04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

gibi, Başaran şiirine yeni giren taze imgeler buluyoruz. Bir umutsıızluğun, karamsarlığın şiiri "Kanarna". "Dikenli tellerin yırttığı yerden/ Hrken bir güz sızıyor toprağa/Kuruyor bastıkları yerde çimenlcr/...Su olduğunu unuttu ırmak/Yayıldı leke gibi kırlara/ Bakışları talancıların/...! lanidir kan yitiriyor doğa/Bir şiirlcrdc bir dc dağlarda/Kayakekiği kokuyor yaşamak" (s. 71) Doğayı kirlctip yok edenlerc kargışını "Gcne Dc" şiirinde yıkımcılara yöneltir Başaran: "Yıkımcılarkimlcrin adamlarısınız/ Nelere iniyor balyozlarınız öyle/Badem değil ilkyaz/O kestiğiniz ağaç/Yitip gidcn çağla tadı/ Yürek yürek sevgi/Devrilen çınar/Gökyüzünü de alıp gitmiş/Ürküttüğünüz serçeler kumrular" (s. 72) Alnı mavi boncuklu traktörün, san ökiizün yerini almasıyla çok şey değişmiştirköylünün yaşamında. "Yağmurunıı kcndi yağdıran köylü/ Gülümsüyor eski dualara" Ama yine de eksilen, yiten bir şeyler vardır yaşamda. "Bir giz mi cksiliyor topraktan/Nereden karışıyor hasatlara bu hüzün" (s. 74) "Böceklerlc Dost Alıçlarla Komşu"da bir beden iş. çisinin yaşamını şiirleştirmiş Başaran. Emeğin böylesine değcrsiz olduğu, horlandığı bir ülkede, ne önemi, ne dcğcri olabilir ki emekçinin? "Son İşyeri/Bir un fabrikası/ Çuval yüklüyordu kamyonlara/Asgari ücretle bütün gün/...llk kez doktora çıktı /Ota çöpe bakar gibi baktılaryüzüne/ "Gayrı sen tükcnmişsin ahbap' deyip/ Çıkışını veıdiler/...Dudaklarında söncn sigara gibi/ Kül kesildi ıslığı/O gün bugündür/Toprağın sırtında/ Yara gibi bir tümsclc/ Böceklerle dost/Alıçlara komşu" (s. 77 78) Kitabın son şiiri, Çukurova'da pamuk çapa işçisi Ali Osman'ın." (Yaşamı neydi ki zaten) Gurbcti çapalıyordu her gecc/...Diişlerini çapalıyordu Ali Osman/1 lasadı olmayan düşlcrini" (s.79) da "tncc Kan lzi" şiirinde. Başaran siirindc, öne çıkan belirgin bir biçim kaygısı yoktur. Biçimi dana çok şiirin içeriğı bclirlcr. Yapıtın genefinde çok farklı biçim örnekleri vaı. Di zelerin uzunluk ya da kısalığı; yalın, dogal söylcmin gerektirdiği boyutta. Dize, sözcük kırma gibi uygulamalara rastlanmıyor. Başaran, bir yoniıylc Turkçe'ye sevdalı, öztürkçe tutkunu bir şuir. üilde yeterli dolaşım kazanmamış yeni sözcükleri bilc siirindc kullaıımaktan çekinmiyor. Buna karşın, Tıirkçc karşılığı ya da scs ve ritim açısından kullannıak zorunluluğu duyduğu nkıl, asgari, hâlâ, ınfaz, mııriabbct, tcnhagibisözcüklcrcdcrast lıyoruz. Saptadığımız yeni sözcüklcrse şunlar: bclıck, bıırgaç, dck, dü^, dc^in, dingin, ezgi, esrik, giysi, gizem, gömüt, ilkyaz, kent, kcz, konuk, sayrılarcvi, scvcccn, suskunluk, sürem, sonyaz, söylcncc, sözcük, özsu, tiim. Başaran, bir diğcr yönüyle de, toplumcu gerçekçi sanatın yandaşı, uygulayıcısı olarak ^iirlcrindc halk söylcmindcn sözcükler, dcyimler kullanmaktan da kaçınmaz. Şiirsel söylcm, hcr nc kadar ortak söylcnıe karşı olsa da; Başaran'ın yalın siirindc bu tavır, şiirin doğal örgüsüne dönüşcrck onunla bütünleşir. tşte birkar örnek dizc: "Yckinip kalkıyor Çamlık Ortaoba" (s. 20) "Tohumıı uyan tlıran şavkı balatan Harunlar" (s. 26), "Yııduk kırk bir çcşit ot katılnıış sıılar la" (s. 32), "Doluksuyor gozleri" (s. 34), "Aman g()z kıılak olun kıza oğula" (s. 36), "Birden cingildorıığuna yüreğimin" (s. 58), "Mclhcm çaltnak için yaralara" (s. 60), "lpildcşcn yıldızlar" (s. 62) vb. Dil cn oncmli, oncclikli ilctişim aracı. Basjaran şiiri, dilin bu özclliğinin ayır dında. Bu nedenle dizclcrini, bireyi olduğu toplumun diliylc kurgulayarak; şiirinin, okurun uzağına düşmemesine özen gösteriyor Başaran. • CUMHURİYET KİTAP SAYI 437 Tüm zamanlara acılan pencere Uğur Kökden'in "Geçmişe Açılan Pencere" kitabını oluşturan anlatıların adları da sarmaşdolaş olan mekâninsantarih üçfüsünü yansıtıyor: "Giacometti'nin Ardında", "Montparnasse Albenisi", "Manş Denizi'ne Yürüyüş", "Luis Bunuel'le Karşilaşma", "Mareşal Ney'in Kılıcı"... HULYA TUFAN UĞUR ğur Kökden'in Tüm Zamanlara Açılan Pe«ajre'sinden baktığımda, zaman, mekân vc insanın iç içe geçerek bireyselden topkımSala doğru bir tarihin, başka ve gizemli bir tarihin şekillendigini gördüm. 6O'lı yılların başında, belki de68'i hazırlayan yıllarda, yeui iklimin, yedi yaşam tarzının kavuştuğu bir ülke: Fransa. Ve bu ülkcnin dört bir yanında, binalardan, heykellerden, sergi ve konferans salonlarından, denizden, ara sokaklardan, usulcacık çıkarak varlıklarını serimleyen kişiler: Ycdi diivelin düşüncc vc saııat ustaları, uzakyakın tarihin şanlışansız kahramanları... Kitabı oluşturan anlatıların adları da sarmaşdolaş olan mekân insantarih iiçlüsünü yansıtıyor: "Giacometti'nin Ardında", "Montparnasse Albenisi", "Manş Denizi'ne Yürüyüş", "Luis Bunuel'le Karşı laşma", "Mareşal Ney'in Kılıcı"... dönernde) yasak bilgilerle buluşmanın ve şüphesiz Victnam dan, Portekiz'e, ispanya'dan lran'a her türden çalkantının Paris'e yansıdığı, Paris'te buluştuğu "zaman"ın etkisi olsa gerek. Insanlar da farklı. Uöur Kökden'in Sartre'ı yerine benim Aıthusser'im, onun Luis Bunuel'ine karşı benim Costa Gavras'ım var... Montparnasse büyüsünü yitirmiş, şairlerin adına kültür merkezlerinin lcurulduğu, üçüncü dünya film festivallerinin düzenlendiği kızıl banliyöler yerlcrini 90'larda patlayacak olan dinamit deposunun görünmez duvarlarını ören "dördüncü dünya"(l) çocuklarının yoksulluk, aşağılanmışlık, anlamsızlık dolu öfke yuvalarına terk etmekte.. Ama tüm bunlar küçiik birer ayrıntıdan anlamsızlık dolu örke yuvalarına tcrk etmekte... Ama tüm bunlar küçük birer ayrıntıdan ibaret. Duygular, coşkular, yaşantılaröylesinebenzeş ki... Bu sözcüklerin benzerleri benim eski günlülderimde de olmalı. Ya da aslında yok ama sanki varmış gibi... Havada bahar ve güneş yerine basınç ve nemin egemen olduğu lstanbul Mayıs'ında, Beyoğlu'nun ilk veen Parisli cafe'sinde bir köşede Geçmişe Açılan Pencere'nin kimi bölümlerine tekrargöz gezdiriyorum. Yanımdaki genç adamla kadın, oldukça da yüksck sesle konuşuyorlar, bu bitişik düzende duymamak mümkün değil. Irkiliyorum. Fransızca konuşuyorlar (belki de bu nedenle 'nasılsa kimse anlamaz' duygusuyla seslerinin yükselmesine aldırmıyorlar). Sinirli bir gülümseme var kadının yüzündc, tüm acısı bu gülümsemede sanki: Adam daha sessiz, önüne bakıyor. Aşk acılarıyla yüklü sözcükleri, o klasik aşk üçgenine napsolmuşlar: "Ben mi o mu?". Kitabın açık sayfasına bakıyorum, çcvreme bakıyorum. Ne bu? Bir yanılsama mı, eski bir Su, sis, gb ve gecel.. Lelouch filminden arta kalan bir sahnc "Arlıkgün batıtm, uzaktıfku, bütünüyle yabançilegi rcnginc bayadı. Paris, sıüer mi? Hayır gerçeğin, hani o zamana ve mekâna meydan okuyan insan gerçeğinin dcyüzen külrcngı bırtaktm ışıklı kitUlerta kcndisi... den olusmuş bir hayalete benziyor Tüm İşte tam da o gerçeğin yansımalannı köprülerınin altından sts akan bir kent. En görkemlisinden en tarihseline, en es buldum ben Geçmisc Açılan Pencere'deM khinden en yahınına vanncaya dek. Dahau Mirabeau Köprüsü We« bile! Su ve sis birbirine kansmış. Ayırt edil(1) Fransa ve Avrupa'da gpçmen işçiler mez durumda. ve bunlann çocuklarının oluşturduğu bu "farklı" dünyaya Vransa'da kimiyazarlarSu, sis, giz ve gece! " (Geçmişe Açılan ca verilen ad Pencere, "Paris'in güz Gizleri", s. 105) Ugur Kökden'den yeni denemeler toplamı "Geçmişe Açılan Pencere" U Blçhn Dll Yaşanmışla yasanmışın çağrıştırdıkları nın mükeınmel birliktelıği yalnızca kendi çağına, altmışlı yıllara değil, gerçekte tüm zamanlara tanıklık ediyor. Dahası, okuru da clinden tutup bu gerçekdüşc sokarak, onu da bir başka tanıklığa siirüklüyor. Sözcüklerin büyüsüyle başbaşa rahat oturanııyorsunuz koltuğunuzda. Içiniz içinıze sığmıyor; yer yer gülümsüyor, şaşırıyor ya da irkiliyor ve giderek "ben de oradalmOydımfr1)" duygusuyla anlatıya katılıyorsunuz. Paris'te ya da F'ransa'da bir Istanbullu'nun anılarını c>kumak isteyenler, bence kendilerıne başka bir kitap seçsinler... Çünkü Cıccmisc Açılan Pcnccrc bu tiir bir metin değil. Içınde, insan aklı ve yüreğinin ürettiği tüm yapıtlardan oluşan bir vatanın hiç tükenmeyecek ozleminitaşıyan ve bu özlcmin bir nebzesini o zaman dilinıinde, o coğrafyada gideren bir yazarın (anıları değıı!) belleği var bura da. Bir çağrışımlar cümbüşü var. Nedcn bilmem, okurken, Baudelaire'in Carrcspondanccı'\ geldi aklıma ve Rohmcr'in ağlamaklı denix kıyılarında geçen filnıleri, Paultnc a la plagc mı desem llntoırc d'ctc m\? Yalnızca bunlar da değildi elbette içimden geçenler... Uğur Kökden'i okudukça ben de kendi geçmişime (gerçi gerek yazarınki gerek benimkine salt "kendi" geçmişimiz demek oldukça anlamsız ama...) bir pencere açtım. Yaklaşık 15 yıl sonraları, yani bu kez 68 crtesi, aynı ül ke, benzer mekânlar ve kentler, özellikle dc (ille tle!) Paris. Telaşla koşulan sergiler, şehvetle izlencn konferanslar, artık Saint Cieımain'den Lcs Hallcs'e kaymaa başlayan müzikli mekânlar ve kimbi ir kaç köşe başında durup da fotoğralını içimizc kazımayı ar/.uladığımız binalar, o güzelim meydancıklar. . Benim "penccrem" belki biraz dalıa siyasalaaçılıyorsadece... Yaşın, üniversite sıralarında susamışçasına saldırdığım yeni ve bir kısmı kendi toprağımda (o Bir yazarın belleği l Uğur KOkdenln kitabı,yedldüvellndü$unce vesanat ustaları.uzakyakıntarihinşanlısansız kahramanlannı yansıtıyor. SAYFA 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle