08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

John M. Ellis'in "Postmodernizme Hayır" (Ocak 1997, Doruk Yayınları) Halide Aral Bakırer tarafından dilimize aktarıldı. Yayınevinin notunda da belirtilmiş olduğu gibi, kitabın özgün adı "Against Deconstruction", yani "Dekonstrüksiyona Karşı" anlamını taşımasına rağmen, anlaşılır bir nedenden dolayı, ama aynı zamanda belirli bir tehlikeyi de içinde barındırarak, "Postmodernizme Hayır" olarak çevriimiş. ALİ AKAY J r ohn M. Ellis'in "Postmodernizme I Hayır" (Ocak 1997, Doruk Yayınla| rı) Halide Aral Bakırer tarafından ılimize aktarıldı. Yayınevinin notunda da belirtilmiş olduğu gibi, kitabın özgün adı "Against Deconstruction", yani 'Dekonstrüksiyona Karşı" anlamını taşımasına rağmen, anlaşılır bir nedenden dolayı, ama aynı zamanda belirli bir tehlikeyi de içinde barındırarak, "Postmodernizme Hayır" olarak çevriimiş. Amerika'daki yandaşlanyla karşıtlarınm Burada iki soru ile karşı karşıya gelmektartışmasını gündeme getiriyor ve Ellis teyiz: Yapıbozma, yani dekonstrüksiyon bu şekilde bu tartışmaya bir katkıda bune kadar postmodernizm ile eşdeğer bir lunmaktan çok bu tartışmanın gerçekleanlamı taşımaktadır? Bunun cevabını şebileceği koşulların yaratılmasına yarhemen olumsuzlayarak vermek durudım etmek istiyor. Derrida'nın adının, munda kalacağız; çünkü çok sıklıkla yabaşka düşünürlere oranla, Amerikan pılan bir yanıfsamanın bir başka örneği kuramsal tartışmalar camiasında daha karşımıza çıkıyor burada: Postmodersıklıkla kullanılması karşısmda, Ellis, bu nizm ve postmodern arasındaki aynmın kitaptaki yazıları tartışmayı canlandıres geçilmesi ve de yapısalcılık sonrası mak çabasıyla ortaya atıyor. adı altında ele alınan bir düşünce biçiYaptozmacı mantıtc Gtzemclllk mi minin ki, bu, daha çok Fransız kaynaklı Hegelkarşıtı, sistem dışı bir düşünceyoksa sekJÜepHk mi? nin özdeşlikten farklılığa doğru aldığı Ellis, amacının, Amerika'da, Derrida bir yolu belirtmektedir postmoderyandaşları ile filozofu eleştirenler aranizm adı altında Amerikalı yorumcular sındaki tartışma ortamına bir açıklık getarafından yorumlanması. Aslında posttirmeyi sağlamak olduğunu yazıyor. modernizmin anlamına fark mantığının "Kuramsal Tartışmalarda Çözümleme, dışında yaklaşarak, daha başında anlaMantık ve Sav" adlı Birinci Bölüm'de mının postmodernizm ile eşdeğer olaeski mantık ile yapıbozmacı mantık ararak kabul edilip edilmeyeceği hakkında sındaki ayrımlara değiniyor. Diğer yantereddütleri olan yayınevinin notunda dan da yapıbozmacıların kendilerine yada zaten "aslında felsefi bir uygulama )ilan eleştirileri ne şekilde "muğlaklıkolan yapıbozuculuk, yazın, film, sanat a" bertaraf etmeye çalıştıklarını göstereleştirisi, sosyal ve psikanalitik kuramlar meyeçalışıyor. Yapıbozmacılann ortaya gibi geniş bir alana yaytlmış durumda çıkmasıyla eski eleştiri geleneğinin sekve postmoderist bir uygulama ile örtüşteye uğradığını söyleyerek, bu yeni eleşmektedir" diye yazılmaktadır; yani söz tiri yöntemine olan itirazlarını dile getikonusu edilebilecek bu örtüşme özdeşriyor. Yapıbozmacı mantığın "betimleliği taşımamaktadır, sadece bir tekabülinemeyeceğini ve ifade edilemeyeceğini" yetten söz etmek mümkündür. Ancak, ileri sürdüklerini iddia ettiği yapıbozkitap "Postmodernizme Hayır" olarak macılar için "gizemcilik" yaptıklannı idadlandırıldığında; yayınevi, belki de, dia ediyor. Içerisi ve dışarısı arasındaki haklı olarak dilimizde küçük bir kitapilişkilerin birbirine kanştığıru ileri süren çıktan başka bir çevirisi hâlâ bulunmaDerrida (Bkz. Ali Akay, "Yapıbozma ve yan filozofun yönteminin adının, yani Plastik Sanatlar", Eleştiri ve Eleştiri yapıbozmanın postmodern kadar etki ' Kuramı Üstiine Söylemler'de, Düzlem leyici olmayacağının bilincinden yola çıYay. 1996, s.80) ve yandaşlarının gizemkarak, postmodernizmde karar kılmışdler gibi "aşağıdaki yukarıdaki gibidir", tır. Daha anlaşılır olma kaygısının bir "yukarıda olan ise aşağıdaki gibidir" neticesi midir bu başlık? Ancak, bu mantığına sığındığını yazan Ghose'tan böyle olsa bile, daha başlıkta "çeviri alıntılayarak, tartışmayı açıyor Ellis; 15. ihanettir" ilkesinin bir örneğini sunyüzyıldaki Mistikler gibi ofduklarını idmaktadır bizlere. Daha anlaşılır veya dia ediyor yapıbozmacıların. Ancak budaha çekici olmak için ise özdeşlik manrada da, bence başka bir sorun ortaya tığı içine oturmak zorunda kalıyor. çıkıyor: O da Saussure'cü gösteren ve gösterilen ilişkisinin, Signans ve SignaJohn M. Ellis'in kitabı da Türkçeye Yapıbozma veva elesBrisi Emile Benveniste'e atıfta bulunuyor. Aydınlanma ile dini ikili karşıtlık olarak ele almayan Derrida, kesin bir köktendincilik eleştirisinde bulunurken, Salman Rüşdü'nün konumuna değiniyor (Edebiyat Hakkı) ve "kayıtsız şartsız olarak" evrenseJleştirilebilen bir model olarak, siyasette cumhuriyetçi demokrasi adı verilen rejimi paylaşmakta olduğunu yazıyor. Bu aynı zamanda, Derrida'ya göre felsefeyi kamu alanxna, kamusal olana, gündüz ışığına, Aydınlığa, kamu mekânının aydınlanan erdemine bağlamakta ve bu mekânı seküler ve laik olmayan, Ortodoks, dogmatik ve dini otoriteye ait her türlü dış kuvvetten kurtarmayı hedeflemekteair. Bu ise, imanı dışlamayı gerektirmemektedir. Bu durumda, din sadece "basit akkn sınırları içinde" düşünülen bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüm bunlar, Ellis'in ve yapıbozma karşıtlarının eleştirilerinin yersizliğini, sanırım, göstermektedir. Ayrıca, Derrida, tam da evvelki dilbilim mantığının Ortaçağ'dan kalan mirası sürdürdüğünü yazmıştır (Bkz. Ali Akay, Emre Zeytinoğlu, Pisuarın Bir Dekonstrüksiyonu, Urart, 1994, s.31). Derrida böyle bir yaklaşımın "metafizikteolojik' olduğunu belirterek, yapıbozumun "idealizme karşı" bir maddeci yöntem olduğunu yazar, "Grammatoloji" (Yazıbilim) adlı kitabında. Hattâ daha yakın zamanlarda yayımlanmış başka bir kitabında, her ne kadar Habermas tarafından "estetik yorum" olarak nitelendirilse de, yapıbozmanın bir "sınıf mücadelesi" olduğunu tekrarlarken Derrida, Marksizme ne kadar yakın olduğunu hissettirmek istemiştir (Bkz. La force de la Loi, "Kanunun Gücü"). Derrida, ikili bir dilyetisinin var olduğunu; birinin duyguya diğerinin ise antaka değgin olduğunu ve bunların mutlak Logos'ta birleştiğini (Ancak, Tanrı'nın Mutlak Logos'u olabilirdi); bunu ise Ortaçağ teolojisine dayandlğını hatırlatmaktaaır. Bu şekilde de, anlamın ilahilikle kurduğu ilişkiyi ve sonsuz olan Tanrı mutlaklığının sonlu olan insan göreliliğine çevrilmesinin; bitmezmiş gibi duranın bitirilmeye çalışılmasının yapıbozma yönteminin bizatihi kendisi olduğunun altını çizmektedir. Bu anlamda, Ellis'in kitabındaki Mistiklik suçlamasırun yersizliği biraz orta John M. Ellis'ten "Postmodernizme Hayır" ya çıkmaktadtr. Gerçekten de, yukanda yazmış olduğumuz gibi, Derrida'nın "yanlış okunması"ndan kaynaklanan yanılsamalar dizisi, böyle anlaşmazlıklara yol açmakta gibi görünmektedir. Ellis de zaten bu suçlamaları Derrida'yı eleştirenlere teslim etmekte ve yapıbozumcu yöntemin "gizemcilik veya akıldışı düşüncelerin başka biçimlerinden etkilenmiş gibi görünüyorsa da yapıbozucuların yaptığı ya da söylediği şeylerin çoğu bu geleneksel durumlara epeyce ters düşüyor" diye yazmaktadır (s.23). Ancak, Ellis, yanlış okuma konusunda "tüm okumaların yanlış okuma" olacağı savını "banal" bulmakta ve kendi kendisiyle "yanlış okuma" konusunda çelişkiye düşer gibi görünmektedir. Bu tartışma ile Ellis, Derrida yandaşlarına bir "alan" verildiğini, bunun bile gereksiz olduğunu ima ediyor: "Yeni görüşün gerçekten söyleyebileceği ne vardır ve daha kapsamlı olan tartışmaya ne katar?" (s.120). Ellis, yukarıdaki önermenin eğer mutlaklığı reddetmek amacıyla söylendiğini kabul edersek, bunun yapıbozmacıiarın "özel bir bölgesi" olmadığını kabul etmek zorunda olduğumuzu belirtiyor. Bunun "mantıksal olarak önemsiz bir durum" olduğu saptama sında bulunuyor (s.121). Böyle bir görüşü savunmakla yapıbozmacıların "sanki yeni bir şey bulmuş gibi" eski fikirleri ileri sürmekten öteye geçemediklerini vurguluyor. Çünkü Ellis'e göre "bilgide herhangi bir ilerleme, belli yeni bir görüşü aramaktan" kaynaklanmaktadır (s.124). Bu şekilde, yazarın kafasındaki düşünceyi ve daha da önemlisi, "kökenle ifgili", (s.122) olanı uygulanamaz bir haie getireceğini söylecıiğinde, yine Derrida'nın kökenleri reddeden düşüncesiyle karşıtlıktan başka bir şey oluşturmuyor. "Yapıbozuculuk ve Dılin Doğası" (kitapta yapıbozuculuk olarak çevriliyor; yapıçözüm olarak da kullananlar var; ancak ben Mehmet Rıfat'ın "yapıbozma"sını kullanmayı tercih edıyorum) adlı ikinci bölümde ise başka bir sorunla karşı karşıya kalıyoruz: Biri çeviride, diğeri ise Ellis'in eleştirilerinde. tlk olarak, "Gramatoloji" kitabında Derrida'nın konuşma veya söz ile yazı arasındaki ilişkisinde yatmakta. Ellis'e göre Derrida, "Batı geleneğinin yazıyı konuşmadan aşağı saydığını ve bu nedenle bir aşamada dilin, özünden uzaklaştırılan konuşmanın yalnızca simgesi olarak görüldüğünü" ve "yazı kavramının dil kavramını aştığını ve kapsadığını gösterdiğini" yazmaktadır (s.32). Bu şekilde, yazıya "böylesi bir önem ve konuşmaya kıyasla öncelik verme çabası"ndan bahsetmektedir Ellis. Bunun nedeninin "ırkmerkezcilik" olduğu savunulmaktadır. Burada, 1) "Irkmerkezcilik" olarak geçen muhtemelen "etnomerkezciliktir'. "Etnik" kelimesinin ırk olarak çevirilmesinin altında yatan siyasi sakıncaları hepimiz fark edıyoruz, sanınm. Bunun önemli bir hata olduğunu sanıyorum; çünkü (race) ırk ile "etnnie" arasında yatan fark ve bunların özdeş olarak alınması bizim tarihimizde olduğu kadar, Batı tarihinde de ne kadar ayırdetmek zorundayız. Bilhassa Kuzey Afrikalı Yahudi bir aileden gelen Jacques Derrida'nın bu hususta ne kadar itina gösterdiğini gözden ırak tutamayız. İnsan Hakları ve Irkçılık konusunda bir militan olan Derida nın "ırkmerkezci" diye bir kavramı açıklamayacağını, olsa olsa Batımerkezli veya etnomerkezci terimlerini kullanacağının bilinmesi geCUMHURİYET KİTAP SAYI 370 ftpnozma ve DHn Doğası [ Amerikakların postmodern anlayışı ile kesişerek, dekonstrüksiyon eylemini postmodernizmle özdeşleştirirken, tam da yapısalcılıksonrası düşüncenin özdeşlikten kurtulmaya çalışan oluşumunu yadsımakla karşı karşıya gelerek; aradaki farkı ayırtetmeme tenlikesini taşıyor. Bu kitap, aslında, bir bütün olarak, Fransız fflozof Jacques Derrida'nın SAYFA 12 aktarılırken bu tuzağın içine düşüyor ve Derrida'nın "laik" veya "seküler" yorumlarını görmezden gelmektir. Burada, özellikle, Derrida'nın din üzerine kaleme aldığı yazısına gönderme yapmak istiyorum: HintAvrupa dillerinde ortak köken olarak Aydınlanma'nın "deiwos" kelimesinden, yani "aydınlık"tan geldiğini söyleyen dilbilimci tums ilıjkisine benzediğini yazan Derrida'yı, Ellis'in "gizemcilikle" ithamı, 'anlamsız" bir şiddeti doğurduğunu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle