Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Avıupa'nın diğer yüzü Derin Sularda / Özgen Ergin / Cem Yayınevi / İst. 1990 / 87 s. / 5.000 TL / CKKKodNo: 022.512 OML ÇAU$UR KÖLN Yurtdışında 4 milyona yakın insanımız yaşıyor. Bu sayı Avrupa'daki bazı ülkelerin nüfusundan daha çok. Buralarda yeni insan tipleri, yeni kültürler oluşuyor." Bazı insanlarımız dine ve geleneklerine eskisinden daha çok sarılarak varlığını korumaya çalışırken büyük çoğunluk yaşadığı ülkenin kültür ve geleneklerinden etkileniyor ve bu iki kültürün karmasından yeni sentezler oluşuyor. Avrupalı bize çok yabancı. Kapitalizmin üst aşamalarına sıçrayıp bir anlamda bolluk toplumunu yaratmışlar. Özellikle Almanya dünvanın bütün zenginliğini kendisinde toplamak üzere harekete geçmiş gibi. Ne ararsan buluyorsun. Bunu yoksul ülkelerin sırtına bi Yurtdışında yeni duyarlıklar ve Özgen Ergin'in 'Derin Sularda'sı Hasan Hüseyin üstüne bir yapıt Hasan Huscyin Derler Adtma / İsmail Gençtürk' Damar Yayınlan / 111 s. Hasan Hüseyjn, Türk gülmece yazınında ve jiir dünyasında tamnmış bir sanatçıdır. Uzun ytllar birçok dergide yazıları, gülmece yazıları ve şürleri yayımlanmış, bunlann birçoğu da kitap olarak okura sunulmustur. Kitaplarının sayısı yirmiye yakındır. Bazıları ölümünden sonra eşi tarafından derlenip kitaplaştırılmıştır. Hasan Hüseyin'in yaşamında çeşitli tersliklerin olduğu söylenmiş ve yazılmıstır. Eşi Azime Korkmazgil'ın onun ya$amı konusunda okurları aydınlatacağı sanılmaktadır. Pakat bu arada İsmail Gençtürk'ün Hasan Hüseyin Derler Adına adlı kitabı yayımlandı. Gençtürk, onunla birlikte olmu$ ve birlikte çalışmıştır. Bu kitabında, ileride yapdacak yaşamöyküsel çalışmalar için birçok temel bilgiye ycr verdiği gibi Hasan Hüseyin'in kendisine yazdığı mektuplardan bazılarım da eklemistir. Kitapta Hasan Hüseyin'in toplumsal ve çevresel ilişkileri, dostları ile yaşanan günleri ağırLktadır. Sanatı ile ilgili bazı saptamalar da vardır. Onu değerlendirecek olanlar, sanat yönünü kitaplarından yapacakları saptamalarla bir sonuca varabilirler elbette. Gençtürk'ün kitabı, onun yajamına ve insancıl yönüne, insan ve doğa sevgisine, sevecenliğine ışık tutmaktadır. Gençtürk onun, şiir konusunda önce dile büyük önem verdiğini; eski ve yeni ustaların çok iyi okunması gereğine inandığını; "kısa yoldan üne kavusmak için çiğ güncelliğe, politikidcolojik kümeleşmelere saplanıp kalınmamalı" eörüsünde olduğunu da vurgulamıştır. Kitapta >şiir konusundaki görüşleri, daha başka aynntılarla verilmektedir. İsmail Gençtürk'ün kitabı, Hasan Hüseyin'le dostluk kuramamı; ve onu yakından tanıyamamış olanlara onu tanıtan bir kitaptır. nerek yaptıkları bir gerçek. Fakat bütün bu zenginliğe rağmen her şeylerinde bir yavanlık hissediliyor. Insanlar makinelesmiş gibi sınırlı bir alanda düşünmeye ve çalışmaya alıştırılmışlar. Sanki bütün toplumu düğmeler idare ediyor. İnsanlar bireycileşmiş, kolektif olan her şeye yabancılaşmışlar. Toplum bu anlamda yorgun ve yaşlı bir görünüm sergiliyor. Neredeyse doğumundan itibaren her insanın ne olacağı belli. İşçi çocuğuysa işçi olacak, bürokrat çocuğuysa bürokrat, zengin çocuğuysa zengin olacak. Sınıflar arasına kalın duvarlar örülmü}. Bizde ise yarın kimin ne olacağı belli değüdir. Doğu'dan, Güneydoğu'dan gelen bir insanın dövüşerek ölüm göze alarak son derece tehlikeli işlere girerek suııf değiştirmesi her an mümkündür. Avrupa'nın durmuş oturmuş toplumlarında böyle değijiklikler ancak savas koşullarında olabilir. Kimin ne olacağı, neyin suç, neyin ödül olduğu kesinlikle belirlenmiştir. Bunu değiştirmek, sınıf atlamak devreye hendek atlatmaktan daha zordur. İşte şimdi bu iki külturün insanları isteseler de istemeseler de iç içe yaşıyorlar. Onların zenginliği ve yavanlığı, bizim insanımızın ataklığı ve canlılığı ve tabii kültürel fukaralığı bir çelişmeler yumağı olarak iç içe geçiyor. Her şeyin yanında yurtdışında yeni bir edebiyat da boyveriyor. Bu edebiyat iki boyutlu. Bir boyutu artık buralarda büyüyen, bu ülkelerin diliyle konuşan gençlerin yarattıkları edebiyat. Bu edebiyat yarı Türkiyeli, yarı Avrupah bir edebiyat ve duyarlıklan da oldukça farklı. Bir başka boyutu ise bir türlü Avrupa'nın monotonluğu ve donukluğuyla birlejemeyen, onun bireyciliğini içine sindiremeyen edebiyat. Aynca Avrupa hayranlığıyla, Avrupa'ya öykünen entegrasyon edebiyatı var. Özgen Ergin, Derin Sularda isimlı öykü kitabında Avrupa'mn nıonotonluğu ve donukluğuyla birleşemeyen, bireycilıği içine sindiremeyen Türkive'nin öykülerini yazmış. Öykülerin temel kurgusu bu tema üzerinde Özellikle Piyanist Olmak Istiyordum, Sevgili Robi, Anadilim, Birinci Kanal, Özel Dedektif, Willinger, Küskün Dolunay, baslıklı öyküler bu türden. Kitaba adını veren Derin Sularda başka tür bir deneme. Ergin'in Avrupa'nın yalnızlığı ve yorgunluğunu dile getircn öyküleri oldukça güçlü. Avrupa'da yeni boy vercn bir edebiyatın izlerini taşıyor. Piyanist Olmak tstiyordum adlı öy£ü, fabrikada otomasyonun yalnızlaştırıp bunalıma soktuğu bir işçinin çaresizliğini anlatıyor. İlk önce kendi kendine konuşan Alman işçisine şaşıran Türkiyelinin kaderi de kısa sürede onlara benziyor: "Yolda yürürken kendi kendine konuşanları gördükçe şasırıyordu. Kimi kez otobüs beklerken, yanında yaşh bir kadın ya da genç bir erkeğin dudaklarının kıpır kıpır oynadığını görünce, kızgınlıkla hemen arkasına dönüyor, olanları görmek istemiyordu. "Günlerce, aylarca, kendi kendine konuşanları gözledi. Konuşurken, karşısında biri varmışcasına gülümseyerek başını sallayanlara, el kol işarete yapanlara bile rastladı. "Aylar sonra, kendisi de yalnız kaldığında, düşündüklerini içine sindiremez oldu. Her istediği zaman yanında bir dost bulama? oldu. O da kendi kendine konuşan öteki insanlar gibi, yanında kimse yokken konuşmak, gülmek, bağırmak gereksinimi duymaya başladı." Türkiyeli işçi de adım adım böyle yabancılaşır ve yal Orhan Taylan'ın çizgıleııylu Ozgen Ergın nızlaşır ve o da öykünün sonunda kendi kendine konuşmaya başlar. Bir Avrupah köpeğin dilinden yazılan Sevgili Bobi baslıklı mektup öykü de ilginç. Lili, onca zenginlik ve yiyecekler içinde Türkiye'deki köpeğin özgür ve başıboj yaşamına duyduğu özlemi dile getiriyor. Özgen Ergin'in yurtdışı duyarlığını en iyi dile getirdiği öyküsü Anadilim. Bu öyküde Türkiye'nin ve Türkiyelinin Avrupahdan farkları bütün çarpıcılığıyla tasvir ediliyor. Avrupa, Türkiyeli aydınlar için hep rüyalar ülkesi, özgürlükler diyarı, ulaşılmak istenen bir zirve olarak görülür. Avrupa'nın ve Avrupalının gıpta edilecek yanları mutlaka vardır. Ama oralarda uzun yıllar yaşayan bir Türkiyelinin Avrupa'nın bizden geri ve eksik yanını görmesiyle.filmin öteki yarısı başlar. Değişken ve oturmamış toplumların da kendine göre üstünlükleri vardır. Özgen, Anadilim öyküsünde bunlardan bazılarına değinir. Türkiye'yi ziyareti sırasında içkili bir lokantada gördüklerini şöyle aktarır: "Dili içmekten peltekleşmiş. Kalkmaya davranıyor. Yanındaki kadınla erkeğe yine öyle yüksek sesle, "Bende para yok, siz ödeyin görüşürüz" deyip gidiyor. Bu rahatlık şaşırtıyor beni. Bu ilişkileri çoktandır unutmuşum. İçim sevinçle doluyor birden. Benim de param olmasa garsona; 'Yarın ödeyeceğim' diyebilirim. "Ben şimdi oturduğum, on yedi yıldır konuk olduğum ülkeye, renkli yeşilmavi güzel gözler bulacağımı umarak gitmiştim. Önların gözlerinden bir şeyler okumak çok zordur." Avrupa'nın öte yüzü de budur. Yurtdışında yaşayanlarımızın duyarlığını derinleştiren bclki de bu yokluktur. Özgen Ergin'in öykülerinde bu duyarlığı görüyoruz. Ama Derin Sularda kitabının bu alanda yoğunlaşmayan öykülerinde aynı derinliği bulabildiğini söyleyemem. Örneğin Nâzım'ın evinın anlatıldığı, anıöykünün bu kitabın içine konmasını bir türlü anlayamadım. Bazı böyle fazlalıklar atılsa yalnızca Türkiyelinin duyarlığı ve Avrupa ile kültür çatışmaları üzerinde yoğunlaşılsa daha güçlü öyküler çıkabilirmiş. Çünkü o alandaki öykülerde bir zenginlik ve derinlik var. Derin Sularda, yurtdışında boy veren edebiyatımız için güzel bir örnek sayılabilir. D S A Y F A 11 C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 5 3