Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sürgünde politik ölüm Aykırı Kuşlar / Turhan Kayaoğlu / Afa Yayınları / İst. 1991 / 284 s. YILDIZ ECEVİT * Yazınsal bır yapıt her şeyden önce bir sanat ürünüdür. Onun değerlendirilmesinde başta gelen ölçüt, biçimsel öğedir; içeriğin 'nasıl' anlatılmış olduğudur; başka bir deyişle, içeriğin biçime yoğurulmasında ulaşılan yetkinliğin saptanmasıdır. Ama eğer bir yapıtta 'içerik' TurVîc han Kayaoğlu'nun "Aykırı Kuşlar" adlı anlatısında olduğu kadar ağırlıklıysa, bu özelliğin her şeyden önce vurgulahması gerekir. Turhan Kayaoğlu "Aykırı Kuşlar"da, 12 Man ve 12 Eylül askeri darbelerinden sonra politik göçmen olarak İsveç'e sığınan sol örgüt üyelerinin yaşamlarından kesitler veriyor; onların yeni toplumsal koşullar içindeki kimlik bunalımlarını vurguluyor, "kendilerini yavaş bir politik ölüme terk edış"lerini (s.259) öyküleştiriyor. Türkiye'den ekonomik nedenlerle yurtdışına göç edip 'yabancı işçi' olarak yaşamını kazanmak zorunda kalan ınsanı anlatan yazın ürünleri, özellikle seksenli yıllarda yoğunluk kazanmıştır. Turhan Kayaoğlu'nun anlatısı, yurtdışındaki Türklerin yaşamını öyküleyen yazına yeni bir boyut ekliyor; burada odak, siyasal nedenlerle yurtdışına göç eden 'aydın' kimlikli insanlardır; toplumdaki sosyopolitik ölçütlerle çatışan ' aykırı kuşlar'dır. Anlatı, 1981 yılında İsveç'e giden ömer'in çevresinde oluşur. Diğer iki ana figür, 'Arkadaş' ve 'Demokrat', 12 Mart döneminde aynı örgüt davasından yargılanıp aynı hapishanede yatmışlardır. Arkadaş, 12 Mart'tan sonra sağ kalan önemli birkaç devrimci liderden biridir; "poliste çözülmemiş, yoldaşlannı ele vermemiş, hapislik yaşamını onurlu bir biçimde sürdürmüştür" (S.20); karizmatik siyasal kimliğiyle o bir semboldür. Turhan Kayaogluy'AykırıKuşlar'da yoldaş'lartn serüvenini anlatıyor 12 Eylül'den sonra Stockholm'de kurulan dernek, onun liderliğinde çeşitli sol örgütleri çatısı altında toplayarak Türkiye'de pasifize edilmiş sola yurtdışında bir alternatif yaratmayı amaçlamaktadır. Kayaoğlu, çeşitli kültürel ve bireysel kimliklerdeki dernek üyelerini, bunlann arasındaki 'örgütsel sürtüşmeleri' ve s.onunda derneğin lağvedilişini ironinin egcmen olduğu bir dille anlatır. 'l'ürkiye solunun şu anda da içinde bulunduğu bölünmüş/uzlaşmaz yapının mikro düzlemdeki bir yansımasıdır "Aykırı Kuşlar"daki siyasal panorama. Turhan Kayaoğlu anlatısında, bu figürleıin psikolojik çözümlemesini yapar; onları birer 'birey' olarak irdeler; hazırlıksız ve ön bilgisiz olarak çok farklı bir dünyanın içine savrulan ve yaşamlarında ilk kez örgütsel ilişkinin dışında, birbirlerini birer 'kişi' olarak hiç alışmadıkları bir açıdan görüp tanımak zorunda kalan bu insanların ilişkUerini, sorunlarını, iç çatışmalarını, küjtür bunalımı Bağlamında yansıtır.' tçine girdikleri bu yeni koşullar, ortak değerlerini parçalayıp geçersiz kıldığı gibi kendi kişiliklerinin de parçalanmış olduğunu gün gibi onların bilincine çıkar(makta) ve onları bir kişilik krizine sok(maktadır)" (S. 108) Hiyerarşik düzende büyük gedikler açılmıştır. Örgütlerin liderleri de sempatizanları da İsveç'te eşit konumdadır; İsveçliler için onlar, Güney Amerikalı, Yunanlı, İranlı ve Lübnanlı göçmenlerin yanı sıra birer 'karakafa'dırlar yalnızca. Yeni topluma entegre olma sürecini labirentli bir yolda yaşarlar. Dünyadaki en yetkin toplumsal örgütlenmeyi gerçekleştirmiş bir ülkededirler, ama değer ölçütleri, gelişmesini henüz tamamlayamamış bir toplumun sosyopolitik koşulları taraiından biçimlendirılmiştir. Her türlü siyasal toplantının özgürce yapıldığı bu ülkede korsan miting düzenlemek isterler; Isveçli kadınlarla olan ilişkilerinde ataerkil düzenin erkeğini oynama eğilimindedirler; ahlak anlayışlarında feodal öğeler vardır. Ayrıca İsveç'in yabancı aydınlara gereksinimi yoktur. Belirtik önermelerin yoğun olduğu anlatıda şu saptama yer alır: "Bu insanlar uzmanlık alanlarında is bulamadıkları gibi sanatsal çalısmalarını da sür düremiyorlar. Çünkü onlara sunulan yalnızca iki şey var: Temizlikçilik ve bulaşıkçılık! Ve bunun da kaçınılmaz iki sonucu var: Ruhsal depresyon ve sosyal ölüm." (S.236) Büyük umutlarla isveç'e sığınan bu sol kanat aydınlarının çoğu, kimlik bunalımının kıskacında örselenerek kişilik değıştirırler; yaşadıkları yeni toplum içinde eriyip giderler. Yazında genel olarak biçimi belirleyen iki karşıt tutum söz konusudur. Bunlardan ılkinde önemli olan, fantastik öğedir, yoğun kurmaca boyutudur, biçımdır Duygu ve iç yaşantı, uygun anlatım teknıklerıyle on plana çıkarılır. Özellikle modern ve postmodern romanda konusal bağlam önemini yitirmiştir. İkinci yaklaşımda ise dıdaktik yönü baskın 'tezli' yapıtlar orta ya koyan yazarlar, büyük ölçüde modern anlatım tekniklerini bilinç akımı, geriye dönüş, montaj dışlarlar, simgesel doku kurmaktan kaçınırlar; biçimciliğe kaymaktan çekinirler; olay örgüsünü delmezler. Bunlar, geleneksel/gerçekçi yazının biçim öğeleriyle anlatırlar. Uç noktasında 'belgesel yazın' ürünlerinin bulunduğu bu yazınsal yaklaşım, insanı, dış dünya ve toplumsal koşullarla bağlantılı olarak yansıtan 19. yüzyıl realist akımlarında görülür ve giderek toplumcu gerçekçilikte doruklaşır. Bu akımlar, sanatı sanat yapan öğeyi, yapıtın toplumsal koşullar ile olan ilişkisinde ararlar. Kayaoğlu'nun anlatısı, bu ikinci yaklaşıma bir örnek. Yazar, Türk devrimcisinin Isveç'teki tükenişini, Althusser'ci bir yaklasımla, İsveç toplumunda egemen olan ideolojinin üretildiği kurumların kilise gibi dünya görüşlerini vurgulayarak ve göçmenlere yönelik iş ve eğitim politikasının altını çizerek açıkhyor. Kayaoğlu'nun anlatısında dış gerçek, kurmaca en aza indirgenerek yansıtılmış. Yoğun bir diyalog kullanımının yer aldığı metinde görülen yer yer anlatının dokusu içinde yapay kaçan şiirsel benzetmelerle yüklüdoğa betimlemeleri ve koşullarla ilgili 'ayrıntılı' bilginin yer aldığı bölümler, yazarın gerçekçi yazınsal yaklaşımını vurgulayan biçim öğeleri arasında. İçerdiği trajik boyuta karşın humorun sıcaklığının duyumsandı" , mizah öğesi yoğun, akıcı bir anlatı "Aykırı Kuş,r"; demokrasimizin yerleşme süreci içinde aldığı yaralardan birini yazınsal bağlamda belgeliyor. D * Doç. Dr. Ytldız Ecevtt, Ankara DTCF Alman Ddi ve Edehyatı Anabüim Dalt'nda öğretım üyesıdır. S K I T A P TA B İ R B Ö L ÜM Yahu Serhat, kardeşim, dediğin doğru ama biz şimdi yurtdışındayız. Burada bir yığın kisisel pratik sorun var. Türkiye'deyken hiçbir zaman karşılaşmadığımız, yeni yeni sorunlar. Çıplak bir birey olarak hiçbir statUn yok burada. Yalnızca bir göçmensin. Karakafasın, ikinci sınıf insansın. Yeni doğmuş bir çocuk gibisin, korunmasızsın, yalnızsm. Alabildiğine yalnızsın! Ortak dilin yok, kendini ilade edemiyorsun. Akşamları, yataçında gözünü kapadığın zaman yalnızlığın seni nasıl kemirdiğıni, sanki o kemırtinin sesini duyarmışçasına canlı bir şekilde duyumsuyorsun. Bırak, önce insanlar olarak birbirimize yaklaşalım. Birbirimize muhtacız. Politik ilişki sonradan ve kendiliğinden gelecektir. Koca heriflertz, hepimizin kendine göre zengin politik deneyleri oldu. Hem basjarında gördük hem de kendimizden bilmiyoruz. İnsanın politik yapısı da sürekli bir gelişim ve değişim süreci içinde. Üç yıl önce ne düşünüyoruuk, şimdi nasıl düşünüyoruz? Önemli olan, o insani iiişkiyi yakalamak, onu yeşertebilmek aramızda, politik açıdan düşman olmamız mümkün değil herhalde. Yahu, tamam! İnsani ilişki filan da, biz politik göçmenleriz. Buraya keyif çatmaya gelmedık. Türkiye'de kalanların eli kolu bağlı. Turtian Kayaoğlu anlatısında politik göçmenlenn yeni topluma entegre olmasındakı güçlukieri anlatıyor. CUMHURİYET KİTAP SAYI 53 S A Y F A 1