Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
nim de işimdir. Hem nesneleri bildiğimizi söyleyemeyiz, böyle bir söz çok su götürür. Adlandırmakla yetinmişiz onlan. (Adlandırmak ise ölümdür, biliyoruz.)Bilmiyoruz nesneleri. Yalnız görüyoruz. Bir çakıl taşı gizler yumağıdır. Anlatamadığımızdır, söyleyemediğimizdir nesneler. Rimbaud nesneleri gördü, tanıdı. Daha ötesine de gitmek istedi. Bunu bir görev bile bildi. Bana bu görünen dünya yeter. Onu bir söyleme dönüştürmek, söylem yapmak, budur benim işim. Bunu tek tanrı olan dille yapar. Dünyayı dilin sınırladığını, dünyanın sınırları dediğimiz şeyin dil olduğunu biliyoruz artık. Ama sözcüklerin dünyayı gerçekten de gördüğünü, algıladığını, betimlediğini söylemek de zordur: 'Bir harita arazi değildir.' Hem böndür sözcükler. Kendi dışına çıkmayı göze alamazlar, azla yetinirler. Fırtınalara, kasırgalara kaparlar pencerelerini. Yerlerinden oynatılmadıkça, çamurlarda belenmedikçe, yeraltlarına girip çıkmadıkça, rüzgârlara tutulmadıkça bir işe yaramazlar. Tek anlamda diretirler. Yan anlamlarını göstermekten, açmaktan çekinirler. Gösterdiklerinin dışındaki her şeye kapalıdırlar. Söylenmeze, anlatılmaza, betimlenmeze yanaşmalar. Renklerin dilinin sözcüklerin dilinden daha bayındır, daha görkemli olduğunu Rimbaud buldu. Sözcükler Aztekler için 'siyah' rengin hem karanlığı, hem soğuğu, hem ölümü, savaşı, hem de kuraklığı simgelediğini bilmezler. Duygulara, duyumlara açılmaya, onlara yeni bir anlam vermeye çahşmazlar; bilmedikleri her şeye gözlerini kaparlar. Şairler sözcüklerin bütün bu bönlüğünü, bağnazlığını, (evet bağnazdırlar da, 'arzununkaranlık nesnesi'ne yüz çevirirler), basC U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 198 kıcılığını, anamalcılığını (anamalcıdırlar da) bilirler; bu yüzden yeni sözcükler, yeni diller peşindedirler. ömürlerini vermişlerdir sözcüklere gene de. Elbet sözcüklerinden adla rından sıkıldıkları, adlarını sevmedikleri olmuştur. Su, adını sevmediğini hep söylemiştir bana. Güneş de.Evet, betimlenemezlerde, anlatılmazlarda, söylenmezlerde gözüm. Sözcüklerle savaşım bundan. "Benzetmelerın sonu dünyanın sonudur!" Şiir için de mi? Anlamın yerine neyioturtuyorsunuz? Şeylere adlar koymasaydık, zamant olçmeseydik, hayvanlan evcilleştirmeseydık, hafifler miydik? Şair, yoksullugumuzu ve çaresızlıgımizi, dilbtlgtstm, fen bilimlertm, matematıg'ı ve birsürü "ışeyararscyi" reddettıg't ıçın mi bugünün cennetınden kovuldu ?Oyasak elmayı tsırmak sadece başka iairlere mı kaldı: "Bana öyle geltyor kt, olmadığım yerde mutlu olacagım hep. Baudelaire". Size de mioylegeliyor, öylegeldı > 'Benzetmelerin sonu dünyanın sonudur' derken benzetmelerden kurtulamayacağımızı anlatmak istiyorunı elbet. Bu, öte yandan, sözcüklerden kurtulamayacağımızı da söylemektir. Hem: 'İm Ad Değildi Daha'da ne diyorum: 'Sözcükleri kaldınn, dünya durur.' Evet, gene sözcüklere dönmek gerekiyor, ama dönmeyeceğim. Şairi bu dünyanın dışına atan nedene gelmek isterim. Şairi dışlayan yalnız siyasal iktidar değildir. Her türlü iktidar şairi dışlamıştır. Karşı, hayır diyen biridir şair. Hem yalnız siyasal iktidarın değil (siyasal iktidarın şairi dışlaması İlhanBerk ı Türk şair (Manisa 1918). Ga' zi Eğitim Enstitüsü Fransızca Bölümü'nü bitirdi (1945). Ortaokullarda Fransızca öğretmenliği (19451955), Ankara'da Ziraat Bankası Yayın Bürosu'nda çevirmenlik (19561969) yaptı; emekliye ayrıldı. Başlangıçta toplumcu anlayışla büyük kentin hareketli yaşamını, işçileri, kırsal kesimde tarım emekçilerini anlatan; yaşama, dünyaya beslediği sevgi, umut ve coşkuyu yansıtan şiirler yazdı. özgürlüğü, eşitliği konu edindi: İstanbul (1947 "Mitologyalar" adlı bölüm eklenerek İstanbul kitabı (1980) adıyla yapılan yeni basımı Behçet Necatigil ödülü'nü aldı.) Günaydın Yeryüzü (1952), Türkiye Şarkısı (1953), Köroğlu destan (1955). "İkinci Yeni" şiir anlayışının geçerli olduğu dönemde şiirin işlevini, şiirde anlamın önemini daha farklı biçımde değerlendirdi. "Güzelliği sadece görüntüye, benzetiye, giderek dile dayanan" bir şiiri savunurken "öykülü şiire" karşı çıktı, Çeviriler yaparak, antolojiler düzenleyerek Türkiye'de tanınmasına yardımci olduğu çağdaş Batı şürinden Arthur Rimbaud'dan seçme şiirler (1962), Dünya Edebi yatında Aşk Şürleri (1962), Dünya Şiiri (1969) etkiler aldı; anlam ve imge konularını bu örneklerin ışığında yorumladı: "Çağdaş şiir, yeni çeşitli güzelliklerin üzerine kuruluyor bugün. Ezra Pound'da görüntü, karanlılık; SaintJohn Perse'de dil, anlatım; Char'da usdışılık başta geliyor." Bu dönemdeki şiirlerinde Galile Denizi (1958), Çivi Yazısı (1960), Otağ (1961), Mısırkalyoniğne (1962) tarihsel kaynaklarla (încil, Homeros, Mezopotamya ve eski Mısır uygarlıkları) ügili imgelere geniş yer verirken Beyoğlu'ndaki azınlıklann yaşamını, İstanbul ve Ankara sokaklarından izlenimleri, cinsellik, doğa, sıkıntı, yalnızlık, ölüm temalarını işledi. Kül (TDK ödülü 1978), Deniz Eskisi (Yeditepe şiir armağanı (1982) vd. gibi yapıtlarında bu içeriği özellikle doğaya daha geniş yer vererek zenginleştirdi. Sanat adamlarını (Nigâri, Aşık Veysel), yapıdarı (Mai ve Siyah), nesneleri (kurşunkalem), bitkileri (ebegümeci), kentleri (tstanbul, Halikarnassos), doğayı (yeryüzü, dağ) ayrıntılara yer vererek tanımlayan, çağrışımlardan yola çıkarak yorumlayan ürünler ortaya koydu. Başlangıçta, şiirini birbiri üzerine yığılan uzun dizelerle kuruyor, destansı bir söyleyiş yolu izliyordu. İkinci Yeni'nin, dize işçiliğine önem veren anlatım özelliğini daha sonraki dönemlerinde de sürdürdü. Yer yer düzyazı anlatımına da başvurdu. Şifalı Odar Kitabı (1982), Galata (1985) gibi yapıtlarını şiirsel düzyazıyla kaleme aldı. Şiir üzerine düşünceleri ve gezi izlenimlerine Elyazılarına Vuruyor Güneş (1983) adlı güncesinde; özyaşam öyküsünde Uzun Bir Adam (1982) adlı kitabında yer verdi. Bütün şiirlerinden yaptığı seçmeler Kitaplar Kitabı (1961) yapıtındadır. Güzel Irmak adlı şiir kitabıyla 1988 yüında Sedat Simavi Vakfı ödülü, 1993 Edebiyatçılar Derneği Onur ödülü (Altın Madalya) aldı. • SAYFA 13