Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kitapta Kongar nasıl bir parti sorusunu açık bir biçimle sormaüan cevabını aşağıdaki gibi veriyor: "Politikacı üretme, eğitme ve geliştirme kurumu olan siyasal partilerin yapıları, hem şcffaf, hem halk ve üye denetimine açık olmalı, hem de belli bir ideoloji ve liderlik çerçevesinde istikrar kazanmış bulunmaüdır." (s. 496) Tüm bunların yapılması içinde mucize formiiller yerine "Vatandaş olarak siyasetle ilgilenmek ve siyasete ağırlık koymak gerektiğini" belirtiyor. Kongar Seçim Sistemi ve Meclis îç Tüzüğü ile ilgili iki somut öneride bulunuyor. Milletvekillerinin yarısının nisbi temsil sistemiyle bölgclerden seçilmesini, diğer yarısının "Türkiye milletvekilliği" denilen bir sistemle seçilmesini istiyor. Ikinci somut öneri,Meclis îç Tüzüğü'nün değişmesinde görüyor. Meclis'in oturumları milletvekilleri kaç kişi olursa olsun açılmalı, karar yeter sayısı her oylamaya katılanların yarından bir fazlası olmaııdır. Yani iç tüzükte, meclisin çalışması için öngörülen tüm ön şart oran ve rakamlarının kaldırılmasını öneriyor. Buna göre Meclis'e "gelenler oylamaya katılır , bir halk deyimi ile "Türbeyi bekleyen çorbayı içer.' Kongar, bürokrasinin iyileştirilmesi içinde bir dizi öneri getirmektedir. Çağdaş bir yönetim için Kongar özetle aşağıdaki unsurları istiyor: 1 Vatandaşın, devlet karşısında potansiyel suçlu değil, saygın yurttaş olduğu ilkesi kabul edilmeli. (S. 503) 2 Merkezi Yönetim yerine yerinden yönetim düzenine geçilmeli (s. 503) 3 Devletin arazisi tarih, doğa ve kültür varlıkları planlı bir biçimue korunmalı, kentler master plana bağlanmalı, bölgesel kalkınma planları devreye sokulmah (s. 504) 4 Adalet reformu yapılmalı. 5 Tam bir eğitim reformu yapılmalı. 6 Tüm bankalar özelleştirilmeli, KÎT açıklarının hazinece karşılanmasına son verilmeli. (s. 505) 7 Personel rejimi değiştirilmeli, 8 Bütçe tekniği yeniden gözden geçirilmeli, 9 Tüm ihalele Dünya Bankası'nın ihale sistemine göre yapılmalı, 10 Vergi Reformu yapılmalı, 11 Sosyal Güvenlik Sistemi tek çatı altında toplanmalı, 12 Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu özerkleştirilmeli. (s. 506) Kongar tüm b u önerileri gerekçeler vererek irdelemektedir. Yazar, kitabın sonunda liderler için on altın kural sıralamıştır. Kitap çok ilginçtir. Çok kapsamlıdır. Ama korkutucu değildir, bir roman, bir öykü rahatlığı ile okunabilmektedir. Kongar'ın duru Türkçesi, güzel anlatımı yer yer keskin ve eleştirel mizah öğelerini katması nedeniyle, lezzetli bir edebiyat ürününü andırmaktadır bu yapıt... Kongar kitabını şöyle bitiriyor: "Gökten üç elma duşmüş. Biri bu kitabı yazan bana, biri onu okuyan siz sevgili kıtapseverlere, üçüncüsü de bu yapıtta öyküsü anlatılan tüm politikacılara, bürokratlara, sanat ve kültür insanlarına kimin hangi elmayı ayva niyetine yediğine de siz karar verin sevgili okuyucularımız." Atatürk ve Devrim Kuramları, Türkiye'nin Toplumsal Yapısı, Toplumsal değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, Kültür ve Değişim, 12 Eylül Sonrası, Türk Toplumbifimcileri gibi toplumsal eserlerle ve "Hocaefendinin Sandukası" adlı romanıyla zaten yeter derecede üretime ulaşmış olan Kongar, bu kitabıyla yaşadığı günlük bürokratik sorunlara el atarken, çözüm önerilerini de okuyucuya veriyor. Bu kitap, ses getiren bir yapıttır. Tüm politikacılarımızın, kültür ve sanatsevelerin okumasını salık veriyorum. CUMHURİYET KİTAP SAYI 396 Bu kitaptaki yazılar, günümüzde bilimiktidar ilişkisini çeşitli yönlerden ve değişen bilim paradigmasına sürekli göndermeler yaparak irdeleyip değerlendirivor. Kitap, bilimle nerhangi bir düzeyde ilgilenen herkes için uyarıcı ve "bilim" üzerine yeniden düşünmeye sevkedici yönler içermekte. PROF.DR. DOGAN OZLEM Federico Moyor ve Augusto Forti'den... Bilim ve İktidar D oğa bilimleri bu yüzyılın ilk yansında büyük bir epistemolojik sarsıntı geçirmiş, klasik Newtoncu bilim paradıgması özellikle mikrofizik alanında ortaya çıkan yeni bulgular karşısında yetersiz kalmış ve yeni bir bilim paradigması geliştirilmiştir. Eski bilim paradigmasırun dayandığı sayıltıların en önemlücri şunlardı: a) Doğanın rasyonal/matematiksel yoldan tam olarak kavranılabilir ve açıklanabilir bir düzeni vardır. b) Bu düzen doğa yasalarınca tam ve eksiksiz olarak ve tüm zamanlar için (zamanüstü) belirlenmiştir. c) Bu eksiksiz belirlenim, kendisini, doğada tam bir mekanizma olarak gösterir. d) Newton, doğa düzenini, kurulmuş ve bir daha hiç durmayacak olan bir saate benzetmişti. Dolayısıyla, bu saatin bugün nasıl çalıstığını bilen gelecekte nasıl çalışacağını aa bilir ki, bu, bilime, geleceği öngörme, gelecekte olacakları söyleme (prediction) ve bilme (prognos) olanağı sağlar. Oysa sonyarım yüzyıldır geliştirilmiş olan yeni bilim paradigmasının dayandığı sayıltılar şunlar olmuştur: a) Doğa ancak küçük bir bölümüyle doğa yasalarının mekanist belirlenimciliğine dayanılarak açıklanabilir; yani doğa yasalarının genel geçerli olduğu kanıtlanamaz. b) Doğa nakkındaki bilgimiz hiçbir kesinlik tasımaz; tersine doğa bir kesinsizlikler alanıdır, çünkü doğada başat olan yasalıhk değil istikrarsızlık, dalgalanma, öngörülemezlik ve hattakaostur. c) Doğa, açıklanabilir olmaktan çok ancak aruatılabilir olan bir gidişata sahiptir. ilginçtir ki, bu yeni bilim (doğa bilimi) paradigması, daha geçen yüzyııın ortalarında, mekanist/beıirlenimci doğa tasarımını eleştiren ve büyük çoğunluğunu filozof ve sosyal bilimcilerin oluşturduğu kimseler tarafından (değişik bir terminoloji içinde olsa da) geliştirilmiş bulunuyordu. Bu filozof ve sosyal bilimciler, özellikle tarih ve toplum dünyasının mekanist/belirlenimci bir bilim paradigması altında bir açıklama nesnesi kılınmasına itiraz ediyorlardı. Onlar tarih ve toplum dünyasında istikrarsızlık, dalgalanma, öngörülemezlik bulunduğunu belirtiyorlar, bu dünyada insan düşüncesinin, insani amaç ve değerlerin, insani arzu ve çıkarların belirleyici olduğunu ekliyorlardı. Üstelik bu düşünce, amaç ve değerler, zamana, kültürlere bağlı olarak hep değiştiğinden, tarih ve toplum dünyası hep zaman diliminde kendi özgülüğü ile ele alınması gereken bir tekillik gösteriyordu. Son olarak onlar bu tarih ve toplum dünyasının, bu nitelikleriyle bir anlatı ögesi bartndırdığını, açıklama nesnesi olmaktan çok anlama nesnesi olabileceğini vurguluyorlardı. Ne var ki bu itirazlar egemen Nevvtoncu bilim paradigmasını sarsmaya yetmemişti. Doğa bilimciler Nevvtoncu paradigma karşısında kuşku duymaya, ancak, kendi alanları içinde elde ettikleri yeni bulguların bu paradigmayla açıklanamazlığını gördüKçe başladılar. Yüz yılı aşan bir süre sonunda, bugün, doğa bilimleri ile sosyal bilimler, konularının (doğa ve tarih/toplum) belirsizliği, kaotik niteliği, tekiÛiği, öngörüle mezliği hususlarında büyük oranda uzlaşmaya varmış görünüyorlar. Bugün bu epistemolojik yakınlaşma hakkında yeterli bir bilgiye ve tabii bilince sahip olmak, hangi düzeyde ve hangi amaçla olursa olsun, "bilîm''le ilgilenen herkes için bir önkoşul olmustur. Son yarım yüzyıl yalnızca bilim paradigmasındaki dönüşüme tanıklık etmekle kalmamıstır. Aynı zamanda filozof da olan doğa bilimciler (Planck, Heisenberg, v.d) ve sosyal bilimciler (Max Weber, O. Sitnmel, w. Mills, v.d.), bilimahlak, bilimsiyaset, bilimtoplum, bilimtarih, bilimkultür ilişkileri üzerinde de düşünmüşler ve eserleriyle bu konuda derin etkiler yaratmışlardır. Bu çalışmalar şu hususlan en belirgin sekilde ortaya çıkarmıştır:Bilim, bir toplum, bir kültür çevresi içinde gerçekleştirilen bir faaliyettir. Dolayısıyla bu faaliyetin o toplum ve kültür çevresi için başat olan bir ideolojiden, bir dünya görüşünden, bir siyasal ve ahlaksal baluş açısından tamamen bağımsız olarak sürdürülebilmesi mümkün değildir. Yeniçağda modern doğa bilimlerinin ortaya çıkıp gelişmesindeki en önemli ideolojik amaç, "doğaya egemen olma" sloganında ifadesini buluyordu. Geçen yüzyılda gelişmeye başlayan sosyal bilimler (özellikle A. Comte'un "sosyoloji"si) için de ana amaç "toplumsal huzursuzluklan giderme ve topluma çekidüzen verme" olarak belirtilmişti. Tabii ki bu amaçların gerçekleştirilmesi bir siyasal gücün kullanılmasını, iktidarı gerektirir. Iktidarı elindebulunduranların bilimden kendi ideolojik/siyasal tercihleri doğrultusunda yararlanmış ve yararlanmakta olduklan ise, açık bir oleudur. Gerçi Prigogine ve Forti nin yazılannda da görüleceği üzere, bu ilişki tek yanlı bir beîirleme iuşkisi değildir. Bu kitaptaki yazılar, günümüzde bilimiktidar ilişkisini çeşitli yönlerden ve değişen bilim paradigmasına sürekli göndermeler yaparak irdeleyip değerIendiriyor. Kitap, bilimle herhangi bir düzeyde ilgilenen herkes için uyancı ve "bilim" üzerine yeniden düşünmeye sevkedici yönler içermektedir. Bilimfelsefe, bilimsiyaset, bilimiktidar çelişkileri üzerinde maalesef yeterince durulmayan Türk bilim kamuoyuda, değerli düşünce adamı ve çevirmen Mehmet Küçük'ün özenli çevirisiyle sunulan kitabın, hak ettiği ilgiyi görmesini dilerim. Bilim ve tktidar / Federıco Mayor, Augusto Forti / Tübttak Yayınları / Çevtren. Mehmet Küçük. *Prof. Dr Ege Üniversitesı Felsefe Bölümü, 1997 SAYFA 9