25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Boratav 1 loca, bilimsel bir çalışmanın, ilk Koşulu olan, "kılı kırk yarma" titizliğini ve sabrını, her yapıtında olduğu gibi bu yapıtında da özellilue eski yazmaları tarayıp karşılaştırırken öylesinc göstermiş ki, saygı duymamak elde değil. (3) Dr. Irfan Ünvcr Nasrattınoglu "Yirmi Üç Molla Nasreddin" Nasreddin Hoca'ya Armağan. Oglak 1966: 327260. (4) P.N. Boratav, a.g.y. s. 29/30 (5) Alpay Kabacah, a.g.y. s. 30 (6) Şeref Boyraz, "Nasreddin Hoca Fıkralarında Zaman, Mckân vc Şahıslar", Nasreddin Hoca'ya Armağan 1966, s. 7282. (7) Alpay Kabacah, a.g.y.; Nasreddin Hoca'ya Armağan; K. Tokmakçıoğlu, a.g.y. Nasreddin Hoca iizerine yapılan çalışmalardan scçmelcr Nasreddin Hoca'nın tarihscl kişiliği vc iıkraları üzerine Türkiye'de ve dünyada pek çok yayın yapılmıştır. Bir araştırmaya göre Türkiye'deki yayın sayısı 500'ü aşmıştır.(9) Bu konuda dana geniş bilgi Nasreddin Hoca vc fıkraiarı üzcrinc hazırlanmış lcaynakçalarda bulunabilir.(lO) Biz burada Türk okurları için bu konuda hazırlanmış kitaplardan bir seçme yapmakla yetinecefiiz. Aksoy, Mehmet Ali, Nasreddin Hoca ve Hikâyeleri, Istanbul 1958. Bolayır, Enver, Resimli Nasreddin Hoca Fıkraiarı, îstanbul 1979. Boratav, Pertev Naili, Nasreddin Hoca, Îstanbul 1995, Ankara 1996. Doyuran, Enver, Resimlerle Nasreddin Hoca Latifeleri, îstanbul 1977. Erginer, Kaya, Nasreddin Hoca Tarihi Kişiliği ve Hikâyelerinin Anlamı, Îstanbul 1969. Cîökşcn, Enver Naci, Hoca'dan Fıkralar, Istanbul 1964. Gölpınarlı, Abdülbaki, Nasreddin Hoca, Îstanbul 1961. Güney, Eflatun Cem, Nasreddin Hoca Fıkralan, Îstanbul 19751995. Hengirmcn, Mehmet, Nasreddin Hoca Fıkraiarı, 1995. Kabacah, Alpay, Bütün Yönleriyle Nasreddin Hoca, Îstanbul 1991. Karaahmctoğlu, lsmail, Nasreddin Hoca, Ankara 1996. Koz, M. Sabri, Nasreddin Hoca'dan Fıkralar, tstanbul 1982. Kölclügiller, Ahmet, Nasreddin Hoca, Îstanbul 1978. Köprülüzadc Mchmed Fuad, Nasreddin HocaManzum Hikâyeler, Îstanbul 1334 (1918); yeni basını. Fuad Köprülü, Manzum Nasreddin Hoca Fıkralan, Haz. Dr. Atâ Çatıkkaş, Îstanbul 1980. Kıırgan, Şükrü, Nasreddin Hoca, Ankara 1986. Nasreddin Hoca'nın Dünyası, (Hazırlayan: Dr. trfan Ünvcr Nasrattınoğlu), Ankara .1996. Önder, Mehmet, Nasreddin Hoca, tstanbul 1971. Sakaoğlu, Saim, Türk Fıkraiarı ve Nasreddin Hoca, Konya 1992. Sandaş, Sayit, Nasreddin Hoca, Îstanbul 1984. Taner, Nuri, Nasreddin Hoca Fıkralan, îstanbul 19711981. Tuncer, Ferit Ragıp, Renkli Resimlerle Nasreddin Hoca, Îstanbul 1984. Vclcd Çclcbi (Izbudak: Bahai takma adıyla), Letaifi Nasreddin Hoca, Îstanbul 1325/1327 (1909)... Yağcı, Öner, Ölümsiiz Bilge Nasreddin Hoca ve Fıkralan, îstanbul 1994. * Y. Çotuksöken'in bugünlcrde yayımlanacak olan "Nasrettin Hoca Fıkralan "adlı kitabından. SAYFA 6 Wcssclski ise sorııya bambaşka bir biçim verınis: "Wic stcht der Mond? Drei \viertel, oder voll?" (Ay ne halde? Aytn onu mu yoksa ondördü mü?") Gerçekte Hoca'ya sorulan sorunun "Ay üçe mi? Bcşe mi?" olarak cn doğru biçimi XVI. yüzyıldan BN III yazmasında yer almıştır." Boratav, Nasreddin Hoca adının yayıldığı coğrafyanın sınırlarını şöyle çiziyor; "Türkistan'dan Macaristan'a, Güney Sibirya'dan Kuzey Afrika'ya, Türk dilinin konuşulduğu ycrlcr kadar, ıızun ya da kısa bir siire Osmanlı egemenliği altında kalmış bölgelerde, Nasreddin Hoca'nın güldürücü hikâyeleri anlatılmıştır." Sonra da Hoca'nın bu değişik bölgelerde hangi adlarla bilindiğini şöyle sıralıyor: "Ka Pertev Naili Boratav 'dan.... Nasreddin Hoca MUHSİNE HELİMOĞLU YAVUZ zaklar arasında Kojanasur, Kırgızlar'da Apendi, Çin Türkistanı'nın TarançıUygurları arasında Nasrdin Avanti ya da sadece Avanti, Kırım Tatarları'nda Floca Nasreddin, Balkan memleketlerinde Nasreddin Hoca ya da Nastredin, Fars dilinde Molla, Hindistan'da Molla Nasreddin ya da sadece Molla." Boratav, Nasreddin Hoca'nın adının geçtiği en eski belgenin 1480'de yazılmış olan ve Topkapı Sarayı Kitaplığı'nda bulunan EbulHayri Rumi'nin Sarı Saltuk menkabelerini anlatan, yayımlanmamış "Saltukname"si olduğunu belirtiyor. Türbesinin dört yanı açık olduğu halde kapısında bir koca kilit bulunmasının anlamını da "Kilit dost içindir, düşman ne yapsan, bir yere girmenin kofayını bulur" demekmiş, dıyerek açıklıyor. Boratav, fıkraların sınıflandırılmasını ise "Nasreddin hikâyeleri bu aşırı canlılığı ve büyük yayılma gücünü, şüphesiz ki çeşitli değerler taşıyan ve çok yönlü niteliklerinden alırlar. Gerçekten de onların, en çok rastlanan temalara göre üstünkörü bir ilk sınıflandırılması, üzcrlcrine aldıkları görevlcrin ne kadar çeşitli olduklannı gösterecektir" dedikten sonra şöyle yapıyor: I. Schildbürgerler üzerine anlatılanlar tipinde fıkralar 1) Budala Nasreddin 2) "Budala" rolü oynayan Nasreddin II. Edep dışı fıkralar 1) Yalnız güldürme amacı taşıyan açık saçık fıkralar 2) Edepdışı görünüşte ama ince alay karakterinde fıkralar III. Halk bilgisi niteliği taşıyan bir Nasreddin fıkraiarı f) Mctafizik düşüncelere karşı çıkan, sağduyunun savunucusu fıkralar 2) Hoşgörü yanhsı fıkralar 3) Zorbalığa, istibdada, şiddede karşı çıkan fıkralar 4) Başkaca toplumsal eleştiri niteliğinde fıkralar IV. Her çeşitten gülünç durumları sergileyen fıkralar V. Kurnazlıklar Aldatmacalar VI. Nasreddin'i efsane kişisi, ermiş kişi olarak ele alan fıkralar Kitapta , Eflatun Cem Güney'in saptadığı, Hoca ile ilgili halk inanışları listesine de yer veriliyor ve bu inanışlar şöyle sıralanıyor: "Nasreddin anasından ağlayarak değil de gülerek doğmuş. Türbesine ziyarete gidenler muhakkak gülerlermiş, gülmemekte direnenlerin başına bir lelaket gelirmis. Mezarından alınıp hamur gibi karılan toprak kuruağrı denilen göz hastalığını sağaltırmış. Akşehir'de her düğün sahibi Hoca'yı, türbesine giderek düöün ziyafetine davet etmekle yiikümlüymüş, bu görenek yerine getirilmezse yeni evlilerin arasında geçimsizlik olacağına inanılırmiij." Girişteki inceleme bölümü Boratav Hoca'nın şu sözlcriylc sonlanıyor: "Kitabın bu giriş bölümünde yer alan bir başka incelememde yalnız "Türk" ya da "Müslüman" topluluğuna mal edilebilecek fıkralardan birkaç örnek verdim. Bu tipten olanların dışında kalanlar için universal (uluslararası) bir nitelik kabul etmek gerekir. Bunlarda salt "yerli" ya da "ulusal" nitelikler aramak boşuna zahmettir, hangi memlekette, hangi dilde anlatılmış olurlarsa olsunlar, bunlar bütün insanlığın malı olmak niteliğindedirler." Boratav, yukarıda yalnızca pekazına değinebildiğim, bu araştırma, inceleme ve değerlendirme bölümlerinden sonra "Nasreddin Hoca Fıkraiarı" başlığı altındaki bölümdc, üstünde çalıştığı çeşitli yazılı kaynaklardan alınmış 594 rıkraya yer veriyor. Veriyor vcrmesine ya, işte asıl kıyamet dc bu bölümün başında kopuyor. Bu fıkralardan bazıları "müstehcen"dir diyc, basılmış kitapların dağıtıma verilmediğini düşününce, bu fıkraiarı daha bir dikkatle okudum. Hemen bclirteyim ki, bu fıkralarda yer alan ve insanın cinsel organlarının, halk arasındaki adlarından oluşan sözcüklerin, kitabı yok saydıracak, gün ışığına çıkartmayacak boyutlarda "sansür nedeni" olmasını, bir bilim insanı mantığıyla anlayabilmiş değili.m. Çünkii, bir halkbilimci olarak, ülkemizin çeşitli bölgelerinde, köy ve mezralarda yıflarca süren alan araştırmalarım sırasında, kırsal kesim insanımızın rahat bir doğallıkla, bu sözcükleri kullandıklarını gördüm. Çünkü, onların sözcük hazinelerinde, o sözcüklerin yerine koyabilecekleri "inceltilmiş", scmbolik, yapay sözcükler yoktur. ünlar, yaşamı doğru dan, dolaysız olarak, doğal bir şckilde algılar ve anlatırlar. Siz hiç, bir köylünün eşeğimin "poposu" ya da "pipisi" yara olau, dediğini duydunuz mıı? O, sorununu kendisinin bildiği sözcüklerle ve büyük bir doğallık içinde anlatır. Çünkü o, "Kitapsız okuyan, topraktan bilendir/ Nasreddin Hoca gibi ağlayan, Bayburtlu Zihni gibi gülendır." Bu sözcükleri "müstehcen" olstın diye, karşısındakini tahrik etmek için kullanmaz. Ayrıca kullandığı bu sözcüklerin, birtakım "müstehcin'Mer (müstehcen bulan) tarafından yasaklanacağını bile düşünemez. Halkbiliminde ayın olmaz. Daha doğrusu bilimde ayıp olmaz. Meydan Larousse'da müstehcen sözcüğünün bir anlamı da "yakışıksız" olarak verilmis. Bu anlamdan hareketle, sonuç olaralc söylemeliyim ki, bu kitap müstehcenyakışıksız değildir. Asıl, dünyanm birçok ülkesindeki kütüphanelerde bulunan yazmalara dayanılarak, olağanüstü bir cmekle hazırlanmış, bu bilimsel kitabı sansür etmek ve bu emeği yok savmak, müstehcendir, yani "yakışıksız" bir uygulamadır. Sevgili Pertev Naili Boratav Hoca'yı, insanüstü bir çalışmanın ürünü olan, bu "ömürlük" yapıtı için kutluyorum, ellerini öpüyor ve önünde tüm yüreğimle eğiliyorum. • CUMHURİYET KİTAP SAYI 338 "Sansiir nedenr E debiyatçılar Derncği, 12 Haziran 1993 'te Pertev Naili Boratav'a "Onur Ödiilü" verirken gerekçesi şuydu: "Kuşağınm acı çektirilen gönül ve bilim adamı, bugün klasikleşmiş araştırmalarıyla Türk halkbiliminin pertavsızı ve pusulası olması". Evet, Boratav, Hoca yalnız Türk Halkbiliminin değil, Dünya Halkbiliminin de "pertavsızı ve pusulası"dır. Bu pusulanın son olarak bizi daldırdığı "Nasreddin Hoca" deryasında bakın neler var: I Eski Yazmalarda Nasreddin Hoca Fıkralan 2 Nasreddin Hoca'nın Gerçek Kişiliğini Saptama Yolunda Girişilen Denemeler Üzerine 3 Nasreddin Hoca'nın Kişiliğini ve Fıkralannı Yorumlama Denemeleri Üzerine 4 "Nasreddin Hoca" ya da "Nasreddin Hocalar" 5 Nasreddin Hoca Fıkraiarı İçin Bir "Kaynak Kitap Tasarısı" . 6 Nasreddin Hoca ve Memleketi Sivrihisar Üzerine 7 Nasreddin Hoca Fıkralarının Çeşitlemelerinde Türlü Etkenler Üzerine 8 Balkan Ülkclcri Geleneğinde Nasreddin Hoca 9 Nasreddin Hoca Fıkralarının Yayılnıa Alanları 10 Nasreddin Hoca Fıkralan I1 Kaynakça ve Kısaltmalar Bir hazine değerindcki bu kitap Sevgili Enis Batur'ıın; Boratav'ın "Opus Magnum"u: Bir Kiiltiir Anıtı, başlıklı sunu yazısıyla başlıyor. Boratav Hoca, bilimsel bir çalışmanın, ilk koşulu olan, "kılı kırk yarma" titizliğini vc sabrını, her yapıtında olduğu gibi bu yapıtında da özellikle eski yazmaları tarayıp karşılaştırırken öylesine göstermiş ki, saygı duymamak elde değil. Bu konuda vereceğim şu tek örnek bile, sizde de bu saygıyı uyandıracaktır sanıyorum: "Bir fıkrada Nasreddin Hoca'ya ay ile ilgili bir soru sorulur. Bu sorunun çeşitlemelerini gözden geçirelim: En eski metin olan XVI. Yüzyıldan Oxford I yazmasında, "Ay üç midür, yoksa beş midür?"; XVIXVII. Yüzyılda Groningen nüshasında, "Bu ayın üçi midür ya beşi midür?"; XVIII. Yüzyıldan Brit. Mus. Yazmasında, "Bu ay üç aylar mıdur, yoksa ne çeşit aydur?"; taşbasmada, "Ayın üçü mü, dördü mü?"; Baha'i baskısınua, "Bugün ayı üçü mü, dördü mü?" biçimlerini alıyor soru. Taşbasmadaki metni Almanca'ya çeviren Fıkrolsraı sınıflsndıpıinnısı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle