Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
"Yazıldıkça ölü olunmez zaten. kurtulunulur Sina Akyol, Melih Ergen'le "ölüm" öğesinin ağır bastığı kitapları üzerine nefis bir söyleşi gerçekleştirdi. Bir şairin şiirsel soruları üzerine bir romancının şiirsel yanıtları bunlar. Büyük keyif alacaksınız. Mclıh Erpcn Melih Ergen'le yazdıklan üzerine Kapak konusunun devamı. «•" yolunu seçer roman kahramanı. Bunun 'yazarak kendini tüketmek' mi, yoksa yaşamaya bir çağrı mı olduğu o romanda da tartışmalıydı, bugünbu son öyküler toplamından sonra da öyle gibime geliyor benim. Belki Tünetin Önsöz'ünde buna biraz açıklık getiriyor yazar. Daha çok beklenilmeyen ölümlerden sonra söylenen "Ben ne yapacağım şimdi?" ya da "Bilmiyorum!" sözlcrini yorumlarken şunları söylüyor: "... ancak 'Bilmiyorum'da gerçekten bilinmesi gerekenin bilinmezfiği değildir kastedilen, şaşkınlıksa hiç değil; bilinmeyenin öirenilmeye baslamasıdır ilk kez." (Italikler benim, m.h.d.) Bir yazar da öğrenmeye ancak yazarak, ak kâğıda düşen ilk sözcükten sonra baslayacağı için, yazmak, ölümden kurtulmaktır bir tür, hayatı kendi seçtiği biçimde, kendi bildiği gibi yaşamayı seçmektir: arayarak, bulmaya çalışarak, sorgulayarak, her şeye, kimi zaman kendine bile karşı bir kişi olarak. Önsöz'ün bir başka yerinde şunları okuyoruz: "Oysaölüm karşısındaki 'acz', zaman gibi iktidan da yoksayan ussal bir seçim olabilirdi. Nice mistik inançlara sanip olanlar gibi cn azından ölümü dc vaşam kadar sevebilseydik, erk'i önce kendimızden sonra da havatın her alanından uzaklaşıp belki de böylece sönerek her türdcn devlet, 'dış' dediğimiz dünyayı da kendimizin kılar, içselleştirir ve geride bir tek aşkı bırakabilirdik; yani ölümün öteki yüzü, güzel yüzünü!" Fotoğrafın Arka Yüzii'nde olduğu gibi Tüncfdeki öykülerde de ölüm düşüncesiyle boğuşuyor yazar. BiJinen öykü biçeminin dışınua, ama yine de öyküye en yakın duran bu metinlerde ölümle iç içe verilen bu boğuşma, kimi zaman anlamsız, çirkin, boğucu iktidar kavgasından bilinçli bir kaçışla bir tür özgürleşme yoluna çıkarırken insanı bir yandan da düşünsel yoldan lif lif ayrılarak ele geçirilmesi, bir tür aşılması oluyor ölümün. Bu özgürleşmenin, bu aşmanın, uçuşup havada yiten saltık düşünseler yoluyla değil de yazı yoluyla gerçekleşmesi, sanatı aşk, iş, politika gibi 'iktidar yollarından biri saymanın yanlışlığını ya da yerindesizliğini bir kez daha ortaya koyuyor. Tıpkı Fotoğrafın Arka Yüzü için yazdığım yazıda söylediğim gibi. (2) Yazmayı, genel olarak sanatı bir yaşam biçimi yapmak, ölüme karşın yaşamı anlamlandırmanın en saf, en yalansız yolu olur böylece. Melih Ergen'in kendisini olabildiğince yakından tanıyorsam, ki öyle sayıyorum kendimi erki, 'iktidar'ı reddettiği için her üründen, her ürünler toplamından sonra 'artık bir daha bir şey yazamayacağı' duygusunun böyle ağırlık kazanışını daha iyi anlayabiliyorum. O da yukarıda admı andığım yazarlar gibi, yazmayı bir yaşam biçimine döndürmeye çalışıyor. Yazdıklarında yaşamını, yaşamında da yazdıklarının, yazacaklarının izlerini buluşum, bu kanımda yanılmadığımı gösteriyor bana her gün. Yazı dili yavaş yavaş konuşmasına benziyor giderek: kafasına üşüşen düşünceleri, aradaki ilintileri yitirmemek için bir solukta vermeye çalışırken coşkuyla konuşur gibi yazıyor. ilk öyküye ü An lşte, Şimdi! bakıyorum da, arada bir nokta koyup durmak zorunda kalmamak için altı sayfalık öyküyü noktalı vırgüllerle sürdürmüş ve bir ünlemle (!) bitirmi^ Birinci kitabının kazandığı haklı övgülerden sonra bile, yazdıklarına hâlâ bir yabancı gözle dıştan bakabiliyor olması; kendine oir türlü 'yazar' diyemeyişi hâlâ; karşısına geçtiği beyaz kâgıt karşısında hâlâ duyduğu korku, onun bundan sonra yazacakları konusunda umutlarımı ve merakımı dipdiri tutuyor. Tünctle "ölüm" dosyasını kapatıyor olabilir Melih Ergen, ama mutlaka yazacağını biliyorum ve merakla bekliyorum neler yazacağını. • (1) 7V/«e/Eksik Öyküler, Can Yay. 1997 (2) bkz. Ölümc Senjonı, Yeni Yüzyıl, 10.9.1996. eiymiyorum Baba", diyerek Baba nın şakacılıgına denk düşmek istemıştı. Baba'nın yanıtı muhteşemdi: "Evladım, ben HTKKİRMIN görmediğime inanmam'' ARKA YÜZC Biliyorum, ben ölumden çok söz ediyorum; Baba ise ölmeden az önce hınzırlık yapıp duruyordu: Kaplan Koyü'nün tepesindeki kartal yuvası evmde sevenleriyle 'dem'leniyorduk () hasta yatağında, kanserle boğulmuş sesiyle, benim, "Hadi Baba, şimdilik eyvallah, biz gidiyoruz" demem üzerine el sallayarak, "Evvallah erenler, iki ay sonra ben de gidiyorum" demişti. Kırk beş gün sonra gitti. Hanı senin şiirindeki deyişle 'sır'landı. Ben Bektaşi değilim; azıcık inancım olsaydı.. hayır, yine olmazdım. Ben yalnızca davanın değil, mananın da coğrafyasında her kurumsallaşan yapının iktidar çatışmalarının alanı olduğunu R. Turgut Çağlar'dan bir önce öğrenmiştim sanki; ama Dİr peygamberim olmasmı isteseydim, onu seçerdim. SİNA AKYOL "Çünkü insan ancak ölerek azgür ve kendi kılabilir kendini." (...) "İyikiölümlüymüi ınsanoğlu " eşınen: seni tantyorum, kimbuir Ne var kiyazddıkta, ötünmüyor da! ne kadar biliyorum. Tamyıp bilGizli bir şair olan Haluk M esci $öyle yazdiğimi okuyucu da bilsin istiyodı rum. "Fotoğrafın Arka Yüzü"nün fnrişin"Uyuyalım gitsin / bir uyku daha / Büde " tuhafbir şekilde ölenlere veReşadi yük uyku gelsin." lurgut Çağlar'ın anısına. " diyorsun Gel îlhan Berk ise, "Ölüme, o büyük tümce"dedıgıtnle kalmij olayım" aeme, kımdi ye çalışıyorum" dedi. Reşaai Turgut Çağlar? Nastl öldü? Bence buradan girelım, açtmlayıcı olur, bereket Peki, sen neye (ve niye) çahsıyorsun? (Böylece, "ölümsüzlük"e mi geçmış ollı sürer duk? Bilmem kı, Bunu yapmayacaktın; bilen bilir, Reşa"ölümsüzlük" epey aşınmış bir .. gelidi Turgut dersen çenem kapanmaz beyor bana; günümüzde ve yartmmızda ne nim, fırsat kalmaz başka 'munabbet'lere. menem bir anlamı olacak "ölümsüzSen istedin, baştan anlatayırn: Hep öyle lük"ün?) değil mi, Politzer'in Felsefenin Başlangıç Dur, önce şunu diyeyim; yazıldıkça îlkeleri ile başladım ben de, materyafizölünmez zaten, kurtulunur. Her şeyden me inandım hep; simdi başka bir şeye inave fiziki ölümden de... Dur başka bir şey nıyotmuşum gibi konuşuyorum, ama bizdaha diyeyim; bu şiire ne diyeceksin baler, hadi sen de itiraf et, 'anlama' yerine kalım: "Burda kal. Öğlen avlusunda. / Za'anlatmak' tarafında olduk hep; her şeyi, manın yalın diline yerleş. / Ufka bakmabaşkalan için de en iyisini biz biliriz dinın meraklısı ol. / Maviye, beyaza, günyen zihinden toplanoık ve eksik kaldık. düze çalış. / Zakkumu anla! Ağusu, / teReşadi Turgut Çağlar'dan bir önce; boşanime sürdüğüm merhemdir / diye beni, lan kavramlara tutunamazken artık, 'damınldanıp şaşırt. / Ağustosun hummalı va'ların bizlerden çok 'onlann' varlık neböceğini / onun terli şarkısını / gayret et, deni olduğunu görmekten ötürü neredeyTürkçeye çevir. / Taşlığı yıkamanın / asse kayıtsızlaşmışken, ille de politik bir mayı budamanm / çıplak ayakla yürümedavadan da dem vurmuyorum insanın nin / hayli zengin / uslubunu edin. / Burboşluğa fırlatılmıs, neredeyse sanal bir yada kal. Kalıcı zamanda. / Öğlen avlusunratık olduğunu uüşünmenin burkulmada. / Arın gövdenden. Kendin oluncaya sıyla dururken, yine de bu duruşun poli/ kadar soyun. / Ferah sular dökün. / Detik olduğunu savunurken, "Yahu aceleetrin uyu. me, nasıl olsa ölcceksin", diyen bir Bektaşi Babası ile tanıştım. Yazdığım metinHatırlıyorsun bu şiiri değil mi; bu solerde neredeyse göklere çıkardığım runun yanıtına benden çok çalıştığın an'ölümü iki satırla sıradanlaştıran, öğütlelaşılıyor. Yine de ekleyeyim: R. Turgut rinde hınzırca gülümseyen birinananla... Çağlar heteredoks bir inancın üyesiydi. Anlatayım: Bir radyo programında yani ("Turgut Çağlar dersen çenem durmaz" ele güne açık bir konuşmacla bir modist, demiştim.) O gece Bektaşiler onu, bir baş"Belctaşiler nasıl giyinirlcr?" diye sormuşka üyelerinin bedeninde yaşadığına inantu. Baba da anlatmıştı Bektaşilerin özel dıkları törenlerle andılar. Bir başka dosgiysilerini; "I layır" demişti modist bayan, tum Dr. Erdoğan Acarlar ise soylu bir li"içinize ne giyiyorsunuz?" Baba soruyu berter gibi ölürken kendisinden başkasıbiraz anlamsız bulmuştu: "Siz ne giyiyorna inanmıyordu. Her ikisinın de çok yasanız biz de onu evladım!" Esin, yani mokınında oldum. Tuhaf ama, evet ben ne dist arkadaşım gerçekte mahçup birisiydenli umutlansam da, yani benim bu türdi, ama nasıl olmuşsa, "Ben içime bir şey den ümitlerim sana tuhaf gclse de onlar,» P SAYFA 4 C U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 4 0