27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

mesinin yanısıra anlatılanların hemen hepsi, dizelerle kanıtlanıp, destekleniyor. Süreya'nın çeşitli yerlerde anlattığı öyküler ve olaylar da kitaba dahil. Şair hakkında yazılmış hemen bütün kitaplardan, söyleşilerden ve yazılarında alıntıların bulunauğu çalışmada, Süreya'nın yaşamı şiiriyle birlikte yol alıyor. Orneğin ilk üvey anne, kötü üvey anne Esma'nın gelişi anlatılıyor bir yandan, bir yandan Süreya, "Güz Bittiği" şiirinden söylüyor: "Kuyuya sarkıtan kadın / Saçından kavrayıp kız kardeşimi." Kitapta, özellikle Süreya şiirinin büyüsü açıklanmaya, şiirin doğduğu yuvalar bulunmaya çalışılıyor. Şiir evlerinden bir tanesi, ilkokul üçüncü sınıfta okunan "Suç ve Ceza." Süreya, o günden sonra hep, "Dostoyevski'yi okudum, o gün bugündür huzurum yok" diyor. Ama daha önemlisi, yaşadığı ilk katıksız yalnızlık: Çadır bekçilıği. Yaz tatilinde para kazanıp bir elbise yaptırmak için dağın başında bir şantiyede 3 ay geçiriyor. Ne kitap var, ne konuşulacak biri. tşi gücü hayal. Orta 2'ye geçmiş. Hayallerinden biri, şiirlerindekıkesintisiz kırgınlığı açıklıyor: "Sesim hiç güzel değildir benim. Bilecik'te sesi güzel olanlar çoktu. Alaturka şarkılar söylenirdi. Benim hayalim şu: Orta ikiye geçtik ya, o elbiseyi alacağım bir kere. Üç aylık para, ne kadar olduğunu bilmiyorum. Babama verecekler, ben de elbiseyi çekeceğim. Bilecik'te gençler, bizden büyükler kolkola girerler oranın şosası vardır o şosada bir ağızdan, kızlar da duysun diye şarkı söyleyerek yürürlerdi. O zaman 'Hicran vine hicran', 'tçimde bir sızı var'... bunlar moda. Benim sesim yok, fakat kendimi şöyle hayal ediyorum. Ben bu şarkılan ÇOK iyi öğrenmişim, o elbiseyi giymişim, onların arasında yürüyorum. Sınıfımızın kızları da orada sıralanmışlar ve beni seyrediyorlar, tabii elbisemi de... Elbisem dahil beni çok beğeniyorlar. Her gün bu hayal." Aileden gizli yaptığı bir de koza işçiliği var. Sabahları, kimseye haber vermeden gidişler. Baba şüphclenince gidip bakıyor ki... Gözgöze gelince babaoğul sarılıp ağlıyorlar. Bu kadar ağlamalı değil elbet bütün çocukluk. O zaman bile nasıl buluyorsa zaman buluyor aşkları. Cemal, Seniha'yı seviyor. Şiir defteri var. Yıldızlı kızıl mürekkeplc aşk dizeleri yazdığı defter, elden efe. Dizeler de mürekkeLe uygun, fiyakalı: "Seni sevdiğim anda herşeyim kızıl oldu Masmavi defterime kızıl satırlar doldu" Fakat büyük sınıflardan gelecek ciddi uyarı gecikmiyor: "Yanu, ne yapıyorsun, sana komünist derler!" Anında tornistan ve şiir düzeltiliyor: "Seni sevdiğim anda herşeyim yeşil oldu Masmavi defterime yeşil satırlar doldu" Süreya, yaralanarak büyüyor. Herşeyden utandığını söylüyor: adından, Kürtlükten, oturduğu evden, okuduğu okuldan. Bunlar, "sabunluyken ağlaaığı"günler. Bir de Mülkiye günleri var ki... Gülme becerisi asıl o zaman başlıyor. Şiirln yuvası kavak yeOerl Nursel Duruel. larında hiç konuşmadım. Hiç seçilmedim. Yabancı, ama karşısındaki taoloyu içine sevgiyle sindiren bir yabancı. Seviyordum Mülkiye'yi." Işte bunlar yüzünden Süreya, sürekli sürgün, sürekli bir yabancı. Çünkü, ilkokul anılarının anlatıldığı bir bölümde de, tıpkı Mülkiyc'deki hiçbir eğlenceye katılmadığı gibi, 23 nisan meselesinden de nefret ediyor. Çünkü herkes dansediyor; O, dansetmeyi bilmiyor. Oğrenmeyecek kadar da onurlu. Hep böyle bir tuhaflık işte. Şairliği ve yalnızLğı sürekli büyükten bir uzaklık. Hep bunlarla büyüyor aşık olmak, sözsüz ve sessiz aşklar, böylelikle şiir evleri. Sevdiği kadına her gün mektup yazıyor Süreya, yazılacak şiirdeki dizeler çoğu kez mektuplarda bulunuyor. Bir bakıma mektup, yaşamın atar damarı. Aşkı, "aynı masada mektuplaşmak" olarak tanımlıyor, aşk ütopyası da mektupla ılgili: "Kendi mektubunun postacısı olan kız!" Ama nerde buluyorsa buluyor, o içlenme, hep tutuyor yakasından Süreya'nın. Süreya, en çok "yanlışlığın giderildiği" anda ağlıyor. Gölge gibi bir uzayıp bir kısalan yalnızlığıyla ilgili olmalı bu da. Süreya şöyle anlatıyor: "Filmlerde, hep o anda ağlarım. Diyelim oğlanla kız karşüaşır, birbirlerini iten trükler olur. Birleşirler, bir yanlışlık yüzünden ayrılırlar, sonunda yanlışlık anlaşılır, birbirlerine koşarlar. ürda aölarım. Yanlışlığın düzeltildiği anda ağlarım. Her ilişkide, çevremdeki tüm ilişkilerde, yanlışlığın giderilmesi önemlidir benim için. Aşklarda, dostluklarda. Dostluklar..." Yılların aşkı Scnıha ilc evlenilmiş, bir çocuk doğacak birazdan. Adı Ayçe, Ayça, Ayçiko... gibi olacak. Eskişehir de geçiyor öykünün bu bölümü. Çocuk gelecekken tam, Üvercinka çıkıyor karşısına Cemal Süreya'nın, sonradan en güzel aşk şiiri olacak sarışın bir kadın. Umarsız bir aşk bütün,mevzilerini düşürüyor. Ayça doğuyor, Üvercinka hastananenin kapısında Süreya'yı bekliyor. Tren garda Sureya'yı bekliyor. Ayça ağlıyor. Süreya, trene binip gidiyor, Istanbul'a, Maliye Müffettisliği sınavına. Kazanıyor sınavı. Ama sebebi oluyor Üvercinka. Bir ara, "Belki bundan sonra şiir yazmam" bile dedirtiyor aşk. Kimse Dİlmiyor bu kadını şimdi. Tanıyan yok. Ama sebebi Üvercinka. Seniha'dan ayrılıyor Süreya, yılların aşkından. Bir kolu yeniden kırık Süreya'nın, içlenmekte bu kez de usta. Böylece, hep baharmış gibi sanki, debisi yüksek bir nehir gibi, gürül gürül gidiyor Süreya'nın yaşamı. Filmin sonunda Süreya gidıyor. Onun gidişi var ya, "Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor / Bütün kara parçalarında / Afrika nariç değil" "Şairin Havatı Şiire Dahil" adlı çalışmanın yazılı bölümü kadar, kitabın sonundaki fotoğraflar da bakmalık. Süreya'nın o yandan duruşu, o bakışı, o yarım gülüşü, fıyakanın 1700 türü. Yani bütün kadınlar haklı, Üvercinka dahil!* Sebebi Uverclnka Şairin Havatı Şiire Dahil Cemal Süreya'nın şiiri olağanüstü oir canîılıkla sarmaş dolaştır. Gene de sanatla yaşam ilişkilerini, bu ilişkilerin çeşitli katmanlannda soluk alan doğrularla yanlışları, ancak 'sanat dedektiferi' ortaya koyabilir kılı kırk yaran çalışmalar sonunda...birbirine yakın ve birbirine uzak yaşamla sanat evrenlerinin içyüzlerini eerçeklerin bir yerlerine saklanan tuzakları, yanıltan parıltıları onlar sezerler. încelemeci Feyza Perinçek ile öykücü Nursel Duruel, bu oldukça güç işin üstesinden gelmişler, Cemai Süreya'nın yaşamıyla sanatının birleşip ayrıldığı noktaları saptamışlar. MUZAFFER BUYRUKÇU O haşmetli Mülkiye resmine yine uzaktan Dakıyor. Süreya'nın her zamanki dışarda duruşu, Mülkiye'de de sürüyor. Süreya, dışardalığını kitapta şöyle anıatıyor: "Camia içinde biraz da yabancı gibi geçirmişimdir o yılları. Küçük bir entellektüel grup dışında, fakültede beni pek tanımazlardı. Sınıfta bile durumum, hele ilk yıllarda öyle sayılırdı. Hiçbir hocamla, sınav dışında yüzyüze geldiğim, konuştuğum olmamıştır. Hiçoir etkinliğe, hatta hemen hemen hiçbir eğlenceye katılmadım. Öğrenci derneği genel kurulCUMHURİYET KİTAP SAYI 313 Kendi mektubunun postacısı olankız E lbet kimsenin yaşamı kimseye benzemez yüzler gibi, mizaçlar gibi, sesler gibi, yürüyüşler gibi; bunlara eylemlerini, insana yaklaşımlannı, tutumlarını, dünya eörüşlerini eklemek gerekir ve bu sayaıklarımın hepsi bir çerçeve içinde bütünleşir. Yaşanan serüvenlerin bir bölümü geniş bir zamana yayılarak dışa vurulur; söze dökülür, anlatımlara malzeme yapılır, bir bölümü de belleklerde korunur ya da çok özel anlamlar taşıdıkları için 'giz' adı altında saklanır. Ama yaratıcıların durumları aynıdır. Onlar, dünyada olup bitenleri, çağlarındaki kaynaşmaları, topumlarındaki sosyal, ekonomik ve bireysel gelişmeleri, çöküşleri kendi süzgeçlerinden geçirerek yorumlarlar, sanata dönüştürürler. Bu çabalarının başarı sağlaması, bireylerin kıpırdadıkları her durumu SAYFA 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle