Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kapak konusunun devamı. Bakıyor ki ölmüş. Bu parçayı Kanın Sesi'nde yazdım. Yani Kimsecik dizisinde. Bu üçlü dizi ailemin göçünü ve benim çocukluk yıllarımı anlatır. Ama roman söz konıısu burada, otobiyografi değil. Nasıl Ince Memed'in kendi yaşamımla ilgisi varsa ne kadar olabilirse bu da ailcmin yaşamından yola çıkarak yazdığım bir roman. Hikâye şu: O çocuğu bulııyorlar, diriltiyorlar. Babanı evlat ediniyor bunu. Sonra da babamı vuran adam, adı Yusuf... Yine Meryemce'ye döncrsek, işjn ilginç yanı, Ortadirelt'te Çukurova'ya indikleri vakit Meryemce en güzel elbiselerini giyiyor. "tndik ya! Geldik ya!" diyor. Büyükannem gibi biraz. Oğluna, vani babama diyor ki "bana çok güzcl bir ev tutacaksın, badanalı ralan". Ondan sonra anama diyor ki "Bcni tertcmiz yıkayacaksın, saçlarımı kınalayacaksın. En güzcl clbiselerimi giydireccksin. Gerdanlıklarımı, halhallarımı, hırızmalarımı takacaksın !". Anam bütün bu söylediklerini yerine getiriyor. Büyükannem namazını kılıyor, sonra cvin önünde otııruyor. Sabahleyin ııyandıklarında bir de bakıyorlar ki ölmüş. Bu olay yer etmiş bilinçaltımda. Yıllar sonra Ortadirek'i yazarken aklıma geldi. Meryemce'ye de, büyükannem gibi, en güzel elbiselerini giydirdim. Bir başka trajcdı daha var yaşamında. Rahan gözünün önünde öldürülüyor ve bir siire dilın tutıduyor aenın, konuşamıyorsun. Ben bu olayı, seınnle ilgılı 'yazılarımdan birinde, sonradan yazacağın romanlann "psikolojik dınamig'i" olarak yorumlatm^tım. Sonradan bıınca çok, böylesine ıtzıın soluklu romanlar yazman, sankt çocukluğunda yaşadığın bu dil tutuklug'undan bir anlamda öcalmaydı. Frcud'çu bir terim kullanmak gerekirse, bir "compensation'du. Belkı aşırı bir yorıım, ne dersin? Bu olayın seni çok etkıledıg'ı bir gerçek. Ve sonunda türkü söyleyerek bu tutukluktan kurtulduğuııu bilıyorum. Türkü söylüyordum ama, asıl neden o değil. Sonra büyük bir doktora, aynı zamanda hikâye yazarı E Celâlettin Göktulga'ya sordum. Büyük bir uzmandı, doğru söyleyebilir. "Fizik kuvvetlendikçe, sinirier kuvvetlendikçe gcçebilir" dedi. Biliyorsun babamı vurdular, gözümün ö n ü n d e , camide. Anam sırtına aldı beni. Sabaha kadar bağırdım. "Yüreğim yanıyor!" diye. Ve sabahleyin konuşamadım. Bu böyle oniki yaşıma kadar sürdü. Yani ilkokulda hiçbir zaman tahtaya kalkmadım. Sonra birdenbirc geçti, nasıl geçtiğini de bilmiyorum. Bence bir yakış,tırma söylediğin. Bir romancının başka bir nluşıımdan gelmesi gerek. Bcn de sembolık olarak böyle düşünmü}tüm zaten Çuktırova yıllarım aşağı yukarı hılıyortız. Birçok iş/er yaptın. Yaşammdakı bir ba^ka $ok da Istanbul'a gelışın olmalı Santyorum \\tanbul'a ılk gelışin 1950'lerde . Hayır 1946'da geldim ilk kez. llavagazı memurluğu yaptım bir süre. "GazüH" diye bağırıyordum kapı kapı dolaşıp. tstanbul'u mutfak mutfak bilirim. Peki Cumhuriyet gazetesirte röportaj mııhabıri olarak ne zaman girdin ? Yeniden d ö n d ü m kasabaya. • 1947'de Kadirli'ye. 48'de iki hikâye yazdım. "Bebek" ve " D ü k k â n c ı " . 51'de "Hüyükteki Nar Ağacı"nı yazdım, ilk romanımı. İlk hikâyemi de, "Pis Hikâye", 194445'dc askerdeyken yazdım. Çok rahattım orada. Dostoyevski'yi de orada okudum, Talas'da. Bir de tutukluluk var galiba, kısa süren bir tutukluluk dönemi. On yedi yaşımda girdim hapise. On beş gün kadar Pamuk Pazarı KarakoSAYFA 4 "•" Yasar Kemal lu'nda. Abidin Bey çıkarttı beni. Abidin Dino olmasaydı daha çok yatabilirdim. Sonra Kozan Hapishanesi'nde yattım, üç ay kadar. Bütün Dostoyevsktler'ı askerde okııduğunu söylediu Bu okuma tutkustı ııa\tl oluştu pekı3 On yedi on sekiz yaş,ındaydım. 1 lapishaneden çıkmıştım, solcu olarak tanınıyordum. Halkevi başkanı Dr. Kemal Satır'a gittim. Ramazanoglu Kütüphanesi vardı, otuz bin ciltlik. Kimscnin gittiği de yoktu. Orada bir me muriyet verdiler. Birkaç yıl çalıştım. 1 lomeros'u da ilk kez bu kütüphanede keşfettim. Ahmet Cevat'ın çevirilerindcn. Dışarıya kitap verilrnczdi. Ilk defa bu kuralı ben çiğnedim. Orhan Kemal'le yeni tanışmıştım. Ona Goriot Baba'yı verdim. On beş gün onda kaldı kitap, okuduktan sonra geri getirdi. Eski Yunan klasiklcrinin çogunu da o kütüphanede okudum. Çukurova tarihi üzerine de çok kitap vardı. iki üç yıl dıırmadan okudum. Iş güç yok. Kütüphanede bir oda verdiler, orada kalıyordum. Sabaha kadar okuyordum. Klasikler ve Batı edebıyatıyla tanıy man böyle oldu demek. Ya halk edebıyatıyla? Bu alanda folklor araştırmalart yaptığını bıliyoruz. • Evet, ilk kitabım Ağıtlar'dır. Bir folklor derlemesi. O zaman Çukurova'da hcr kadın mutlaka bir ağıt yakardı. Büyük bir olay olunca. Mesela "Vay Anam Kurası Ağıdı". On beş on altı yaşındaki çocukları alıp Birinci Dünya Savaşı'na götürüyorlar. "Vay anam!" diye aölayarak gitmişler. Onun için ağıdın adı "Vay Anam Kurası". Bu a&ıtlarııı romanlarında önemli bir yerı var. Akçasaz'ın Ağaları'nda ör neğın, ya da Ortadirek'te Yemen'le ılgıli ağıtlar Demek kt bu folklor derlemelerı, bir ölçüde, ileride yazacağın romanlara »talzeme uığladı. • Bu ağıtlar o güne dek hiç derlenmemişti. Tekerlemcler çok az derlenmişti. Ben iki şeyin üzerinde durdum. Tckerlemeler ve ağıtlar. Bir de Karacaoğlan'ın yayımlanmamış şiirleri üzerinde durdum. 1 lalen Ağıtlar'ın genişletilmiş yeni basımını hazırlıyorum. On altı yaşında başladım bımları derlemeye. Zaten bir halk şairiydim ben. Türkülerim söylenirdi Çukurova'da. Diğer halk şairleriyle yarısıyordum. Scn de halk jairlerı gıbı \az eşliğinde tnı söylüyordıın şttrlerını? Sabaha kadar bir aşık söylerdi, bir ben söylerdim. Ne tür şeyler? Örneg'ın Karacaoğlan'ın hayat hıkâyesı gibı mü • Hayır... Kendi yaratılarımdı. Bir de Köroğİu. Çok iyi anlatırdım Köroğlu destanlarını. Köylüler çözülürlcrdi. Kolay de^ildir köylüyü çözmek. Yıne ag'ıtlara dönehm dilersen. Dog'açlanıadan mı söylenıyordu agıtlar? Tabii... tabii. Olenin kişiliği üzerine söyleniyor. Kim vurduysa, hem vuranın hem olenin üzerine. Atları varsa atlarının üzerine. Bak "Vay Anam Kurası Ağıdı" şöyle başlar: Gene kavga seslcniyor/ Onaltılı isteniyor/ Gidenlerden biri gelmez/ Silahları paslanıyor". Sonra meşhur "Binbaşılar binbaşılar/ Tabur taburıı karşılar/ Yağmur yağıp gün deyince/ Yatan şehitler ışılar" Ja var... Çukurova'da derlediğim bir agıtta da, ölen oglu için anası "Benim oğlum ölürkene/ Çiçekler çıgrıştı açtı" diyor. îstersen Köroğlu'na geçclım.KöroSlu'nun çcjitlt rivayetlerinı bir a$ık gıhi söylediğinı az önce belirttın llangi rivayetlerı kastediyordun acaba? Bilinen bir Çukurova rivayetı de var mı? • Birkaç Çukurova rivaycti var, bir Bir Edebiyat Devi tane değil. Mesela Güdümen Ahmet diye biri vardı. Çukurova'da, Kadirli'nin Kazmaca köyünden Güdümen Ahmet. Güdümen Köroğlu'nun keleşlerinden biridir. Öylesine iyi söylerui ki, ona Güdümen adını koydular. Benim de, babamın da dostuydu. Çolak Ökkeş vardij Osmaniye'nin Arapd köyünden. "Oksiiz Oğlan"ı, "Mayıl Bey"i söylerdi. "Aşık Garip"i en iyi söyleyense, Osmaniye'nin Hırmıtlı köyünden \ lasan diye birisiydi. 1 lâlâ yaşıyor. Ondan sonra en iyi Köroğİu söyfeyen Küçük Memet'ti. Osmaniye'nin Cîebeli köyünden. Çok güzel saz çalar, bizim köye gelir, günlerce Köroğİu söylerdi. Bnnarda, kayalıkların orda, ateşler yakılınea. Bütün köy, çoluk çoeuk, gcnç yaşlı, onu dinlerdik. Murtaza Emmi dc vardı. O da Gebelı köyünden, büyük ıısta. Çok yaşlı bir adamdı. O da söylerdi. Diyeceğim, Çukurova'da çok büyük destancılar vardı. Ben tbrahim Giinekçi'den derledim Köroğlu'nu. Karacaoğlan'ın hayat hikâyesini de o anlatmıştı bana. Ben bu ustaların çıraklığını yaptım işte. En iyi Köroğkı söyleyenlerden biriydim. Elime bir değnek alıp köylere giderdim. Saz çalmadan, değnekle söylerdim destanları. Neden? Saztn yok muydu? • Anam sazlarımı yakıyordu, aşık olacak diye. Büyük bir Kürt destancısı vardı, Abdali Zeyneki, Yer Demir Gök Bakır'da geçer onun hayat hikâyesi, hem kendi büyük şairdi, hem destanlar söylerdi, büyük destanlar. Evde onunla çok övünürdük. Yüzlerce Kürt destanı bilirdi. Kürtler'in Homeros'u diyebiliriz Zeyneki için. Bizim eve de gelip türkü söylemişti. Çocuklarla oynarken övünürdüm, Abdali Zeyneki bizim cve gelip saz çaldı diye. Bana saz öğretmişti. Anam gelip kırar, bilemedin yakardı sazlarımı. Koca Sadık Ağa'nın oğlu nasıl şair olurj' diye. Hem övünür hem küçiimserdi. Bu yüzden saz çalamadım ne yazık ki? Senin Köroğlu'nun Ortaya Çıkışı'nı bilinen dığer Anadolu rivayetleriyle kar^ıla^tırdun, Utanbul, Erzurum ve Maraş rıvayetlerıyle... llcpsinden de* CUMHURİYET KİTAP SAYI 354