25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Toplumsal ve sürekli olanı anlamak Utanç Bitti, 1945 doğumlu W I. A/' Anja Meulenbelt'in özyaşam öyküsünden yararlanan bir yan biyografik roman. Yarı biyografik, çünkü Meulenbelt, yaşamındaki ayrıntıların, anlatımını destekleyeceklerini seçmiş. Hollanda kadın hareketine aktif bir feminist ve yazar olarak katkıda bulunan Meulenbelt, romanında, yazılış sürecini anlatırken, geri dönüşlerle veriyor özyaşam öyküsünü. Anja Meulenbelt'ten yan biyografik bir roman: "Utanç Bitti" a cim yok artık, at gözlüklerim yok, kabuğunu kaybetmiş bir midye gibi ortalık yerde duruyorum. Kendine acıma? Elbette. Bir kendine acıma denizi içinde yüzebilirim, içinde domuzların çamurda yaptığı gibi debelenebüirim. Kindarlık. Evet, o da mevcut. Ama utanç yok. Utanç bitti." (s.24) programı" bulup, çocuğu ve erkek arkadaşıyla birlikte katılmak için başvuruyor. Tiyatro konusunda yaptığı çalışmalar ona yaratıcı yanını keşfetme olanağı veriyor. Bundan sonra bu tür çalışmalarla hem yaratıcılığını geliştirecek, hem yaşamasını sağlayacaktır. Blllnç Aşaması Anja'nın öyküsü, yeni aşk, iş ve politik gruplar arasmdaki çahşmalarıyla sürüyor. "Siyah Panterler"den "Sosyalist Gençlik " gruplar ma y aşadığı deneyimler onu büinçlendirir. Bu bilinçlenme, sosyalist gençlerle gerçek işçiler arasındaki teori ve pratik çelişkisinden, Kara Panterler hareketindeki militanların yataklarında vurulup, gazetelerde çatışmada öldükleriyle ilgili haberlerden başlıyor. Cinsel devrim denilen harekete kadar uzanıyor. Sol gruplarda eleştirel davranıldığında, yapıştırılan "burjuva" etiketi, sendikalarda yapılan çalışmalarda kadın olduğu için baştan küçümsenme gibi tavırlar yurdumuzdaki her aydın kadının yaşayacağı sıradan olaylar. Cinsel devrim denilen olayın da hiç devrim olmadığı, eşitliğe ve sorumluluğa dayanan birliktelikleri sağlamadığını da yaşıyor. Duygusal sorunlar, bilinçlenmeyi sağlayan olaylar, Anja'nın oğlunun sorunlarıyla uğraşmasını engellemiyor. Onu geçindirmek, kreşe devamını sağlamak için de ayrı bir savaşım veriyor. Oğlunun sorumluluğunu bilinçle taşıması ve kurumlarla verdiği savaşım ayrı bir bilinçlenme dönemi sayılabilir. Tflrk Kadınının Gözüyle Anja'nın öyküsünü okurken, ister istemez, "bu öykü Türkiye'de de geçebilirdi" diye düşünüyorsunuz. "Ama böyle mi sonuçlanırdı?" Yanıtıni2 hemen "hayır" oluyor. Bu "hayır", Batı toplumunun bizden daha ilerici ya da kadınlara daha iyi davrandığından değil. Batı toplumlarında, özellikle Hollanda'da kadının ve gericilerin kendini geliştirmek için fırsatlar yaratabilmesine oİanak tarunmasından. Kocasının tembelliği ve kötü davranışlarına yoksulluk da eklenince, genç yaşta, ayrılıyor Anja. Çocuğunu alarak önce ailesinin yanına gidiyor. Liseyi bitirmeden de devanı edilebilen "sosyal danışmanlık yüksek okuluna" yetenek sınavını kazanarak giriyor. Gençlikle ilgili programlara konuşmacı olarak katılıyor. Anja, bu sırada alamadığı sosyal yardımlar konusunda, bürokrasiyi eleştiriyor. Daha önce hiç çalışmadığı için "işsizlik", bir kez evlendiği için "evlilik dışı çocuk yetiştiren annelere verilen yardım", üniversitede okuduğu için çocuğuna kreş yardımı, kocası Hollanda tabiyetinde olmadığı için boşanmak için bedava avukat desteği bürokrasiye takılıyor. (Türk okuru, bizde bürokrasi var ama neyse ki böyle sosyal yardımlar yok, diye keyiflenebilir) Anja, çocuğuyla bağımsız yaşamaya başlıyor. Bir eğitim merkezinde çalışıyor. Gençlerle kurduğu diyalog ve bağımsızlığı (yeterince sevimli davranmadığı) yüzünden bir süre sonra işinden oluyor. Bir süre sonra, yeni erkek arkadaşıyla birlikte, Halk Yüksek Okulu'nda "sübvansiyonlarla finanse edilen üç haftalık bir çalışma Anja Meulenbelt ve oğlu var da, kadın eşcinselliğine de değindiği belinilen kitabın yazarı hakkında uygunsuz fikirlere kapılmıyorsunuz. Yan Blyografl Yan ElaşUrel Bir Roman Utanç Bitti, 1945 doğumlu Anja Meulenbelt'in özyaşam öyküsünden yararlanan bir yarı biyografik roman. Yarı biyografik, çünkü Meulenbelt, yaşamındaki ayrıntıların, anlatımını destekleyeceklerini seçmiş. Hollanda kadın hareketine aktif bir feminist ve yazar olarak katkıda bulunan Meulenbelt, romanında, yazılış sürecini anlatırken, geri dönüşlerle veriyor özyaşam öyküsünü. Bu yaşam öyküsü ergenlik yılları, hamile kalınması yüzünden genç yaşta yapılan evlilik ve yarım bırakılrr.ak zorunda kalınan eğitimle başlıyor. Kadın hareketine bir sosyalist olarak katdmayla sürüyor. Yaşanan cinsel deneylerin sonunda kadınlara cinsel yakınlık da duyulan bir kadın hareketiyle sonuçlanıyor. Yazar anlattığı hiçbir olayı, olaym hareketliliği ya da duygusallığı, çekiciliği yüzünden anlatmıyor. Eleştirel bakışı hep sürüyor. Kurumlar, eylemler, davranışlar ve kendisi bu eleştirel bakıştan kurtulamıyor. Bu bakış belki utançtan kurtulan: "Kendi ezilişimin ayrıntılarım, diğer kadınların acdarının gündelik ayrıntılarını çiğ bir projektör ışığının altında on kez büyütülmüş gibi görüyorum. Buna karşı diren SENNUR SEZER tanç bitti" yargısını kâğıt üstünde gördüğünüzde bir değil birçok soru üşüşüyor aklınıza: Utanma duygusu mu yitirildi? Bu yitim kişisel mi, toplumsal mı? Yoksa utanılacak bir şey mi kalmadı artık ? Arınmış bir dünyaya mı ulaşıldı? Ancak arınmış, saf kişiler utanmayı bilmez. Bu masumluğun kitabı mı? Neyse ki, alt başlık yetişiyor imdada: "Kişisel bir anlatı." Kitabın yazarı Anja Meulenbelt. Dilimize 1987 yılında Erman Demirci'nin çevirip, Yazın Yayıncılık'ın yayımladığı Feminizm ve Sosyalizm'in yazarı Anja Meulenbelt. Kitabın ilk sayfasında Meulenbelt'le ilgili bilgileri okuyunca (kadın hareketine katkısı, yazdıklan vb.) kapak resminin kitapla ilişkisini pek anlayamıyorsunuz. (Kapakta çıpİak göğüslerinin uçlarını tutan bir "vamp" var) Sonra "belki, kitabın adının çağrışımım destekleyen ticari bir kapak seçilmek zorunda kalınmıştır" diye düşünüyorsunuz. "Belki kitabın orijinal kapağı da böyledir." Neyse ki arka kapakta yazarın oğluyla bir resmi 11 u önemli Olan Anja'nın anlattığı öykülerde, Hollanda'da satışı ve kullanımı serbest olan uyancıuyuşturuculardan, içkiye, özgür sekse kadar pek çok toplum için tabu sayılacak konular var. Önemli olan, Anja'nın bütün bu konulara saplanıp kalmaması. Yaşamak için bir amacı olduğunun bilincinde bir yaşama savaşı vermesi. Bu savaşta, elbette, sosyal kurumların desteğinin payı var. Yoksa ne sokaktaki, ne örgütlcrdcki "erkek" tipi, Türkiye'deki erkek tipinden çok farklı değil. Onlar da siyahlar için yapılan bir eylemdeki kadınları "siyahlarla yatmak istemekle" sendikalarda görev alan "yalnız kadınları" "aranmak"la suçlayabiliyorC U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 8 8 S AYF A 16
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle