Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Başlığıyla, içeriğiyle, gündelik hayata, gazetelcre vurdum işi. Ikinci Yenı'nin modcrnist şiiri yerine, avangard, siyasi dozu olan, zekâsı ve küfrüyle, yaşanan bir şiir koydum ortaya. Bugün üünyada yazılan şiir benim çizgimdedir. Çizgi şu: Şiirin geçirmiş olduğu bütün evreleri içerek güncelliği yakalamak sorunudur. Sankı her olay, şiirin olayıdır. Şiir bir silahtıı. Ve şair kaç atar, kaç atmaz sorumluluğunu yasamalıdır." Can YüceVin yapıtı, kendi içinde bir sürekliliğc sahiptir. Materyalist bir zekâyla, diyalektik yöntemle söz ve eylem zerrelerinin, yaşamsal düzeyde bırleştirilmesi ve şiire getirilmesi; onun eserinde, bazen iki dizeyle, bazen bir kitabın yapısını birbirine bağlayan şiirler topıamıyla anlaşılır. Onun, herhangi bir şıirini bağlantılarından yalıtarak değerlendirmek yanıltır ve elde edilen sonuç, bir kalıcılık taşımaktan uzak olur. Değerlendirmenin rotasını günlük parıltılara ya da zayıflıklara göre ayarlayanlar, inişli çıkışlı bir sürekliliği anlayamaz ve anlatamazlar. Kendi içIerindeki ve alışkanlıklarındaki boşluğu, değerlendirmeye yeltendikleri işlere bulaştırmış olurlar. "Seke Seke Ben Geldim"i yayına hazırladığı günlerde, bu kitabı öteki kitaplardan ayıran özelliklcr üzerinde durmasını istediğimizde, "fazla bir ayrılık yok" diyor Can Yücel ve devam ediyor: "Ayrılık varsa, bir sürekliliğin gereğidir. Bu da benim yazdığım şiirin yaşadığım dönemdcn çıkarılması sürckliliğiuir. Demek oluyor ki, bu dönem bu şiirleri, dahası bu şiir fikrini gerektirmiştir. Şiirle gereklilik, işlev arasında doğrudan bir Lağ vardır. Bu bizi, şiirin işlevselliği ve güncelliği üzerinde daha geniş konuşmaya yöneltiyor. Hareket ettiğimiz nokta, elbette yaşadıklarımızdır. Bu hareket noktası insanlık tarihini, doğayı ve evreni de içeriyor. Dediğim her şiir fikri, aynı zamanda bir cvren, bir bütütib.ellik fikridir. Şiir her şeyden önce büyük insanlık deneyimimize bir katkıdır ve dolayısıyla bir nesnedir. Bu nesneyi iyi anlamak lazım. Şair bir kimesnedir. Şiir, dilin içinde bize yaşayabileceğimizi, yaşamın olasılığını anımsatan ve ona inandıran bir nesnedir. Şiir dünyayı gün be gün dcgiştirmez; olabileceğe, bir gizil gücc, içimizde yaşayan bir gizli güce göndermeler yapar. Aaa bu da olabiliyormuş dedirtircesine. Şiirin şaşırtıcılığı burdadır. Avangardlar, öncüler "Abrutir le bourgeoisic" (burjuvayı afallatmak!..) demişlerdir. ünun içindir ki şiir, çocukçadır. Her sözciiğii yeni öğrcnmişcesine, her sözcüğü adeta hayatın bir parçası olarak keşfetmişcesine ve bu sözcüklerin arasındaki ilişkileri, elinneu, ayagınnan bulmuşcasina. Çocuğıın ilk keşfettiği şey ışıga yönelttiği clleridir. Oynatıı lıem ellerini, hcm dünyayı, hem kcndini. Ararbulur.Şiir işte bu yöntemin dilde yinelenmesidir. Adeta parmakları olan sözcükler, yeni ve ileri dünyaya uzanmaktadır. Bir noktaya daha dikkat etmek gerckir. Şiir hem tarihseldir, lıem de tarih dıîjidır. Bütün büyük şairlerde, değer yargısına vuruldukta, ortak noktanın bu ça ba olduğu görülecektir. ()labilecek güzel dünyayı yansıtmaktır şiir. Bunun için bir Sümer şiiriyle, çağdaş bir Fransız şiirinin üstünfüğü, düşuklüğü söz kunusu olıııaz. Bunlardaki ortak nokta, yaşadığı dönemi, yaşamı bir şiir nesnesine dönüştürmektir. Budur asıl aranması gerekcn. Avrupalı \ lıristiyanlann ve zındıkların yanılgısı, şiirin kendileriyle başladığını sanmış olmalarıdır. Bunu çabuk tamir ettiler. İşte resimde Japon, işte Afrika, işte şiirde bilinçaltı. Bunların hepsi ayrı ayrı kıtalardır. Şiir kıtalararasını getirmiştir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 446 Bugün dünya şiiri bilebileceğini bilen, bilmcsi gerekenin ne olduğunun, yani evren üzerine bildiklerinin, bilemediklerinin yanında ç,ok küçük olduöunu idrak etmiş ve bu hareket noktasından dönüp dolasıp, Shakespcare varmıştır. Ustamızdır Snakespeare. Bunu anlamak demek, içinde yaşadığımızla, yaşayabileceğimizi, insanları uyandıran, insan bilincini ve buluncunu uyandırabilen bir kıvam tutturmak demektir. Şiirin politikası ve poetikası budur." Şairin, dünyadaki gelişmelerden, özellikle de, dünya şiirinin izlediği çizgiden habersiz ve kopuk; dünya şiirindeki tarihsel ve dönemsel kamplaşmaları, akımları ve ara akımları anlamadan.analizetmeden, kendi şiirini, birbirine şiir yazan "şairlerin" dar dünyasının ötesine geçirmesi olanaksızdır. Şiirle oyalanmak, şiirle caka satmakla şiir yazmayı birbirinden ayıran temcl kriterlerden biridir bu. Can Yücel," Avrupa siiri bugün 'modernizm' olarak tanımlanıyor" dedikten sonra, yaygın bir yanlışın üstüne gidiyor: "Bu yanlış. Avangardizm, öncü şiir, Fransa'da Rimbaudla başlavan şiir, ner şeyden önce politikti. Politikası da burjuvaziye karşı çıkmaktı. Modernizim ise burjuvazinin tam egemenliginden sonra, bir isyan değil, bir kabul şiiridir. Ustaları vardır elbet. Bu ayrı bir şey. Postmodernizm, gene buna tepki gibi gözükse de "Rokoko" tarzı ne kadar modernse o da o kadar moderndir. Bir reklam yöntemidir postmodernizm. Burjuvazinin ölüsünü diriltme yöntemi. Olü bir organı kaldıramayan kadın ne kadar zordaysa, postmodernizmin de hali aynıdır. Oysa demin sözünü ettiğim, yaygın, geniş şiir akımı Premoderne, modcrn öncesine dönüştür. Yaşadığında noktalanan, yumuşak "g"si olmayan bir şiir. Lafı osurugu ezer gibi ezmeyen, ses ge tiren şiir. Bütün inceliğine karşın, hört be hört bir şiir. Neyi söylüyorsa, onu en mürekkebiyle, en karmaşığıyla sadelik içinde mürekkebe döken şiir. Çünkü sadelik mürekkebin en çinisidir. Mühür gibi. Vücuda vurulan damga gibi, kazısan da çıkma yan. Bu şiirin tanımlarından biri, bence caza bir gönderme olabilir. Yani otomatizma değil, doğaçlama. Sürrealizmin en büyük yanılgısı, üstbilinci kaldırabileceğine inanmasıydı. Bir nevi lastik boşaltma gibi. Birtakım sesler cıkar bundan. Ama bu sesler cinsiyet çığlıkları gibi bir patlarna, işi bitirmeyi en güzel yerinde ve zamansız olarak sona erdirme sesleridir. Oysa biz lastiği patlatıncaya kadar si şirip, ama patlatmadan arabayı hendekten geçirmck istiyoruz. Bu lastiğin umulmaaık yerde, fırfaması kazasını da içerebilir. Bundan korkmamak lazım. Şışirmekten korkmayacaksın, ama patlatmamayı da bileceksin. Demek oluyor ki, şiir aynı zamanda bir sişirme işidir. Diyalektiği ise, patlatmadan şişirmek. Derhal söyleyelim, bu şişkinlik değildir. Bir arabanın hareketine yaruım eden, esnek, eklemleri doğru bir lastiktir söz konusu olan. Bundan Zeki Müren'i kastetmiyorum. O sevdiğim lastiği horladığım için dcğil. Ama bir Müren balığının zehirli oluuğunu da bile bile." Bütün Sınırların Kalktığı Yere "Hava döndü işçiden işçiden esiyor yel Dumanı dağıtacak yıldızpoyraz başladı Bahar yakın demek ki mevsim böyle kışladı Bu fırtına yarınki sütlimanlara bedel J lava döndü işçiden işçiden esiyor yel Tekliyor işte çağın çarkına okuyan çark Ve durdumuydu bir gün bu kör, avara kasnak Bir zincir yitirenler bir dünya kazanacak Sen de o dünyadansın sınıfın bil safa gel Hava döndü işçiden, işçiden esiyor yel." (Işçi Marşt'ndan) Safında durduğu işçi sınıfına, şiirin bütün ustalığını tasıyan, şarkılar ve marşlar armağan eden bir şair, bütün eseriyle, yaşadığı hayata, doğaya, çoluğuna, çocuğuna, bütün işine yabancılaşan insana, insanlığını yeniden kazanma serüveninden şiirin vereceği olanca imkânı vermeye çalışıyor. Onun şiirinde, eller vardır, "ellerini tutuyorum ellerim oluyor"; nükleer kışlar ve kıyımlar, "nefesi kükürt kokanların/ şapkası boktan kopanların" dünyası vardır; onun şiirinde dünyamn envai çeşit sözü, "toprağa dikiyorum/ yediveren şiirleri açıyor" dediği; müzik vardır onun şiirinde caz, udiler, ve Dolapdere çengileri... îlle dc ille ülkesi vardır. O büyük seygiyle bağlandığı halkı. O, halkın içinde, yetişen bir kendidir. Kendiyle uğraşan, alay eden, güzelliğin en yükseğinde. Severek dünyayı aşkla. Halktan ne aldığını ve ona neyi, ama daha da önemlisi nasıl vereceği, uğrunda dövüştüğü derttir. Her yerde, her fırsatta, sözü kendi ülkesiyle bağlamasını başka nasıl anlamalıyız? "Türkiye'de Nâzım'la başlayacak şiir, Nâzım bu kıvama gelmiştir. Şiir öyle Dİr fikir olacaktır ki, baştan nangi fikir olduğunu bilmesen de; adeta çirtleşme gibi kadın ve erkek nasıl bir çocuk doğacağını bilmese de bu işi sonuca doğru sürükleyeceksin, prezervatifsiz, maskesiz, kaputsuz olarak. Bunda kendi dilinin olanaklarını, geçmişi, yaşayanını ve öldürülmesi gerekeni nep sererber edeceksin. Ve bunu yaparken, Miles Davis gibi seyirciye arka nı dönüp üfleyeccksin borunu. Ki seyirci senin ne söylediğini daha baştan bilmesin. Gidişekatılsın. Her üfledigin nota, seyircide bir bulunç, onun bulduğu, bulmak istediği bir nota olsun. "Hah işte buydu aradığım" desin. Ve parça bittiğinde o da bitsin, bayılsın. Bunun bizde büyük, güçlü bir kökeni var. Eski Yunan'da Dionysos ve Apolloniyak bir çelişki bu bakımdan önemlidir. Apollon kurulu düzeni, kurguyu, yerleşmiş ölçüyü ve öyle yaşamayı temsil eder. Dionysos ise bir Nevroz tanrısı. Kürtler'in bahar tanrısı, bahar bayramı. Baharın gelişi kadar apansız, dünyayı birdenbire dcğiştiren bir coşku fırtınası. İşte bu Dionysos, 31 Mart'ta bütün yıgınları ardına takıp ormana çıktığında, ortalık birbirine girer. Ne örf, ne adct kalır. Nc kadın, ne erkek. Birleşirler. Aşktan başka hiçbir yasa yoktur. Boş bir ahlak, bir insan sınırı kalmaz. Çünkü ortada ahlak deöil ethik vardır. Ethika yaşam ethikasıdır. Baharı, yaşamın sürekliliğini, hem karanlığı, hem aydınlığı anlatma adına herkes sevişir. işte bugün dünyada yaygınlaşan şiir, bu Dion, şiiri dir. Aklın duyulann en güzeli olduğunu, onun en güzel ürününün aşk olduğunu anlamaya dayanan şiir. Yani ışık, yani karanlık, yani nayatımız." Can Yücel şiirinde öfke vardır. "Şiir bir öfkedir. Öfke yürütüldüğü an asfında bir gerilladır." Vc o, inanıyor ki; "Bütün şairler eski tabirle kaybolurlar. Ama kaybolmazlar kendi topraklarında. Yaşasın toprak!.." Kendineağlamayışiirzannedenlerin de bol bol dolandığı şu dünyada Can Yücel, insafsız, sevdadan, bü yük ve ince bir beladır. Ve durmaksızın, dağlarımızda, düzlerimizde, sokakları mızda şiirden şiire "Gemi azıya almış/ iyi bir haber gibi koşmaktadır." • SAYFA 7 DİHn olsnaklan can Yücel, esl.torunu ve kızı Su lle birilkte.