hatırlayacaksınız, sığınma evi programımızın altından tek başına kalktı. Ölümü çok talihsiz bir olay." (s.23) Başkan, altı sayfa sonra, "Bu Isenberg işi duruluncaya kadar başka basın toplantısı istemiyorum" diyor. Anlatıcı, Jason Isenberg'in gözden düştüğünii şöyle anlatıyor: "Odası bir hafta içinde ana kattan kaybolmuştu. Bu olaydan sonraki altı ay içinde de neden bu kadar çabuk düştüğünü anlamak için en ufak bir çabada bile bulunmamıştım. Bir gecede Beledıye Binası'nın paryas'ı olmuştu. Kesinlikle ve tam olarak aforoz edilmişti." Isenberg'in izini sürerek "Büyük Amerika"da yaşanan kepazelikleri izlemek mümkün. Anlatıcı, Belediye Başkanı'na, "Jason'a ne oldu gerçekten?" diyor; Başkan'ın cevabı: "Jason kanserdi, haberi bu yakınlarda çıkar herhalde." (s.44) Anlatıcının sorulan üzerine Başkan, Jason'ın bir uyusturucu bağımlısı olduğunu, kırkından sonra kumara başladığını, "kumar oynayabileceği bir ycrlere gitmek için ikide bir ortadan" kaybolduğunu söylüyor. Başkan, Jason için "Sığınma evi programının idareciliğini yapuğını da unutma, sığınma evlcrinde de ikide bir yangın çıkıyor diye ekliyor. Anlatıcının kocası Joe'nun da üç yıl önce bir polis kurşunuyla öldürüldüğünü öğreniyoruz. Kübalı gazeteci Raul Vega, romana giriyor: Anlatıcı Raul iliskisi başhyor. Anlatıcı, Isenberg'in neden kendini öldürdüğünü öğrenmeye çalışıyor. Kansıyla konuşuyor; aldığı cevap, "Bilmiyorum" oluyor. 122. sayfada Raul, "Kaynağının söylediğine göre Isenberg bir kokain karteline girmiş. Ayda bir buraya (Miami) bir parti uyusturucu almak için geliyormuş" diyor. Jason, kumar da oynuyor; bazılarına göre hiç kaybetmiyormuş, bazılanna göre hep kaybediyormuş. Raul, Jason'ın, kumarı kara para aklamak için bir araç olarak kullandığını söylüyor. (Anlatıcı, bir taksiye biniyor; şoför, Rus vurgusuyla konuşan oiri; anlatıcı, "Amerika'daki özgürlüğü seviyor olmalısınız" diyor, şoförün cevabı: "Ozgürlük mü? Ne özgürlüğü? Haftada altı gün, günde on beş saat çalışıyorum, taksinin kirası için yüz dolardan fazla ödüyorum. Zaman yok, özgürlük için zaman yok. (...) Yemek, içmek, arkadaşlarla konuşmak için zaman yok." (s.140) Isenberg'in kanser olduğu için intihar ettiğini söyiemişti Belediye Başkanı; "laboratuvardan dışarı sızdırılan raporlar Belediye Başkan Yardımcısı Isenberg'in tümörlerinin iyi huylu olduğunu" söylüyor. Raul'un yorumu: "Bir şcyle ri örtbas etmeye çalışryorlar." (s. 171) Büyük Amerika ile bizim Küçük Amerika arasındaki benzerük: "Bubinadayangın çıktı. Yedi kisiöldü. Insanlar alevlerden kaçmak için balkonlardan atladılar. (...) tşin pcrde arkası daha da kötü, çünkü yangın önlenebilirdi." / "Bu bina befediyeyle devletin ortak girişimi. Ilerkes işin kolayına kaçmış. Bina yapılırken her şeyin en ucuzu kullanılmış. Mimarın planlarına uyul^ mamış. Çöp kanaiı çok kötü yapılmış,. Karacıların yangın tehlikesi konusundaki şikayetleri de altı yıldır gözardı ediliyordu..." (s. 186) "Binanın inşaat ı sırasında şehirdeki vergi mükcllcflerini soymak bir sanat halini almıstı. Belediye müteahhitlerine hesapları şişirmeıeri söylenmişti. îşlerin asıl maliyeti ile belediyenin ödediği para arasındaki fark rüşvet olarak Tweed ve dostlarının cebine gitmişti. Onların ccbini doldurmayan ihaleleri alamıyordıı. (...) Aslında iki yüz elli bin dolara mal olması beklenen ceza mahkemesi on yılda tamamlandı ve maliyeti on iki ya da on üç milyon dolar arasında bir rakamı buldu (s.223). Ne farkımız var Büyük Amerika'dan? Amerika ile bir benzcr yanımız daha: "Houston Caddesi'nin köşesinde durmus paçav ralar içersindeki iki adamın kovalarda bulıınan kirli sularla arabalann camlarını yıkaınalannı izlcycrek yeşil ışığın yanmasını bekliyorduk. Biri genç öteki yaşlıydı. Sürücüleri rahatsız ediyorlardı. Hiç kimse bu iğrenç görünüşlü haydutların camlarını silmelerini istemiyordu. Fakat bir araba ışık yüzünden durmak zorunda kaldığında o ikili, kokmuş süngerlerini ön cama sıvaştınyor sonra da açık avuçlarını umutla şoföre uzatıyorlardı." (s.231) "Sığınma evleri" konusu: Schilling açıklıyor: "Belediye benden tasarımlarımda delilik denebüecek ölçüde değişiklikler yapmamı istedi. Aileler için uvgunkonutlar sağlama planı insanlan depolama planına dönüşmüştü. Böyle bir şeyi kabul euemezdim." Gene "sığınma evleri : "Oevlerin inşaatı sırasında müteahhitierin hepsinin her şeyi ucuza getirdiğinden emin olabilirsiniz. Mimarlar sekiz santimlik duvar kaplama levhası istedilerse onlar bir buçuk santimlik kullandılar. Kabloların üç kat yalıtılması gerekiyorduysa onlar bir kat yalıtım yaptılar. Sonra da belediyeye asıl sartnameye göre fatura çıkardılar. Çok fazla kâr etmiş olmalılar.'' (s.249) 272. sayfada Belediye Başkanı ile dostlarının "bu evsizler sorunundan mümkün olan her şeküde" yararlandıklarını öğreniyoruz. Belediye Başkam'nın (Nicosea) gerçek kimligi: "Mandelson ve dostları gibi adamlar Nicosea gibilerini özellikle seçerler. Onların tasanlanna izin veren bir kukla o." (s. 294) Romana "mafya ve parti başkanı" Milano da giriyor: "O toplantıda Isenberg adı ortaya çıkmış. I lerhalde parti başkanlarına poli tik desteklcri için şükran borcunun ödenmcsi sırasında idarenin kilit adamı oymuş. Belediyenin pek çok sözlesmesinin parti başkanlarının kayıroığı şirketlere gitmesini sağlamış. Şirkederin çoğu mafyaya aitmiş." (s.312) 335. sayfada Jason'un kansı Jason'un nasıl öldürüldüğünü açıklıyor: "Jason intihar etmedi. Buraya iki adam geldı ve onu balkondan attılar. Onları gördum. Konuşursam sıradakinin oğlum olacağını söylediler." Öldürme nedenini de açıklıyor: "Çünkü Jason bağlantıyı sağlıyordu. Beıediyenin sözleşmelerini mafyaya veriyordu, yönetimlc arası bozulunca mafya bunu kaldıramadı." / "Bahama'ya yaptığı son yolculuk sırasında Jason götürdüğü paranın, rüşvet parasının uyusturucu parası olduğunu anladı." Romanı bitirince insan bir leş kokusu duyar gibi oluyor. Melih Cevdet Anday'ın bir ş,iiri vardır: "Çürük". O şiir şöyle biter: "... Sofalar, evler, apartmanlar kokuyor /Mahalleler, lehirler, memleketler, kıtalar kokuyor / Çürüdükçe kokuyor / Doymuyor musunuz kokuyor / Kokuyorkokuyorkokuyorkokuyor" (Küçük bir düzeltme: Romancı, Sefiller'den söz ederken, 240. sayfada, "Adam kız kardcşinin aç çocuğunu doyurmak için bir somun ekmek çalar" diyor, halırladığım ka danyla kız kardeşinin tek değil yedi çocuğu vardır.) • SAYFA 3 CUMHURİYET K İ T A P SAYI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle