19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ONER YAÖCI şin doğrusu, okuyunca şaşırdım. 21. yüzyıla girmek üzere olduğumuz su yıllarda birilcrinin hâlâ "işte roman' denilecek bir metin yazmasına çok şaşırdım. M. Sadık Aslankara'nın ikinci romanı Selgesus'ta Buse (1) çok şaşırttı bcni. Bir sanatçının, üstelik felscrc bilen, f'elsefesi olan, tiyatroyla yıllar boyu boğuşan, çağın aracı televizyondan hiç de nabersiz olmayan, kullandığı dili, Türkçe'yi bir cambaz gibi kullanmasını bilcn, kurgu tekniğinin en âlâsını başaran, daha önce bir romanıyla ödül de almış olan, üstelik belgelerle, belgesellerle, bclgeselliklerle haşır neşir olmayı seçen bir sanatçının; artık gcrilerde kalması, tarihin derinliklcrinc (belki de çöplüğünc!) atılması gereken bir "roman" yazmasına çok şaşırdım. Bu sanatçı hiç mi bilmiyor "Yeni Dünya Düzeni"nin postmodern yaşama bicimini, postmodern cdebiyatını? Nasıl bilmez artık epiğin sonunun geldiğini! Tıpkı tarihin sonıınıın geldiği gibi, ulusdevletlerin, ideolojilcrin, aklın, bilginin sonunun gcldiği gibi; aydınlanmanın, hümanizmanın, sosyalizm arayışlarının sonunun geldiğj gibi, romanının da sonunun geldiğini nasıl bilmcz bir sanatçı? Ne o hâlâ tiplerde, karakterlerde ısrar etmek? Ne o, olay. rnı var ki yaşamda, o hâlâ katasından olaylar yaratıyor, olayları birbirine bağlıyor, onların aralarındaki ilişkilcrc büyüteçle bakmaya, ayrıntılarını görmeye çahşıyor? Sanki marifctmiş gibi birbirlenyle bağiantılarını kurmak için insanlan, olayları süreklileştiriyor, canlandınyor. Zaman ve ıızay kaldı mı ki romanda, hâlâ bir yerlere oturtmaya çalışıyor yazdıklarını, kişilcrini. "Büyük anlatı" bitmcdi mi hâlâ bay sanatçı? Doğrusu M.Sadık Aslankara'nın Selgesus'ta Buse'sini okuyunca çok şaşırdım, çok. Zaten yayımlanan ılk romanı Bin Yüz Bir Giz'i (2) okuyunca da çok şaşırmıştım. Adını 1970'lerden bcri bildiğim, o yılların dergilerindeki yazılarını zcvkle, coşkuyla okuduğum bir yazardı Aslankara. Edebiyata, vapıtlara yaklaşımı seveccn, sevgi dofuydu ve derinlikli bir kültürel birikime dayanıyordu. Sonra birdenbire ve sessiz sedasız çekilmişti edebiyattan M.Sadık Aslankara adı. m Okuyun "Selgesus'ta Buse"yi. Yoğunluklu bir televizyon dünyasının içinde bulacaksınız kendinizi. Hastalıklı bir insanın penceresinden bu dünyaya bakarken sarsılacaksınız. Aslankara'nın başarılı dili ve kurgusuyla da roman tadını yakalayacak, insan gerçeğinin gizlerinden birçoğuyla da karşı karşıya geleceksiniz. Giz, tekniğiyle, yöntemiyle günümiiz romanının nasıl olması gerektiğini örnekleycn somut bir yapıt olarak yayımlandı işte. Yenilerde de Selgesus ta Buse'si çıktı Aslankara'nın. Aynı yaklaşım, aynı yöntem, aynı somut örneklik... "Bütün kadınları ahlaksız, bütün erkekleri üçkâöıtçı" olarak gören bir Alaattin var Selgesus'ta Buse'de. Televizyoncu bir acfam. Büyük bir televizyon kııruluşunda "kurgucu" olarak çalışıyor. Tek çocuklu bir dul, yalnız yaşıyor, 9 yaşındaki kızı Burcu, tiyatrocu olan annesiyle kalıyor. Tam 24 yıldır aynı semtte oturuyor, kurumda işe başladıgından bcri. Kendince ilkeleri olan, yaşamının her anını belli bir düzenle yaşayan biri. Evi çok düzenli. Çatı katındaki dairesinde bir de televizyon stüdyosu var kendince, daha doğrusu bir teknik odası. Gazetesini her gün alır ama bir yıl sonra okur, çiinkü güncel yanı aşılmahdır gazetenin. Düzenli bir biçimde kesikler bi riktirir, düzenli bir arşive sahiptir bu yüzden. Ona tebligler gönderen bir "Esenlik Hoca"sı vardır. Tanrısı gibi. Hoş, kendisi de tanrı gibidir ya. Sabahları kalktığında ilk işi namaz kılmaktır (günde bir kez). Tanrıya yakarır onu seçkin insan yapması için. Maaşı yctcrlidır, ayrıca maaş dışı "özel" işlerden dc hatırı sayılır bir para kazanmaktadır. tşte bu "özel işlcr" de romanın belkemiğini oluşturmaktadır. Kurumun en iyi kurgucusudur Alaattin. Hemen hemen bütün insanlan, özellikle kadınları "ilkel insan" olarak görür. Ona göre dünyavı üstün insanîar yönetmelidir, kendisi gibi, hatta tanrısal insanlar, Alaattin örneğin. Selgesus'ta Buse adlı bir belgesel onun son tutkusudur. Seçkin insanlığını, üstünlüğünü kanıtlayacak olan bir yanıt çıkaracaktır ortaya. tyi kurgucu ya, şurdan burdan çaldığı, kurumdaki birçok işten arakladıgı, birilerine para vererek özel çekim yaptırdığı tüm notları bir araya getirerek üstün bir yapıt yaratma tutkusuyla doludur. Bunun için türlü fırıldaklar çevirmesi gerekecek, kurumunun kimi belgelerini, kimi yapıt parçalarını, filmlerini birilerine satacaktır para karşılığı. Kurum dışı yaptığı işlerde bunları kullanacaktır tıa. Ozel yaşamı isc bomboktur; yapayalnızdır ve herkese düşmandır. Dahası mı, Esenlik I loca'sından aldığı esinle, aşaöı yaratıklara karşı üstünlüğünü kanıtlamak için neler mi yapıyor Alaattin? Selgesus'ta Buse'yi alın okuyun bunu öğrenmek için. Çağdaş insan dramının bir örneğinc, ikiyüzlü, iörenç ilişkilerin boyutuna bir bakın. "Alaattin'in sihirli lambası" size bunları gösterecektir. Bunu görürken tarihsel zenginligimizle ilgili uzun gezilere de cıkacaksınız, bilimle üçkâöıtçılığın korkunç savaşımından örneKİerle de kaışılaşacaksınız. Para uğruna inançların nasıl sömürüldüğünü, inanç sömürücüsü din tüccarlarının televizyon alanındaki kuşatmalarını da duyumsayacaksınız.Kısacası yoğunluklu bir televizyon dünyasının içinde bulacaksınız kendinizi. Hastalıklı bir insanın penceresinden bu dünyaya bakarken sarsılacaksınız. Aslankara'nın başarılı dili ve kurgusuyla da roman tadını yakalayacak, insan gerçeğinin gizlerinden birçoğuyla da karşı karşıya geleceksiniz.Selgesus'ta Buse, her şeye inat, gerçek bir roman. Edebiyat dünyamız, eleştirmenlerimiz bu yeni ve usta romancıya "hoşgeldin" demek için daha ne bekliyor?* (1) Selgesus'ta Buse, Sadık Aslankara'nın romanı, Ümıt Yayıncıltk, Nisan l'J%,244s. (2) Bin Yüz.Bir Giz, SaJık Aslankara'nın romanı, Ümıt Yayınalık, 1993, 1S4 .s SAYFA 13 Çagdaş insan dramı Selgesus'ta Buse ğini yaptığı birçok yapıtırun yurtiçinde ve yurtdışında çeitli ödüller almasından başa Kör Memdali'nin Çınar Ağacı adlı yayımlanmamış romanıyla da "1990 l'erit Oğuz Bayır Roman Yarışması"nda "Özel Ödüle Deger" gorüldü. Yayımlanan ilk romanı Bin Yüz Bir Giz için, kitabın arka kapağında, " ü n u yazın dünyamızın ustaları arasına taşıyacak bir roman." yazılıydı. Iddialı bir yargıydı bu, ama haklı bir yargı okluğunu romanı okuyunca anladmı ve bir "ilk kitap"ın kapağına bu yargıyı yazma cesareti gösteıvn v.tvıncıvı kutladım. M. Sadık Aslankara'dan yeni bir roman ı Yoz yaşama karşı tavır Şimdi elimdekı romanının bende yarattığı çağrışımlarla M.Sadık Aslankara'ya edebiyatımıza yeniden "hoşgeldin" demek istiyorum. Yukarda yazdığım şaşkınlıgın, ironik bir şaşkınlık oluuğıı anlaşılıyor sanırım. M.Sadık Aslankara, iki romanında da günümüzde romanın nasıl yazılacağının ciddi, anlamlı, somut örncklerini sunuyor. Oyle sanıyorum ki M.Sadık Aslankara'nın romanlarının tavrı, "ideolojüer öldü" savıyla çürümüş ideolojilerin parlatılarak sunulduğu yanılsamaya karşı; ycrli, insanından kaynağını alan ve dayatılan yoz yaşama biçimine karşı bir tavırdır. 1948 DenizliSarayköy doğumlu, Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitiren, 1964'te yercl gazetelerde ve dergilerde yazmaya başlayan M.Sadık Aslankara, aynı zamanda profesyonel bir tiyatrocu. 1968'de Ankara Halk Oyunculan sahnesinde başladığı tiyatroculuğunda, onun aynı zamanda bir onur savaşı olan Denizli Tiyatrosu (DETÎ) kııruculuğu var. Yine Dcnizli'de 1989'da "de tiyatrosu"nu kurdu Aslankara. Tiyatro sevgisiyle, sevdasıyla yaşadı ve bu sevgisini, bu sevdasını insanlara, özellikle gençlere aktarmaya çalıştı hep. Televizyon için yazdığı veya senaristliCUMHURİYET KİTAP SAYI 338 mayı başarıyla yazıya döktüğü bu romanında, kitabının adındaki gibi bin değilse bile onlarca insanı karmakarışık etmeden buluşturuyordu bizımle. Sonra, "insan" vardı Aslankara'nın romanında; insanın yaşamı, serüveni, duyguları, düşünceleri, adımları vardı. Tarihsel bir kent vardı, tarih bitmemişti yani romanda ve üstelik geleceğimiz de tiiketilmemişti. Bu tarihsel kcntin bir tiyatro savaşımı vardı bu perdede. Belediye Başkanı'ndan başlayan bir yerel yönetim vardı, kente bir tiyatro açılacagı sözü, bu sözün çevrcsindc düğümlenen insan yüzleri... Bir otobüs yolculuğunda uyku tutmayan bir yazarın yazdıkları olarak sunıılan Bin Yüz Bir Giz'de Aslankara, "Dünya Tiyatro Günü"nde, "llimizin de bir tiyatrosu olmalı" diyen yeni seçilmiş belediye başkanının bu cümlcsinden sonra ilde yaşananlan anlatıyor. Kentin çeşitli kcsimlerinden insanların bu cümıeye tepkileri elbette farklı olacaktır. Kimileri olumlu bulurken, kimileri karşı çıkacak, kimileri bunun önemli bir kazanım olduğunu düşünürken, kimileri de bundan ne gibi çıkarlar sağlayabilecelderini hesap edecektir. Yerel politikadan tarikatlara, gerçek tiyatrosevenden rantiyelere, tiyatroyu çıplaklık ve gavur icadı gören, tiyatroya şer, günah, haram diyen, ahlakı bozacagını söyleyenlerden tiyatrodan pay almayı planlayanlara, yaşanan gizli açık sevgilere uzanan Bin Yüz Bir Ustalıklı bir kurgu M.Sadık Aslankara, elimize sabun gibi kayan bir dil sunmuştu Bin Yüz Bir Giz'de. Belki de bunun için görmezden gclinmişti bu ilk romanı. Oyle ya, dilin ne önemi vardı, roman dil ile mi yazılırdı ki, Türkçeyi çok iyi kııllanan bir yazar dikkati çeksindi. Türkçenin T'sini bilmeyenlerin gerçek edebiyatçı diye alkışlandığı koşullarda tıpkı müziğin M'sinden habersiz popçulann gerçek müzikçi; sanatla hiç mi hiç ilgisi olmayan kimi meslekleri icra edenlerin, sanatın S'sinden habersiz oldukları halde gerçek sanatçı diye pompalandığı günümüzde M.Sadık Aslankara'nın Bin Yüz Bir Giz'inin hiç değilse ele alınması bile, doğal olarak yaşanmadı. Dahası da vardı romanın. Ustalıklı bir kurguyla sunuyordu Aslankara romanını. Giinlük konuş
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle