Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ülkü Karaosmanoğlu ilk kitabı "İsyanın Bin Yüzü"nde, 1980'lerde, büyük aydın kırımını ve savruluşunu yaşayan insanımızın sorunlarını anlatıyor. Karaosmanoğlu ile bir söyleşi ve kitabına ilişkin bir değerlendirme yazısı sunuyoruz. nüz bırakmışken, "Sen neden roman yazmıyorsun?" sorusuyla çarpışıverdim. Attila Ilhan, rüzgâra karşı direnen atkısını düzeltirken yüzüme baktı ve sorusunun cevabını bekledi. Şaşırdığım zamanlarda konuşamadığımı lyi bildiğinden olmalı, sözlerini sürdürerek yürüdü: "Senaryoyazdığın için kurguyu da biliyorsun. Hayal gücünün genişlığini ben büiyorum. Senaryolar gelir geçer, roman yaz." dedi. Dergiler çıkarıyorduk, hcrkes gibi çok işim vardı. Babam, Süleyman Üstün, Berlin'de yaşamak zorundaydı. Onu çok özlüyordum. Zaman zaınan babamın yanına gittün. Her gidişimde oralardan tek başına dönmek, babamı Berlin'de bırakarak dönmek, hakedilmeyen bir cezaya karşı duyulan sessiz ve derin bir iç sıkıntısıydı. Haketmek etmemek meselesi de değildi. Cezalandırmak, benim hiç anlanıadığım ve anlamak istemediğim bir duyguydu zaten. Hâlâ da öyledir. Birinin yüzüne telefon kapatmak bile, aslında telefonun diğer ucun şünüyorum. Düşünen insana yasak! Çok komik elbette ve yasaktan öte uygulanan cezalar da içler acısı. Bazen, işte böyle bilinen şeylerden sözediyorum nedense. Evet, bir Berlin dönüşünde uçakta, romanımın sonlarına doğru bir yerlerde geçen cümleyi düşünürken, hayır, hissederken yakaladım kendimi. tşyerinde çalışırken, kurgunıa yarayacak notlar alıyordum ara sıra. Kendi hayatımdan bağımsız, sadecc kafamın içinde dönup dolaşan bir dünya oluşuvermişti ve kahramanlarımla konuşmaktan, onlarla tartışmaktan, onların hayatına yön vermekten müthiş bir tad aldığımı farketmiştim. Sonrasını hatırlamıyorum Metin... Aslında sonrası, yazma aşaması çok daha büyülü ama hiç kimseyi ilgilendirmeyen bir büyü olduğu için anlatamıyorum. Roman okurken, en çok neyi seviyorum biliyor musun? Kendirnle başbaşa olmayı. Bu da belki bir tür kaçıştır. Kaçarsuı ve güçlenirsin. Çünkü duyguların sesini duyarsın. Roman yazmak benim için duygulann teyakkuz haline geçişidir. Roman tanımınm getirdiği disiplinle, duygular elekten geçer, rafine hale gelir. öğrendiklerin, Ülkü Karaosmanoğlu ile "îsyanın Bin Yüzü" üzerine.. rı ne kadar farklı olursa olsun, hepsinin birlikte çektiği, berbat bir dış ağrısı gibi sızım sızım sızlayan ortak duygulara sahiptiler. Bu duyguların bütünleştiğı sızının adı da, "yurthasret"iydi. Ayaklarının altındaki zemini çekip yokeden de işte bu hasretti. Ama içlerinde, "inançlannı" sorgulayanlarda vardı. Duygularınındürtüleriyle sorguladılar ınançlannı. Ve bazıları için gün geldi, inanıp da yarattıkları illüzyonun, duygular karşısına çekilen büyük bir setten, demir bir duvardan başka bir şey olmadığı apaçık görüldü. Hayatın ınanılmaz dinamiği karşısında duyguların sınavından geçmeyen inanç, ayaklarına takılıp kalan görünmez bir pranga olup çıkmışt ı. Sabitleşen, ordinatlan belli olan ınançları anlatmak kolaydır. öğrendiklerinizi yazarsınız, olur biter. Sizinle aynı görüşü paylaşan bir yayın organında da yayınlarsmız. Ama bitip tükenmeden kafanızın içinde dolaşan sorularınız varsa, yorulursunuz. Hele Sinan Ata gibi, Sevgi gibi, Bruno gibi insanl.ırla tanışırsanız daha da çokyorulursunuz. Birbakarsınızonlar, sadece inandıklarını değil, bütün bir inanç Durduğum yeri isaretledim ben... METIN CtLAL Roman senin için nedir? lnsanlar yaratmak, dünyalar kurmak ve ote«... "îsyanın Bin Yuzu" nastl tasarlandı, roman duşüncest nastl olustu? Bu arada sentn binkımtne katktda bulunduğuna inandığın yazarlar oldu mu ? Ük romanların edebiyat dünyasında nasıl karşdandığını bilirim. Biraz "İç dökme" aranır ilklerde. Nerey ekadar otobiyografik olduğu sorulur. Henüz romanı okumadan sorulacak sorulardır bunlar. Romanı okuduktan sonra o romanın yazınsal değeri veya nereye kadar otobiyografik olduğu yolunda okuyanlann kafasındaki sorular belirginleşmeye başlar. Roman dünyasının verilen emek açısındanhenuz emekleme aşamasında olduğumu bilerek ama çok yakından tanıdığım bu dünyanın "kim, nereye kadar?" sorusuna kendimce iddialı yanıtlar verebildiğimi de bilerek sorunu yanıdıyorum. Roman, benim içinciddibirserüven. Hayatı vezamanı anlamlandırabılecck tek gerçek serüven belki de yazmaktır. Roman yazmak düşüncesi, bin türlü saçmalığın onasında tek insarun çaresizliğinin farkına vardığım zaman ortaya çıktı. Çaresizlik de bir türlü acı çekmektir. Yazar, yazdıklarıyla hissettikleri orasına kâğıtlara dökülen yazı aracJığıyla bir mesafe koyuyor galiba. Sonra da kendis<ni uzaktan seyrediyor. Yazılanlar, onca serüven sonrasında belki de yazarın kendisine artık hiç benzememektedir. I Farkındayım, hâlâ "roman düşüncesi nasıl oluştu?" biçimindeki sorunun yanıtını vermiş değilim. Peki, 1987 yılının Kasım ayında bir sonbahar günü Divan Pastanesinin kapısından Attila tlhan'la birlikte çıkarken, döner kapıyı arkamızda heS A Y F A $ daki kişiyi şöyle veya böyle cezalandırma isteğidir ve bunun ne kadar anlaşılır bir şey olduğunu bana kimseler anlatamaz. Her neysc, dünyayı anlayıp, yorumlamak ve hatta değiştirmek isteyen aydınlara yönelik veya aydınlararası bir cezanın son derece adi bir dürtüyle gerçekleştiğini dü dizgesini sorgulamaya başlamışlardır. Güncel olandan kurtulmak, hayatın bütününü kavrayabilmek için, kullandıkları jargonubirtarafaitip.duygularınınsesinekulak vermeye kalkışmışlardır. Çok düşünmüşler ve düşünürken acı çekmişlerdir. Yaşarken çektiklerı acıdan daha da fazlasını düşünürken çekmişlerdir. Buraya kadar söylediklerim büyüteçte görülen bir atmosferi yansıtabilir ama büyüteçe farklı bir mercek takıldığında neden şu düşünce ve duygulardan oluşan başka atmosfer daha çıkmasın? güÇ tnanç, öncelikle zaman karşısında güç Komcnda duygulasüzbirkavram. rın inançlardan daha Einstein'in neye ne kadar inandığını bıonemlı oldufcunu soyluyorsun. Inançlcr nerede lebiliyor muyuz? İnançlar, akıp giden, iürekli değişen hayatın her anında yetersiz ımana yetmez oluyor? kalabilir. İnanç, öğrctilebılir çunkü. Oysa, Romanın politik gpçduygular, insanla birlikte varolduğu için tnen kahramanlanm bu açıdan nasıl dcğer süreklidir ve öğretilemez. Ya vardır, ya var y gibidir, ya da çok derinlerde gizli kalmıştır lcndtrehilırız Ama en zaman kavramı kadar duygular da • Politik seçimleri soyuttur. Değişmekte olanı önce sezgilerinedeniyle, "düşünce mizle farkederiz. Inancımız bizi tutar, suçlusu" ilan cdilip bir "dur!" der. Sinan Ata inançlarıyla mı zenanlamda sürgünegöngin bir adamdır, yoksa duygıılarındaki taderilmiş olan aydınlazelikle nai? Kerem'i her şeyi hesaplı bir rımız, sadece ve sadedünyada yaşamaya iten inançları değil micc inançları nedeniyle dirı* Elbette, insan, hissettikleri ve inandıkher türlü zorlukla bolarıyla bir bütündür. Ama bu bütünlükte ğuşmak zorunda kalhep öğretilenler, hislere karşı öne çıkartılır dılar. Yaşamları bo nedense. Duygular, dünyanın bin türlü yunca edindikleri külkaydı kuyduyla örtülüp gizlenir hatta kütür ve kişilik donanımçümsenir. Hayır, insan önce duygularıyla larıyla direnmeye çavardır, inançlarını da sonradan duygularılıştılar. Hepimizin bildiği gibi zor yıllardı nın gücüyle tartar, oluşturur veya oluşturpolitik göçmenlik yılları. Şair de söylemiş: maz. "çok sözler edildi onlara dair." Geçmişleri, gelecekleri askıya alınmıştı. Kulakları ülkeÇocukları düşünelim... Büyüklerine lerinden gelen haberlerle dolup taşıyordu. oranla ne kadar da az şey bilirler ama bil Birbirlerine b«nzeyen inançları olanlar, medikları kadar içtendirler. Birbebeğegübirbirleriııin yakın arkadaşlarıydı. lnançlalümsersiniz, karşüık verir. Nezaketinden duyguların taıafından yönlendırilmeye başlar ki, romanın bütün cazıbesi de bence buradadır. Bildiklerünizi duygularımızın yönetmesi... Çünku dünyayı öğrendiklerimizle yönlendiriyoruz. İşte roman, bu noktada dünyaya karşı nasıl da büyük bir C U M H J H İ Y E T K İ T A P SAYI 1 $ 1