03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

0 K U R L A RA Alpay Kabacalı; adı kitapseverlerin ve okurlann yakından tamdığı bir isim. Alpay ın bunca tanınmasının nedeni, bir karınca çalışkanhğı ile ürettiği kitapları. Edebiyat ve tarih alanlartnaa ürettiği yüzîerce yazısının yanı sıra yirminin üzerindeki inceleme araştırma kitabı ile Alpay, yaztn ve tarih alanımızın vazgeçilmez isimlerinaen biri oldu. Türk basın tarihi üzeriaraştırmalar ıse yazartn ve gazetecinin geçmişteki serüvenine büyük projektörler tutan çaltşmalar olarak kalacak hep. Alpay'ı tüm kitaptanndan hareketle tanıtmaya çahştık sizlere. Alpay'ın çalışmalannı aynı hızla sürdürmesini dileyelim ve ohdan daha nice kitaplar beklediğimizr belırtelim. Çağımız edebiyatıntn en gözü pek yazarlarından Witold Gombrotvicz'in yapıtları hızla dilimize çeviriliyor. Bu hafta sizlere Gombrotvicz 'in "Atlantik Otesı'ni tanıtmaya çahştık. Herdekı sayılanmızda ise onu, en önemli romanı "Ferdydurke" ile tanıtmaya çalışacağız sizlere. Erol Mütercimler uzun zamandır Avustralya'da görev yapıyor. Askeri tarih uzmam olan Mütercimler, bu hafta, yine askerlik, özellikle de denizcilik tarihimizle ilişkili iki kitabı tanıtıyor bizlere. Erendiz Atasü ise tadına doyulmaz yazılanndan biri ile yine sayjâlanmızda yer altyor. Konusu ise Nedim Gürsel'in "Boğazkesen"i. Bol kitaplt günler!... TURHAN GÜNAY Latif Demirci'den bir karikatür albümü daha... Çeviren: Latif Demirci Latif Demirci, ünlü resimlerden yola çıkarak gerçekleştirdiği karikatürlerini yeni bir albümde topladı. Albüme Murat Belge'nin "Önsöz"ünü sunuyoruz. MUMAT BELGf atif Demirci çizdiği dünyanın, özelliklc de insanların, "sanici" ya da "gerçek" gibi sıfatlarla andığımız dünyaya ve insanlara çok benzemediğinin farkında olmalıdır. Ama bundan fazla şikâyetçi olduğunu sanmıyorum. Olsa olsa, "sanici" dünyanın eksikliğine veriyordur aradaki farkı. £aten benzerîik çoğalsa, o da başka türlü çizmek zorunda kalacaktı. Karikatürcülere baktığımda ayırıcı bir çizgi görürüm: Yetiskinler ve çocuklar. Birincinin klasik örneği bence Damuier'dir. Damuier, yetiskinler dunyasının aşina biçimlerini, gene yetişkin bir mizah duygusuyla yeniden yorumlar. "Çocuklar" kategorısinin en büyük örneği ise, bence, Charles Dickens'tır. Dickens ın hayatında muhtemelen tek bir karikatür çizmemiş olması, benim bu yargımın çerçevesinde, geçerli değil; çünkü o, oazı rastfantılar sonucu, sözel bir lcarikatürcü olmuş, David Copperfield'in yüzîerce sayfası boyunca topu topu iki cümle içinde görünüp kaybolan birini anlatırken, "o kadar uzun bacakları vardı ki bir başkasının ikindi vakti gölgesini andınyordu," deyiverir. Işte bu, karikatürdür. Dünya çocuk gözüne taze görünür. Her şey yenidir ve o göz, bu şeyler arasında, yetiskin mantığına uygun ilişkiler aramaz. Şaşırtıcı bir doğallıkla, en aykırı, en kendiliğinden abartılı, en çarpıcı özelliği yakalar. Bu, diyelim ki, iri boyutlu bir karga burnudur. Burun geri kalana hemen egemen olur, geri kalanı kendine göre biçimlendirir. İri bir koltuk Alaeddin'in Iambasından çıkan cine, kuyruklu bir piyano St. George'un tepelediği ejderhaya benzeyiverir. Latif Demirci de bence bu ikinci kategori icinde karikatür çizen biridir. Aslında hal böyle olunca, yapılan işe "karikatür çizmek" demek yanıltıcı oluyor. Böyle kişiler cfünyaya bakınca zaten karikatür şörüyorlar, sonra onu çiziyorlarkarikatür çizımde değil, daha önce oluşuyor. Ama her "çocuk" belirli bir zaman ve mekânda varolan bir çocuktur. Latif Dcmirci'nin çocukluğunun Istanbul'da, Altımermer'de geçtiğini biliyorum. Burada, Bizans'ın büyük, üstü açık sarnıçlarından biri vardır ve semtin adı buradan gelir. Çocukların sokakta oynayıp sokakta büyüdüğü bu mahallede, pitoresk Dİr bostan haline gelen bu koca sarnıç herhalde uçsuz bucaksız bir serüven kaynağıydı. Böyle mahallelerde hayat biraz kaba, bir hayli serttir. Latif buradan, sonraki yıllarına, ciddi bir gerçeklik duygusu birikimi taşımı§ olmalı pek razla danteli, farbelası olmayan, beş duyuyu habire birtakım keskin duyumlarla besleyen bir gerçeklik.Latif Demirci'nin çocukluk yıllarında Istanbul'un bu gibi kenar semtlerindeki yoksulluk, pek öyle boynu bükük bir yoksulluk değildi. Içine kapalı mahalle, sahip olmadığı şeylerin hayalini ancak masalsı bir duyarlıkla kurardı. Paylaşılacak fazla varlık olmadığı için yoksulluk paylaşılırdı bunun yoksulluk olduğu da pek bilinmeden. Latif'in geçmisten bugüne getirdiği bu önemli şeyler arasında cesaret ve kutsallık tanımazlığın da olduğunu sanıyorum. "Kutsallık", Türkiye hayatında yukanlarda kurulup aşağılara şırınga edilen edilmeye çalışılan bir şeydir. Her sınıfın, ideolojinin, hayat tarzının, çok zaman birbirleriyle çelişen kutsallıkları vardır ve yarıtabu nitelikler edinmişlerdir. Insanlar, "müesses nizam"la ne kadar iç içe yaşarsa, tabuları da bir o kadar içselleştirirler. Belki buna tam bir içsellcştirme" dememek gerekıyor: Varlığını bılmek ve ilişmemek, üstüne kafa yormayıp yanından dolaşmak gibi tavırlar daha geçerli. SAYI 319 ne yayımladıfyı L Latif Demirci Imtlyaz sahlbi: Berln Nadl 0 Basan ve Yayan: veni Cün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.$. o Cenel Yayın Yönetmenl: Orhan Erlnç O Genel Yayın Koordlnatörü: Hikmet çetlnkaya oYazılslerl Müdürterh Ibrahim Yıldız (Sorumlu) , Dlnç Tayanç o Yayın Yönetmeni: Turhan Günay o Graf Ik Yönetmeti: Dllek llkorur 0 Reklam: Medya c CUMHURİYET Oysa Latif Demirci, gözünde güzel bir ışıltı olan bir adamdır. Hele birilerinin kutsal saydığı şeylerle karşılaştığı zaman bu ışıltı harekete geçer ve ağzının kenarında bir gülümseme baslangıcı ona eşlik eder. Bu durumda anlayın ki Latif, olan biten iş her neyse onun matraklığını yakalamış, zihninde karikatürünü çizmeye başlamıştır. Böyle adamlan kimse zaptedemez. Zaten mizahın özelliği de hizaya girmemektir. Latif Demirci'nin dünyada ve insanlarda bulduğu komiklik, boynu bükük olmadığı gibi, buruk da değildir. Üst sınıflann görmemeye çalıştığı, hayadarından büsbütün silemeseler de niç deöılse görünmez, hale getirmeye özen gösterdıği bir yığın şeyi ne bileyim, ayak kokusundan gömlek yakasına sinen kire kadar bir sürü şey Latif, sıradan olgular olarak öğrenmiştir. Bunlara düskünlüğü yoktur aslında; gerçekliği buraya indjrgemeye de çalışmaz. Arna bunlara karşı "kibar" bir tiksinti de yoktur. "Insanın evrenselliği" üzerine diskur geçerken, birtakım "yüce" değerleri de öne çıkarmaktan kendimizi alamayız. Latif'in de buna ciddi bir itirazı yoktur; yalnız, böyle "eVrensellik" tasarımlarında örneğin sivilcenin, kaşıntının, çürük dişin de hakkını yemek istemez. Dünyada evrensellik diye bir şey varsa, bunların sadece yüceliklerden değil, biraz da süfliliklerden oluştuğunu bilir. Aslında çok şey bilir. Onun icin gülüşü hem çocuksu, hem de bılgecedir (herhalde Hegel de bilgeliğin çocuksuluğu içermesi gerektiğıni kabul ederdi). Dalgasını geçer, geçmemek elinde değildir. Ama dalga geçtiğı şeyi kendinden dışlamaz bir yandan sever onu. Belki zaten bunun için karikatür çiziyordur; dünyayı sevmeme akıbetinden kendini kurtarmak için. Latif Demirci durmadan çizdi. Yığınla dergi serüveninde yer aldı, hem takım çalışması içinde bulundu, hem de bireysel yeteneklerini geliştirdi. Oldukça erken edindiği bazı temel özellikleri koruyarak, aslında değişik çıkışlar da yaptı. Orneğin bir yandan "Muhlis Bey" gibi unutulmaz bir karakter yaratırken, bir yandan yenı kent entelijansi yası Latif'in fırçasıyla fırçalandı. Pek görüşemediğimiz ve faaliyetini izleyemediöim son dönemde dünya resmırrden etkilendiğı anlaşılıyor. Bu alanda zihnimizde yerleşmiş ve efsaneleşmiş nice imge vardır: Van Gogh'un patates yedirdiği köylülerden Degas'ın zor hareketler yaptırdığı balerinlere kadar. Şimdilerde Latif de Dunlarla ilgilenmeye başlamış. tlgilenir ilgilenmez, bu ressamlarda ve yaptıkları resimlerde bazı eksiklikler tespit ettiği sonucunu çıkanyorum. Başlıca eksiklik, galiba, bu adamların Altımermer'den geçmemiş olmaları. Ama bu arada Altımermer'in de önemli bir eksikliği var: Bu tür adamlar gelip çizmemiş orada olup bitenleri. Bu ikili eksiklik karşısında, Latif, sorumlu bir insan olarak, eylcme geçiyor ve resimleri, kendi yerindedeyimiyle, "tercüme etmeye" başhyor. Bizim tarihimizde TercümanıAhval var, Tercümanı Efkâr da var; "Tercüman:ı Eşkal" niye olmasın? "Kutsallık" kavramıyla büyümüş biz yetişkinlerin haddine mi düşmüş koskoca mynbeer Rembrandt'ı kolundan tutup çeke çekıştire Altımermer'e getirmek? Ama yaramaz mahalle çocuğu Latif'in böyle durdurucu duyguları yok. BeUi ki sevmiş Rambant Amca'yı, mahalleye gelip bir de Hüseyin Efendi'yi çizmeye ikna etmiş. Bu kendine özgü "yeniden üretim" ya da "kopya"larda, ilkin, bir adaptasyon ve lokalizasyon çabası var gibi görünüyor. Bazille'in dere kıyısında eğlenen figürleri, o halleriyle, dünyanın ortak belleğine yerleşmişler, öylece evrenselleşmişler. Onıan alıp Kocamustafapaşa'nın yokuşlarından Samatya kıyısına indirince, ervenselden yerele götürmüş olmuyor musunuz? Belki biraz öyle. Ama belki de değil. Çünkü zaten onlar da aslında yerel. Onlar Seine kıyısında güneşlenirken, birileri de Samatya kıyısında güneşleniyordu. Bu ikincileri çizen olmadığı için haklan yendi zaten bütün hayatları yoksunluk içinde geçmişti, yoksunluğun ne olduğunu bile yeterince öğrenemeden. Dolayısıyla Latif o Fransız delikanlılannı ve bütün ötekileriAltımermer gerçekliğine tercüme ediyor: Iskambilciler bir el de Arapkir kıraathanesinde oynuyorlar; Matisse'nin kadını bacağını bir de Cerrahpaşa üslubunda kaşıyor; Hasekili kasap Ibrahim'in Ishak, baba korkusuyla debelenmeden durmaya çalışıyor; Davutpaşalı potansiyel oğlan, evde yalnız kaldığı bir gün, poposunu açık havaya veriyor. Mahallede bu işler olurken Latif'in gözünde bir ışıltı, ağzının kenarında bir gülümseme baslangıcı var. • Çeviren: Latif Demirci / Latif Demirci / Melis Yayınlan / 96 s. KİTAP SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle