27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Medya Ahmet Oktay, medyamn Türkiye toplumundaki etkisine bakıyor ve Hedonizm de/denemede ise, anlatıcıakıl, kurmacayı yapan, kolaiı oluşturan, ötekiakıl tarafından başka bir zaman ve mekanki olup biten hakkındaki ileri sürdüğü yargıları ile, kendi zaman ve mekânında olup bitenler arasındaki ilgiyi gören akıl durumuna gelmektedir. Ancak, burada ayrımını yaptığım bu yazı türü ile, Türkiye'de örnekleri yaygın olarak görülen ve bir kurmacayı, bir kolajı içermeyen, ama alıntılandan ibaret olan, sözde bilimsel çalışmalarla karıştırılmamalıdır. Çünkü, yaptığım ayrımın ötesinde, Ahmet Oktay'ın bu yazılarında anlatıcıaklın, kurduğu bu kolaj içinden, Türkiye toplumunun varolanında olup bitene ilişkin kendi bakışı, bu bakışın yorumu da yer almaktadır. Ahmet Oktay, (ileride üzerinde duracağım) ideoloji olarak postmodernizme karşı mesafeli dururken, bir inceleme/yazı tekniği olarak ona yakın durmaktadır. Medya ve Hedonizm'i oluşturan yazıların üzerine kurulduğu soruları şöyle sıralayabiliriz: Medyanın Türkiye toplumundaki olumlu/olumsuz özellikleri nelerdir? Medya nasıl bir söylem oluşturmaktadır? Medyanın ve söyleminin, ezilen ve bağımh sınıf ve kesimler ile egemen sınıf ve kesimler üzerindeki etkileri nelerdir? Medyatık hedonizm nedir? Türkiye toplumundaki siyasal kesimler üzerindeki etkisi nedir? Medyatik söylemden ve medyatik hedonizmden kim kârlı çıkmaktadır? Sağ mı? Sol mu? gibi sorular, Ahmet Oktay'ın bu kitaptaki sorunsal merkezini oluşturmaktadır? Dolayısıyla, ben bu yazıda bu kitabı, bu sorular açısından irdclcmeye çalışacağım. 1989 ile 1994 yılan arasında yayımlanan bu yazılar, '80'li yıllarda yaşanılan göreli bir ekonomik gelişmenin sonucu olarak buzdolabı, çamaşır makinesi, televizyon, video, konfeksiyon sanayii ürünlcri, özel televizyon kanalları, özel FM radyo gibi teknotoji ürünlerinin Türkiye toplumunun hayat tarzına girmesiyle, hızlı bir toplumsal değişmenin yaşandığını kayıt ediyor. Ancak Ahmet öktay'a göre bu değişme, sınıfsal çelişkilerin azalması anlamında bir tarihsel değişme değil, tam tersine egemen ve sömüren sınıt ve kesimler ile ezilen ve bağlı sınıf ve kesimler arasındaki sınıfsal çelişkilerin artması, derinleşmesi anlamında bir toplumsal ve ideolojik bir değişme kimliğine sahiptir. Ahmet Oktay, faks, elektronik banka, telefon, video gibi elektronik araçlann Türkiye toplumundaki gelişimine, büyüme ve sanayileşme gibi lcalıpların ötesinde, örneğin kırkent karşıtlığında, Türkiye metropollerindeki sınıf ve katmanların karşıtuğı açısından bakmakta ve bu gelişmenin bu karşıtlıklann büyümesine, derinleşmesine yol açtığı/açacağı olgusuna dikkat çckmektedir. Bu bağlamda, Ahmet Oktay, elektronik teknolojinin yeni cgemenlik ilişkilerini geliştirmekte olduğunu, dolayısıyla egemenlik ilişkilerini siyasal bağlamın dışına taşımakta olduğunu söylemcktedir. Orneğin, Ahmet Oktay'a göre, elektronik teknolojinin kentlerde gelişmesinin sonucu, bu tekno lojik rcfahtan pay almak için, kırsal alandan kentlere doğru, yeni bir göç dalgasının gelişmesine yol açmakta, ancak yoksulluk ve göçebelikle ıralanan bu kesim kentlerde hayalini kurdukları teknoloiik rcfahtan pay alamamakta, dolayısıyla bu eşitsiz gelişme, kentlerde zcngin kcsim ile yoksul kesim arasında yeni bir Berlin duvarının yükselmesine yol açmaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki, burada Ahmet Oktay'ın kent metropolü derken örneklem olarak aldığı yer Istanbul'dur. Doayısıyla söz konusu bağlı ve sömürülen sınıf ve kesimler kendi yoksul yaşantıları içinden, egemen ve sömüren sınıf ve kesimlerin zenginlikle ıralanan yaşantılarını, medya dolayımında sadece izlemekle yetinilen bir cfuruma gelmektedir. Bu sonuç durumu da kentleri yeni toplumsal ve sınıfsal patlamalara açık hale getirmektedir. Ninayetinde Gaziosmanpaşa olayları bu bağlamda yer alan olaylardır. Bunlar, yaşanan bu ekonomikteknolojik ve toplumsal değişmenin sınıfsal sonuçlarıdır. Ancak yaşanan bu toplumsal değişme, yoksul ve zengin kesimler arasındaki uçurumu derinleştirmenin yanında, insanların hayat tarzına, geçmiş ve geleceğe ilişkin beklentilerine Dakış tarzında da köklü değişikliklere yol açmaktadır. Burada, Ahmet Oktay ın önemle üzerinde durduğu, bu değişmenin kimi yaşama biçimleri ile kimi tutum ve değerler üzerinde açtığı tahribatur. Bu tahribatın neleri içerdiği üzerinde durmadan önce, Ahmet Oktay'ın bu değişme karşısındaki tutumu üzerinde durmak istiyorum. Ahmet Oktay, bu değişmenin, bu değişmeyle gelenin, zamansal bakımdan "yeni" düzleminde yer alanının ideolojik olarak karşı kıyısında durmakta ve yer aldığı ideolojik düzlemi "muhafazakâr" olarak adlandırmaktadır. Ahmet Oktay gerçekten de muhafazakâr bir düzlemde mi yer almaktadır? Sosyolojik açıdan bakıldığında, eski ile yeninin karşı karşıya gelmesi bir toplumsal değişme sürecini içerir. Çünkü bu süreçte karşı karşıya gelen gelenek ile modernizmdir. Bu bağTamda, Ahmet Oktay, yeni olana karşı eski olanın yanında yer aldığım söylemekle, modern olana karşı gelenekscf olanın yanında yer aldığını söylemiş oluyor. Buradan hareketlc baktığımızda, Ahmet Oktay gerçekten de kendisinin ifade ettiği gibi, muhafazakâr bir düzlemde mi yer alıyor? Tabii burada kavramların tarihsel bağlamlarından soyutlandığı bir durum söz konusu. Çünkü bu süreçte artık ne yeni tarihsel anlamda yeniyi, ne de eski tarihsel anlamda eskiyi temsil etmektedir. Ahmet Oktay'ın muhafazakârlık diye adlandırdığı insanın mahremiyeti, insanın özgürlüğü ve özel yaşamı gibi insanal değerleri içerirken, yeni diye adlandırılan ise, bu insanal değerleri, örneğin kamera hakkı gibi insanın özel hayatını, mahremiyetini yok sayan, ihlal eden, çiğneyen bir içeriğe sahiptir. Dolayısıyla bu süreç ve söylemde, yeni diye adlandırılan tarihsel ve insanal anlamda bir yeni değildir. Yeni diye adlandırılan değerler, genel anlamda sağın medya bağlamında kendini yenilemesiyle gelişen değerlerdir. Söz konusu olan, tekıiolojik ve medyatik yenilik bağlamında yaşanan değişme ortamında sağın, yani gericiliğin yenilenmesidir. Çünkü "gericilik de ilerler" ve bu ilerleyiş, yenilenen değil, yinelenen bir ilerleyiştir. Evet, teknoıojİK anlamda bir yenilik söz konusu, ama onun kullanım tarzı ve kullanım tarzındaki amaç yeni değildir. Dolayısıyla bu durumun modernizmle bir ilgisi, ilişkisi yoktur. Çünkü modernizm anlamında yeni, tarihsel bağlamda Aydınlanmayı içerir. Oysa Ahmet Oktay'ın eleştirdiği ve karşısında yer aldığı yenidc Aydınlanmanın niteliklerine rastlanmaz. Aslında, Ahmet Oktay, clcktroCUMHURİYET KİTAP SAYI 3 1 3 Geleceğe Ittşkln beklentfler "Medya ve Hedonizm", 1989 ile 1994 yılları arasında yazılmış yazılar toplamından oluşuyor. Bu tarihsel bağlamda, Ahmet Oktay, Türkiye toplumunda meydana gelen toplumsal değişim üzerine, medya olgusu ile bu değişim arasındaki ilişkiler üzerine, bu değişimin ritüelleri üzerine düşünüyor, bu kitabı oluşturan yazılarda. "Medya ve Hedonizm"i oluşturan bu "köşe" yazıları, kendisiyle yanılmış iki gazete röportajı ve iki uzun inceleme metninden oluşuyor. YUCEL KAYIRAN M edya ve Hedonizm, 1989 ile 1994 yılları arasında yazılmış yazılar toplamından oluşuyor. Bu tarihsel bağlamda, Ahmet Oktay, Türkiye toplumunda meydana gelen toplumsal değişim üzerine, medya olgusu ile bu değişim arasındaki ilişkiler üzerine, bu değişimin ritüelleri üzerine düşünüyor, bu kitabı oluşturan yazılarda. Medya ve Hedonizm'i oluşturan bu "köşe" yazıları, kendisiyle yapılmış iki gazete röportajı ve iki uzun inceleme metninden oluşuyor. Kitaptaki yazıların içerdiği sorunssala geçmeden önce bu yazıların biçimsel/ yapısı üzerinde durmak istiyorum. Once, Ahmet Oktay'ın tırnak içine aldığı "köşe" yazılarının niteliği üzerinde duralım. Medya ve Hedonizmi oluşturan bu "köşe" yazıları, aünlük olarak yazılan nıakalenin özelüklerine ait unsurları içer14 miyor. Bu yargı, aslında sadccc bu kitaptaki yazıların özelliğine yönelik değil. Ahmet üktay'ın bu tür yazılarının genel bir özelliği bu. Çünkü bu tür yazılarında, Ahmet Oktay, günlük olan üzerinde, yani rastlantısal c>Iay üzerinde değil, tarihsel olan üzerinde, kader tayin edici olaylar üzerinde durmayı sorun ediniyor. Dolayısıyla, Medya ve Hedonizm'i oluşturan bu türdeki yazılar, Türkiye toplumundaki toplumsal değişmenin ivmesindeki yükselişin bir sonucu olarak, tarihsel olanın güncele yansıyan sonuçlarını sorunsal merkezi ediniyor. Ahmet Oktay'ın bu yazılarının bir diğer özelliği ise, bu yazıların kuramsal bir niteliğe sahip olmasında görülüyor. Kuramsal nitelitc derken işaret etmek istediğim, toplumda yaşanan tarihsel ve sosyoFojik nitelikli olayın, bu türden olaylar üzerinde, daha öncc başka bir zaman ve mekân bağlamında felsefi olarak düşünülmüş olanla bağıntısında ele alınmasıdır. Yani Ahmet Oktay bu yazılarında, olay ile, bu olaya yönelik kuram arasında, açıklayıcılık anlamında bir ilişki kurarak akılyürütmekte ve çıkartmsal bir sonuca varmaktadır. Dolayısıyla, varolan kuramlarla bağıntılı bir akılyürütme yapılması ve bu düzlemde soruna yaklaşılması, bu yazılara kuramsal bir nitelik kazandırmaktadır. Bu kitapta yer alan uzun inceleme yazılarının niteliği ise, kısa yazıların yapısal niteliğinden farklılık gösterir. Bu farklılığı oluşturan temel karakter, biçim açısından bakıldığında, bu yazıların bir kolaj niteliğine sanip ohjıasında görülür. Örneğin, Melankoli Üzerine seksen, Mücadele Alanı Olarak Geçmiş ise doksansekiz alıntı/dipnot içermektedir. Yani bu inceleme yazıları, modern incelemenin ötesinde, bir tür kurmaca niteliğine, dolayısıyla postmodern bir yapıya sahip. Çünkü modern incelemede/denemede anlatıcıakıl, olup bitene içinde bulunduğu zihinsel, varoluşsal düzlcmden harcketle yaklaşır. Postmodern inceleme Toplumsal değişme SAYFA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle