07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Şaşırtıcı ve eğlenceli ayrıntılarla gelişen Koca Tembel'in en belirgin özelliği, anlatım ve dildeki ince mizah güldürü öğesi. Oteki kitaplarında da bulduğumuz canlı anlatım, sınırsız insan sevgisi burada da karşımıza çıkıyor. Paris'tc istatistiklc uğraşan otuz yedi yaşındaki Michel Cousin, Fas'a düzenlcnen bir geziye katılır. Kaldığı otelin önünde bir Afrikalının sergilediği pitontı gördüğünde, kanı kaynar, yılanı alıp Paris'c götürür ve ona Koca Tembel adını koyar... Paris'te iki odalı bir apartman dairesinde, iki yirmi boyundabirpiton yetiştirmek, kim olursa olsun kolay iş değildir. Üstelik evin içinde salına salına dolaşan bir pitonla iş görebilecek birini bulmak da kolay değildir... Okuyunca siz de göreceksiniz, güzel hayvan bu Koca Tembel, çok güzel: Başı yııkarda, karnına doğru esmerimsi, nafif sarıya kaçan yeşilimsi boz bir renk hakim, yerhafıf ışıltılı, maviye çalan yeşil gözleri var. tnsan canlısı bir varlık, kim olursa olsun, herkese sevgi ve dostluk göstermekten yana pek hevesli, ama ah şu insanoğlıı... Kendi kendınizı kollarınızın arasına alıp sıkın. Sevgi dolu bir günc hazırlanmak üzereyapın bunu: Kollarınızı kendi çevrenizde sarın, sımsıkı, böyle bir kucaklamanın nasıl bir sevgi duygusu uyandırdığını anlamak için... Çok yüreklendirici bir şey ama yine de Koca Tembel'in yaptığı gibi olmuyordur. Romain Gary sarıp sarmalanmak isteği duyduğunuz, özellikle omuzlarınızın çevresinde ve bel boşluğunuzda ve en çok da iki kolun eksikliğini duyduğunıız bir zamanda iki yirmilik bir pitondan daha iyisini bulamayacağımızı söylüyor. Cousin'in sahsında... Koca Tembel size sarılıp saatlerce öyle kalabilir, yalnız arada bir omuz boşluğundaki başını kaldırıp biraz geri çeker, yüzünüze doğru döner ve ağzmı kocaman açarak, dimdik gözlerinizin içinc bakar; neyapalım, doğasından gelen bir şey bu... Bu, dünyasal beslenme gereksinimlerimizin en başında gelir vc Cousin de pitonların Paris'teki yaşamları üzerine gözlemlerini ve kişisel deneylerini içcren bir çalışmayı biraz da bu nedenle kaleme alıyor. Yaşamı bir pitonla paylaşmak çok DÜyük bir sevecenlik ve anlayış ister, gerçek bir sınama, bir test... Korkunun verdiği telaş, Şili'deki askeri darbe, Cezayir'deki işkence, lsrail Arap kavgası, Vietnam barışı. Hemen arkasından iç terör baskısı ama şu anda söz konusu olan pitonlar üzerine bir inceleme ve Cousin kendi kişisel deneyim ve gözlemlerinin sonucu olarak kesinlikle biliyor ki her zaman sevilmc isteği içinde olan pitonlar bambaşka rüyalar görüyor. Çünkü biliyorlar, sonunda sabahın köründeki deri paltolar, çizmeler, çantalar, kemerlcr onların dcrileriyle yapılacaktır... Demek ki Michel Cousin her çeşitten içten sığınaklarla donatılmış biridir ve sevgi aramaktadır ve yakınlık ve dostluk ve işte her ne ise... Paris Michel Cousin Koca Tembel Blondine Bayan Dreyfus ve Asansör... Çünkü insan ne kadar uğraşırsa uğraşsın, birini sevmeden soluk alamıyor... Değerli çeviri ustamız Müntekim Okmen'in dilimize kazandırdığı bu romanı seveceksiniz... • .* Yazınıı haztrlarken YalanRoman'dan da yararlandım. F.O. Koca Tembel / Romain Gary / hrannzca aslından çcvircn. Müntekim Okmen / Can Yaytnlan / 167 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 395 Osmanlılarda Bilim Osman Bahadır'ın çalışması, bugünü anlayabilmemiz için bize pek çok ipucu veren, bilimde gerilemenin nedenlerini irdeleyen ve yine de iyimserliği elden bırakmayan, geleccğe hâlâ umutla oakabilen, kendi alanında özgün nir çalışma. FERYAL SAYGILIGİL Osman Bahadır'ın bugünü anlamamız için pek çok ipucu veren çalışması: O Sevgi dolu bir giin smanlılar üzerine bugüne kadar birçok çalışma yapılmış olsa da, onların, bilimsel alandaki gelişmeleri üzerine yazılan kitapların sayısı sınırlıdır. Bu alandaki en kapsamlı çalışma, Adnan Adıvar'ın Osmanlı Türklerinde İlim adlı eseridir. Osmanlılarda Bilim ise, zengin kaynakçası ve nesnel yaklaşımıyla bir sentcz çalışması niteliğinedir. Osman Bahadır, kitabında Osmanlılarda neden bilimsel gelişmenin olmadığı, önemli ()smanlı bilimcılerinin kimler olduğu, bu bilimcilerin hangi engellerle karşılaştığı gibi sorulara yanıt bulmaya çalışmaktadır. Osmanlılarda Bilim beş bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde, bilimin tanımı verildikten sonra Osmanhlarda da bilimin olduğu ancak gerek bilim eğitimi, gerekse bilim üretimi alanında önemli, sistemli ve sürekliligi olan bir gclişimin yeterince sağlanamadı^ı belirtilmektedir. (s 11) îkinci bölüm, "Osmanlılarda Bilim Kurumları ve Bilim Adamlan" başlığını tasımakta. Bu bölümde, Osmanlılarda biJimin tarihsel gelişimi hakkında bilgi verilmekte ve eğitim kurumlarından sözedilmektedir. 15. yiizyılda, ()smanlının bilimde nispeten parlak olduğunu söyleyebiliriz. Bunun nedeni de şüphesiz Fatih Sultan Mehmet'in kişiliginden, onun bilim ve sanata verdiği önemden kaynaklanmaktadır. Kitaptan öğrendiğimizc görc, bu yüzyılda Ali Kuşçu gibi önemli bir astronom ve matematikçi yaşamış, astronomi alanında önemli çahşmalar yapmıştır. Fakat Fatih'ten sonra gelen II. Beyazit döneminde, bilim ve sanata gösterilen hoşgörünün devam etmediğini görüyoruz. II. Beyazit, babasının yaptırmış olduğu tüm fresklerin üzerini yağlıboyayla kapattırmış, heykelleri kırdırmış ve onun döneminde yaşamış olan matematikçi Molla Lütfi acımasızca idam edilmiştir. Bahadır'ın Osmanlılarda Bilim isimli kitabını, bilimsel çalışmaları, tlüşünceleri ve inançları yüzünden yaşamlarını yitiren bilim adamlarına ithaf ctmesi günümüz için de anlamlıdır. Her türlü engcllemeye karşın, tek amaçları doğruyu bulmak ve düşündüklerini söylemek olan bilim ve düşünce adamlarının serüvcnleri diger yüzvıllarda da devam etmektcdir. 16. yüzyılda deniz coğrafyacısı Piri Reis'i ve Mimar Sinan'ı görüyoruz. Kitapta özellikle Sinan'ın yapmış olduğu eserlerin mühendislik özelliklerine dikkat çekilmektedir, (s. 20) Yine 16. yüzyılda yaşamış, güncş parametreleri üzerine hcsaplamaları Tycno Brahe'den daha dogru olan matematikçi ve astronom Takiyüddin'in Tophane sırtlarındaki rasathanesinin başına gelenler ve bu önemli bilim adamının hazin sonunu öğreniyoruz. 17. yüzyılın en önemli simaları olarak Katip Çelebi, matbaayı ülkemize getiren Ibranim Müteferrika ve hekimbaşı Emir Çelebi ile karşdaşıyoruz. Kitapta, Müteferrika'nın matbaacılıktan başka coğrafya ve mıknatıs üzerine yazmış oldufiu yazılardan, Nizamı Cedid terimini ilk Osman Lya getiren kişi olduğundan sözedilmektedir. Bu bölümde ayrıca matbaanın ()smanlıya nedcn geç geldiği sorusuna yanıt aranmakta vc ülkemizde kıtap basımının tarihsel gelişimiyle ilgili bilgi verilmeKtedir. 17. yüzyılda Batı'da biJimsel devrim gerçekleşmiş iken, Osmanlılarda ilk kez, güneş merkezli gezegen sisteminden sözedilmesi Kopernik'in cserlerinden 117 yıJ sonradır. Osmanlıların niçin bilimsel devrimden bu derece uzak kaldıklarını şöyle yorumluyor Bahadır, "Osmanlılar, mali ve askeri güçlerini korudukları bu dönemde, mevcut durumlarından hoşnut kaldılar ve kendiJerine eleştiren bir gözle bakmadılar. Öte yandan Batı'daki gelişmeleri izlemclerinc engeller çıkaran psikolojik ve kültürel faktörler vardı. Üstünlük duygusu içinde "Frenk"lerin yaptıkları işleri küçümsüyorlardı. Ayrıca hâlâ güçlü olan dinsel kimlikleri, OsmanlJann davranışlarını etkiliyor ve bu durum onların Hıristiyanların düşünsel ve kültürel etkinlikleri karşısında ilgisiz kalmalarına neden olabiliyordu. Ama belki de bütün bunlardan önemlisi medreselerdcki matcmatik, astronomi, fclsefe gibi derslerin kaldırılması yüzünden imparatorluk içinde, Batı'daki bilimsel gelişmeleri izleyebüecek, ileri sürülen yeni görüşlcr üzerinde düşünebilecek ve araştırma yapabilecek bilimsel birtopluluğunbulunmamasıydı". (s. 31). Aynı bölümde, 18. yüzyılda ve 19. yüzyıldaki eğitim kurumlanndan kısaca sözedüdikten sonra yine bu yüzyıllardaki bilim adamlarına ve bilimsel çalışmaları sonucu karşılaştıkları güçlüklere tanık oluyoruz. Kitabın üçüncü bölümii, "Bilimsel Gelişmeyi Geciktiren ve Encelleyen Bazı Faktörler" baslığını taşımaktadır. Bu bölümde Osmanlıda bilimsel gelişmenin neden çok zayıf olduöu üzerinde durulmaktadır. Kitapta bu konuyla ilgili başka örnekler de bulunmasına karşın, burada birinin üzerinde durmadan geçemeveceğim. 18. yüzyılda kurulan Muhendisnanede ders veren Baron de Tot, öğrenci adaylarının bilgisini ölçmek amacıyla onlara "bir üçgenin iç açıları toplamının kaç derece olduğunu" sorması üzerine, adayların ya cevap verememeleri ya da içlerindenbirinin "üçgeninegöredcğişir' cevabını vermesi ilgi çekicioir. Bundan 6CX) yd Hüseyin Tevflk Paşa. önce yaşamış olan Ömer Hayyam'ın üçüncü uercce denklemiyle uğraşmış olması, yine Islam bilginlerinden Nasirüddini Tusi'nin trigonometri çalışmaları ya da Ibni Sina, Farabi, Zehravi, Biruni gibi bilim ve felsefe adamlarının bilime katkılan gözönüne alındığında, kendisinc bu insanların mirasçısı gözüyle bakan Osmanh'nın bilime bu denli ilgisizliği düşündürücüdür. Bahadır'a göre, bağnazlığın güçlenmesi 16. yüzyılda başlauı, yani Osmanb'nın arazi bakımından en fazla genişlediği, fetihlcrin en yoğun olarak yapıldığı dönem. Bu yüzyılda yalnızca düşünce ve inançlarından ötürü 3 kişi idam edilmişti. Bilimin gelişmesine hiçbir şekilde olanak verilmeyen bu dönemde, hükümdarlığının ilk yıllarından itibaren, Kanuni'nin en büyük tutkusu, gelecek yüzyıllara, ününü yansıtacak olan anıt eserlcri bırakmaktı. Belki de bu nedenle, Mimar sinan'a destek olunmuş, son derece yetenekli bir mimarmühendis olmasından ötürü önüne hiçbir engel çıkarılmamıştır. Kitabın dördüncü bölümü, Osmanlı Devlcti'nde Bilim veTeknoIoji ilişkisi üzcrinedir. Özellikle 15. ve 16. yüzyıllardayapı ve silah teknolojisinden sözcdilmektedir. Bahadır'ın tezine göre, 16. yüzyılda MimarSinan'ın yapmış olduğu eserler Avrupa teknolojisinden geri değildir ve 14501550 yılları arasında Osmanlıda topçuluk Avrupa'dan daha ileridir. Yine aynı bölümde lcumaş dokumacılığı ve tarımsal üretim teknolojisinin gelişememesinin nedenleri tartışılmaktadır. Son bölümde, 18. yüzyılda başlayan batılılaşma hareketlerine rağmen bilimin neden gelişemediğine yanıt aranmaktadır. Bahadır'a göre, en önemli neden, "Osmanlı devlet yöneticilerinin bilimin gerçek mahiyetini kavrayamamış olmalandır. Yöneticıler için önemli olan tek şey devleti güçlendirmek, yeni yerler fetnctmektir, bunun için de askeri eğİtime öncelik verdiler. Bilim olmadan teknoloji olmayacağını hiçbir zaman anlayamadılar". (s. 54) Kitapta yer alan tüm bilgiler, Osmanlı'yı, rcsmi tarih anlayışının dışına çılcararak tekrar sorgulamayı gercktiriyor. §imdiye kadar bizc sunulan Osmanlı'nın en parlak, en başarıh yüzyılının 16. yüzyıl olduğu tezine şüphe ile yaklaşmak gerek tiğine inanıyorum. 16. yüzyılda Batı rönesansı gerçeklestirmiş, coğrafi keşif lerini büyük ölçüde tamamlamış, tıpta Vesalius ve Paracelcus, astronomide Kopernik çıgır açmışlardı. Osmanlı'nın bırakın çığır açmayı, Batıdaki gelişmeleri dahi izleyebilecek bilgiye sahip olmamasının üzerinde durmak gerekir. Osman Bahadır'ın çalışması, bugünü anlayabilmemiz için bize pek çok ipucu veren, bilimde gerilemenin nedenlerini irdeleyen ve yine de iyimserliği elden bırakmayan, gcleceğe hâlâ umutla bakabilen, kendi alanında özgün bir çalışma. • Osmanlılarda Bilim/ Oiman Bahadır/ Sarmal Yayıncvı/ htanbul VJ% SAYFA 13 Hftn ve Teknolol 16. ve 17. yüzytn öneml sknatan saiın zeki Bey.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle