Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
/ N N M IncaUm* Ç*v.t S«rpil DurakAbdvllah Yılı IAMUSAL İNSANIN ÇÖKÜŞÜ/Rıchard Sennett Kendi alanlarında çığır açan, onlarla hesaplaşmadan yeni bir şey söylemenin zor olduğu kitaplar vardır. Richard Sennett'in düşünce tarihinin başyapıtlarından biri olan Kamusal İnsanın Çöküşü böylesi bir kitaptır: Tarihten sosyolojiye, psikolojiden antropolojiye entelektüel bir şölendir. Daha önce Otorite adlı kitabını yayımladığımız Sennett, Kamusal insanın Çöküştfnde özgünlük ve entelektüel derinlikle kamusal hayat ve özel hayaf arasındaki dengesizüğin nedenlerini ve bu dengesizliğin yol açtığı sorunları inceliyor. Ona göre, hayatın, aile ve yakın dostlar dışındaki parçası olan "kamusal hayat" bir zamanlar "hayat dolıTydu ve kişiler için çok önemliydi. "Yabancı"larla duygusal bağlar kurarak insanın oyun yeteneğini çoğaltan, toplumsallaşmasını/medenileşmesini sağlayan bir kamusallık vardı. Bütünlüklü ifadesini 18. yüzyıl Avrupa şehirlerinde bulan bu kamusallık zamanla ağırlığını yitirerek yerini "özel hayaf'a bıraktı. Kamusal hayat artık özel hayatın gerektirdiği oranda önemli olmaya başladı. Sennett, bugün, tanımadığımız ama aynı şehirde yaşadığımız insanlarla kurulacak çok boyutlu ilişki ve hazlardan yoksun kaldığımızı söylüyor ve şu soruları soruyor Yabancı, nasıl tehdit edici bir unsura dönüştü? Sessiz kalarak seyretme, kamusal hayatın tek yolu haline nasıl geldi? Yalnız kalma, bir hak olarak nasıl oluştu? Özel hayat ilgi odağı haline nasıl geldi? Politikacıları neden yaptıklarına ve programlarına bakarak değil de kişisel özelliklerine göre değerlendiriyoruz? Evlerimize özen gösterdiğimiz halde sokaklarımız neden pis? Sennett, kamusal alanların yaşanan mekânlar olmaktan çıkıp gelip geçilen yerlere dönüşmesiyle yüreklerimizi sevgili ve dostlarımızın dışında kimseye açamadığımızı, özel hayatına kapanan kişiliklerimizin giderek güdükleştiğini, başka insanlarla oyun oynama yeteneğimizi yitirmemizin bizi nasıl eksilttiğini tarihsel/toplumsal bir perspektifle işliyor. Bu süreci Balzac ve Diderot'nun yazılarına, Paganini ve Liszt'in müziğine, tiyatro ve izleyicinin davranışlarına, mimariye, Dreyfus olayına ve Richard Nixon'ın kariyerine, özel ve kamusal hayatın konuşma ve giyim biçimleri gibi gündelik örneklerine bakarak anlatıyor. Modernlikle birlikte özel hayatına tutsak olan insanın kamudaki sessizliğini, yalnızlığını, yaşayan değil seyreden bir insan haline gelme tarihini inceliyor. Sennett, bütün bunlara rağmen umutsuzluğa kapılmıyor. Yitik bir kamusal cenneti hayal etmek yerine, kişilerin yakın dostları arasındaki kadar rahat ve güvenli olduğu, oyuna önem verdiği, nezaketi elden bırakmadığı bir ortamda, şüpheyi en aza indirerek "ötekini tanıma"nın imkânlarını araştırıyor. Sokakta "ötekı'Yıe "merhaba" demek isteyenler için... Incalant* Çev.ı Hakan Atalay BELLEĞİNİ YİTİREN TOPLUM/Russell Jacoby APLER'DEN lAIHO'E KONFORMİST PSİKOIOJİNİN ELEŞTİRİSİ Aydınlanma'nın düz bir hatta ilerleyen bir tür gözü pek "kara tren" olarak tarif ettiği Tarih'in acınası halinden kimi sorumlu tutmalı? Aydınlanma projesini hazırlayanlar bu kendinden emin ilerleyişin bir bumerang gibi dönüp kendi tariflerini vuracağını bilebilirler miydi? Günümüzde ilerlemeyi anlatan öykülerin tasarlanmasında katkısı bulunan düşünceler tam da ilerlemenin kurbanlarına dönüşmüş bulunuyor. Modern düşünce, Tarih'in sona erdiğini ilan etmek zorunda kalarak kendi kendisine ihanet etti: Fenomenleri, düşünceleri, zaman ve mekân içerisine yerleştirerek sınıflandırmaktan başka bir iş göremez hale geldi. Bu oyunu çok önceden sezip karşı duranlar, düşünce tarihinde kırılgan, kolay incinebilir birer dev rolünü şu ya da bu şekilde üstlenenler oldu elbet. Jacoby bu mütevazı devlerden birini, Freud'u yeniden gündeme getiriyor. Freud'u tarihsel ilerleme tasarımının yol açtığı tarihsel görecelikçiliğin en önemli kurbanlarından biri haline getiren liberal revizyonizmin kısır vizyonunu parçalayıp atarak kurtarma yönünde küçük, ama nitelikli bir müdahale gerçekleştiriyor bu kitapta. Jacoby, Freud'un damgasını vurduğu psikoanalizin dün olduğu gibi bugün de yıkıcı ve devrimci olan kavramlarının ardıllarınca nasıl bastırıldığını ve unutturulduğunu analiz ediyor. Freud'un ardıllarının, psikoanalizin devrimci çekirdeğini oluşturan libido, bastırma, çocuk cinselliği gibi kavramları bir tarafa bıraktıklarını söylüyor. Bireyin toplumdan ayrı bir "ya toplumla uyumluluk ya da uyumsuzluk" belirtileri gösteren mekanik ego gibi ele alınmasının, bireyin en derinlerinde barındırdığı toplumun gözden kaçırılmasına ve böylelikle araştırmaların ikici bir şema içerisinde kısılıp kalmasına neden olduğunu savunuyor. Jacoby, bizzat Freud'un çalışmalarının yanı sıra, ağırlıklı olarak Adorno ve Marcuse'nin Freud yorumlarından aldığı destekle psikoanalizin revizyonistler tarafından bir ego psikolojisine, bir iyileştirme tekniğine indirgenmesinin tarihe ve topluma sinmiş olan tahakküm örüntülerinin mazur gösterilmesine yaradığını ortaya koyuyor. Adler'in ve onu izleyen "ego teknisyenleri"nin psikoanalizin eleştirel/devrimci özünü borçlu olduğu birey ve baskıcı toplum, haz ilkesi ve gerçeklik ilkesi arasındaki uzlaşmaz çelişkileri törpülemelerinin nasıl da bizzat nevrozun kaynağında yatan baskıcı toplumun değerlerinin yüceltilmesine hizmet ettiklerini vurguluyor. Jacoby'nin kitabı, günümüzde Sol politikanın mikro ve makro düzeyleri arasında kurulacak bağlantıların izlemek zorunda kalacağı dolayımları bireyden harekeıle ortaya sermesi bakımından, burjuva toplumdaki tahakkümün hem birey yakasını hem de toplum yakasını eşanlı sorgulama çabasında olanlar için elzem bir kılavuz sunuyor. Baskının unutturmayla, unutmanın baskıyla ittifakından doğan Tarih'e direnmenin yollarını arayanlara... BÜLME/Henri Bergson (OMİĞİN ANLAMI ÜSTÜNE DENEME r«ı««f* Ç«v.< Yaşar Avuıtf Gün boyu üstünde düşünmeden yaptığımız edimlerden biridir gülmek. Peki ama gündelik hayatımızda bizi güldüren şeyler nelerdir, kimlere güleriz? Okuduğumuz veya seyrettiğimiz bir yapıtta komik olan nedir?.. Bu sorular üzerine düşünmeye başladığımızda gülme ediminin hiç de o kadar anlaşılır olmadığını, Aristo'dan günümüze derin düşünmelerin konusunu oluşturduğunu fark ederiz... Henri Bergson Gülme adlı bu denemesinde bizi bu soruların cevaplarıyla karşı karşıya getirmekte, hayatın ayrıntıları üzerinde düşünmeye davet etmektedir. Komik olan şey doğada değil, insanda vardır. İnsan bedeninin çeşitli durumları, jest ve devinimleri, bu bedeni bize basit bir makine olarak düşündürttüğü ölçüde gülünçtürler. Dolayısıyla yaşamın iç yumuşaklığına uymayan bir katılığın olduğu yerde, kılık değiştiren bir toplum, komik vardır. Komik, özden üstün olmak isteyen biçimdir; dikkatimizi insanın ruhsal yanından çok bedensel yanına çeker. Bir kişi bize ne zaman bir nesne izlenimi verse güleriz. Yineleme, tersine çevirme, rollerin değişmesi, yaşamın makineleştirilmesi... Doğallığı bozulmuş her düşünce ve davranışta komik bir yan buluruz. Kişinin toplumla uyumsuzluğu (dikkatsizlik), izleyicinin duygulanmaması ve istemdışı, bilinçsiz devinim gülmenin temel koşullarıdır. Bir insan başkalarını ve kendini tanımadan ne onlara ne de kendine uyum sağlayacağından katılık, özdevinim, dalgınlık, topluma uyumsuzluk ortaya çıkar ve komik bir karakter oluşur. Gülme'de özel olarak cevabı aranan soru, topluma uyumsuzluğun neden gülmeye yol açtığı sorusudur. Hayatın ayrıntıları arasında kaybolmak isteyenlere... AYUNT1 Pıyer Lotı Cad 17/2 34400 Çemberlıtaş/lstanbul Tel (0 212) 518 76 19 Fax (0 212)516 45 77 AYRINTI YAYINLARI GENEL DAGITIM PİA ISTANBUL : Klodlarer Cad Bınbırdırek Sk lletışım Han No 7/3 34400 Cagaloğlu Tel (0 212) 638 55 45 638 55 71 638 55 75 Fax (0 212) 517 71 57 517 71 58 ANKARA Selanık Cad No 72 06640 Yenışehır Tel (0 312) 417 78 35 Fax (0 312)425 06 82 IZMIR • 859 Sk Saray Işhanı No 1/8 35250 Konak Tel (0 232) 483 10 40 Fax (0 2 3 2 ) 4 8 4 46 65