27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

rekecektir. 2) Derrida'nın yazıya söze nazaran verdiği önem şüphelidir; çünkü "Platon'un Eczanesi" başlıklı metninde Derrida, logos (kelamsöz) ve mitos (söylence) arasındaki karşıdığı vurgulayarak, felsefe ile söylence arasındaki karşıthğın yapıbozması yapılmak istenmiştir. "Yazının aşağılanması" eylemi ise, felsefi hiyerarşi içindeki konumunun, yazının temsiliyetinin, yani namevcudiyetinin kendisidir. Yapıbozma böyle bir öncelik ve kök ilişkisini reddetmektedir. Ellis'in yazdığı gibi, yazı dilyetisini içinde taşımaktadır. Diğer yandan, Derrida'ya göre ilk uzlaşma "konusma dili" olmuştur, yazılı uzlaşma ise Daşka uzlaşmalar arasında bağlayıcıhk işlemini görmektedir. Aslında, söz ve yazının aynı imleri taşıdığını da belirtir Derrida: Yazı sadece sözün temsiliyetidir. Ancak yazı sözmerkezcilikten çıkmanın bir aracıdır: Bu da ek (supplement) kavramıyla gerçekleşir. Rousseau'ya değinerek Yazıbilimi (Gramatoloji) mevcudiyet mantığına oturtur. Bu şekilde ele alındığında, Derrida'nın, Saussure'e yaptığı eleştiriler onu gizemcilikle suçlayarak geçiştirilemez; çünkü gösteren ve gösterilen ilişkisinin kökenlerinin Ortaçağ'a dayandığını ifade eden Derrida, DU eleştiriyi gerçekleştirmektedir. Bu bakımdan Saussure ün, Batı geleneğine karşı çıkmaktan çok bu geleneği yaydığını ileri sürmek nata olmayacaktır; oysa Ellis bu eleştirinin bir "nata" olduğunu yazmaktadır (s.33). Ellis, bu konuda, Derrida'nın eleştirilerini "(bunlar) gerçeğin tam tersidir" diye nitelemektedir. Ellis, "yazmanın birçok farklı biçimi vardır (...) Derrida neden bu konuları (...) açıklamıyor" (s.35) diye yazıyor; ancak, Derrida, Gramatoloji'de, "Batı dillerinin yazısı sesbirimsel bir yazıdır; ancak Saussure'ün belirtmiş olduğu gibi hiçbir yazı sesbirimsel bir veriyi taklit etmez" derken piktografık, idiografik, fonetik, müzikal ve hatta adetik bir yazıdan bile bahsedilebilinen yazıların olduğunu yazmıştır. Kitabın bütün bölümlerinin eleştirisini buradaki Kitap Eleştirisi yazısında ele almak mümkün değil; ancak eleştiri kuramı olarak yapıbozma kuramı ve uygulamasını; tüm yorumların yanlış yorum olduğunun ne anlama geldiğini; okuyuncunun rolünü; yapıbozma mantığını ele alıyor bu kitap. Uzerinde tartışıîması gereken ve dilımizde birkac kitap dışıncla pek ele alınmayan yapıbozmanın böylesine kapsamlı bir şekilde ele alınması bakımından uzerinde durulması gereken bir çalışma var karşımızda. Zannediyorum, Jacaues Derrida'nın mayıs ayında îstanbul'a geleceği rivayetleriyle ve Melih Başaran'ın bir çevirisinin Kabalcı Yayınlan'ndan çıkacağının haberiyle, Derrida'lı bir tartışma alaru oluşuyor ülkemizde. Foucault, Deleuze ve Guattari, Baudrillard ve Rorty ve Bataille'dan sonra sonra Jacques Derrida ile karşılaşıyoruz yavaş yavaş. Yapısalcıhksonrası düşünürler Fransa'da ve dünyada yapısalcılığın eleştirisinden başlamışlardı narekederine; Amerika'da bu düşünürler ile postmodernisder özdeşleştirildi. Bu hareketi hem destekleven hem de postmodernizmi ve Bataille, Foucault, Derrida ve Lyotard'ı eleştiren Jürgen Habermas'a sıra ne zaman gelecek acaba ki, Rawls'ın "Adalet Teorisi" tartışmalannı rürfeçed'en takfp edebilelim ve ülkemizdeki adalet, nukuk devleti, cemaatçilik, hukuk ve demokrasi tartışmalannı, sadece onlar uzerinde yapılan yorumlardan değil; birinci kaynaklardan okuyarak takip edebilelim. Çok da geç kalmadan bu sefer, yayınevlerimiz büyük bir çabayla bu açıklan kapatmaya çalışıyor. • CUMHURİYET KİTAP SAYI 370 "Öyküye geç başladığım için hızlı nidivopum" Semiha Uçuk son bir yıl içinde dört kitap birden yayımladı: Uzaydan Gelen Kadın, Martısız Deniz, Gezi Notları ve Ilhan Koman. Uçuk öyküye nasıl başladığını anlatıyor. NECLA SAATCILAR ayın Semiha Uçuk, son yıllar yoğun bir çalışma içinde görl ^ mekteyiz sizi, son biryıla üç kitapla girdiniz. Bu konuda oize neler söylemek istersiniz? Sayın Necla Saatçılar, bazı özel nedenlerle yazın dünyasına çok geç girdim. Bu yüzden, yaşıtlarıma yetişebilmek için böyle hızlı bir tempo ile çalışmam gerekıyor. Uzaydan Gelen Kadın'tn ikinci baskısı yapıldt. Ardından Martısız Deniz. Her iki öykü kitabı da yitip giden üzellikleri imliyor. Martısız Deniz, atlettiğimiz doğayı da içeriyor. Bu konudaki görüslerinizi öğrenelim. Martısız Deniz kitabımdaki aynı adı taşıyan öykü ile Tasmalı Kedi ve Striptiz'in Patenti Bizim öykülerini gerçekten de yitirdiğimiz güzellikleri anımsamak için yazdım, gözlemleriniz çok yerinde. Gezi Notları'nız da Avrupa'dan Asya'ya, Asya'dan Amerika'ya uzanan, yolve yolculukları seven bir yazan görmekteyiz. Kaç ülke gezdiniz? Kitabınızda yer almayan ülkeler de var mt? Bir kısmı dergilerde de yayımlanan Gezi Notları'nın ancak ufak bir bölümünü kitabıma alabildim, TÜYAP Kitap Fuarı'na yetişmesi için hemen matbaaya vermem gerekiyordu, gerisini de bu yıl içinde yayımlamayı düşünüyorum. Gördüğüm diğer ülkelere gelince, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya, Italya, îsviçre ve fngiltere, Gürcistan, Kıbrıs. Bu kitapta lcısaca değindiğim Almanya'da Hamburg Üniversitesi'ndeki öğrenci yasantım ve daha sonraki yıllarda Münih e yaptığım yolculukları da tümüyle anlatırsam ayrı bir kitap oluşabilir. Fransa'ya gelince, yirmi beş yıl önce Astef'in bursuyla gittiğim Paris ve sonra staj yaptığım Nice e öylesine bir tutku ile bağlandım ki çalıştığım yıllarda bir aylık iznimi ya Noel ve yılbaşında ya da mayıstaki Cannes Film Festivali sırasında Nice'teki Fransız dosdarımın yanında geçirir oldum. îşimden ayrıldıktan sonra bu yolculuklarım sırasında üç dört ay oralarda kaldığım oldu. Bir ülkeyi turist gibi gezmekJe, orada uzun süre kaJıp güniük yaşama karışmak, tüm özelliklerini öğrenmek çok ayrı bir şey... Hele insan benim gibi meraklı birisi olursa, yorulmadan dağ taş gezmcyi göze alırsa... Kaç ytldır yaztyorsunuz? Yazdtklarınızı kitaplastırmaya ne zaman karar verdiniz ya da önceleri niye ertelediniz? Yazı ve yazarlık serüveninizi bir de sizdetı dinleyelim. îlkokuldan beri hep bir şeyler karalayıp durdum. Bunda rahmetli anneciğimin çok büyük etkisi oldu. Kendısinin mektup dışında bir şeyler yazdığını görmedim ama, hastaliK derecesinde bir okuma tutkunuydu. Uzun kış geceleri beni ve kardeşimi, hatta babamızı çevresine toplar, geç saatlere kadar ilginç kitaplar okurdu, hiç yorulmazdı. Bu sayede daha okula başlamadan yerli ve yabançı birçok yazarı tanıma şansım oldu. Oğrencilik yıllarımda da talih yüzüme güldü, ilkofeulu dört ayrı yerde okuduğum halde hep seçkın hocalarım oldu. Hatta beşinci sınıfı okuduğum Tekirdağ'daki Namık Kemal tlkokulu'ndaki öğretmenler aynı ortaokul ve lise hocaları gibi her biri ayrı bir dersimize gelirdi. Okulda piyano vardı ve ne yazık ki şimdi adını anımsayamadığım yaşlı bir müzisyen okul dışından müzik dersimize gelir, bize klasik Batı müziğinin en seçkin parçalarını dinletirai. Ayrıca ünlü kompozitörlerin bestelerine uyguladığı okul marşları, şarkıları öğretirdi. Asıl büyük şansım, Istanbul Kız Lisesi'nin orta bölümünde o yılların ünlü şairi Şükufe Nihal ve Edirne Lisesi'nde de Ziya Sonar gibi değerli edebiyat hocalarım, benim de onların özde öğrencisi olmamdı. Edebiyat akültesı'nin Türkoloji bölümündeyken de Ahmet Hamdi Tanpınar ve Fahir Iz'in derslerini dinlemek olanağını bulmuştum. Annemle başlayan edebiyat sevgim, bütün bu değerli kişilerin katkılarıyla doruğa çıktı. Yazarların çoğu gibi önceleri ben de şiirle başladım yazmaya, ama kimselere göstermiyordum. Üniversite yıllarımda öyküye yöneldimse de, çekingenliğim onları da ortaya çıkarmama engel oldu. Şair ve yazarlar benim gözümde Olimpos dağında yaşayan tannlardı sanki, öylesine erişilrnez kişilerdi. tnanacak mısınız biımem, o yıllarda Varlık Dergisi'nin önünden ayaklarımın ucuna basarak sayeıyla geçerdim, bir gün içeriye girebileceğimi aklıma bile getiremezdim. Bir fakülte arkadaşım öykülerini eşinin çıkardığı bir dergide yayımlıyordu. Sanırım 959 yılında bir gün tüm cesaretimi toplayarak, yazdıklarım içinde en beğendiğim öyküm olan "Niçin? Niçin?"i ona götürdüm, okusun ve beğenirse yayımlasın diye... Bana ne yanıt verdi biliyor musunuz? "Geçerken yazıişlerine bırakıver, onlar bakarlar..." Sonraları epey Semiha Uçuk'la öykü kitaplan üzerine ce isim yapıp birkaç da ödül kazanan bu arkadaşın adını açıklamak istemiyorum, ama bu davranışı beni öylesine yıktı ki, otuz yıla yakın bir süre yazdıklarımın gün ışığına çıkmamasına neden oldu. 1988 yılı sonlarında bir akşamüstü Varlık Dergisi idarehanesinden kitap alırken Sayın Cengiz Gündoğdu ile tanıştım, seçtiğim kitaplar iîgisini çekmiş olacak ki benimle konuşup bir şeyler yazıp yazmadığımı sordu. Nasıl oldu bilmem ben de boş bulunup, çocukluğumdan beri şiir ve öykü yazdığımı ağzımdan kaçmverdim. Bunları görmek istediğini söyleyince de öykülerinden bazılarmı ona götürdüm. Sağolsun, beni çok yüreklendirdi ve "Niçin? Niçin? isimli öyküm Varlık Dergisi'nin 1989 Ocak ayı sayısında yayımlandı. Artık büyü oozulmuştu bir kez, öykü, anı, röportaj, gezi notları, şiir ve makale çevirilerim însancıl, Tıirk Dili, Kıyı ve Çağdaş Türk Dili dergilerinde, Isveç'te çıkan Günes Dergisi'nde yayımlandı. Geçmis yılların kaybını biraz olsun kapatmak için hızlı bir çalışma temposuna girdim. O sıralarda ünlü yontucumuz îhsan Koman için bir kitap hazırlamaya başlamıştım, yaklaşık kırk kişiyle konuşup ona ait anılarını, ölümünden önce ve sonra gazete ve dergilerde hakkında çıkan yazıları, yakınlarına ve arkadaşlarına yazdığı mektuplardan bulabıldiklerini, özel yaşamına ve yapıtlarına ait resimleri topladım. Ama eşinin îsveççe olarak Stockholm'de yayımlaaığı kitaptaki özel yaşamlarıyla ilgili bir bölümün çevrisini bir türlü sonuçlanmadığından, benim 12 Ocak 1995'te Yapı Kredi Yayınları'na teslim ettiğim kitap bugüne kadar yayımlanamadı. Uzay'dan Gelen Kadın ilk kez 1993 yılında yayımlanmıştı, 1994 yılının tlnan Koman kitabı için harcadığımdan 1995'te Uzaydan Gelen Kadın'ın ikinci baskısını, büyük bir bölümü dergilerde yayımlanmış olan öykülerimden oluşan "Martısız Deniz isimli ikinci öykü kitabımı ve çok önceleri yazmış olduğum gezi notlarımdan bir bölümünü yayımladım. Uçuk soyadı nereden geliyor? Kitaplanmzda Fatma Kethüaaoglu adını da görmekteyiz. Soyadı kanunu çıktığında ilkokul öğrencisiydim ve Canit Uçuk'un öykü ve romanlannı, hiçbirini kaçırmamacasına okuyacak kadar tutkunuydum bu yazarın... ilk zamanlar "...zade" ve "...oğlu" diye biten soyadları yasaktı, bu yüzden Trabzonlu olan babamın aile adı "Kethüdaoğlu"nu alamıyorduk. Ben de bu çok sevdiğim yazara manevi bir yakınlığım olsun diye "Uçuk" soyadını almamız için razı ettim babamı, o da beni çok sevdiği için kıramadı. Yazılarımı yayınlarken bu soyadını kullanırsam onun ününden yararlanacakmışım gibi bir duyguya kapıldığım için, göbek adım olan Fatma üe babamın gerçek aile ismi olan "Kethüdaoğlu nu birleştirince, bu takma ad ortaya çıktı. Ama tlhan Koman için hazırladığım kitapta gerçek ismimi kullanmak zorundaydım. Yayın hayatına girdikten sonra tanımak onuruna yasal adımı rahatlıkla kullanmamı, bunda hiçbir sakınca olmadığını sövlemişti. Yıllar yılı "Cahit Uçuk'un akrabası mısınız" sorusu ile karşılaşmış, hepsine "Evet manevi akrabasıyım" yanıtını vererek soyadımızın öyküsünü anlatıvordum zaten... Teşekkür ederim. • Ik öykünün yayımlamşı t Derrfdaif yritar başıyor P eriştiğim Cahit Uçuk hanjm da bana SAYFA 13
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle