Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ahlak hakkaniyetin yolunıı açmıştır; "suçlu olan edebiyat" cn nihayetinde "kavuşulan çocuksuluğun ta kendisidir". Edebiyat, bu anlamda dürüstlükle avnı anlama gclcbilmcktedir: Kafka'nın dürüstlüğü. Kafka'nın dürüstlüğünde kötülük "en yüksek ahlaki değeri" taşıyabilmcktedir. Blanchot'nun Bataille için yazmış olduğu gibi, edebiyatta yazar Bataille "konuşmaKtadır"; yazma eylemini konuşmaktadır; yani yazarken, aynı konuşurken yapılabildiği gibi, yazı sırasında düşünülmektedir. Bataille yazıyı tüm ahlaklılığında bir yazma ve konuşma süreci olarak ele almaktadır. Hakkaniyetin arayışı bu süreç içinde gerçeğe kavuşabilecektir. Tekrar ediyorum: "Edebiyat her şeyin özüdür ya da hiçbir şey" (s.10). Daha önce Critique dergisinde yayımlanan bu yazılar yayıma hazırlayanlar tarafından kıyaslanarak ele alınmışlardır: "Metnin hazırlanmasında dört ayrı biçimden" yararlanılmıştır (s.165). Makafenin el yazmaları; dergide yayımlanmış hali, makalalerin elle düzeltilmiş bir kopyası, Edebiyat ve Kötülük'ün el yazması. Bataille, edebiyatın gerçekleştirilmesi için "yasaların ihlal edilmesi" veya yasak aşma kavramına bağlı kalıyor; sınırların belli edilmesi, bu sınırların kırılganlığını ve esnekliğini de göstermektedir; doğa ile hcsaplaşmanın bir yoludur yasakaşma; aynızamanda da doğayı aşma demektir. Yasak aşmayı gerçekleştirmek için sınırların aşılması ise insanın kendi kendine ve diğerlerine cesaretini göstermesidir; edebiyat, o halde bir gösterme eylemidir, bir praksistir. Bataille otantik edebiyata örnek olarak Zeus'un yasalarını ihlal eden Prometeus'ü örnek gösterir; otantik yazar ise, "etkin toplumun temel yasalarına karşı çıkma cürretini gösterendir. Burada yazar bir yasakaşan olarak suçlu olduğunun farkında olan kimscdir; toplumu değiştirmeye ve dönüştürmeye cürret gösteren kişidir yazar. Bunun da bilinçli olarak farkında olandır. Seçilmiş bir kişi olarak yazar coşkuyu gösterebilen ve tasarruf edebilendir. Kitapta izlenebilen yazarlar; Emily Bronte, Baudelaire, Micnelet, William Blake, Sade, Proust, Kafka ve Jean Genet. Bunlardan her biri tuttuklan yolda, bu cürreti gösterebilen, tehlikeli olduğu kadar insana özgii olan kararlılığı içlerinde barındıran "suçlu bir özgürlüğü" edebiyat denilen eyleme taşıyabilenlerdir (s.166). Örneğin Sartre, Baudelaire için "kötülük için kötülük yapmanın tam olarak" örneğini sunmaktadır. "Hâlâ iyilik olarak kabul edilenin tam tersini kasıtlı olarak yapmak" bu anlama gelmektedir (s.27). Kötülük istenmeyeni istemek, isteneni de istememektir. Baudelaire, bu anlamda, tanrıtanımazdır; ama bir "tanrıtanımazın Tanrı hakkında" şüphesi yoktur; çünkü Tann'nın olmadığı konusunda kararını çoktan vermiş olan bir kişidir. Tann'dan sadece, tıpkı I Iıristiyan inancında lanctlilerin olduğu gibi, nefret edendir. Tanrı "sevecendir ve bu şekilde küçükdüşürür" (s.278). Yazar elbetteki iyiliği bilmek zorundadır ki, kötülüğü onunla kıyaslayabilsin ve kötülüğün yollarına ulaşabilsin: "Cehennemlik insan, gerçekten özgür olan insanın o müthiş yalnızlığının silik görüntüsüne benzeyen bir yalnızlığa ulaşır" (s.28). Baudelaire ve Elem Çiçekleri. Kötülüğün ve iyiliğin tanınması ve baştan kabuledilmesidir; kötülüğün iyiliği baştan çıkarmasıdır; aşağılanmasıdır, tıpkı bir aşk oyununda olabileceği gibi, bir kandırma veya saptırma işlemidir. lyiliği tanı ve bil ki, onun masurn olmadığını anlayarak kötülüğün yollarında "elem çiçeklerini" açtırabilesin: Baudelaire'in şiarı. Ancak "kötülüğün kasıtlı yarıtımı, yani hata, iyiliğin ka Sartre vo Bataille bul edilmesi ve tanınmasıdır. Kötülük, bu anlamda iyiliğe minnettardır ve kötülük olmaksızın iyiliğin de olamayacağını anlamak demektir. Bataille, bu yazısında Sartre'ın Baudelaire'in şiirinde "kötülük" öğesinin üzerinde durmayarak, önemli bir öğeyi atla.dığını yazmakta, bu şekilde Sartre ile olan hesaplaşmasına yeni bir katkıda bulunmaktadır (bilindiği gibi Bataille ne Andre Breton ne de Sartre ile anlaşabilmiştir). 1943'te Bataille "lç Deney" kitabını yayımladığında, 1905 doğumlu olan Sartre "Yeni Bir Gizemci" adlı makalesiyle Bataille'ı kıyasıya eleştirmekteydi. Ona göre Bataille, Jaspers'in ve Nietzsche'nin düştüğü hastalığa yakalanmıştı: Elinde bir şey kalmamış, Tanrı'nın sukuneti karşısında elinden silahlan abnmış, hatıralarının nostaljisi içinde ne olursa olsun yaşamaya çalışmakta. Bunlara, der Sartre "artakalanlar" adı verilir. Sartre'a göre artık burada anasını, babasını, sevdiğini, Tanrısı'nı kaybedenin zayıflığı söz konusudur: Bu da psikanalizin işidir. Bundan böyle arasındaki diyalog "sağırlar diyaloğu" haline dönüşür. Bataille'a göre ise Sartre, kurulu düzeni yinelemeyen bir şairi ele almaktadır; böylece ahlaksal bir sorunsal etrafında dönüp durmaktan öteye cidememektedir. Ancak, Baudelaire'in Dİr "çocuk gibi hata yapmakta olduğunu ve hatta bunu tercih ettiğini yazan Sartre'a bu saptamasını teslim ediyor. Buna rağmen, bu bir ergenleşmeme nali olmaktan çok bir tercihtir, tıpkı Pierre Clastrcs'ın (Devlete Karşı Toplum, Ayrıntı Yay., Çev: Meh met SertNedim Demirtaş, 1991) "vahşilerin devletin oluşmasını engelleyen" bir tekniği geliştirmelerinde olduğu gibi, Bataille da çok daha öncelerden ergenleşmeme halinin bir "eksiklik" olmadığını, yerinde bir şekilde, vurguluyor. Hatta bu tercihin adını da koyuyor: Şiirin tercihi (s.31). Kendi kendisini mahkum etmeyen insanın, kötülükle bulaşamayan insanoğlunun kendisini de sevemeyeceğine inandığını yazıyor Bataille. Bu dünyayı bilmediği için Bataille, Sartre'ı "kınayacak olmadığını" bclirtir; bununla birlikte yeni bir dünyaya giremeyen Sartre'ın dışına taşınarak, şiir, yeni alanları hakimiyeti altına almak konumundadır, çünkü bilindiği gibi, "ilkellerin büyüsünde bile, işleme anlam kazandıran o işlemin etkisi değildir; büyünün etkisi için, esas olan bu etkiden bağımsız olarak, öncelikle gerekli olanın, ona katılmanın canlı anlamıdır" (s.35). Şiir o halde özne ile nesnenin, şimdiki zamanda buluş.masıdır, kaynaşmasıdır. Burada her parça diğerini aşmak zorundadır. Şiir kalıcı olanla geçici olanın varlıkla varoluşun nesneyle öznenin bireşiminin peşindedir. Bu anlamda, Baudelaire'in sanat anlayışından uzaklaşmış olmayız: Edebi olanla en uçucu olanın birlikteliği. Bataille'a göre ise, şiir bu dünya ile insan arasındaki özdeşfiği vurgulamaktır (s.36). Bir yandan iade eder bir yandan da iade ettiklerini yakalamaya çalışır. Şiir iade etmek eylemini kollamak zorundadır Bu şekilde de şairi kolektif bir özne olarak ele almak durumundayız. Yukanda yazmış olduğumuz gibi, benliğini bölen, parçalara ayıran ve kişiselleşmeyi engelleyen bir tavırdır bu, tıpkı şairin kendi ergenliğini engelleyip, çocukluğunu bulma istencigibi: "Çocuk yetişkini reddetmekte özgürdür; ancak bunu yapabilmesi için yetişkin olmak, yani özgürlüğünü yitirmek zorunda kalır: Rousseau'vari bir tema değil mi bu? Oyle ki, bireyin kolektif bir özne olarak, doyumsuzluk halleri, hayal kırıklığıjaratan ve bir yoksunluğu ortaya koyan nesneler, bir yerde, "bireyin geriliminin de, kendi yanıltıcı biricikliğinio de ulaşabildiği tek biçimlerdir" (s.37). Şairbu gerilim içinde, erdemsizliği, iyiliğin baskısını ret ve inkârla iradi bir gerilime çevirir. Varbğını sürdüren şair oöylece, şiirin karşıtı konumuna girer. "Hedef ölümlüyken o hedefini örümsüzleştrir" (s.38). Şair can çekişmekten başka bir şey yapamamaktadır artık; Baudelaire'in arzuladığı imkânsizlığın sonu yoktur. Devrim sırasında Fransızedebiyatının zayıflığına güçlü bir yazı ile karşı çıkan Marki de Sade'ın, Kafka'mn eaebiyatı ile hiçbir ilgisi olmasa bile, Kafka ile ortak bir yani vardır: Simone de Beauvoir'ın "Sade yakılmalı mı?" adlı yazısı gibi, 2. Dünya Savaşı'ndan kısa bir süre sonra komünist bir dergi (Action) "şaşırtıcı bir konuda bir anket" ortaya atmıştır: "Kafka yakılmalı mı? Işte Bataille bu iki yazan ortak noktalarında ele alıyor: kötülükle olan bağlarını. Lanetli yazarların, paradoksal ve çıkmazlarla dolu, imkansız konumlarını ele alan Bataille, aynı zamanda Fransa'nın sansür tarıhine gıren onemlı bir vazar: Lros un Cıoz SAYFA S Bataüle'ı yakmalı mıf CUMHURİYET KİTAP SAYI 395