Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
" zamanda bir yayınevine de sahiplerken, bu yayınevlerinde kendi yayınlarını çıkartıyorlarken bile gazetelerinde böyfe bir sayfa açmak, böyle bir eleman bulundurmak gereği duymuyorlar... 'Belki akıllarına gelmiyordur!' diyclim... tştebunun için sözünü ettig'iniz kısır döngüden kurtulmak çok zor. Yaratılarımızın, üretimimizin yeterince değerlendirilmeyeceğini bile bile bu alanının içinde kalmak gerçek bir Don Kişot'luk örneği, büyük özveri, bunun farkındayım. Verlain'in bir sözü vardır: 'Biz üç beş kişi sefaletle geçiniriz!' Türkiye'de de kültürle uğraşan büyük çoğunluğun, ikinci bir meslek edinmeden geçimini sağlaması hemen hemen imkansız. Benim bu konuda bir kitabım da var: 'Türkiye'de Yazarın Kazancı'." Ancak bütün bu olumsuzluklanna karşın heyecanlı, ilginç bir süreç gereksiniyor olmalı araştırmainceleme çalışmalan. bir araştırmacıyı mutlu eden ve kendisinden kopulmasını engelleyen de onun bu gizemli, belki de coşkulu yaratma sürecidir... Bir araştırmacıyı daha çok hangi konumda, hangi konuların çektiği, yönlendirdiği; çalışmanın, başlangıcından itibaren hangi aşamalardan geçudiği; bu süreç boyunca araştırmacının duyumsadıkları neler olabilir? Ayrıca benim hiç aklıma gelmeyen ama inceleme araştırma çalışması yapan bir yazar için son derece önemü olan neden ve sonuçlar konusunda Alpay Kabacalı'dan bizi aydınlatmasını istiyorum.. "Deminki soruyla bağlantılı olarak başlayayım!" diyor dudağından hiç eksilmeyen sigarasından derin bir nefes daha çekerek. "Bir kere Türkiye'de her istenilen araştırma konusu yazılamıyor. Sevgili Aziz Nesin'in bir sözü vardı:" Aynı eseri birkaç şekilde değerlendirmek lazım. Ürünün karşılığı ancak o şekilde alınır" derdi. Mesela o önce hikâye olarak yazar, bir mizah dergisine satar, sonra onu piyes yapar. Sonra biraz daha genişletir, romanlaştınr, bir gazetede tefrika ettirir, sonra kitap olarakoastınrdı. 'Biz buna zorunluyuz, emeğimizin karşılığını ancak böyle alıyoruz!" derdi. Gerçekten de öyle. lşte bazen zorunluluklar çıkıyor, bazen de sipariş üzerine çalışmak gerekebiliyor. Bir de ilgi duyulan alanlar var. O alanlarda zamanla ilgiler artıyor ve sonunda bir araştırma zorunluluk halini alabiliyor. Araştırmacı elbette kaynak taramakla işe başlar. Ancak bütün kaynaklara ulaştıktan, onlan derleyip toparlandıktan sonra yazmaya girişmek lazım. Uzun ve sabırlı bir ön çanşma gerekiyor çok farklı kaynaklara ulaşmak için. Bu kaynaklara ulaşmak, onlardan verimli bir şekilde yararlanılabileceği anlamını da taşımıyor aynca. Sözgelimi Şair Eşref üzerine epey aynntılı bir araştırma inceleme yaptım ben. Onun yaşadığı dönemde çıkan dergileri incelemek gerekti. Hatta edebiyat dışı birtakım kitaplan incelemek gerekti o dönemin tarihıni verebilmek için. Eşref'in Mısır'daeski harfle basılmış kitaplanna ulaşmak gerekti. Onlan bulmak bile bir sorundu.. Başka türlü de olmaz. Okur yapıtın nasıl bir yaratı sürecinden geçtiğini bilemiyor elbette, bu anlamda da değerlendiremiyor." Araştırma ve inceleme alanına kaymak isteyen gençlere önerileri mi? " Sistematik! Belli bir sistematikle hareket etmek çok önemli.îkincisi kaynak toplamak; bu bağlamda kütüphane ve arşiv çalışması zorunlu. Bir de çok fazla zaman ayırmak, hatta yaşamı ona endekslemek gerekiyor. Bunu göze almak lazım.." Gerek sosyal bilimler alanında, gerek edebiyat alanında araştırmainceleme çalışması yapan yeni imzalardan oldukça umutlu Alpay Kabacalı. Gerçekten ciddi çalıştıklarını düşünüyor. "Belki sayılan fazla değil ama umut veriyorlar!" diyor, gözlüklerinin arkasından apaydınlanarak bakışlan. Belli ki 'Meşaleyi taşıyacak, götürecek bir kuşak yetişiyor', dıye bakıyor onlara." Eskiden de azdı, şimdi de az. Nedeni de sözünü ettiğimiz kısır döngü kuşCUMHURİYET KİTAP SAYI 3 9 3 kusuz." diyor bu kez buruk bir gülümseyişyerleşirken dudağınmkenanna. Birdenkaramsarlığakapılıyorum. Bunca olumsuz koşulun içinde gençleri edebiyata incelemeye araştırmaya teşvik edecek, yönlendirecek hiçbir kurum da yok ülkemizde. Hele okullanmızdaki dunım içler acısı... "Liselerdeki edebiyat öğretimimizle çağdaş edebiyatımız arasındaki kalın duvarlar, okullardaki edebiyat eğitimini çağın gerisine düşürdükçe bu alana ilgi duyan, araştırmaya kencuni adayan genç sayısı da ister istemez azalacaktır, değil mi? diyorum. Ancak daha geniş bir bakış açısıyla tamamhyor beni Alpay Kabacalı: "Biz, edebiyatı bildiğimiz için edebiyat eğitirninin çağın gerisine düştüğünü söylüyoruz. Sanıyorum başka derslerin müfredat programlan, kitaplan, öğretim yöntemleri için de aynı şey söylenebilir. Yalnız bilgi eksikliği, eğitim eksikliği de değil... "Çağın gerisindekaldr demek bile belirli bir düzeyde olduğunu kabul etmek olur. Oysa eğitim sistemimiz tümüyle iflas etmiş. Çocuklan, gençleri yanş atı yerine koyan test yöntemine dayalı sınavlarda, daha bilmem nelerle... Böyle eğitim mi olur?" Onun sözlerine yerden göğe hak vermemek mümkün mü? Peki, Alpay Kabacalı, araştırma alanına girerken bu alanda gerçekleştirmeyi düşündüğü, boşluğunu gördüğü, eksikliğini gidermeyi; kendi damgasını vurmayı amaçladığı bir alan, bir nokta, boşluk var mıydı? Bu amacını gerçekleştirdiğini söyleyebilirmi? "Ben kitap tarihiyle ilgilendim.Türkiye'de kitap tarihi üzerine ilk kitabı ben yazdım. Ibrahim Müteferrika'dan hatta onun da öncesindeki azınlık matbaalanndanTanzimata kadar inceledim. Ama sonrası gelmedi." Bunun nedenlerini söyle Bayrampaşa cezaevi, 1972. mesi gereksiz Alpay Kabacalı'nın. En önemlisi de bir araştırmacının emeğinin karşılığını hiçbir zaman alamaması, öteyandan yaşamın devam etmesi, yasamsal gereksinimlerinse ancak ekonomik güçle karşılanabileceği gerçeği. "Herkesin de ürününü Aziz Bey usulü üç beş türlü değerlendirmek olanağı olmauığına göre. Eğer geçiminizi bu işe bağlamışsanız işiniz çok zor. Zararın neresinden dönersem kâr hesabı deyip vazgeçenler de oluyor." diyor. Ama sürdürmekte kararb Alpay KabacaL. 'Kitap Tarihi'ni bugüne kadar getirmek istiyor. Bu, onun peşini bırakmayan düşükâbusu gibi... Yazın alanına ilk gırdığtnde incelemearajttrma çalışmalanna ilgi nasıldt? Kimler, neler yaztyorlardı? "O gunlerde araştırmainceleme alanına eğilen çok az insan vardı. 27 Mayıs'tan sonra deoiğim gibi, insanlar edebiyatla fazla ilgilenmiyorlardı. Asım Bezirci gibi birkaç örnek ancak gösterilebilir.. Fethi Naci bile o dönemde siyasi yazılara, siyasal yayıncılığa ağırlık veren bir kişiydi. O bakımdan edebiyata dönüş biraz daha sonra başladı." Yeniden okumaktan zevk aldığı kitaplann başında Yaşar Kemal'in romanlan, öyküleri geliyor. Döne döne okuyabiliyor onlan.. Dönem dönem okumak farklı tatlar bırakıyor damağında. flk okuyuşunda keşfedemediği bazı şeyleri görebiliyor. Bir de bazı kitaplara fazlaca bağlanmış Alpay Kabacalı. Örneğin şu gunlerde yine 'Savaş ve Banş'ı okuyor. Bir edebiyat ustası olarak edebiyat dünyamızı nasıl gördüğünü soruyorum. "Uluslararası platformda pek başarılı olmadığımız söyleniyor!" diyorum. "Sizin bakış açınız nedir?" O, Türk edebiyatının gerçekten iyi şairler, yazarlar yetiştirdiğine inanıyor. Birçok ülkenin edebivatıyla kıyaslayarak, hatta gelişmiş ülke dediğimiz ülkelerin edebiyatıyla kıyaslayarak vardığı sonuç bu.Bizde gerçekten değerli yazarlarşairler olduğuna inanıyor. Ona göre asıl sorunumuz dil sorunu; yabancı dillere çevrilmeme sorunu. Türkçe'nin fazlaca sapa bir dil olmasından, kültür dili olarak, sanat dili olarak maalesef fazlaca yaygınlık kazanmamasından ileri gelen bir şey bu. Öncelikle çeviri sorununu aşmamız gerekiyor... Ona göre sorunun çözümüne daha çok çevirmenlerin katkısı olabilir: "Yapıtlanmız çevrilecek ki Türk edebiyatı uışarda tanınabilsin." Türk edebiyatının oluşumuna, gelişimine katkıda bulunmalanna karşın yeterince değerlendirilememiş 3 yazar ismi verip veremeyeceğini, soruyorum Alpay Kabacalı'ya. Ek olarak da "Görmezden gelinen değerlerin yanıbaşında değeri abartılmış yazarlarşairler var mı acaba?" diyorum. "Geçenlerde Adam Öykü dergisinin soruşturmasına verdığim yanıtta kimi öyküleri, romancilan andım: Selahattin Enis, Osman Cemal Kavgıh, Bekir Sıtkı, Sadri Ertem, Kemal Bilbaşar... Bugünkü kuşaklann, kitaplannı piyasada bulamauıklan yazarlardan birkaçı... Elbet değeri abartılan yazarlar da olmuştur, oluyor. Günümüz okuru kimi yazarlardan yoksun bırakılıyor, ya da birtakım etkiler altında değersiz yazarları değerli sanmak durumundakalabiliyor. Şimdi, "Genç yazarlar bundan etkilenir mi?" sorusu yöneltilebilir. İyi bir yazar ya da yazar adayı, iyiyi kötüyü ayırt etmek durumundadır! Aynca, uzun erimli bakarsak, zamanla bu tür eksiklik ve yarulgılann ortadan kalkacağını söyleyebiliriz. En büyük elestirmen olan zaman'a güvenelim. Değersizler silinip gidecek, değerliler hep varolacak." Yeri gelrnişken son dönemde üzerinde çok konuşulan, 'kimi eleştirmenlerimizin, günümüz sanatçılannın gerisinde kaldıkIan, kendilerini yenileyemedikleri, iyi birer izleyici olamadıklan' konusunda görüşlerini almak istiyorum. Biraz önce araştırmainceleme çalışmalanndan, bu çalışmalann gereken ilgjyi görmeyişinden söz ederken bir kısırdöngü üzerinde durduk. Eleştiriyi de aynı kapsama almalıyız. Eleştirinin gelişebümesi için bu kısır döngünün kınlması gerekiyor. Eleştiri alanında çalışan, dana doğrusu nice özverilerle çalışmaya çalışan birkaç kişiyi suçlayıp dışlarsak elimize ne geçer lu... LJnce eleştiri ortamını, o kişilerin çabşmalannı yayımlama ortamını yaratmalıyız. Tabii eğer yanlışlar yaprruyorlarsa, yanıltıa şeyler yazmıyorlarsa, havanda su dövmüyorlarsa... Köstek değil, destekolmak gerekir." Üzerinde çok konuşulan, tartışılan, hep gündemde kalan bir konudaki görüşleri ni öğrenmek istiyorum bu kez. Edebiyat dünyasındaki ödüllerin anlamı, önemi üzerinde ne düşünüyor Alpay Kabacalı? Kimi edebiyat ödüllerinin zaman içerisinde silinip gittiğini görüyoruz. Bu bizi mutsuz ediyor. Biz yazanmızın, "Toplumu yozlaşmaktan koruma görevini de üstlenmiş oluyor ödüller!", savını düşünüyorum aynı anda. Toplumu yozlaşmaktan koruma gibi çok ciddi bir sorumluluk taşıyan ödüllerin süreç içinde silinip gitmesi niçin nasıl oluyor? Alpay Kabacalı ne düşünüyor bütün bunlarla ilgili? Bakış açısı nedir? Neden süreç içinue silinip gider ödüller? "Ödüller arasında bence aynm yapmak lazım. Kim veriyor bir, seçici kurulunda kimler var iki ve kimin hangi yapıtına veriliyor üç? Bütün bunlan göz önüne almak lazım. Bütün bunlar aynı doğrultuda birleşiyorsa o ödül sağlıklıaır ve gerçekten yararlıdır, ama aynı doğrultuda birleşmiyor olabilir. O zaman o ödülden fazla bir şey beklememek gerekir kanımca. Türk eaebiyatında bu buluşmalann fazlaca olduğunu söyleyebiliriz; bugünkü edebiyat ödüllerine bakarsak yararlıdır yargısına varabiliriz. Okuyucu, seçici kurulun beğenisinden, yargısından geçen, ödül kazanan bir yapın kendisine tavsiye edilmiş bir yapıt olarak algılıyor ve doğaldır ki yapıt ilgigörüyor." Araştırma ve inceleme çalışmalan yaşamındaki tek merkez değil Alpay Kabacalı'nın. Başka uğraşlan var. Tıpkı sığındığı bir liman gibi: O gerçek bir lcitap tutkunu. Batıda bibliyorıl cuyorlar onun gibilere. Sürekli sahanarı dolaşıp kitap toplayan 'Sahaf Kurtlanndan biri. Kitap müzayedelerinin vazgeçilmez konuğu, müşterisi. Bugüne dek ürettiği yapıtlar içinde, en çok sevdiği yapıü ötekılerden ayırıp seçmek çok zorsa ve bir öncelik sırası gerekirse 'Kültürümüzden İnsan Adalan'nın özel bir yeri var kendisinde. 101 ayn kişiyle yapılan konuşmalar sonucu hazırladığı bu kitap, özgünden öte özel bir çalışma onun gözünde. Cevdet Kudret'ten Mahmut Makal'a kadar çağdaş kültür ve sanatımıza edebiyattan resimheykele, tiyatrodan felsefeye, müziğe, toplum bilimlerine, hatta matematiğeTcatkıda bulunan 101 sanatçıyla 3 yıl gibi uzun bir süre boyunca Cumnuriyet gazetesinde yapılan röportajlar olarak yayımlanan bu yazı dizisi belki de basın tarinimizin en uzun süreli ve en geniş konulu, kapsamlı röportaj dizisi. 'Kültürümüzden İnsan Adalan', konu aldığı kişi sayısı, kültürümüzün değişik alanlarına uzanması, 'kişilerin yaşamlannı ve alanlarına katkılannı bütünsel bir açıdan yansıtması' gibi özellikleriyle benzerlerinden hayli farklı. Şiirden felsefeye, dinden Türklerin 'kimlik' konusuna, bir ülkenin gelişmişliği için gerekli koşullara uzanan bir yelpazede aslında insan ve insanlık tartışılıyor. Önsözünü yazan Cumhur Aydın adlı okur, "Hepsi de sıradanlıktan, köşe dönmecilikten tiuzlikle kaçınıp, uygarlık çorbasına mütevazı birkasık tuz koymayı yaşamlannın en önemli erdemi saymışlardır." diyor röportajda yer alan 101 kültürsanatbilim insanı için. Bugüne dek yazdıklan içerisinde bir de 'Kitap Tarihi'nin onun için özel bir anlamı, önemi var. Ama onun da ancak birinci cildini yazabilmiş durumda... Kültürümüzden Insan Adalan gerektiği, hak ettiği ilgiyi gördü mü?" diye soruyorum. " Aşağı yukan 3 yıl süren bir dizi olarak Cumnuriyet gazetesinde yer alarak ilgi gördü diyebilirim... Ama kitap olarak aynı ilgiyi gördüğünü söylemek zor. Kalın bir kitap oldu. Daha ucuz bir kitap olsaydı belki daha çok dikkat çekerdi. Yayın piyasasında böyle etkenler de vardır çün kü" "özel bir soru sormak istiyorum. Aşk nedir? " Kimi kavramlar vardır, kolay tanımlanabilir. Kimi kavramlar da hiçbir tanıma sığmaz. Aşkın binbir tanımı var ama sanı, J SAYFA 5