20 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yaşar Kemal'in derleyip, Alpay Kabacalı'nın emeğiyle kitaplaştırdığı bu halk edeoiyatı ürünleri seçmesini okumak, unuttuğumuz bir kaynakla karşılaştırıyor okuru. Söverken gülen, severken hıçkıran, ağlarken öfkesini bileyen haİK kaynağıyla.. SENNUR SEZER " lkemizin ünlü yazarlannın her birinin bir söylencesi vardır. Yetene6i ile çalışması ile ilgili yakıştırmalar dilden dile dolaşır. Ben Yaşar Kemal için de böylesi bir kurgu saymıştım uzun zaman "san defterler"i. Siz de duymuşsunuzdur, hani, Yaşar Kemal, tstanbul'a bir bavul san defter ile gelmiş. Çukurova'nın türküleri, söylenceleri kayıuıymış bu defterlerde. Romanlarındaki, öyKÜİerindeki, röportajlarındaki benzersiz söylemin gizi bu defterlermiş. Gün geldi, Yaşar Kemal'in Sabahattin Eyuboğlu ile ortaklaşa çalıştığı Gökyüzü Mavi Kaldl yayımlanaı. Ben san derterlerin varhğına inanmava başladım. Sonra Ağıtlar beni bu derterlerin bir bavul dolusu değilse de epey olduğu konusunda düşündürmeye başladı.Peki, gerisi nerdeydi bu derlemelerin? Yasar Kemal'in her yeni kitabında bu soru gelip takılıyordu aklıma.. Halk kültürünün Batıyla sentezi Yaşar Kemal'in söylemini yaratmıştı ama bu derlemelerin işlevi bitmemişti ki. Özellikle büyük ölçekte kültürel bir erozyon yaşanan günümüzde böyle derlemelerin önemi büyüktü. Hem edebiyat hcm toplumbilim açısından. Sonunda, San Derterdekileryayımlanınca, sorularımın yanıtını buldum, Yaşar Kemal'in dilinden: "Gençliğimin sekiz dokuz yılı folklor derlemeleriyle geçti. Elbette bu yıllarda şiir, hikâye ue yazıyordum. Derleme kolay bir iş değildi. Daktilom yoktu o zamanlar, onun için el yazılarımı temize çekemiyordum. Salt san defterleri bir sandıkta üstüste yığıyordum. Her seferinde de bu defterler polis kazastna uğruyordu. Yalvar yakar, kımse gözünün yaşına bakmıyordu. Etmeyin eylemeyin bunlar ulusal kültürün birer parçası, çok emek verdim, dağ taş dolaşarak bunlan toplamak için canım çıktı. Kirnlcr anlar kim dinler... Yıllar sonra, anam öldüğünde kasabaya gittim, sandığında sarı derterlerin olduğunu söylediler. Baktım, bir kısım derlemelerimdi bu san defterdekiler. Nasdsa candarmanın hışmından kurtulmuş, bir sandık köşesinde kalmışlardı. Aldım îstanbul'a getirdim. Temize çekmeye hiçbir zaman vaktim olmadı. Bir yanda romancılık, bir yanda başka işler bana bu olanağı vermedi. Benden başka da gençlik el yazılarımı kimse okuyamazdı. Aklıma geldi, Alpay tekerlemeleri, ağıtlan okumuştu. Alpay'la bir iki deneme yaptık, Alpay benim el yazımı benden iyi çözüyordu. Bundan sonra san defterieri tümüyle Alpay arkadaşıma armağan eyledim. 'Bu defterler her yönüyle senin,' dedim. 'tster sende olduğu gibi kalsın, ister çöz kitap yap, ne yaparsan yap.' Aradan çok geçmeai, Alpay san derterdekileri daktiloya çekmiş bana getirdi. Üstünde biraz çaiıştık. Benim için bir mutluluk oldu. Hiç olmazsa bunlar kurtulmuştu, zalim yağının elinden. Alpay sağolsun." Yasar Kemal'in "Alpay" diye andığı Alpay Kabacalı, San Derterdekiler'in "nazırlayan"ı. Kitaptaki emeği Yaşar Kemal'in el yazısını okumakla sınırlı değil. Kitabı nasıl hazırladığını, Bu Kitabın Öyküsü'nde şöyle özediyor: "Derlemeleri türlere ve şairlere göre ayırdım. Bunlann tümüne yakını daha önce derlenmemiş, yayımlanmamıştı. Karacaoı *an şiirlerini (39 şiir; kitapta "KoşmalarSemailerVarsağılar" bölümünde sayı Alpay Kabacalı nın kitaplaştırdıgı, Yaşar Kemal'in folklor derlemeleri San Defterdekiler U ca en ön sırada yer alıyor), bu alanda en güvenilir kaynaklar olarak bilinen Sadeddin Nüzhet Ergun (Karaca Oğlan Hayatı ve Şiirleri, 4. basım, îstanbul 1942) ve Cahit Öztelli (Karaca Oğlan Hayatı ve Şiirleri, 4. basım, tstanbul 1972)'nin kitaplarındakilerle karşılaştırarak hangi şiirlerinin çeşidenme (varyant) olduğunu belirttim. Çeşidenmeler arasında büyük aynmlar var. Altında sözü geçen kitapların adı anılmayan şiirler başka yayınlarda çeşidenmeleri yoksa ilk kez gün ışığına çıkıyor." Kabacalı, Çukurovah kimi sözcükleri dipnotlanyla açıklamış; (dundal, keli, yornuk, vb.) vezin yüzünden düşen sesleri (') ile göstermiş, kimi sözcüklerdense bu özeni esirgemiş. Örneğin "koşa", "irhan".. Çifte anlamına gelen "koşa' yı Dede Korkut okurlannın bildiğine, irnan sözcüğünün, dizenin akışından bir çiçek belki de reyhan olduğunun sezileceğine güvenmiş olmalı. Asknda bölgesel sözcüklerin yer aldığı bir sözlüğe olan gereksinimden, söz etmeliyim. Ortalıkta böyle bir görevi üstlenecek kurum da yok. Halk edebiyatınıız, sözcükler, deyimler, anlatım biçimleriyle vazılı edebiyatımızı beslerken, kimi tanıklıklarıyla kayda geçmemiş bir tarihi sergiler. Sarı Defterdekiler, bu bakımdan önemli bence. KoşmalarSemailerVarsağılar; Destanlar; Türküler; Ağıtlar; Maniler; Bilmeceler; Masal ve Türkülü Halk Hikâyeleri bölümlcrinden oluşan kitapta tarihsel ve toplumsal ipuçlan en çok öykü ve destanlarda bulunabilir, Çukurova ve yöresindeki Ermcnilerin geçirnleri, Müslüman halkla ilişkilcri Koca Tanır ve Irgınlıoğlu adlı iki öyküde görülür. Aynı öykünün, biri yarım kalmış, iki ayrı ^eşitlenmesi olan öykülerde, bölgenin Lrmeni halkı, gezici satıcılık yapmakta, kapkacak, maşa, saçayağı, tüfek, av tü feği satmaktadır. Tersi olaylara rastlansa da, Müslümanlarla ErmcniJer arasında iyi komşuluk ve güven vardır. Satıcılar, yaJnızca Türklerin yaşadıgı köylere gitmekten, orada bir evde konaklamaktan çekinmemekte, Türkler de bir başka kente ulaştınlacak haberler için onlan ulak olarak kullanmaktan çekinmemektedirler. 1. Dünya Savaşı yıflannda bölgede iki halk arasında dökülen kan anımsandıgında, bu öyküler ayrı bir önem kazanıyor. Irgınlıoğlu öyküsü, göçerlerin iskânından da söz ediyor. Öykü kahramanlanndan birinin obası göçerdir, öteki yerleşik. Birbirini seven bu iki genç, yaylada buluşup kaçmaya karar verirler ancak "hükümet" o yaz yayla göçünü yasaklar. Sevgililer bir yı! beklemeyi göze alırlar. Ama ikınci yaz da "Hiç kimse yaylaya göçmeyecek, herkes yerinae iskân olacak" emri gelir. Öyküde sevgililerin birbirine kavusmasını engelleyen bu olayın tarihsel kökleri olduğukanısındayım. Belki de Çukurova'da ayaldanmalara yol açan "zorla iskân" öncesinde bu tür, yerleşiklige akştırma denemeleri yapılmıştı. Destanlar, kimi olaylan anlatan halk şiirleri. San Defterdekiler'de 10 destan yer alıyor: Ekinci Destanı, Kargayla Çiftçi, Maraş Harbi, Sivrisinek Destanı, Cennet Kızın Destanı, Koca Şeytan, Sıçan Destanı, BitPire Destanı, Askere Gidenler îçin, Emiş Hanımın Mektubu. Maraş Harbi Destanı, Maraş'ın, işgalden sonra verdiği Tank öykiitor, tank deylştap savaşımı anlatıyor. Biçim ve söyleyiş olarak, Osmanlı tmparatorluğu dönemi savaş destanlarından çok farkh degil: "Bu harbe Fahri Kainat nazır/ Mustafa Kemal de bir ulu vezir/ Bize imdat eyle Hazreti Hızır/ Her taraftan kahramanlar uyandı". Askere Gidenler îçin, Cumhuriyetin ilk yıllannda yazılmış bir destan olmalı. Türklükten, yurdun kurtuluşundan söz edişi, bu şiiri en erken Kurtuluş Savaşı yıllanna tarihlememize yol açıyor. Bu iki destanın dışındakiler günlük olaylardan esinlenmiş; çiftçilerin yaşam koşullan destanlann temel izleği. Tanmla uğraşan halk .doğanın kuraklık, sel, fırtına gibi aksilikleriyıe, sinek, karga, fare gibi zararlı hayvanlarla uğraşmaktan bıkkındır. Çoğu borçludur. Terecuer, devlet adına eldnin onda birini toplayanlar (öşürcü), pirinç ekerken sivrisinek ve sıtma için önlem almayanlar destanlarla yerilir. Uçan kuşa borçlu köylü için, kendini sömürenleri "koca şeytan", "isin gücün firavunu" diye anmak olsa olsa bir yürek soğutmadır. Adana'da ameliyat olma olanağını bulan Emiş Hanım'ın korkusunu anlatan destan ile kocasından kaçan Cennet Kız'ın destanı ise, dönemindeyöredeepeykonuşulmuş olayları dile getiriyor. Emiş Hanım 'a" çocuklan düşünemem/ hayat hepsinden ileri" dedirten, adı bilinmeyen ozan, belü ki alttan alta yeriyor bu hastane ve ameliyat olanağı bulan kadını. Cennet Kız'ın serüvenini anlatan Ahmet ise genç kadını açıkça suçluyor. Kaçtığında delikanlıların eline geçip dağa kaçırılmayı hak etmiştir: "(...) Gençler görüp dernal aldılar ele/ Ekrut'ta bayıldı hep güle güle/ Şimdi isteğtne düştü bu Cennet/ Üç gün dafida yalnızca kaldı/ Uyanmadı birden uykııya daldı" Köyden köye kaçıp, sığınacak yer, doyacak ekmek arayan Cennet Kız, sonunda "eski kocasına düşmüş'tür. Görevi ders alınacak öyküler anlatmak olan destancı, onun neden kaçtığı üzerinde durmaz. Yalnızca onun yaptığını yapacak olanlara gözdağı verir. Kadınlann yasam koşullan, acılan yalnız kadınlann yaktığı afiıtlarda cörülebilir. Yaşar Kemal, bir bölümü 1943 yılında Adana Halkevi'nce yayımlanan Ağıtlar için, Ağıtlar'ın genişletilmiş baskılannda geniş açıklamalar yapmıştı: Ağıt ne zaman, nerede, nasıl söylenir; Ağıdarla destanlann (epope) akrabalıklan; Dünya edebiyaunda ağıdann yeri, ortak yönleri; Anadolu halkîarının ağıdanndaki farklılıklar; Ağıdarda dilegelen görenekler; Ağıtlarda betimlemelerin gerçekçiliği, vb. San Defterdekiler'de de27 ağıt var. Bu ağıtlardan 5'i Ağıtlar'da yer alan ağıdann çeşidenmesi. Daha çok kadınlarca yakılan ağıdann temel izleği ölenin ailesi ve çevresi için önemlidir. Ağıdı yakanlar, kendi acılannı bu yitiğin önemine bağlı göstermeye çalışırlar. Satır aralannda oğulsuz, kocasız, kardeşsiz kalanlan bekleyen zor koşullar da dile gelir. Çoğu ağıtta, ağıdı yakan ana, nişanlıyı ya da dul lcalan eşi suçlar. Eşi ölenlerse bir bakıma kendi ağıdannı yakarlar. Acısının büyüklüğü yanında kendi çektiklerini dile getiren ağıdann en iyi ömeği Ağıdar'da Körün Oğlu'nun Ağıdı, San Defterdekiler'de Incemağara Ağıdı adıyla yer alandır. Olay dramatiktir: "Babası ölen bir kadın, kocasıyla birlikte cenazeye ciderken, tncemağara denilen derede eşkıyalarla karşılaşıyor. Kürt eşkıyalar kocasını öldürün kendisini kaçırıyorlar." San Defterdekiler'de böyle özetlenen olayın Ağıdar'daki kurgusu farklıdır. Her iki çeşidemede de ortak nokta, kocası öldürulen kadının kaçınlışıdır. Bu yüzden ağıda, durumundan utanan kadının duygulan yansır: "Küıtler tuttu beliğimden (saçımdan)/ Yürümedim emekledim/ Sürmeli eşim gelir diye/ Yedi gün ağır bekledim/ .../ Koyverin beni Kürtler/ Ben anama gidiciyim/ Kardaşlanm kardaşlanm/ Kana boyandı saçlanm/ Ayan olsun (bilinsin) sürmeli eşim/ Delik damlarda kışladım/ Dar ikindi çevirdiler/ Öldüm yalvan yalvan/.../ Ayağımda çizme ışılar/ Kınaman beni komşufar/ .../ Nolaydı da ne olayoV Altın akçamolaydı/ Sürmeli eşim sağ ola da/ Bir anam var öleydi." Ağıtlarda, ağıt yakanlar kendi acılannı söylerler elbette, ağıdı yakan kendi ölümünü anlatıvorsa, ağıt bir baska kimlik kazanır. Ağıtlarda bu tür ağıtlar için pek çok örnek var. San Defterdekiler'de ise Gelinin Ağıdı, Süleyman Paşa'nın Ağıdı bu türün örneklerinden. Bu ağıdann ikisinde de, ölüm açısından çok gurbette ölmenin acısı vurgulanıyor. San Defterdekiler'deki ağıdann en ilginci civcivler için yakılmış bir ağıt. "Kekuk palazı" diye övulen üç civcivi bir at tepip öldürmüş. Ödeneceğıne senet alınmış bu civcivleri çocuk gibi seven sahibi, yaralı olsalar doktora götürmeyi göze aldıöını bile söyler. Onlar için dava açmaya da hazırdır. Ustaca kurgulanmış olan ağıttan, civcivlerin ölümüne yol açanın kayınbaba, küçümseyeninse kaynana olduğunu öğreniriz. Ağıdı yakan civcivlerin asıl anası tavuğun da acısını dile getirirken, insanla hayvanın ölüm karşısındaki tavır farkını da vurgular. Tavuk nasılsa civcivsiz kalmayacaktır. Ama sahipleri onları hep anımsayacaktır. San Defterdekiler'in en ilginç bölümü Çifte Çapa Manileri. İş türküleri diye de adlanuırılabilecek bu dörtlükler, yer yer alaycı bir erotizm de içeriyor. Günümüzde tarım araçlarının değişimiyle, belki de, unutulmaya başlamış olan çifte çapa, Yaşar Kemal'in anlatımıyla düşlencbilir: "Pamuk tarlalarında, ırgadın iştahlı zamanı (sabah ve ikindi) çifte çapa vurulur. Sırayla dizilmiş birçok ırgadın çapalarını söyledikleri nakaratlı manilerin temposuna uydurarak hep birden indirip kaldırmalarına "çifte çapa" denir. (...) Manileri halk arasında her zaman duyduğumuz manilerdir. Fakat Çukurova köylüsü o manilere ne güzel bir ahenk vermiştir. Manilerinin ahengini, güneş altında inip kalktıkça pınl pırıl yanan çapalarının ahengine ne güzel uydurmuştur. Sabahın insana büyük heyecan veren vakitlerinde, ırgatlar yemeğj yedikten sonra çifte çapaya baslarlar. Gür ve yantk sesler masmavi gök altında, Çukurova'nın yeşil tarlalarında, ufkun en son ucuna kadar yayılır. Çapalar iner kalkar. îkindi vakti ırgat ayranını içmiştir. Dağılma zamanına az kalmıştır. Sesler batan güneşi geri çevirecekmiş gibi uzanır. Çapalar iner kalkar. Çifte çapa vurulurken ırgadar ne kadar azametlidir. Seslerin kesilmesi, çapalann dunnası, onlan yorgun bir göle benzetir." Yaşar Kemal'in derleyip, Alpay KabacaL'nın emeğiyle kitaplaştırdığı bu halk edebiyatı ürünleri seçmesini okumak, unuttuğumuz bir kaynakla karşdaştınyor okuru. Söverken gülen, severken hıçkıran, ağlarken öfkesini bileyen halk kaynağıyla.. Bu taptaze şiirleri, bilge ve duyarlı sözleri, uzak söylencelerden izler taşıyan bilmeceleri okurken tek şey dileyebilirsiniz: Tann bu ürünleri yeni yetme şarkı sözü yazarlanndan korusun. • CUMHURİYET KİTAP SAYI 393 i Kendtağrinyakartar SAYFA 8
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle