18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

UZAKLIĞIN ETKİLERİ Eğer gün menteşelerinde döner de, ışığın bu ouayı, bu küpler ve kepenkler imparatorlıığunu sömürgeleştirmesine izin verirse, bunu Tanrının bir inayeti say. Şu evrak kutusunda durak telgraf yanan ellerin bir belirtisi, sen ccvap vermedigın için, bazı sözcüklerin geldiklerini sana hatırlatmayacak kadar gururlu olduklannı anlamadığın için. Uçak mektuplarının rengidir mavi, fatihlerin gözlerinin rengi. Kaleminden sızan mavi başlatıyor bu girişimi... Asla uzak yolculuklara çıkma beni bırakıp, çıkman gerekiyorsa da, yedek yollar bul, geride izler bırak; kaçakfann dışarı gidip dönmeleri için güvendiklerı habercileri izle. Ve bir yol ayrımına gelince, dur; ve bir yere alacakaranlıkta tırmanıyor olsan bile, seslen bu kalbin tedirginliğine, bu kalbin yanıtsız çölüne. ; Hazırlayan: Cevat Çapan Ranjit Hoskote / Şiirler / Çeviren: Cevat Çapan Uçak Mektuplarımn Rengidip Mavi" Ranjit Hoskote SELEVKOS NÎKETOR'UN BÜYÜK ÎSKENDER'E AĞITI Babil, Î.Ö. 323 Ranjit Hoskote günümüz Hint şairlerinden. Öğrenimini Elphinstone Koleji'nde ve Bombay Üniversitesi'nde yaprrnş. tlk şiir kitabını 1991'de yayımlayan Hoskote, Marathi ve V.M. Ihake gibi Hint şairlerini îngiiizceye çevirmiş. Hindhtan da "Şiir Çevresi" adlı bir derneğin baskanı ve Hindistan PEN'inin yönetim kurulu üyesi. Aynı zamanda The Times of îndia gazetesinde sanat eleştirileri de yazan Hoskete'nin uluslararası dergi ve antolojilerde birçok şiiri yayımlanmış. OTURMA İZNİ Avrupa'dan yeni bir Haçlı Seferinin haberiyle dönüyor eski dostlar. Sözleri hemen ulaşmıyor kulağımıza, gecikiyor: biliyorlar birliğe kavuşmuş yeni cumhuriyetlerin onları dışjadıklarını; onlar için hiçbir duvar yıkılmamış, şimdilik bir Berlinleri yok. Içgiiduyü karamsar bir kuşkuyla karşılayan bıı paslı akılcılar Asyalı kalabalıklara karşı saflarını sıklaştırmasını seyrcdiyorlar neon ışıklı bir Aydınlanmanın. Pencereleri kantoron otlu Goethehaus'un kucak açan Avrupası değil bu; keçi ayaklı tanrıların, Flaubert'in romanfarının, Chopin'in valslerinin, Vedalardan alıntılar yapan filozofların Avrupası dcğil. Karton piyer bir geçmiş o geri de kalan, ölüm yazıları kaynak lambalarıyla alev alev tutuşmuş sayfalarda. Artık sığınma hakkı tanımıyor bize Mitteleuropa. Yuvarlanıp giden sürgünleriz göçebe balıkçınlar gibi, yüz vermiyor bize güvendiğimiz yaz oyarak geçirdim geceyi: avucunun parlak kırmızı mührünü bas o kayadan yüze ve bugün fışkıran alevler kudurtacak kükreyen rüzgân. Adın kabarıp taşıyor agzımdan. Durdur beni saçlarına sıçrayan kanla, dinmeyen ürpertisiyle belkemiğinin. Sonunda, îskender, düşmeyen bir ateşle seni yatağa düşürdü Kader tanrıçaları, anılmaya değer bir hastalık deve bir zamanlar Gorgon bukleleriyle süslü, yalın başın, yastığında kaskatı, ışığı tükenmış bir günes. Ve nice imparatorun dizginlerini tutan o el, ^imdi bir kalkanı ıslatan yumuşak yagmur gibi cansız. Artık, seni terkediyorum, tanrıların sevgilisi, iyi kalpli îskender. Biz yaşlılara göre bir iş savaş; şeytanlıkla ilgisi olmayan senin gibi birinin işi zaferler sahnelemekti: Porus'un akrabalık yemini, Pcrs odalıklar. Hem simge, hcm gösteriş, gururun süslü başlığı: ne hayattı ama, prensim, ne hayat. Artık, seni terkediyorum, ZeusAmmon'un oğlu, iyi kalpli Îskender, her zaman iyi bir çocuktun sen, neden seferlere çıktın, ey şenlik törenlerinin tanrısı? Hüzünlü çizmclcrini neden sıtmalı bataklıkların çamuruna buladın? Bizlere bırakacaktın kuşatmaları, önemsiz çatışmaları, kanlı gece baskmlarını. Artık, mumyacıların hünerli ellerine terkediyoruz seni. mürrüsafiyle dolduracaklar içini ve artık sikkelerdeki yüzünle yaşayacaksın, destanlarda kanatlı; bizse, kurtulup düşlerinin tutsaklığından, sineklerin bunaltıcı havasında ve develerin kokuları arasında tamamlamaya çahşacağız birtakım yarım kalmış işleri. Artık, ateşin ve karanlığın ganimetleriyle başbaşa bırakıyoruz seni. Dikili yenlerinin birinde ölü bir güve ve öbüründe bir kartal tüyüyle kalıyorsun sonunda; kilden bir oyuncak kalbinin üzerinde. Ve biz, Kader tanrıçalarının bellerini büktüğü kaba saba serüvenci askerler, donattıgın sofralardan kalkıp son öğle saatine çıkıyoruz imparatorluğunun uzun ve kana susamış bıçaklarımızı bilcmek için. CUMHURİYET KİTAP SAYI 341 KUTSAL ANDAÇLAR Bin yıldır hiç duman tütmemiş bu sunaktan. Yerden biten otların, kemik insanlarm yeraltı kemerlerinin üstündeki çimlerin arasından tırmanıyoruz. Yarların atalarından kalma sert yüzlerini hiçbir şey değiştirmcmİ!}: hâlâ denizin gözlerine tükürüyorlar. Bu firuze kanatla şu talazlanan yelken berkitiyor adayı, sonradan hatırlanmış şcyler gibi birlikte getirdiğimiz kancalarla teleskopları karşı karşıya getiren tuzlu dalgalara karşı. Tırmıkla kürek kökler buluyor ot bürümüş kayaya, ağ ve igne yerine ycrle^tiriyor onu; destanlar için sulara dalıyor yunus, kara bir içgüdü kunduz. Birlikte, güneşle dolduracağız demirin yelkende açtığı öflceli yaraları; birlikte tırmanacagız tepede yanıp kömürleşen çalılığa ve çıplalclığımızı tutuşturacağız. ^. •* • ALTAMÎRA Geyiğin oyuk gözündeki kan gibi yükseliyor sabah. O boynuzlu post senin, ey rahibe; bu taştan balta benim. Bir daha takmayacağım Minotaur maskemi. Bu kemik yüzüğü senin için SAYFA 14
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle