23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Dr. MELİH BASARAN Alphonso Lingis'ten A lphonso Lingis'in "Ortak Bir Şeym leri Olmayanlann Ortaklığı" kıtabını büyük bir coşku ve aynı zamanda derin bir hüzünle, neredcn geldiği belli belirsiz olan, ancak sözcüklerde yayılan bir hüzünle okudum. Şüphesiz güçlü, son derece içten, cömert, bir o kadar da anlatımımn berraldığıyla çarpan bir kitap. Levınas'ın felsefesiyle o denli bütünleşmiş, onu o derece özümsemiş ki artık onu alıntılama gereksinimi bile duymayan, bunun belki artık olanaksız hale geldiği bir yazı anı. Doğrudan adını anmasa da, Deleuze etkisi, belki örtük bir diyalog, özellikle "yüz" temasının işlendiği "Yüzler, putlar, fetişler" bölümünde kendini hissettiriyor. Nietzsche etkisi ise, 51, 52 ve 59. sayfalarda adını anmasmın çok ötesinde, özellikle de "olumlama", yaşamın evetlenmesi düzeyinde, kin duygusundan uzaklasma, "Sağlık" kavramını bir kavram olmaktan çok ötelerde, bilimsel, "bilgisel" bakış açısına da indirgenemeyen biofizyolojik düzeyde (örneğin Nietzsche için de Buda bir filozof değil, yalvaçhiç değil ama "derin bir fizyolog"du Bkz. Ecce Homo) ve edimsel söz düzeyinde konulaştırmasıyla kendini gösteriyor. Bunca "ölüm", "nasta yatağı", "yaralanabilirlik", "ötekinin yardımına muhtaç olma", "işkence" vb. gibi konuların işlendiği bu kıtaptan paradoksal bir biçimde "sağlık" rışkırıyor, garip bir yazgı: Kitabın ilk cümlelerinden oiri şöyle başlıyor: "... yaşayanların ölmekte olanlara eşlik etmesi zorunluluğu hakkında düsünecek uzun saatlerim oldu hastanede' (s. 7). Hayır, palyatif tedavilerdeki son gelişmeler için bir el kitabı değil bu. Ama niye olmasın, böyle de okunabilir. Burada söz konıısu olan ortaklıklar, bu görünmez ve önceden kestirilemez, olası gözükmeyen "cemaatler" hep anlık, geçici olarafe yatıştırıcı nitelikte. Bunun ötesinde, tözsel, kan bağıvla oluşan, ya da Freudcu anlamda bir uk, başlatıcı suça (baba, ya da Kral katli/yüceleştirmesi) davanan, böylece de kendinde aşkın bir idealleştirmeye giden ("Millet" öznesi) cemaatler yok burada. "Garip bir yazgı" demiştim, düşüncenin yazgısı: Garip, çünkü Nietzsche'ninkiyle garip bir kesişme içinde. Nietzsche, Ecce Homo'da itiraf ettiğine göre düşüncesindeki büyük "sağlığı" ancak bedensel olarak en güçsüz, hasta düştüğü bir dönemde geliştirmiştir. Ve bu, Nietzsche'nin en çok sakındığı şekilde, zayıfların ya da zayıf düşenlerin içine düştüğü kin ve nefret duygulanyla, kendilerine telafi edici nitelikte sözde bir soyut sağlık bularak gerçeklesmemiştir. Yıne de bu önermeden şüpne duyulabilir, kuşkulanabilir. Nietzscne'nin sağlığı, düşüncesindeki cömert bir olumlama olarak kendisini gösterdiği halde, saldırganlık ve şiddete de yabancı değildir. Kendine yapılan (düşünsel) bir saldınvı minnettarlıkla karşılarken, kendi saldırılarının da (Wagner'e, örneğin) minnettarlıkla karşılanmasını bekler. Alphonso Lingis'te bu tür bir cürct olmadığı halde, o kişinin ötekine kendinin olumlanması için değil ama tartışma konusu yapılması ve böylelikle de her an yara alma olanağını barındırarak gittiğini, ancak böyle ötekine gidilebildiğini bilir: "Bir başkasıyla konuşmaya girmek, kendi silahlarını ve savunma düzeneklerini bir yere bırakmak; kendi mevzilerinin kapılarını sonuna kadar açmak; kendini ötekine, yabancı olana açmak ve kendini sürprizlere, karşı çıkışlara ve ithamlara açık tutmaktır." (s. 81) Bu "yaralanabilirlik"ten, bu neredeyse tam teslimiyetten, bu edilginlikten, "hür dünya düzcninin" vebadan kaçar gibi kaçtığı ve saldırganlığa, rekabete ya da daha olmazsa, en iyisinden "beraber işyapmaya", "ortaklıklar", sınırlı sorum Ortak bip şeyleri olmayanların ortaklım Alphonso Lingis, birçok kitabı olduğu halde Batı'da da yeterince tanınmayan bir relsefeci ve gezgin. Tanıttığımız kitabı ise her şeyden önce rasyonel cemaati betimliyor: Herkesin ortak anonim söylemi kendi dilinde yeniden ürettiği, kendini ancak yaptığı "iş"le tanımlayan; Levinas'ın terimleriyle "söyleme"yi tali, "söylenen"i temel önemde gören bir cemaat bu. lu anonim ortaklıklar kurup iş çevirmeye, kısacası birlikte üretip, pazarlayıp satıp tüketmeye sığındığı, mevzilendiği tartışılmaz bir gerçekten burada nasıl bir "sağlık" bulunabileceğinden de kuşku duyulabilir. Yoksa bu sözünü ettiğimiz "hür dünya" mevzileri, içlerini kemiren büyük bir endişeye, boşluğa, anonimliğin hiçliğine karşı geliştirilmiş, yani içlerini kemiren büyük bir "uygarlıktaki hastalığa" karşı geliştirilmiş telafi mekanizmaları, bir zehir de olabilen panzehirler (pharmakon) olmaLingis, o büyük "sağlığı" bulmuştur, elemanların, unsurların sağlığını, Deleuze'ün Tournier'nin "Cum.a"121 romanı için dediği şeyi: Öteki artık bu sağlığı kendine kapamayacak Nepal'li yaptığı iyiliğin karşılığını, bir söz, bakış mübadelesiyle olsun alamayacakbu sağlık unsurların, gecenin, ışığın, toprağın, havanın sağlığıyla eşit düzeyle Nietzsche'ci büyük döngünün sağlığına karışıp onlarla, onların anonimliğinde dans edecektir. Ama Lingis, yaşadığı ve bu kitapta andığı daha birçok tekiî deneyimi, nasıl anırıda yaşarken anlamadı, sonradan bir "neden bulma" epistemolojisi içinde, Kant'tan Husserl'e (s. 1229) Batı Felsefe geleneğine başvurduysa, ancak yine de rasyonel cemaatin bütün rasyonelleştirici gevezeliklerini ürettiği yerin berisinde, daha kökensel bir deneyime, algıyı ve söylenen'i önceleyen bir bölgeye (yüz ve söyleme), daha önce Levinas ın Husserl'in fenomelojisinin elestirisinden cıkardığı bir alana başvurmak zorunda kaldıysa, bu Nepal'liyfe kurmuş olabileceği bu ortaklıktan itibaren söz üretmeyi neredeyse "yakışıksız" bulur: "Onun okuyamayacağı bir yazının ve anlayamayacağı bir dilin o anonim sorumsuzluğuyla bu tür şcylcrden bahsetmek ne kadar ayıp, ne kadar yabşıksız!" (s. 138) Öteki'ne bir "teşekkür" bile edememiş, öteki bu hakkı bile onun elinden almış, en basit etik kuralını bile yerine getirememiş, Nepal'li, bir doğa olayı gibi, daha iyisi bir tanrı gibi, etos'u kesintiye uğratmıştır. Şüphesiz, buradaki olay, dinsel tarihteki bir başka "etiği kesintiye uğ Alphonso Lingis, kitabının başında anımsatıp geçtiği bu kendi "hasta yatağı" deneyimine son bölümde ("Ölüm Ortaklığı") tekrar döner: "Hindistan'ın güneyindeki Mahabalipuram'da, haftalardır nasta yattığım bir kulübede bir gece, günlerce süren o hummalı baygınlıktan uyandığımda..." (s. 137). Onu Nepal'li, kumlardan başka evi olmayan biri, hem de dilini anlamadığı biri, Muson denizi üzerinde uzun ve tenlikeli bir yolculuktan sonra hastaneye ulaştırır: "Bir balıkçı iskelesinde kanodan indikten sonra beni önce bir faytona, sonra da Madras'a giden bir otobüse bindirdi ve tek söz etmeden, bana bir kez olsun bakmadan ortadan kavboldu. Kumlardan başka bir adresi yoktu tabii ki; onu bir daha hiç görmeyecektim." (s. 138). Ama asla kopmayacak, dağılmayacak, ama bir daha da oluşmayacak, veniden toplanamayacak, belki de hiç oluşmamış (söz yok, bakış yok, yalnızca eşlik etme var) bir cemaat, bir ortaklık kurulmuştur. ilifkisiz ilişki ratma", Kierkegaard'ı onca yoldan çıkartmış bir başka vaka, IbranimIshak vakası lcadar vahim olmasa da, onunla aynı düşünce yatağını genişleterek beraberce akarlar. BiTindiği gibi îbrahim, mutlak ötekiyi temsil eden tanrı buyruğuna boyun eğerek insanların yasasmı, etiği kesintiye uğratmaya, oğlunu kurban etme gibi korkunç bir eylemi yerine ge1 tirmeye hazırdır.' ' Nenal'liLingis vakası basit bir etik yetersizlik olarak görülürse, o zaman tbrahim de bir katil, canavar, vb. görülebilir. Ibrahim'in boyun eğdiği buyruktan bir başkasına söz ederse ne denli gülünç veya rezil olacağını bilmcsi gibi, Lingis de anonim bir dıfle ne denli rasyonelleştirirse rasyonelleştirsin bu ve kitaptaki daha birçok tikel deneyimden söz etmenin "yakışıksız" kaçacağını bilmektedir. O halde susmalı mıdır? Hayır. Wittgenstein'cı bir "konuşulamayan şey hakkında susmak gerekir" (Tractatus) önermesi bir gize bağlılığı, sadakati güvenceliyor gibi görünse de, bütün söylemenin rasyonelleştirici, meşrulaştırıcı, gizi açıcı işleve özdeş olduğu imasıyla Levinas'cı "söyleme" "söylenen" ayrımını tanımaz. Söyleme, bütün söylenenlerden sonra bile söylenmeden kalan ve tekrar tekrar söylenmeyi bekleyen bir şeydir. Yüz de aynı şekilde... Kitabın "Davetsiz Misafir" bölümünde Kantçı "saygı", "buyruk", "yükümlülük" kavramları üzerine uzun bir girişten sonra, ancak bütün söylenenler tükendikten sonra, Nikaragua'lı bir askerin "hissiz yüzü"ne, binlercc ın sanın ölümünden, toprakları (unsurları) mayınlarla kaplamaktan sorumlu biriyle tesadüfi yüzleşmeye gelinir. Bütün sosyopolitik, felsefi, askeri, çokuluslu şirketler üzerine çözümlemeler (rasyonalizasyon) bu yüzün, asla bir karikatür, bir fetiş olmayan, bir put, ama gerçekle, doğayla, şiddetle mücadeleyle yıpranmış bir put olan bu yüzün dolayımsızca bulaştırdığı rahatsızhkla baş edebilmek içinuir. Bunun bir araya tonlarca söz, mesafe, çoğaltılmış perspektifler konur. Ama yüzün gerçekîiği dolayımsızdır. Bakışları bütün çıplaklığıyla, benim ve onun bütün önyargılarımızı veya incelikli çözümlemelerimizi delerek bana ulaşır. Kısaca, bir davetsiz misafir gibi düşüncelerimi esir alır. Lingis'e göre, bundan itibaren, ötekinin bu sözsüz buyruğundan itibaren üretilmiş, düşünce itaattir (s. 25). "Düşün!" bir buyruktur. Doğal bir zorunluluk değil. Ama geneldc DU buyruğun ötekindengeldiğiolgusunu siler, "benim" buyruğum haline getiririz. (s. 33) Lingis'in otobiyografik deneyim ve anılarını da dışta bırakmadan kaleme aldıgı bu kitabın büyük özgünlüğü de burada. Bütün rasyonel ve anonim söylemin kişisizleştirici kalıbının nasıl düşüncenin bu harekete geçirici buyruklarını sildiğini, "kendi için" ya da "kendinde" düşünce yanılsaması gerisinde bireylerin ve kavramların ortak ve birbiriyle sorunsuzca yer değiştirebilir bir soyut uzama sıkıştırdığını da bize farklı bir ömek sunarak göstermiş oluyor. Onun kitabı, belki Hcidegger'in işarct ettiği bir sözcük "ortaklığını", Denken (düşünme) ve Dank (şükran)" arasındaki ilişkiyi hatırlatarak, onu bir buyruğa yanıt verircesine düşünmeye sevk eden yüzlere, Nepal'liye olduğu kadar, ne kadar korkunç olursa olsun, onun için ötekiyi temsil eden Nikaragua'lı o askcre ve ötekilere, bir teşekkür, asla mevcudiyetin şimdiliğinde söylenememiş, hep gecik miş (BeileğeGedâchtnissait) ve düşünceyle mesafe koyarak gcciktirilmiş bir teşekkür olarak nitelendirilebilir. Bu gecikmiş, yüz yüzeliğin mevcudiyetini kaçırmış teşekkürün düşünceye dönüşmesi, bir kitap biçimini almasıyla biz de payımızı alıp bir mahremiyet ilişkısi ne, dolayısıyla da ortak hiçbir şeyimiz olmadığı halde belli bir ortaklığa giriyoruz. K İ T A P SAYI Panestatan. Ball.Endonezya. Khaluraho, Hlndlstan. SAYFA 8 C U M H U R İ Y E T 4 0 4
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle