27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

besleyen kaynaklarla kapalı açık ilişkilerini besleyen kanakları harekete geçirmeye, oralardan devşirdikleri ürünlcri değerlendirmeye baglıdır. Böyle davranmak zorundadırlar. Çünkü yaratmanın baş koşulu görülen ama algılanamayan hazineleri görmek ve göstermektir, onları yeni bir kimlikle sunmaktır. Cemal Süreya'yla en çok konuştuğumuz konu buydu. Her yazarın, her şairin yapıtlannda yaşamlarından yansımalar, kesitler, öykücükler, bir sürü damardan akan öğeler ve imgeler vardır. Cemal Süreya, şiirlerinin yüzde doksanına, yasamındaki olgulardan parçaları, derinlilderdeki gerçekleri çağıran seslenmeleri, resimleri, görüntüleri, benzetmeleri sığdırmıştır. Bir de yazarlıklarını sadece yaşanmışlıkların üzerinde yükselten Gorki'yi, London'u, Istrati'yi, Orhan Kemal'i, Kerim Korcan'ı düşünmek gerekir. Sanat, yaşamı kullanmalı mı yoksa sanat kendi yaşamından mı doğmalı? Ya da yaşamdan beslenmeyen sanat kupkuru bir makale midir? Tartışılır durur bu sorunlar. Ama bu sorunları tartışanlardan birisi olan Cemal Süreya'nın sanatını, yaşamın her anı doyurmak istercesine üstlenmiş gibidir, gibidir değil, üstlenmiştir, bu yüzden Cemal Süreya nın şiiri olağanüstü bir canlılıkla sarmaş dolaştır. Gene de sanatla yaşam ilişkilerini, bu ilişkilerin çeşitli katmanlarınua soluk alan doğrularla yanlışları, ancak 'sanat dedektiîeri' ortaya koyabilir kılı kırk yaran çalışmalar sonunda...birbirine yakın ve birDİrine uzak yaşamla sanat evrenlerinin içyüzlerini, gerçeklerin bir yerlerine saklanan tuzakları, yanıltan parıltıları onlar sezerler. Incelemeci Feyza Perinçek ile öykücü Nursel Duruel, bu oldukça güç işin üstesinden gelmişler, Cemal Sureya'nın yasamıyla sanatının birleşip ayrıldığı noktaları saptamışlardır. Cemal Süreya'nın yaşamı, Denim yaşamım gibi ciltlere sığmayan bir romandır ve orta yerinde gittikçe ağırlığı artan dramlar bulunur. Cemal Süreya, Dersim isyanından sonra isyana destek vermese bile ilerde destek verir, katılır gerekçesiyle cezalandırılan ve Anadolu'nun genellikle Batı bölgelerine sürgün edilen Dİr Kürt ailesinin çocuğudur ve o dönemde altı yaşındadır. Nedir o Bilecik'te, kısıtlı bir alanda devinen aile bireylerinin Istanbul'daki akrabalarının yanlarına gitmek amacıyla devlet yasaklannı delme girişimleri? Gitmeler, ama ihbar üzerine yakalanarak tekrar Bilecik'e yollanmalar? Nedir o çocuklara düşman Yani orda belirtildiği gibi beni 'katma'dı, birlikte karar verdık. Ikinci yanlış da şudur: Ölümle bitecek çok ciddi bir girişimin 'fantezi' diyc nitelendirilmesi... Biz yaşamlarımızı ortaya koymuşken ve Turgut Özal gelseydi yüzde yüz ölecekken bu davranışımızı hafife almak, yazarların kafalannaaki bazı kavramların henüz bulanıklıktan kurtulmadığını gösterir. Cemal Süreya ne diyor o bildiride. Ülkemizi sizden, Sizi de kendi özel sıkıntılarınızdan Kurtarmak için Arkadaşım Muzaffer Buyrukçu'yla Bir önerimiz var: İntihar etmelisiniz! Ben ve Buyrukcu bu konuda Dostça omuz veriyoruz size. Gelin, halkın önünde, Üçümüz birlikte intihar edelim. Yer: Kadıköy eski iskelesinin önü, Gününü ve saatini siz saptayın. Ülkemiz sizden kurtulsun, Biz de bir işe yaramış olalım. Ama günlerce beklediğimiz halde.Turgut Özal gelmedi, gelseydi Turgut Özal'ı da ortamıza alarak denize atlayıp intihar edecektik. Belki de Turgut Özal ın korumaları, onu ölüme zorladığımız için bizi kurşun yağmuruna tutup delik deşik edeceklerdi ya da 'bunlar delirmiş' gerekçesiyle Bakırköy Akıl Hastanesi'ne götüreceklerdi. Bu mu 'fantezi'? Lütfen kremle ançuez'i birbirinden ayırmasını bilelim. "Cemal Süreya/Şairin Hayatı Şiire Dahil" kitabı çok sarstı beni. Bu sarsıntının örgüsünde sevinçle üzüntü yanyana, içiçeydi. Üzüldüm. Çünkü 1990'dan beri her an, her saniye andığım, sesini işittiğim, düslerimde gördüğüm, Istanbul'un, Ankara'nın bazı sokaklarında, bazı caddelerinde birlikte yürüdüğüm, meyhanelerinde, evlerinde birlikte yemek yiyip rakı içtiğim otuz küsur yıllık arkauaşım, şiirimizin kanını tazeleyen Ikinci Yeni akımının kurucusu ve en büyük şairi Cemal Süreya'nın öldüğü akşama döndüm, evet, canının sütüyle beslediği oğlu Memo'nun ölçüye sığmayan anormal davranışlarıyla, vurduğu yumruklarla ölüme sürüklediği saatlere döndüm, o müthiş şoku, o müthiş depremi yürefiimde açtıöı derin uçurumları, derin boşlukları iliklerimde duyarak tekrar tekrar vaşadım. Sevindim. Çünkü o, artık hakfarında kitaplar yazılan edebiyatımızın ölümsüz defierlerinin arasına katılmıştı...Evet, o bundan böyle hep yaşayacaktı. Ölerek yeniden doğmuş, sonsuzluğun basamaklarını tırmanmaya koyulmuştu ve ben bu görkemli olayı görmüştüm. Bu yüzden sevincim parıltılı ve elektrikliydi, üreticiydi, doğurgandı, bu yüzden gururum büyüktü. Nasıl büyük olmasın ki, o yanımdaki koltukda, öne efiilerek kâğıt peçetelere birçok şiirle birlikte son şiirlerinden Göller Denizler'i yazmıştı. Ölüm? Bir gölün dibinde durgun uykudasın.. Denizler? Tanrılar kanştınr durur denizleri... Üstü KaJsın'ı yazmışü. Ölüyorum tanrım Bu da oldu işte Her ölüm erken ölümdür Biliyorum tanrım. :• Ama, ayrıca aldığım şu hayat . '. Fena değildir. .< Üstü kalsın.. Ve daha yazacaktı. 1 Mayıs'ı yazacaktı, 'telefon kulübeleri'ni yazacaktı ama ölüm... O, insanın baş düşmanı yaşamasına izin vermedi. • Sanat yaşam ilişkilepl Muzaffer Buyrukcu ve Cemal Süreya blrllkte. bir üvey annenin canavarlığı ve kızkardeşlerini Cemal Süreya'ya götürmemek, konuşturmamak iskencesi? "Kapı tak tak etti. Âbimi gördÜK, bir çığlık attım. Kadın evde yok. Ablam baktı, 'kapıyı açamayız sana' dedi. Ikimiz de nasıl ağlıyoruz. Abim 'açın!' dedi. Ablam, 'açamayız döver bizi' dedi, 'akşama gel, babam cvde olur.'" Oysa Cemal Süreya şubat tatilinde Haydarpaşa'dan kalkan bir trene binerek geceyarısı Bilecik'e gelir, o saattc kızkardeşlerini arayamayacağından cebinde bir lirayla kırık dökük bir hana sığınır...sabah gözlerini açar ki yorganın üstünde bir karış kar var. "...kardeşlerim pencerenin parmakhklarına tutunmuş içerde ağlıyorlardı, ben dışarda. Ve beni içeri alamıyorlardı. Çünkü onlara eve kımseyi sokmayacaksınız, ağabeyinizi bile denmişti. Öyle bir baskı vardı üzerlerinde. Hayır eve giremczdim. Geri döndüm Hiizünlü bir gülümseme "Cemal Süreya/Şairin Hayatı Şiire Dahil" kitabının kapaöındaki resme bakıyorum. Benliğinin dibinden bir buğu gibi yükselen ve tüten acıların nemlendirdıği güzel yüzünde kahkahaya dönüşmesine izin vermediği hüzünlü bir gülümseme, yüreğinde kopan kıyameti saklama girişimi vardı. ÇeTkildikleri dakikalara tanık olduğum bir sürü resminde alaycılıklar, yalnızlıklar, öfkeler, başkaldırmalar, soylulufiuna soyluluk katan gülümsemeler vardı. îçinde bulunduğu mekândan kilo metrelerce uzaktaki bir mekânda meydana gelen karmaSalardan çıkarmaya çalıştığı dizelerin iliKİerini haber veren dalgınlıkJar vardı. Kendimizi bildik bileli bizim resimlerimizi hep başkaları, çevremizdekiler, arkadaşlarımız, yakınlarımız, hayranlarımız, gazeteciler çekmişlerdi. Aslında ikimiz de resim çektirmekten pek hoşlanmıyorduk. Herkes tarafından tanınmak, dergilere, eklere kapak olmak, adlarımızı manşetlere yazdırmak istemiyorduk ama yeteneklerimizle sanatımızı birleştirerek ve yapıtlarımıza yerleştirdiğimiz güçlerle, insandan 'efsane'ye atlamanın olanaklarını arıyorduk. Kitaptaki resme bakıyorum. Baktığım resmin alnında, kaşlarında, gözlerinde, dudaklarında, dişferinde yalnız Cemal Süreya'yı değil dopdolu, sıkmtılı, bezgin, umutsuz günlerimizi görüyorum. Birlikteliğimizde müthiş bir aşama olmuş, en üst düzeye, kardeşlik kavramına ulaşmıştı. Bu kardeşliğin oluşturduğu sonsuz güvenle anlatılmayan, saklanan şeyleri anlatıyorduk birbirimize; çoklarının itiraf ederlerse baslarına bela satın alacaklarından korktukîarı 'giz'leri hiçbir tehlikeden çekinmeden döküyorduk ortaya ve sık sık okuduğumuz yaşam defterlerimizde okunmamış tek satır bırakmıyorduk. Bu 'kardeş'liğimiz aynı düzeyi hep korudu. Söz gelimi yabancıların ilgi alanlarına girerek ya da yabancıları ilgi alanlarımıza çağırarak (ikimizin dışında) arkadaşhk kümeleri oluştursak da temeli ellilerden sonra atılan arkadaşhk bafilarını hiç gevşetmedik. Resimden gözlerimi ayırıyorum ve kitabın adını neceliyorum. "Cemal Süreya/Şairin Hayatı Şiire Dahil" 430 sayfalık bu biyografi, heyecanlı bir roman gibi sürüklüyor okuru. Feyza Perinçek ile Nursel Ûuruel, Cemal Süreya'yı onunla yapılan röportailardan, hakkında yazılan yazılardan, eleştirilerden, 'gün'lerinden ve başka malzemeden yararlanarak yeniden canlandırmışlardır. Ama 336. sayfada "Özal'a intihar çağrısı şairce bir protestodur. Muzaffer Buyrukçu'yu da kattığı bu fantezi bildiri geniş bir yankı uyandırır." denilmektedir. Burada iki yanlış var. Birinci yanlış "Muzaffer Buyrukçu'yu da kattığı... dır. (Bu sözlerin küçümseyen ve onur yaralayan anlamı üzerinde hiç durulmamış.) Gerçek böyle değildir. Her zamanki gibi Gazeteciler Cemiyetinin Lokalinde oturuyorduk. Doğduğumuzdan beri ekonomik, sosyai, siyasal baskılann altında ezilmiş, boğulacak hale gelmiştik; dün'lerden bugün'lere aktardığımız umutlarrmız da can çekişiyordu. BunaJımdaydık. Işte bu ortamdayken Cemal Süreya, "Bir kahramanlık yapalım mı Muzo? dedi. "Yapalım." dedim. "Turgut Özal'ı bizimle intihara çağıralım. Biz canımızdan olacağız ama Türk milleti kurtulacak." dedi. "Tamam. Ne zaman?" dedim. "Çağrıyı yazıyorum bu akşam, sana bildiririm." dedi. "Peki." dedim. Cemal Süreya/Şairin Hayatı Şiire Dahil/ Hazırlayanlar Feyza Perinçek, Nurs Duruel/ Kaynak Yayınları/ 430 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI SAYFA 6 313
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle