04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Alnav Kabacalı Kapak konusunun devamı., ••" lalcinin Serüvenleri/Doğmayan Hürriyet ve Yarıda Kalan Ihtilâl, Talât Paşa'nın Anıları), mektupları tBedrettin Tuncel'e Mektuplar), görüşmeleri (Kültürümüzden însan Adaları) ele alırken sürekli bilgi alanını genişletiyor. Örneğin, Kültürürnüzden Insan Adaları, yalnızca, alanlannda ün yapmış kişilerle söyleşi baölamında düşünülmemeli; o kişilerin edindikleri bilgi birikimleriyle dünyaya bakışlan, Türkiye'nin toplumsal, kültürel, sanatsal sorunlarına yaklaşımları, daha genel bir deyimle, geçmişi çözümleyip yorumlamaları açısından da değerlendirilmelidir. Cumhurıyet gazetesi için hazırlanan bu söyleşilere Kültürümüzden însan Adaları başlığının uyşun görülmesi bir rastlantı değildir. Değışik alanlardan kisiler seçerek, bir yaşam bou edinilen deneyimleri, birikimleri bu ıılgi adalarından derlemiştir. Bedrettin Tuncel'e Mektuplar'da da, eğitim alanında önemli görevler yüklenmiş bir kişiye gelen mektuplardan, Türkiye nin eğitim naritasını çizmiştir. Örneğin, M. Rauf Inan'ın 4 Kasım 1964'te Mainz'den vazdığı mektupta eğitimimizin sorunfarı, boyutları dile getirilmektedir. Nice gerçeklerin, çözümlerin mektuplarda kaldığını bu örnek kanıtlamaya yeter. Yıllar önce Aziz Nesin'in başlattığı mektup/kitaplar ne yazık ki sürdürülememiştir. Vazdığı yapıtlarla, Kabacalı, geçmişin birikimlerini aktarmaya çalışmakta, onları unutuluşun elinden kurtarmaktadır. Yazınımızda nerdeyse bir benzeri olmayan, Mustafa Nihat Özön'ün Türkçede Kotnan adlı incelemesini bugünkü kuşaklara aktarmasını da bu bağiamda, önemli bir yapıtı güncelleştirme amacına bağlayabiliriz. Anmet Ihsan Tokgöz'ün Matbuat Hatıralarım'ı, Talât Paşa'nın Anıları'nı da gene bu amaçla genç kusakların okuyup deöerlendirebnecekleri bir biçim içinde baskıya hazırlamıştır. Abdi îpekçi, Bedrettin Cömert, Umit Kaftancıoğlu, Çetin Emeç, Muammer Aksoy, Banriye Üçok, Turan Dursun, Musa Anter, Üğur Mumcu, Metin Göktepe... gibi gazeteci ve yazarların "faili meçhuP cinayetlere kurban gitmeleri, Kabacalı'nın Türkiye'de Siyası Cinayetler adlı yapıtının önemini artırıyor. Demokrasi dive diye demokrasivi rafa kaldıranların ikiyüzlülüğünü, aemokrasiyi kendi kafa çemberlerinin dışında yorumlayıp uygulamayanların ilkelliğini de Türk Basınında Demokrasi ciddi belgelerle ortaya koyuyor. Görevi, gerçekleri halktan gizlemeyip, bir kamuoyu yaratma yönünde her tehlikeyi göze alan gazetecinin her dönemde susturulmaya ya da elde edilmeye çalısıldığı, eylemin günümüzde de sürdürüldüğü, Kabacah'nın yapıtının ana düşüncesini oluşturmaktadır. Kabacalı'nın bu alandaki incelemelerinin temel özelliği, olayın geliştiği siyasal ortamın boyutlarını çizmek, bunları belgelere dayandırarak okuru gerçeklerle Durun buruna getirmektir. Unutulmasını istemediği olayların ve gerçeklerin yer aldığı Türk Kitap Tarihi, Yakın Tarihimizden Büyük Dönemeçler, Türk Basınında Demokrasi, başlangıcından bu yana kültür ve siyasal demokrasi tarihimizin dalgalanmalarını yansıtır. Kabacalı, bunları abartıcı ya da aşağılayıcı bir biçemle (üslupla) değil; bilimsel nesnellikle, araştırmacı gözlemciliğiyle; hatta denebilir ki, parlaklığıyla pek göz almayan, ama ışığı bol bir yudız sessizliğiyle gerçekleştirir. Onun amacı, karmaşa içindeki kavramlara açıklık getirmek; olayları siyasal, düşünsel ya da kültürel yerine oturtmak; geçmişle gelecek arasındaki düşünsel gelişimi ızlemek; okurun yüzyüze geldiöi güncelliğin temelindeki gerçeöi ortaya koymak Şu açık ki, bir toplumda aydın bilinçlenmesi bunlar yerine getirilirse gerçekleştirilebilir. Bu bağlantı kurulamadığı sürece aydınlanma olmaz; ancak kendini aydın sayıp kendi dışındakilerini suclayan düşünce bağnazlarıyla dolar ortalık. Herhalde toplumumuzda bunların sayısı hiçbir dönemde böylesine çoğalmadı. Politikacısından bürokratına, üniversitelerden okullara, işvereninden isalanına... bu görüntünün soluk aldırmaz bunalımını yaşıyor toplum. Devlet erkine güvcnsizliğin, hükümete yönelik gelişmelere aldırmazlığın temelinde bu düzeysizlik de yatıyor. Her kesim bir aldatmaca kurmanın ardında. îşte Kabacalı'nın kitapları geçmiş'le şimdı arasındaki bağlantıyı ku Geçmişin birikimlerini günümüze aktaran bir yazarımız l (Mvtoterklnaguvmsizlik Yaşar Kemalle Menekşe Koyu'nda, 1983 yazı. rarak toplumun gerçekçi bir özeleştiriye varmasına, dar kapıları aralayaraK yorumlar yapmasına olanak sağlıyor. Kabacalı'nın kişilere yönelik yapıtlarını da bu bilgisel değerlendirme kapsamında düşünmek gerekir. Bunlar iki öbekte toplanabilir: 1. Yazıya geçirilmekle bırlikte, urünleri sözlü anlatımda sürekli üreyen Nasrettin Fjoca, Şair Eşref, Neyzen Tevfik; 2. TÜYAP "Onur Yazan" olarak seçilen ozan ve yazarlar: Fazıl Hüsnü Dağlarca (1987), Aziz Nesin (1990)*, Melih Cevdet Anday (1991), Yaşar Kemal (1992), Adalet Ağaoğlu (1994), tlhan Selçuk(1995). Birinci öbekte yer alan Nasrettin Hoca, köylüsü kentlisiyle Türk toplumunun nükte gücünü, daha geniş boyutta alınırsa, relscfesini, yaşamsal ve düşünsel değerlerıni simgeler. Aynca, daha çok da kırsal kesim halkı gibi konuşur Nasrettin Hoca Fıkraları deyımler gibi, "kıssadan hısse" çıkarılan değerli ö^ütler gibi, sürekli ürer. Halk, eski olaylara gönderme yaparak, bu fıkraları kendi yaşam koşullarına uydurur. Kendi uydurduğunu da, övünür görünmekten kaçındığı ıçın, Hoca'ya mal eder. (Halkın öykülediği birçok olayın, çağdaş bir Nasrettin Hoca sayılması gereken Aziz Nesin'e mal edildiği de buradan (anımsanmalıdır!) Yazıya geçmiş olan öykücükle rin yanında, halk arasında dönenenlerin de saptanması gerekir. Oysa, hoşgörünün artık iyice yerleştiği savunulan bir dönemde, Nasrettin Hoca'nın sövgülü öykücüklerinin yayımlanmasının önünae bugün de engellerle karşılaşılmaktadır. Pertev Naili Boratav'ın Nasrettin Hoca'sını görmedim; ama belleğim beni yanıltmıyorsa, Orhan Duru yıllar önce, Turcica dergisinde yayımlanan, Nasrettin Hoca'nın sövüp saymalı 107 öykücüğünü bize göstermişti. Büyük olasılıkla bunları derleyen Pertev Naili Boratav'dı. Konu dışına çıktığımı bile bile, kendimce önemli saydığım bir noktaya da değinmek istiyorum: Ruhbilimcilerin yorumu ne yoldadır bilemem, ama bizde özcanakıymaların (intiharların) düşük oranda olması, sövgü alışkanlığına da bağlanabilir. Sövgü, bireysel olduğu oranda, toplumsal gerilim boşalmasımn da bir aracıdır. Halk, yüzyıllarca, öfkesini sövgüye dönüştürerek Nasrettin Hoca öykücüklerinin inceliğinden yararlanmıştır. Yaratıcılıktan yoksun kaba söyleyişleri bu yargının dışında tutuyorum; ne var ki, Nasrettin Hoca mantıöıyla, sövgünün anlatımsal bir incelik taşıdığı da göz ardı edilmemelıdir. Kabacalı, derlemeJerinde bu yola gitmemiş, ama birçok öykücüğün özünde bu inceliöin yattığı bir gerçektir. .Böyle olmakla birlikte, Kabacalı'nın, TÜYAP kapsamı dışında, seçtiği üç kişi de Türk anlatısında sövgüsel incelikleriyle de dilden dile dolaşmaktadırlar. Şair Eşref bürokrat kanadının heccav'ı, Neyzen Tevfik tüm halkın sövgücüsüdür. Nasrettin Hoca'daki sövgüsel eleştiri, bir anlatı sanatı olarak, Eşref'te sürer. Eşref, sövgüyü benzetmclerle (Metapher) inceltir. Neyzen Tevfik ise, dörtlüklerinde ( ) geçiştirilecek doğrudan sövgülere yer ve SAYFA 4 CUMHURIYET KİTAP SAYI 319
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle