24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

0 K U R L A RA YusufZiya Bahadınlı.önce öğrctmen. Bir eğilim adamı. Sonra tüm yaşamını halkın gerçek ktırtuluşuna adamış bir aydtn. ...Bahadınlı'ntn yaşam serüveni tıice rotnanlara konu olacak kadar yoğun. Nice serüven ier, öğret tııcn lik, kitapçılık, bakkallık, sürgünlük.Bütün bunlann kazdndırdığı bilgi, liorgü, gözlem. Bunun son ucu "Güllüceli Kazım", "Güllüccyi SelAldı", "Açlın Kapılar ", "Dcvekuşu Koza", "Gemileri Yakmak"gibi romanlann yaratdışı... Eğitim sorunu ve sosyalizm konusunda ilginç çalışmalar. YusufZiya Babadınlt'yı tanıtmak istemiyorum. Bir yazarı tammak, onun yapıtlannı okumakla, o yazarın iç cvrenine inmekle olur." diye yazmış Oktay Akbal '"Yetmişe Üç Kala"mn önsözünde. YusufZiya Bahadınlı'yı Oner Yağa, Yılmaz Arslan, Osman Bozkurt vc Gültckin Emre'nin yaztları ilc tamtıyoruz bu sayımızda. Mabmut Makal'ın anı kitabt 'Antmsı Aamsı 17 Mtıhsin Şener yazdı. Galip Baldıran, Paul Eluard'ın hayatını ve şiirini etküeyen üç kadını (Gala, Nuscb ve Dominique) anlatıyor. Bol kitaplı günler dileğiyle. TURHAN GÜNAY "Bi kitap okudum abi, hütiin planlarım deaiştii Sunay Akın birileri ateşin altını bcslesin, karanlık dcfolup gitsin diye,"dcvrim" sözcüğü güzcl kitapların ilk sayfasına yazılsın diye sabahlara kadar beynine fazla mesai yaptınp Nazım } likmct'in gülümscyen bir fotoğrafına bakarak yazar "îstanbul'un Nazım Plam'nı. AKGUN AKOVA masını sevmcm." Bu bülümü transıt geçip, "Lambalı Kadın'a gclirlcr. "Lambalı Kadm " onlara kendilerine Kiyak üstiine kıyak gcçen bir "basjbayan"] anmısatırsa da, yazıya daıınca sözü cdilen kadının lloıance Nightingale olduğunu anlarlar. lçlerindcn biri atılır: ' Va hu bcn bu kadını tanıyoruın! Unun özel hastanesi var. Bcn kalp damarlarımı orada açtırmıştım! Gerçi kadını ben görmedim ama, şirketteki arkadaşlar geçcn gün lüks bir lokantada görmüşler. Yanında ilk kalp naklini yapan doktor Bernard varmış. Bernard, karıyı götürüyormuş!" Diğerlcri bu sözlere pek bıyık düşürmezler, çünkü ellerindeki kitabın yazarı bir hemşircdcn söz ctmektedir: "1854 yılındaki Kırım Savaşı sırasında Sclimiye Kışlası nice insana ölüm döşeöi olur. Ingıhzlcr ve Fransızlar'la birlikte Ruslara karşı Kırım'da savaşan dönemin padişahı Abdülmecid, hastahane olarak kullanılmak üzere Selimiye Kışlası'nı Ingilizlerin hizmetine vcrir. Aynı yılın Kasım ayında Kırım'dan taşınan yaralı tngiliz askerlerine bakmak amacıyla 39 lngiliz hemşire Istanbul'a gelir. Hemşirclerin arasında oldukça zengin bır ailenin kızı da vardır. Çay toplantılarından vc sohbetlerinden sıkılan genç kız ailesinin itirazlarına aldırmadan Almanya'ya gitmiş ve orada hemşirelik eğitimi görmüştür. Selimiye Kışlası'na yerleşip hastalara yardım etmek için emek harcayan hemşire, adını doğduğu kentten almış olan Florance Nightingalc'dir." Kitap acayip bir kitaptır, yazar her şeye maydanoz olmuştur! Pera Palas'ın ve Acatha Christie'nin otelde kalışının gizemli öyküsünün anlatıldığı "Anahtar Kirnin Elinde?" başlıklı yazıyı okurlarken, hepsinin kafasında "Bu adamı bizim şirkete danışman yapalım. Her bi' halttan anlıyor" düşüncesi belirmiştir ya, bu düşünceyı birbirlerine sezdirmemeye çalışmaktadırfar. Ama o da ne? Yazı, "Pera Palas'ın, Agatha Christie'nin kaldığı 411 numaralı odasında bulunan paslı anahtarın nereyi açtı^ı bilinmiyor... Ama, emekçilerin ellerindeki anahtarla güzel günlerin kapısını açaca^ı gerçeği asla pas tutmuyor!" tümceleriyle son bulmaktadır. Bu, gökdclencilerin biraz keyfini kaçırır. Hcle hele arka.smdan gelen "Bu Karpuz Çok Kırmızı" başlıklı yazının bitişi ağızlarına acı biber gibi sürülür: "Güle güle karpuz. Dilerim ki, önümüzdeki yaz yeniden görüşenc kadar sokaklarda savaş çığlıkları atan kurt adamlar, işkenceciler, emeği sömürenler, barış düşmanları, in san haklarını çiöne vcnlcr cşcktcn düşmüş karpuza dönerler! ' lilı, kitap gitgide "fena halde ' bir kitaba dönüşmcktedir ki, bu da kuruyan aüızla rın yeniden viski ilc sulanması anlamına gclmektcdir. Kitabı çöpe atıp, kadehleri ellerinc alırhır. Yeniden "Îstanbul'un Lazımlık Plam'na döncrler. Plan, "minareyi çalan kılıfını hazırlar" örncği yürürlüktcdir artık. îstanbul'un gcnclevlerinden ve otoparklarından topladıklaıı haraçlarla, işçilerin ve menıurların emeklerinden, g^ençlerin bcyinlerindcn, çucukların yüreklerınden çaldiKİanyla tıkır tıkır ışlcmektedir planları. Kızkulesi'ni de birilerine peşkcş çetcmcnin anlaşmasını da yaptıktan sonra, özel şoförlerinin sürdü^ü son model arabalarına binmek üzere asansörü çagırırlar. Sabahleyin gökdelene, ilk gelenlerden biri de kat hizmctlileridir. Görevleri. çalışanlar gelmeden önce çevreyi temizlemektır. Önlardan biri, boşaltmak.için aldığı çöp kutusunda bir şey nulur. Önce bir mektup sanır, çünkü üzerinde bir pul vardır. Sonra bu pulun bır kitap kapağına ait olduğunu anlar. Kitabı alır, paydcıstan sonra evine götürür. Okumava başlar. Kitapta neler neler yoktur ki; ilk berberin bir kasap olduöu, îstanbul'un ilk Belediye Başkanı'nın Nasrettin Hoca'nın torunu oldugu, eski Yunanlılarda kadınlara "inck gözlü" dcmcnin bir ilrifat olduğu, şairin birine göre bir zamanlar Kız Kulesi'nde bir iğde ağacı oldugu, bir Kızılderili reisine göre "agaçların yürüdüğü ve konuştuğu" hep bu kitapta yazılıdır. 1719'da timsah ş^eklindckı bir kücük denizaltının tstanbul da görüldüöünü, îstanbul'un "Sirkeci Garı" ve "Haydarpaşa Garı" adında iki gardırobunun olduğunu, Galata Köprüsü'nün şimdi Kimsesizler Yurdu'nda çile doldurduğunu, Gazcteci Ahmet Sa mim'in köprü üzerinde değil, Bahçekapı sokaklarında öldürüldüğünü, Kulüp rakısının üzerinde bir şairin resminin bulunduğunıı, Orhan Vcli'nın Yaprak dcrgisini çıkartmak için bir kış günü paltosunu sattığını, Nazım Hikmet'in şemsiyeyc "ctcklik giymiş baston" dediğini de kitapta okur. Unutmadan, asansör önünde bıraktığımız "Lazımlık Plancıları"nın başına gelenleri de yazalım: Gökdclcnin garaj kapısına indikleri nde şoförlerini bulamazlar. Ve arabalarının üzerine saplanmış bir sürü Kızılderili okuyla karşılaşırlar. Hepsindc de iple okun ucuna bağlanmış bir yazı vardır: Sakın Kız Kulesi'ne Dokunmayın S.A." Tam o sırada S.A.'nın, liadi artık adını söyleyelim, Sunay Akının kitabını bitirmek üzere olan gcnç kat hizmetlisi, "Bankadaki Kadın" başlıklı bölümde şunları okumaktadır: "Mr. Conrad Hilton, Taksim gezisinden Maçka'ya kadar uzanan 2 numaralı parkı Demokrat Parti'den istemiş ve yeşil alan üstüne Hilton Otcli'ni dikmiştir. Demokrat Partililerin kendisine düzcnledikleri göbek danslı eğlencelerle yüz bulan Hilton aynı hızla Viyana'ya gider ve oradaki bir parkın da otel yapması ıçin kendisine verUmesini ister... tster istemesinc ama avucunu yalar. Çünkü, karşısına emperyalizmin kucağına oturmaya hazır bir partivı dcğil, sosyalistleri bulur. Bir yanda kaybolduğu söylenen sosyalizm, öbür yanda çevreye karşı duyarlı, barı^ isteyen, kardeşlikten yana insanlar. Ne mı yapmalı?.. Bu sorunun yanıtını Shakespe arc'nin "Venedik Taciri" adlı yapıtmdan nir bölüm okuyarak verelim: "Çocukluk günlc rimde, bir okum kayboldu^u zaman, adaşı olan oku, ötekinin yanına gitsin diye olanca dikkatimle, aynı önccki gibi, aynı ycre atardım. Böylece ikisini de kaybetmeyi göze alır, çoğu kcz ikisini de bulurdum." Evet, kaybetmeyi göze alarak aynı önccki gibi, aynı yerde! • tstanbul'un Nazım V\an\/Sunay Akın /Çtnar Yaymlart/ 14i \ayfa SAYFA 3 f Sunay Akının son kitabı: htanbul'un Nazım Plam G r; eceyle gündüzün kavga etmesinden yararlanan güneş, çaktırmadan ufkun arkasına saklanıyor. Istanbulun alnındaki, yanağındaki, burnıınun ucundaki ve cnsc kökundcki cvlcrin ışıkları üçer beşer yanıyor. Kentin vc uygarlığın köleleri, yorgunluklarını gidermek için yatakJarına yatay geçiş yapıyorlar. Anlayacağınız, kılıyla tiiyüyle bir gün daha bitiyor. Ay, gecelik iş kartını uzayın giriş kapısında deldirip, ışıkbaşı yapı^or. Geccyarısına yaklaştıkça evlerin ampuleri, divan edebiyatına clektrik kesıntisi uygulayarak sönme eylemine başlıyorlar. Uyku, kentte krallıgını ilan cdiyor. Ama, koca bir gökdelenin iıst katında ışıklar sıkır ştkır yanıyor. Bu gökdelen, ülkcnin düdüklendıği yerlerden hiridir. Diidük derken, hani şu muzır fıkraları ham hum şaralop yapılan Nasreddin Hocamızın "parayı verene çaldırdığı düdük"ten söz ediyoruz, borudan dcğil! Burası, bizleri düdükJeycnlerin bir araya geldiği yerlerden de birıdir. Elbette, bu kez "diidük" sözcüğünü başka anlamda kullandık; isteyen Hulki Aktunç'un Büyük Argo Sözlüğü'ne bakabilir. Işıkların bir türlü sönmediği bu gökdelenin bir katında, kravatlarıyla ceketlerini boğan adamlar, yıllardır sinsi sinsi uyguladıkları "îstanbul'un Hazım Planı"ndan söz cdiyorlar. Gülerek, bu planın ba^arıya ulaşışını; otoparkları, tarihi yapılan, yeşil alanları, banlcaları, okulları, ticaret merkezlerini, halka açık kıyıları lüp lüp mideye indirip hazınedışlerini kutluyorlar. Viskılerini i^erken, bir yandan sişenin geri kalanını yenı yetme piliç şarkıcıfarın ayalckabılanna uöküp fondiplediklerini düşlüyorlar. Şu anda hazırladıkları yeni planları, "îstanbul'un Lazımlık Planı"dır. Yuttukları şeylerden artakalanları nereye boşaltacaklannın planıdır bu. Planın en berbat kokulu yerı konuşulurken, bir şangırtı kopar. Lazımlık Biraderler korkuyla ayağa fırlarlar. Camların biri kırılmış ve içeriye kocaman bir şey düşmüştür. Hemen bomba ihbarı yapılır ve kat boşaltılır. Bomba imha ekipleri gelip kâgıda sarılı olan bu şeyi bir güzet ıslatırlar. Kâöıdı açınca bir de ne görsünler bomba sandıkları şey, bir kitaptır! Adı. "îstanbul'un Nazım Planı'dır ve sarılı olduğu kâğıtta şunlar yazılıdır: "Sakın Kız Kulesi'ne Dokunmayın... S.A." Bu harfler, bir holdingin dc kısaltması olduöu ıçin Lazımlık Biraderler biraz rahatlamışlarclır. Ama gevşemeleri uzun sürmez, içlerınden biri kitabın sayfalarını çevirmiştır çünkü. İlk bölüm "Nazım Hikmet ve Kız Kulesi" adını taşımaktadır. Yazar, 18Î9 yılında Hamburg Limanı'ndan kalkan bir gemiylc Istanbul'a gelen Karl Detroit adındaki on iki yasındaki bir miçodan söz ctmektedir. Bo^az a geldiğinde gemiden atlayıp Kız Kulesı ne yiizden, sonra da Sadrazam Ali Paşa'nın himayesine giren bu çocuk Mehmet Ali adını alacak; II. Abdülhamit döneminde "Paşa" rütbcsinc ulaşacak. 1878'de imzalanan Berlin Antlaşması'nda Osmanlı Imparatorluğu'nu temsil cden üç kişiden biri olacaktır. Yaşama Arnavutluk'ta linç edilerek can gölgesi düşüren Mehmet AIı Paşa'nın dört Kizından biri olan Leyla Hanım da bir kız dogurur: Celile... Celile Hanım'ın da bir oğlu olur: Nazım Hikmet! Lazımlık Biraderler şaşırmışlardır. Şu "vatan haini" belledikleri Nazım Hikmet'in soya^acında bir paşanın bulunması gariplerine gitmiştir. Cuk cuk cdcrler. Yine de kitabı ellerinden bırakamazlar, çünkü ilerdeki sayfalarda kendileriyle ilgili bölümler olduğunu sezinlcınişlcrdir. Bu yüzden, "At, Avrat.Tvravat" adli yazıya bahklama dalarlar. Cîerçi onlar "at"ı, "araba'ya, "yat'a, "uçak"a çeviımişlerdir ama olsun! Yazının daha ilk tümcesi sayfayı atlamalarına yeter: "Kravat takSAYI 341 Gizemfl öykü îstanbul'un Nazım Plam Haber Ajansı Basın ve Yavıncılık A.ş. '; Cenel Yayın Yönetmenl: Orhan Erinço Cenel Yayın Koordlnatörü: Hlkmet çetinkaya Yazılşleri Müdürlerl: Ibrahlm Yıldız (Sorumlu) , Dinc Tayanç > Yayın Yönetmenl: Turhan Cünay: Crafik Yönetmen: Dilek llkorur • Reklam: Medya c • • CUMHURİYET KİTAP Imtiyaz Sahibi: Berin Nadl oBasan ve vayan: Yenl Cün Sunay Akın.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle