Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
"lnsan haklarından sonra öteki haklarının ilan edilmesi gerekirdi." (119). "Bilgisayariçin öteki yoktur. Bu nedenle akıllı değildir. Çünkü akıl bize her zaman ötekindcn gelir. Bu nedenlc bilgisayar böylesine başarılıdır. Akıldan hesap şampiyonları, aptal hcsap rrmkincleri olanlar yalnızca otistlerdir. Ötckinin var olmadığı, bunun için de acayip güçlerle donatılmış zihinlerdir. Entegre devrelerin gücü de buradan kaynaklanır (hatta duşünce iletimi de böyle kabul edilmelidir). Soyutlamanın gücüdür bu. Makineler daha hızlıdır. Çünkü her tür ötekilikle bağlantıları kesilmiştir. Bilgisayar ağları da akıl ve ikiz akıl arasındaki dev bir göbek bağı gibi onları birbirine bağlar. Ancak aynı olandan avnıya giden bu homeostazın içinde ötekiliğe makine tarafından el konulmuştur." (120). "Farklılıklar düzenli değiş tokuştur. (...) Değiş tokuşun olanaksız olduğu her yerde terör söz konusudur. Yani hangisi olursa olsun kökten öteküik bir terör kaynağıdır. (...) Öteki öteki olduğu, yabancı yabancı kaldığı sürece ırkçılık yoktur. Öteki farklı hale geldiğinde, yani tehlikeli biçimde yakınlaştığında ırkçılık ortaya çıkmaya başlar. Ötekini uzakta tutma sevdası bu noktada uyanır." (122). "Belki bir gün beyazların kendilerini de beyazlıklarının, tıpkı beyaz ışığın tüm renklerin karışımı olması gibi, tüm ırkların ve tüm kültürlerin bir aradalığı ve karışımı olduğunu anlayamadan yok olacaklardır. üysa renkler ancak evrensel bir frekans eşiğinc getirildiklerinde kıyaslanabilirler. Ancak burada çifte standart vardır. Çünkü yalnız Batı lcültürü için ötekiler farklıdır. Ötekiler için beyazlar farklı bile değiller, yaşamıyorlar, başka dünyanın hayaletidir onlar. Tıpkı Dogonlar'ın psikanalistlere, sevindirmek için uydurdukları düşler hediye etmeleri gibi, dünya halkları da Batı egemenliğini kıs kıs gülerek benimsiyorlar. Biz onların kültürlerini küçümsüyorduk, bugün onlara saygı duyuyoruz. Onlar bizim kültürümüze saygı duymuyorlar. Bu kültür için yalnızca sınırsız bir alçakgönüllülük taşıyorlar. Biz onları sömürme ve boyun eğdirme hakkını ele geçirdiysek, onlar da kendilerine bizi aldatma lüksünü sundular." (128). Sancılı biryazar, Öner Yagcıdan umut dolu yazılar Umut Insanda Öner Yağcı, kuramsal yapıtlarına bugünlerde bir yenisini daha ekledi. "Umut Insanda". Yapıt, "Toplumsal Dönüşüm" Yayınları'nın "Doç. Dr. Orhan Yavuz Dizisi"nin dördüncü kitabı olarak yayımlandı. MEHMET GULER E Udaşmazlık Ukesl "Bağlantı ve uzlaşma ilkesinin karşıtı kopma ve uzlaşmazlık ilkesidir." (131). "Öteki konuktur. Hak olarak eşit ve farklı değü, yabancıdır. (...) Kendi olmanın anlamı yoktur. Her şey ötekinden gelir. Hiçbir şey kendi değildir, kendi olamaz." (134). "Yamyamlık, aşk da dahil, ötekiyle olan ilişkinin aşırı biçiminden, kökten bir konukseverfik biçiminden başka bir şey değildir." (135). "Ötekinin kökünü kazımak için girişilmiş olan her şey ötekinin yok edılemezliğini, yani ötekiliğin sürüp giden kaçınılmazlığını kanıtlıyor." (137). "Artık yabancılaşmayla yetinilmiyor, ötekinden daha öteki olana, kökten ötekiliğe gitmek gerekiyor. (...) "...baştan çıkarmada kaçınılmaz olarak gösterilen şey de ötekinin bize karşı olan ötekiliğidir. (163). "Baştan çıkarma, ötekinin asla arzunun sonu olmadığını, sevdiğine göz dikerken öznenin kendini aldattığını, söylediği şeyi amaçlayan her önermcnin aldandığını bilir. Sır her zaman yapaylığın sırrıdır. (...) Öteki, kendimi sonsuza dek yinelememi engelliyor." (164) Ben yapıtın ancak altmışta birini aktarabildim. Elbette en iyisi altmışta altmışını okumaktır. Evet, okuyucuyu kışkırtıyorum. Çünkü düşünceyi kışkırtan bir yapıt bu. • Kötülüğün Şeffaflığı//efl« Baudrillard/ Çi'viren. Işık hrgüden/ Aynntı Yaytnlan, htanbul, 1995 C U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 4 1 0 debiyatımıza romanlarıyla giren, kendıne özgü bir yer açan Öner Yağcı, araştırmaincelemedeneme türü yapıtlarıyla da dikkat çekmeye başladı. Yazarın bu son görüntüsü onun yazınsal türlerden kopup kuramsal türlere demir attığı anlamına gelmiyor. Yazınsal ve kuramsal türlerde denge kurarak "sanat ve kültür adamı" olmaya yöneldiğini kanıtlıyor. Bedensel ve duşünsel olgunlaşmanın bir görüntüsü de denebilir buna. Öner Yağcı, kuramsal yapıtlarına bugünlerde bir yenisini daha ekledi. "Umut Insanda" (1). Yapıt, "Toplumsal Dönüşüm" Yayınlan'nın "Doç. Dr. Orhan Yavuz Dizisi"nin 4. kitabı olarak yayımlanmış. Doç. Dr. Orhan Yavuz'u kısaca tanımakta yarar var: Yavuz, bu ülkenin güzel ve acılı insanlarından birisi. 1942'de Kars'ın bir köyünde doğmuş (Burada mişli geçmiş zamanı kullanıyorum, çünkü bir varmış, bir yokmuş ettiğimiz insanlarımızı anlatacak en doğru zaman bu da onun için). Cılavuz Ilköğretmen Okulu'nu (1960), Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi'nin kimya bölümünü (1965) bitirmiş. Doktora çalışmalannı ABD'de yapmış. Dönüşte Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen Fakültesi'nde öğretim görevlisi olmuş. 15 Haziran 1977'de fakülteye giderken iki kişinin bıçaklı saldırısına uğramış. Hastaneye kaldırılmasına karşın kurtarılamamıs... Öner Yağcı'nın hazırladığı "Umut Insanda" adlıkitap, ister istemez, "bu hangiinsan?" sorusunugetiriyorakla. Umut Doç. Dr. Orhan Yavuz'u öldüren katillerden yana mı, yoksa Doç. Dr. Yavuz'dan yana mı? Doç. Dr. Yavuz'u kat ledenlcrin de yaşamdan bekledıkferi vardı elbette. Umutları var mıydı? Orası tartışılır işte. Bu sorunun yanıtını elbcttcki kitabı okuduğumuzda buluyoruz. Görülen o ki, Orhan Yavuz'a adanan bu yapıt, her şeyden önce bir pembe dizi degil. Lirizmin düşsel fantazilerini de içermiyor. Öner Yağcı'nın deyimiylc "Yeni Dünya Düzeni"ne ve "Türkİslam Sentezi"ne karşı "Kültür, Sanat, Aydınlık İçin Umuda Çağrı Yazıları" bunlar. " Aydınlık arayışının yazıları." Yağcı, kitabını ülkemizin aydınlık geleceği için canlarını ve emeklerini veren tüm insanlara adıyor. Yağcı, kitabına aldığı yazıları son on yılda dergi ve gazetelere yazdıklarından seçmiş. Bu yazıları altı bölümde toplamış. Bunlar: 1 "Insancıl Değerleri Savunmak", 2 "Sanatın Aydınlığında", 3"Yazar Sorumluluğu", 4 "Dergiler ve Anadolu Aydınlatıyor", 5 "Dil Yazıları", 6 "Eğitim Yazıları". Öner Yağcı'nın yazılarında sanat adamından yansıyan hoşgorü ve yumuşaklık kadar, bir kavga auamının direnci ve muhalefeti de yansıyor. Hatta ikincisi birincisinden de öne geçiyor. Onun bu tavrı, acılardan süzülüp gelen yaşamının izdüşümüdür. Aydını aydın, sanatı sanat yapan yan biraz da onun direnci, muhalefet yani değil midir? Aziz Nesin, has yazarların hangi koşulda olursa olsun muhalefette olmaları gerektiğini öğretmedi mi bizlere? Sistcmle uzlaşmanın bir korkaklık olduğunu, yazarın ufkunu daralttığını, bunların yığınlara umut veremedıklerini yüksek sesle söylemedi mi? Biliyorum, Öner Yağcı yaşamın acılarından ders aldığı kadar Nâzımlar'dan, Nesinler'den ders aldı. Küpündeki şarabı yaşamın acılarından olduğu kadar bu ustafardan aldığı mayalarla da kurdu. "Umut Insanda" da topladığı makale ve denemelerinin başlıklarında bile bu muhalefeti, yüksek sesliliği görürüz. Örnek mi, işte sıra atlamadan bunlardan birkaçı: "Kurumlaşmış Kültürü ya da Kültürsüzlüğü Aşmak", "Aydınlık tstiyoruz", "Tüketim Tüketmesin Bizi", "Insancıl Değerleri Savunmak", "Çağdaş Kirliliğe Karşı", "Korku ve Yalan Imparatorluğunun Vazgeçemediği..." Yağcı, makale, deneme ve eleştirilerini maddi, somut gerçeklikler üzerine oturtuyor. Bir başka söyleyişle, yargılarından somut gcrçekliğe ulaşmak yerine, somut gerçeklikten yola çıkarak öznele, yargısına geliyor: "Hişt" sözcüğünü Sait Faik sevdirmişti. Kimi zaman "hişt!" sesinin, tank sesinden daha güçlü olduğuna inandım. Hişt'in karşıtı hişt'ti çünkü ve hişt çoğaltıyordu insanı. Çünkü hişt, insana sesleniyordu... Hist karanlığa karşı aydınlığın, kalarjalığa karşı inceliğin, zorbalığa karşı insani dayanışmanın, yobazlığa karşı insani değerlerin savunulması demek olan bir ses, bir ışık, bir inat" (Hişt'e Merhaba, s. 198). Hemen hemen tüm yazılarında bu yar gı doğrulanır: "Türkçe'ye gönül verip onu savunmak isteyenlerin bugünkü koşullardaki görevlerini dünyanın ve Türkiye'nin yaşatıldığı toplumsal düzenlerden ayn ele alamayız. Dilimizin tüketilme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu hiç aklımızdan çıkarmamak zorundayız ilkin. Sonra da ülkemizdeki siyasal, ekonomik yöneticilerle, kitle iletişim araçlarının yöneticilerinin ki tümü de dünyanın ve yaşamın her şeyini tüketmevi amaçlayan çokuluslu şirketlere göbelcten bağlıdırlar dilimizi özgür düşünmemizin bir aracı olmaktan çıkartan politikalarını boşa çıkarmamız gerekiyor. Bir yandan Osmanlıcanın kulluğa yönelten çünkü Osmanlıca kulluk düidir iç saldınsı var Türkçemize... Öte yandan, "Yeni Dünya Düzeni"nin ekonomik yapılanmasına uygun dış saldırısıyla karşı karşıya dilimiz. "Küreselleşme ' yalanının "tüketime" dönük politikasının doğal sonucu olarak ulusal duyguların köreltilmesi gündemde ve bunun için de ilk adım Türtçe'nin zayıflatılması oluyor" (Dil Düşüncenin, Düşünce Yaşamın Aynasıdır, s. 261). Öner Yağcı, bireysel, öznel gibi görülen kültürel sorunlan sistemin içine çckerek yorumlayıp açıklar. Tüm bunları yaparken duyarlıdır. Duyarlı olduğu kadar da yüreklidir, gözü karadır. Sözünü eğip bükmez. Yılgınük ve korku göstermez.Yazılarında hep umutludur. Her şeyin bittiği, karamsarlığın iyicc çöker gibi gözüktüğü anlarda bile umudu tüketmez. Çizdiği onca karamsarlığın, kötülüğün arkasından bir umut ışığı yakalar. Yeniden ateşler onu. Okuruna geleceğin aydınlık muştusunu verir: "Zaman geçiyor ve yaşam devam ediyor ülkemizdc. Aydınlıkla karanlığın savaşımı sürüyor. Bir direnme savaşıdır gidiyor. Kitaplar da direniyor... Aydınlık ve güzel geleceğimize inanıyorum" (Yaşam ve Kitap, s. 112). Yazınsal olmayan ürünleri yayımlandığı yılların dışınaa okutmak oldukça zor. Zamanın nankör, acımasız rüzgârı silcr, tozlandırır onları. Öner Yağcı, birçok yazısının üstünden yılların esip geçtiğini gördüğü halde onları kitabına almakta tereddüt etmemiş. O, yaşamın acımasızlığı karşısında umutlu olduğu gibi yazılarından da umutlu. Bu yazıları toplu halde okuyunca aynı umudu biz de paylaştık. Bunların çoğu güncelliğini koruyacak, kendilerini ukutacak nitelikte. Sancılı ülkemizin kolay kolay değişmeyen, değiştirilemeyecek gibi gözüken kaderi, yazarın sancılı yazılarıyla çakışınca, ibre bu yazılardan yana daha çok ağıyor. Yaşamla yazıların özdeşliği, yazıların şiirli dili gündemden düşürmeyecek onları. Öner Yağcı'nın sıcak yüreği bu yazıların içinde nep atıp duracak... • Umut Insanda/ Öner Yagcı/ Toplumsal Dönüşüm Yayınları/ VJO f SAYFA 9 Öner Yağcı, makale, deneme ve eieştlrllerlnl maddl. somut gercekllkler uzerine oturtuyor.