Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
UGUR KOKDEN weig'in günlükleri terekesinden çıkan dokuz defter sonunda günışığına ulaştı. Sonunda, cünkü, Almanya'da yayınlanışından yaklaşık on yıl sonra, îlknur Özdemir'in sevgisi, özeni ve becerisiyle dilimize kazandırılmış oldu (Günlükler, Can Yayınevi, 1997). Ancak, söz konusu günlükler tam bir süreklilik taşımıyor. 1912Eylül'ündebaşlamış,Zweiggünlük tutmaya en azından bilinen tarih buyani yazarı otuz yaşı çoktan devirdikten sonra. îlk notlar, Viyana'dakaydedilmiş. Ara ara, 1914 ilkyazına dek sürüyor. Sünger dokulu bir çahşma, boşluklan var. llk kesinti de, 1913 yılı mayısına doğru. O sırada vazar Paris'te. Işık kentinde, üstelik iİKyaz egemenken, genç bir yazar elbet çalışamaz. Günlük tutamaz. Işık ve renk cümbüşü içinde, onca tat alınacak şeylerin bolluğuyla karşı karşıya iken, üstelik Avrupa altın çağı"nın son yılına denk düşen nareketli bir gençlik dönemini yaşamak varken... Zweig, altı harta kalıyor Paris'te. Quartier Latin (ünlü öğrenci mahallesi), SaintMichel Bulvan üstündeki kahveler, sonra biraz Montparnasse, çoğu kez de Lüksemburg bahçesi. Dolu dolu yaşıyor, sonra içi çahşma isteğiyle ve Vıyanalılara karşı duyduğu nefretle dolu bir şekilde ülkesine AvusturyaVa dönüyor. "Içim rahat, gönlüm hoş! Teşekkürler, Paris!" diyor, ayrılırken de. Bununla birlikte, yazarın kendisi Paris günlerini değerlendirirken, "Gençlik günlerimin en güzel çalışması, dönemin en yaratıcı kişileriyle kurduğum ilişkiler, dostluklardı' diyor. Gerçekten, Zweig, o dönem Avrupa kültürünün önde gelen temsilcileriyle tanışıyor, ilişkiler kuruyor ve sık sık birlikte oluyor. Yaşlanmış, solgun, ince dudaklı, sessiz ve yumuşak, çok yönlü Romain Rolland; Paris içinde olduğu halde başlangıçta mektuplaştığı, sonra Zweig'ın otel odasına delc gelen, birlikte zaman zaman yemek yedıkleri Rilke; Balzac gibi yuvarlak, dolgun yüzlü, birtakım gulünç mektupların sanibi, kibirli Andre Suarez; canlılığıyla dikkat çekici Belçikalı şair Verhaeren; kısaca hepsi de "abece"nin son harflerinde gezinen gizemli isimler. Dahası, Rimbaud'nun eski bir okul arkadaşıyla, bir de Zweig'ı sevgiye boğan "erkekliği içinde kadınsı bir yana sahip" Paul Fort.' Verlaine'i anımsatan bir bohem." Bu arada, Saint Michel ile Montparnasse bulvarlarının kesiştiği gölgeli köşede, Mareşal Ney anıtının altındaki Leylaklar Bahçesi'nde (Closerie des Lilas), Potemkin Zırhlısı'nda denizci olarak askerlik yaparken idama mahkum edilmiş sıradışı bir Rus yazarıyla bile tanışır. Almanya da yayımlanışından on yıl sonra dilimizde Z Zu/eig'in Günlükleri re ve Hollanda'da Almanca konferanslar veriyor, Floransa'da izleyicilerine îtalyanca sesleniyor, nihayet ABD'nde doğudan batıya yaptığı uzun yolculuklar boyunca da hep Ingifizce konferansların diü. Günlükler'de, savaş sonuyla (Kasım 1918) 1934 yılmın bitimi arasında, bütünüyle koca bir boşluk yer almakta; yalnız, 1931 yılı güz mevsiminde biriki aylık bir süre söz dışı. Bu kısa süre için, "yıllarca ara verdikten sonra, yeniden günlük tutmaya karar verdim" diyor, yazarın bizzat kendisi. Nedenlerini bilmiyoruz. Ancak ne bir yolculuk, ne de bir savaşın söz konusu olmadığı ortada, açık. Bununla birlikte, Zweig, günlük tutmadığı on altı yıl için, yine de bir açıklama getiriyor Diinün Dünyası'nda. Günlükler'in yazarına göre "Şu 192433 arası on yıl, Avrupamız için oldukça sakin bir dönem. Sonraları Hitler, pek çok şeyimi elimden aldı; ama, bir on yıl, keyfımce ve en içten bir özgürlükle Avrupalı yaşamış olmak bilincini ne elimden alabıldi, neyokedebildi." "O tarihte ben çok yolculuk ediyordum. Fakat bunlar, gençliğimdekilerden daha bir başkaydı. Artık gittiğim ülkelerde bir yabancı değildim. Ama, gençlik yolculuklarımı özlüyordum. Çünkü tanınmamak, eşsiz bir duygu veriyordu bana." Anlaşıldığına göre daha 1914'te, savaş öncesinde, Zvveig Rusya'ya gitmek istiyormuş. O sırada Dostoyevski'nin yaşam öyküsü üstünde çalışıyor, besbelli. Ama, "savaşın kanlı orağı' yüzünden gidemiyor. Ancak 17 Devrimi'nden sonra bu yol açıhyor Zweig'a. O yıllarda Gorki'nin imzasını taşıyan önsözlü Zweig kitapları da çok satüıyor, çok okunuyor SSCB'nde. Sonunda, Tolstoy'un yüzüncü doğum yılı törenlerı nedeniyle, 1928'de bir çağrı alıyor Moskova'dan ve oraya giderek oir konuşma yapıyor. Bu ziyaret nedeniyle, "Hafif hüzünlü, o uçsuz bucaksız ve ıssız bozkırları; Rus insanlarındaki çocuksu, duygulandıran, akıllı ve henüz ham ne demekse? yanları seviverdim" diyor, dönüş notlannda. ••• Zweig, Viyana doğumlu. Mustafa Kemal'le Steiaıı Zuvlg yaşıt. Üst toplum katından bir sanayicinin çoGÜNLÜK1ER cuğu. Kültürlü bir aile içinde büyümüş. "Serveti çalışmadan yaşamasına, isteuiği gibi / istediği yerde gezip tozmasına; sanatsal etkinliklere katılmasına izin veriyor." Kendi sözüne bakılırsa, tiyatroya gidince, zaten her şeyi unutuyor. Keyfi yerine geliyor. Dolayısıyla, Günlükler'le yazarın yaşam koşulları birbirini besliyor, bütünlüyor ve zenginleştiriyor, diyebiliriz. Böylece bir yandan yazıları için malzeme toplarken, öbür yandan da ağır geçen bir günün yorgunluğunu küçük/geçici çapkınlıklarla gideriyor. Yumuşatıyor. rudan kendisi de acaba öyle mi yapıyordu? Günlükler sayesinde, Viyanalı yazarın bir başka özelliğini öğreniyor okur. O da, elyazması biriktirmesi. Paris'e gelir gelmez, yıllardır ardında koştuğu Verlaine'in elyazmalarını bir antikacıda bulur bulmaz, hemen satın alıyor. Stendhal'inkileri ancak hayranlıkla seyredebiliyor. Bu arada Parma Manastırı yazarının vasiyetnamesini de görüyor, görüyor, ama ne çare! satın alamıyor. Bir başka zamana! Bir başka ziyarete! Ne var ki, o da gerçekleşiyor. Tıpkı, Balzac'dan bir el yazması gibi. Ardından, Racine'in elyazmaları. Dikkat çeken bir başka önemli nokta, özellikle dıs ülkelere yaptığı yolculukların Zweig'da günlük tutma gereksinimi doğurması. Yıldızın Parladığı Anlar (1) yazanna göre savaşlarda ya da büyük yolculuklar sırasında "gün"ün kaydedilmesi zorunludur. Kısa cümleler, vurucu gözlemler, önemli ayrıntılar. Bununla birlikte Zweig'm oldukça içtenlikli, biraz da gizemli sayılacak notları, ashnda ne günlük ne anı ne de tarihsel anlamda bir belgesel! Çok yönlü bir tanıklık bile sayılmaz. O halde ne? Sanırım, yazarın kendisine yönelmiş, ancak "insan"ı anlatan özel malzemeler. Yalnız, bu arada, ortaya bir de lekeli bir resim çıkıyor. Yer yer bulanık, gölgeli. Denetim altında da yazılmış olsa, bir iç dünya! Bir portre! Ressamın kendi resmini yapması Stefan, ailenin ikinci çocuğu. Ağabeyi Alfred. Ağabeyinin büe savaşa (1914/18) katılma olasılığından, bir ara kaygıyla söz eder. Çünkü, o sırada, "son adam ölmeden bu savaşın bitmeyeceği" inancmdadır. Ote yandan, Max Zweig kim? Onun bir kısa roman yazdığını da biliyoruz bu arada. Dahası, kimi yönlerden bu yapıtı "dahice" bulur, S. Zweig. Yoksa, Mann Kardeşler gibi mi, bu aile de? Kaç dil biliyordu Zweig,Almancadan başka? Fransızca,îngilizce, Italyanca, beflci îspanyolca ve dahası. Kendi anlatımına göre (Diinün Dünyası), Brüksel'de Fransızca konuşma yapıyor, tsviç •*• Bu yayımlanan Günlükler, her iki savaşa da ışık tutuyor. Ama, özellikle de Birinci Dünya savaşı'na. Ikinciye ilişkin ; az kayıt var. 1939 Eylül'ünden Âraayı sonuna dek, hemen hemen. « ••• Zweig, Viyana doğumlu. Mustafa Kemal'le yaşıt. Üst toplum katından bir sanayicinin çocuğu. Kültürlü bir aile içinde büyumüş. "Serveti çalışmadan yaşamasına, istediği gibi / istediği yerde gezip tozmasına; sanatsal etkinliklere katılrnasına izin veriyor." Kendi sözüne bakılırsa, tiyatroya gidince, zaten her şeyi unutuyor. Keyfi yerine geliyor. Dolayısıyla, Günlükler'le yazatın ya§am koşulları birbirini besliyor, bütünlüyor ve zenginleştiriyor, diyebiliriz. Böylece bir yandan yazıları için malzeme toplarken, öbür yandan da ağır geçen bir günün yorgunluğunu küçük/geçici çapkınlıklarla gideriyor. Yumuşatıyor. 1914 ilkyazında uzun sürmüş bir barışın son dingin aylan Zweig bir kez daha Paris'tedir. Bu sırada Rolland, sanki bir resim çizer gibi ona Tolstoy'u ziyaretini; bu karşılaşma sırasında Kontes'in öfkesini anlatır genç dostuna. O da, ona, bir başka nedenie, Dostoyevski gibi günlük tutmasını salık verir. Zweig'ın doğSAYFA 10 C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 396