Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
olmuş akman'ın. Söyledikleri, daha doğrusu Nuriye Akman'ın sorularına verdikleri yanıtlan ise ilginç mi ilginç gelecek sizlere. Mahzuni Şerif Yaşamı, Dünya Görüşü, Şürleri / Süleyman Zaman / Kendı Yayını / 528 sayfa Âşık Mahzuni, Yunus Emre, Şah Hatayi, Pir Sultan, Kul Himmet, Köroğlu, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Âşık Veysel silsilesindeki geleneksel halk ozanlığı birikimimizi Nâzım Hikmet, Ahmed Arif, Enver Gökçe, Hasan Hüseyin, Cahit Külebi gibi çağdaş şiirimizin uslalarıyla bütünleştirmiş biridir. Bu bakımdan da O'nun özümsenmesi, bütün bir Anadolu kültürünün anlaşılması gibidir. Mahzuni Hoca ve O'nun öncülleri yeterincc anlaşılabilseydi, bu toplumda hâlâ barbarlığın, ortaçağ karanlığına ait nidâların esamesi okunabilir miydi? Değerli araştırmacı, kültürleri Süleyman Zaman, büyük bir emek ve duyarlılıkla Mahzuni Hoca'nın o güzeli cserlerinin epeyce bir bölümünü bu çalışmasına bir araya getirerek, Usta'nın yazılı metinlerden tat alan entellektüel okuyucu tarafından da anlaşılmasına katkıda bulunmaktadır. Müzikleriyle kulaklarımızı ve gönlümüzü dolduran bir büyük ozanın ürünlerinin düşünsel derinliğini kavramaya katkısı olacağı için, bu çalışmanın önemi daha da büyüktür. Gözaltında Tecavüz / Meryem Erdal / Çiviyazıları / 252 sayfa Türkiye'de "gözaltında tecavüz" olgusunu tarüısel süreç açısından iki ~: Tecâyüz var.ana döneme ayırmakta yarar Birinci dönem, 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle başlayan ve İ988'e kadar devam eden dönemdir. îkinci dönem ise 1988'den bugüne kadar sürmekte olan dönemdir. Birinci dönem, gözaltında tccavüzün her biçiminin, kadınerkek ayrımı gözetmeden, yaygın ve sistematik olarak uygulandığı bir dönemdir. Bu dönemde, 150 güne ulaşan gözaltı süreleri içinde tutukluların direncini çökertecek en etkin işkence yönetimlerinden biri olarak kullanılıyor. En yaygın biçimi ise, özellikle gözaltında bulunan erkeği çözmek ve onun psikolojisini dağıtmak üzere eşine, kızına, kızkardeşine, annesine gözleri önünde cinsel işkence yöntemleri uygulamak ya da tecavüz etmek. Tecavüz tehdidinin dahi mağduru oldukça derinden etkilediği sayısız olay gerçekleşiyor. Bu coğrafyada yaşayanların bildiği, en azından tanık olduğu bu yöntemler eski işkenceci polis Sedat Caner'in itiraflarıyla gündeme bir anda bomba gibi düşmüştü. ldamları "Asmayalım da besleyelim mi?" diyc gerekçelendiren generallere, Sedat Caner'in itirafları ve tecavüz olayları sorulduğunda şu yanıtı veriyorlardı: "Bizim koç gibi delikanlılarımız var, ne diye cop kullanalım..." Tecavüz mağdurlarının çığlıkları yükselmeye devam ediyor. Artık, Arjantin, Şili, Nikaragua, BosnaHersek, Bangladeş vb. ülkelerde olduğu gibi, tecavüz mağduru kadınların "istenmeyen çocuklar" dünyaya getirdiği, tecavüzün öteki yüzüyle de tanışıyoruz. Çocuk Esirgeme Kurumu'na vcrilen ya da sessiz sedasız yaşamı sonlandırılan bu çocuklar "insanlık onuruyla" yüzleşmemizi sağlıyorlar. Olgunun ulaştığı düzey, yaptıklarımızın hatta yapacaklarımızın asla yeterli olmadığını/olamayacağını gösteriyor. Sorumluluklarımız her geçen gün artıyor. "Gözaltında Tecavüz" çalışmasıyla Meryem Erdal, Türkiye'de resmi makamların münferit olay olarak nitelendirdikleri işkence olgusunun yanısıra şiddetin özel bir biçimi halinde uygulanan tecavüz olgusunun önündeki sis perdesini aralıyor.Tanıklar,belgeler ve bulgularla birlikte dönemi ve şiddetin uygulayıcıları olan "görevli işkenceci" ve "görevli tecavüzcüleri" açığa çıkarıyor. Türklerde ve Çerkeslerde tslam Öncesi Kültür Din Tanrı / Yasar Bağ / Çiviyazıları / 242 sayfa Toplumlar ülkelerini, dillerini, dinlerini durup dururken değiştirmczler. Eğer değiştirmişlerse bunun çok önemli nedcnleri olmalıdır. Bu nedenler bilinCUMHURİYET KİTAP SAYI 396 mek istenmiyorsa geçmiştcki olayların araştırılması, yenidcn sorgulanarak değerlendirilmesi gerekir. Tarihe baktığımızda görürüz ki bin yıl önceleri, Anadolu bir Bizans ülkesiydi. Türkler Orta Asya'da, Çerkesler Kafkasya'da yaşıyorlardı. Ne Hıristiyandılar ne de Müslüman. Ama dinsiz de değildiler. Kendilerinc özgü gelenekleri, dilleri, dinleri ve Tanrı anlayışları vardı. Sonradan nasıl Müslüman oldular, anayurtlarmı bırakıp Anadolu'ya neden geldiler, nasıl aynı ülkeyi, dini ve kaderi paylaşan bir toplumun parçaları oldular? Din ve yurt değişikliğinde gönüllü ve zorlayıcı nedenlerin payları ne kadardır? Kendi iradeleriyle biraraya gelmiş olmadıkları halde, yan yana ya da iç içe bir arada yaşama durumunda olan insanların, sahip olduklan değişik değer yargılarıyla birlikte, uzlaşma içinde bir arada yaşamaları nasıl sağlanabilir? Çoğunluk ve azınlık psikolojilerinin yarattığı olumsuzluklar, nasıl olumluya çevrilebilir? Herkesin, devletçe belirlenen yapay kimlikle değil de, kendini nasıl tanımlıyorsa öyle yaşayabileceği sosyal düzen nasıl oluşturulabilir? Günümüzden geçmişe, geçmişten günümüze göz atmak, acaba bazı sorunların çözümüne yardımcı olabilir mi? Çalışma, bu vb. soruların yanıtlarına katkıda bulunuyor. Ofelya / Arthur Rimbaud / Çevtren: Faruk Sur / Opus Yaytnlan /107 sayfa Rimbaud, yaşamı ve yapıtı çevresinde yaratılan efsane ile modern şiiri etkiledi, simgeci ve gerçeküstücü akımların en önemli öncüerinden biri sayıldı. On yedi yaşındayken en ünlü şürlerini yazdı. Verlaine'le Paris'in Quartie Latin kahvelerinden başlayan ve birçok dedikodulara yol açan serserilik yaşamı, 1872'de iki şairin birlikte çıktıkları yolculuklarda da sürdü. Londra'ya ve Brüksel'e gittiler. Aralarında çıkan bir kavga sırasında Verlaine, Rimbaud'ya ateş ederek onu bileğinden yaraladı ve bu yüzden iki yıl hapis cezasına mahkum oldu. Rimbaud o sırada, psikolojik bir otobiyografi sayılan "Une Saison en Enfer"i tamamladı. Bir serseri hayatı yaşayarak Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde dolaşan şair, daha sonra Mısır ve Kıbrıs'a gitti, orada da Aden'e geçti. Harar'da kahve ve deri ticareti, Somali'de ise silah ve esir ticaretiyle uğraştı. 1891'de sağ bacağındaki tümör yüzünden Marsilya'ya döndü . Bacağı kesildi ve bir süre sonra da kangrenden öldü. Kitapta Rimbaud'nun koşuk şürleri, tlluminaıtions ve Une Saison en Enfer'den çeviriler yer alıyor, Giacomo Joyce / james Joyce / Çevtren: Erhan Kuzhan / Izlek Yaytnlan / 70 sayfa "Öyle görünüyor ki Giacomo Joyce, James Joyce'un son yayımlanan yapıtı olacak. Joyce, notları elli yıldan fazla bir süre önce Trieste'de yazmıştı; hayatının bu dönemi Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi'ni yazmayı tamamladığı, Ulysses'i yazmaya başladığı bir döneme rastlar. Giacomo Joyce sözü edilen iki kitap arasında gidcr gelır. Notlar hiç okunmamış bir aşk şiiridir, Joyce'un karaşı bir kadının duygusal eğitimi için gösterdiği çabadır, Joyce'un hayatının bir dönemine elveda! deyişidir ve bütün bunlarla birlikte, Joyce'un yeni bir imgesel anlatım biçiminin keşfidir." diyor kitabı yayına hazırlayan Richard Ellmann. Gizdüşüm / Kaan tnce / îzlek Yayınları / 47 sayfa Kaan înce 19701992 yılları arasında yaşadı. Özellikle son bir ydını şiirle öylesine dolu dolu yaşar ki, şiir dünyası onun dış dünyasını boğar. Şiirle boğuşmaya başladıktan sonra yazdıklarının sayısı herkesi şaşırtacak kadar çoktur. Günlük yaşantısı dışında, bu durumda geceler kalıyor geriye, yalnız şiir yaşamış ve şiir yazmıştır Kaan. Gizdüşüm son dönemin en son şiirlerinden oluşturulmuştur. Dosyayı hazırlamış ve bir yayınevine vermiştir. Sonucu beklemedcn de intihar ctmiştir. Gizdüşüm'ün ilk baskısını Papirüs, ikincisi baskısı Izlek Yayınları yaptı (Aralık 1992, Eylül 1993). Çok genç yaşta yitirdiğimiz bu genç şairin şiir eskizleri de yine aynı yayınevi tarafından yayımlanarak şiirseverlere sunuldu. Bundan Sonra Bana ilk Dokunanın... / Bodıl Malmsten / Çevırı: Gürhan Uçkan / Telos Yayıncılık/ 160 sayfa "Bundan Sonra Bana İlk Dokunanın...", Isveç'in çok yönlü ve başına buyrukluğuyla tanınan kadın yazarı Bodil Malmsten'in son romanı ve alışılagelmişin dışına bir yapıt. Konusu da öyle: Paris'te yaşamını ellerinin güzelliğisayesinde fotomodel olarak sürdüren Isveçli bir genç kadın. Elleri bir başka konuda da becerikli: "Öğle yemeklerini yedikten sonra kocalannın evine zikzak çizerek giden zengin kadınların, içinde kocalarının kredi kartları ve banknotları olan cüzdanlarını" çalmakta. Ama bir de James var; Johanna'ya sürekli olarak "Jannie" ya da "Jean" olarak seslenen ve fotoğraf çekerken, "gülümseme" diyen ve çektiği fotoğraflarla, kime ait olduğu bilinmeyen elleri dünya çapında ünlendiren fotoğrafçı. Bir de o delikanlı: Heykelli parkın ortasında ayakta duran. Bu arada, değişmeyen bir dostu da var Johanna'nın: Cebinde sürekli olarak taşıdığı bıçak, güvendiği tek dostu. Malmsten bu ilginç romanında, dünya ile küçük çaplı bir hesaplaşmanın öyküsünü anlatıyor: Bir kadının dişlerini sıkarak verdiği ayakta kalma kavgasının öyküsü. Yaşasın Modernist Refleks! / Ergin Yıldızoğlu / Telos Yayınctltk / 177 sayfa "Sanatçının üretim süreci ve ürünü, sadece siyasi ve estetik etkenlerle sınırlanmakla kalmaz. Sanat ürünü, görülmek, dokunmak, işitilmek üzere ortaya çıktığında, kendini herhangi bir yerde değil, bir piyasa ilişkisi içinde bulur. Bu yüzden, anlamın sürekli ertelendiğini savunan sanatçı, eserlerinin piyasa ekonomisi içinde, medya tarafından kontrol edilen, bürokratikleşmiş bir sanat kurumu tarafından yorumlanmasından, anlamlandırılmasından ve buna göre kendisinden kopartlarak metalaştırılmasından, bir tüketim nesnesi haline getirilmesinden kurtulamaz. Ama postmodernizmin kaldırdığı toz toprak ve sahte özgürlük hissi içinde sanatçı, özgürlüğünü gerçekten sınırlayan toplumsal koşulları kavrama şansını elinden kaçırır, böylece de bu koşullara karşı savaşmayı aklına bile getiremez. Ekonominin ve sınıf mücadelesinin düşünsel denldemlerden çıkarılmasıyla birlikte dc, zaten, bu mücadelenin araçları postmodernist sanatçıya artık açık da değildir. Bu 'kötü sonsuz' içinde, sanatçının öznelliği ve özgünlüğü giderek meta ilişkileri tarafından yok edilir. Diğer taraftan yaşam sürer, tarih var olmaya ve tartışılmaya devam eder. Körfez Savaşı patlak verdiğinde, bunu yorumlamak ve tavır almak gerekir. Yahudi Soykırımı, 1996'daki gibi, bir seri yeni araştırmayla tekrar gündeme geldiğinde, bu araştırmalardaki verilerin ve bulguların anlamının olup olmadığına, doğruluğuna ya da yanlışlığına ilişkin bir tespitte bulunmak gerekir. SSCB çöktüğünde ve sözde sosyalizminden kapitalizme geçildiğinde, parti ve devletin üst yöneticilerinin, şimdi yeni devletin üst yöneticileri ve kapitalist işletmelerin, hatta mafyanın sahibi ve yöneticileri olduğuna bakıp, çökenin gerçekte ne olduğunu düşünmek gerekir. Küreselleşme ve teknolojik devrim yaşandığı ileri sürüldüğünde, bunun sonuçlarına ilişkin tartışmalara katılmak gerekir." diyor Ergin Yıldızoğlu. SAYFA 17