Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ÖvkiHer kararıvor DeccalKaranlık Öyküler, karmaşasıyla içimizi karartan bir çağın inanç/düşünce çatışmasından kaynaklanan boyutlarına düşündürücü yaklaşımlar getirmesi açısından dikkate değer bir yapıt niteliği taşıyor. TANSU BELE enim gelişimle birlikte insanlar arasındaki savaslar kıyımlar daha da artacak, kentler, köyler, şatolar yıkılıp yakılacak. Bakirelerin, kadınların ve uullann kanı akacak. Memede çocuklar, harabeye çevrilmiş köylerin ayakta kalan son duvarlarına çarpılacak. Ben Deccal, kötülükler prensi, öyle felaketler, azaplar yaratacağım ki hemen hemen tüm dünya mahvolacak, çöleçevrilecek." s.(34) Gerilim öyküleri yazarı Tanseli Polikar'jn ikinci öykü kitabı DeccalKaranlık Öyküler'in (Gökkuşağı Yayınlan) ilk öyküsündc geçen ve kökü çok eski söylencelere dek giden yukarıda alıntıladığım satırlar yapıtın kcndine özgü tematiğini de vurgulaması açısından Hginç bir nitelik taşıyor. Başka deyişle yukarıdaki alıntının bilicı havasına sinmiş olan ürkünçlük yapıtın on öyküsünde de sürekli duyumsanan, izlenen bir özellik; çünkü bu öyküler insan yüreğinin temelin deki en içsel, en duyarlı öğe olan korku duygusu üstüne kurulmuş. Buna karşılık öyküleri okuyup bitirdiğimizde yazarın bunları kaleme almasındaki amacın salt okurunu korkutmak, onun içinc birtakım mistik vc yaşamötesi korkular salmak olmadığını da anlıyoruz. Tersine, öykülerde dile gelcnler bütünüyle yaşam ve yaşamı örgüleyen aksaklıklar, belirsizlikler, terslikler, rastlantılar ya da bilinenlerin yanı sıra bilınmeyenler, gölgede kalan gerçeklikler çevresinde döncnip duruyor. Öte dünya masallarıyla içimizi ve gözümüzü karartmak yerine bu dünyadaki yaşamın gerçekliklerine dikkatimizi çekiyor. Günümüz dünyasının karmaşık, acımasız ve karanhk yapılanması üstünde bilincimizi yoğunlaştırıyor. Bu çabanın yanı sıra insanlığın bilinçaltında bin yıllardır yuvarlanıp birikerek bugünlere ulaşmış yığınla söylencenin, inancın, kör inancın, saplantının ya da kimi düşsel, gerçekdışı korku öğelerinin şu yasadığımız bilim ve teknoloji çağında bile bizleri nasıl yönlendirdiğini, bilincimize egemen olabildiğini akJımızın önüne sermesi açısındat) çok düşündürücü yönler içeriyor, nazca bağımlılığıyla safça kanılmışhğı arasında gidip gelen insanların gerçekleri nasıl salt inançları doğrultusunda ve yürekten yaşadıkları gözlerimizin önüne seriliyor. Uçüncü öykü Gümüş Saçlı Madonna'da ise Istanbul'un bir başka, levanten ve Musevi semtinde, Bomonti'de başlayıp Caddebostan'da süren bir yaşam anlatılıyor. Bir Musevi madamın yürek burkan öyküsü aracılığıyla bu kentin Musevi cemaatinin düğün, cenaze, sinagog törenleri, gelenekleri, görenekleri, inançları bu kez de bambaşka bir inanç dünyasının gözlerinden çok ayrı bir Istanbul görünümünü bizlere sergiliyor. Başka açıdan yapıtın bu üç öyküsü bir dinler ve inançlar mozayiği olan ve bu özelliklerini çok yakın zamanlara dek koruyan îstanbul u böylesi değişik bir bakışaçısının süzgecinden geçirerek anlatırken bizleri îstanbul kenti ve kentli olma gibi konularda da düşünmeye yönlendiriyor. Bu öyküleri izleyen öyküler de de yine bugünün kentlilerinin bu kez inançsızlıkları ve kör güdülerinin bilinçsiz karanlıklarında çırpınışlarıyla onların, bilimin uzaklarına düşen ve bu yüzden çaresizleşen iç dünyalarının girdaplarında yollarını yitirişleri başanyla ortaya konuyor. Öykülerin tümu de gerek îstanbul kentinin kozmopolit mozayiğinde sergilenen ve kökleri geçmişin derinliklerinde gömülü inançların saplantılı, karmaşık yapısından değişik Kesitler sunması açısından gerekse bu kentin dünyasından yola çıkarak günümüz insanlannın belleklerinde mayalanıp tortulanmış eski, dinsel inanç güdülerinin bu bellekleri hâlâ devinairen gücünü sergilemesiyle dikkat çekici özellikler içermekte... Kısacası DeccalKaranlık Öyküler, karmaşasıyla içimizi karartan bir çağın inanç/düşünce çatışmasından kaynaklanan boyutlarına düşündürücü yak Dinsel inançlarm gücü Tansdl Pollkar. laşımlar getirmesi açısından dikkate değer bir yapıt niteliği taşıyor. Gitgide kararan bir dunyada öykülerin de kararmasını haklı çıkarıyor... • Deccal • Karanhk Öyküler/ Tanseli Polikar / Gökkuşağı Yayınlan /l 68 s. Adr.Aylin, Hayatı: Roman Aylin, Ayşe Kulin gibi bir vakanüvisin eline düştüğü için şanslı mıdır? Eğer bulunduğu yerden bakıyorsa, bakabiliyorsa seviniyor mudur? Sanmıyorum! Çünkü o, birçok halk oyununun katılımcısı gibi, seyirciye değil kendisine hitap eden, başkalarına değil kendisine hoş gelen bir dansa ayak uydurmuş, kolbaşını dinlememiş, figürleri bildiği gibi değiştirip değiştirip bambaşka kurgularla uygulamıştı! bilirdi eğer bir yerdc Daniel Defoe gibi bir yazarın ilgisini çekmescydi? Işte Defoc'nun Selkirk'e yaptığını Ayşe Kulin, Aylin'c yapmıştır.. Aylin o kadar çok evlenmiş, boşanmış, o kadar soyadı değiştirmiş ki insan hangisiyle anacağını şaşıyor... Aylin Radomisli ya da Cates'ın Ayşe Kulin'i tarumış olması, yaşamı boyunca ve toprağa verilmesinin ardındanbunca konu varken merakını çekmesi Albay Aylin'in mezarötesi bir şansı mıdır? Göreceğiz.. "Ölüm, rengarenk çiçeklerle bezenmiş tabutta yatan kadına o denli aykırı düşüyor, o denli yakışmıyordu ki, onun huzurlu, muzip ve güzel yüzüne o kadar uzak ve yabancıydı ki sanki bu bir cenaze töreni değil de bir düğündü. Sanki birazdan bir atiı gelecek, dudaklanna bir öpücük konduracak ve o her zaman biraz buğulu bakan gözlerini aralayıp gülümseyiverecekti kurtarıcısına. Ve inanılmaz yaşamöyküsüne yeniden başlayacaktı. Tıpkı bir masal prensesi gibi. Ve bir rüzgâr esecekti. ' Akdeniz'e bir lusrak başı gibi uzanan' ülkeden kopup, yaşlı Orta Avrupa'da dönüp dolaştıktan sonra Atlantik (uyılarına vurmuş bu deli rüzgâr, tek bir ülkeye, tek bir ilkeye sığamayacak kadar güçlü, tek bir eşle, tek bir meslekle ömür tüketemeyecek kadar hızlı esen bir bora.. Bir meltem aynı zamanda..." Aylin'i, 'ölümü' ile ilgili esrarengiz olaylar nedeniyle, bir polis romanında iz sürer gibi de okuyabilirsiniz.. ya da herhalde birçok insanın yapuğı gibi o kuşağın 'sosyete'sinin Istanburdaki Amerikan Koleji çevresinde sürüp gitmiş ya da zaman zaman bir yerde o okulla ilintilenmiş renkli yaşamının yakın plandan çekilmiş bazı fotoğraflarını seyretmek isterseniz de okuyabilirsiniz.. Ama bu kitabı hangi nedenle okursanız okuyun, yer yer yukardaki alıntıda yansıtıldığı gibi 'güzel, bazen şiirscl düzyazı örnekleri' ile karşılaşacaksınız: Bunların zcvkinevaracakbir birikime sahipseniz Aylin'in alınyazısının oluşturduğu o olağandışı kurgu'dan kopup bu edebiyat kıvamı olgun satırlan bir daha okuyacaksınız.. Kitatı bitirdiğinizde kurguyu mu ya da bu bölümleri mi hatırlarsınız? Bu sizin meşrebinize, özgeçmişinizin sizde biriktirdıklerine bağlıdır. Aylin, Ayşe Kulin gibi bir vakanüvisin eline düştüğü için şanslı mıdır? Eğer bulunduğu yerden bakıyorsa, bakabiliyorsa seviniyor mudur? Sanmıyorum! Çünkü o, birçok halk oyununun katılımcısı gibi, seyirciye değil kendisine hitap eden, başkalarına değil kendisine hoş gelen bir dansa ayak uydurmuş, kolbaşını dinlememiş, figürleri bildiği gibi değiştirip değiştirip bambaşka kurgularla uygulamıştı! Böyle bir dansı, seyircinin burada okuyucunun gözüne hitap edecek bir şekilde sunmak tabii ki başandır ama Aylin Radomisli'yi eğer Ayşe Kulin'in yazdıklarını okuyup daha doğru yorumlamış, onun sınır kural tanımaz, kolay sıkılır ama içinden gelen başat dürtü yönünden, bütün fırtınalara göğüs gerip bildiği limana ya da kayalıklara yelken tutabilecek kadar güçlü ve beylik havalarla değil kendi iç müziğiyle danseden biri olduğunu anlamışsam diyebilirim ki bunu istemezdi.. Yorumum tabii ki yanlış da olabilir; o zaman da sorumluluk Ayşe Kulin'e aittir.. Onu bu şıkta yine kutlamak gerekir! Çünkü o zaman da başardı bir yazann yapması gerekeni yapmış, okuyucusuna bir maçnakleder gibi roman olan bir hayaü 'değil' kendi yorumlayıp romanlaşdrdığı bir yaşamı' aktarmıştır. • Adı: Aylin / Ayşe Kulin / Remzi Kitabevı SAYFA 13 SELCUK EREZ iritli Deli Mustafa Naili Paşa'nın torunlarındandı.. Amerikan Kız Koleji'ni bitirdikten sonra, eğitimini tamamlamak üzere Paris'egitti.. Libya'lı bir prensleevlendi, 'prenses' oldu. Tıp okudu, ünlü bir psikiyatrist oldu, evliliklerinden sıkıldı, Amerikan ordusunda Albay rütbesiyle subay oldu.." Aylin Radomisli'yi konu edinen (Adı: Aylin, Remzi Kitabevi, 1997) yeni bir kitabın kabında bu bilgiler yer alıyor. Önsözünde, " Bu kitap, bir yaşamöyküsü olduğu için, adı geçenler, gerçek kişilerdir." denmiş ve Aylin konusunda yazara bilgi aktaranlara teşekkür edilmiş: Yardım edenler arasında Mişel Radomisli, Zeynep Tarzi Osmanoğlu, Timothy Chılds, Bige Kırca, Sevgi Gönül ve Ömer Koç da var. Görülüyor ki 'hayatı gerçek roman olan' Aylin'i yaşamı boyunca gittiği, gezdiği yerlerde çok sayıda insan tanımış ama bir romanın kahramanına dönüşebilmesi için Ayşe Kulin'in onu bilmesi, sonra da izini sürmesi gerekmiş.. Rahmetli Haldun Taner, günün birinde "Öykücü kime derler? Kımde bu potansiyel vardır?" sorusuna, "Hep beraber gitmiş olduğunuz bir kır gezisini bir hafta sonra, taklitler yaparak anlatan ve bu konuda başarılı ofduğu için 'Allahını seversen bir daha anlatsana!' diye ısrar edilende bu yetenek vardır.. "demişti. Haldun Taner ve Sait Faik Öykü ödüllerini almış olması Kulin'in belli bir düzeyin üstünde bir yazar olduğunu yansıtır.. 1704'te Juan Fernandez adasına bırakılan ve bu ıssız adada dört yıl yaşayan Alexander Selkirki biz Robinson Crusoe olarak tanırız.. Bu olağan dışı Iskoçyalı gemiciyi, 'roman olan' nayatını hangimiz "G Eskl Istanbul söylencelerl Yapıtın bir başka özelliği ise, içinde yer alan öykülerin okuru Istanbul'un 'Frenk' geçmişine, Hıristiyan ve kozmopolit tarihinin derinliklerine dogru uzanan bir yolculuğa çıkarması. Ozellikle ilk üç öykü gecmişten günümüze aktarılmış, miras Kalan kimi söylenceleri kullanarak gerçekte IstanbuTun karmaşık ve üç dinli yapısına değişik bir bakışaçısı sunuyor. îlk öykü Deccal'da birtakım eski Istanbul (Pera) söylenceleri, inanç ları, geçmişin Galata'sından kopup gelen kimi sözciıkler, dinsel söylemlerle Hıristiyan îstanbul'un bir kesitini verirken, ikinci öykü Hızır bu kez tstanbul'un Müslüman semti Eyüp'ün tuhaf, eerçekdışı bir görüntüsünü çizgiliyor. Eyüp'te hâlâ insanlara ve inananlara görünmeye devam eden Hızır peygamberden yola çıkarak Müslümanlığın katışıksız inancıyla körükörüne boyuneğmişliği, bağCUMHURİYET KİTAP SAYI 393