Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ku kaçırıcı bir dille deşifre eden, benzersiz bir "Kızılderili Blues'u". "Kalbimi Vatanıma Gömün", bu konuda yazılmış ilk kitap değil; ancak rahatlıkla söylenebilir ki Kızılderililerin trajik yazgısını anlatan kitaplar arasında en «kileyici olanı ve en çok ses getireni. Dee Brown, incelcmcsinin sınırlanm 18601890 arasını temel alacak biçimde belirlemiş ve iç savaşın hemen öncesindc başlayıp, yirminci yüzyıla çeyrek kala noktalanan süreci gözler önüne scrmiş. Bu dönem, soylarının yok edilmesine karşı direnmeye çalışan Kızılderililerin son çırpınışlarını ve "beyaz adam"la giriştiği son savaşı içeriyor. Yani, "Keşifler Tarihi", "Dünyamızın Fatihleri" gibi adlar taşıyan kitaplarda koyacak yer bulamadığımız Kristof Kolomb denen yağmacının başlattığı vahşetin son perdesini. Tarihin en acıtnasız, en adaletsiz, en yüz kızartıcı savaşlan, dört yüz yıl boyunca Amerika'nın gerçek sahiplerine karşı "uygar" uluslar tarafından yürütülen savaşlar. Kolomb'un "Davranıjlan terbiyeli ve övgüye değer" diye nitelediği Yeni Dünya'nın bakır tenli yerlileri için yokoluşa doğru giden geriye sayım, Batı Hint Adaları açıklarında Avrupalı gemilerin ilk kez göründüğii gün başladı ve o günden sonra bir daha rahat yüzü görmedi bu insanlar. Karayipler'de Arawaklar, Orta Amerika'da Aztek ve Mayalar, Güney Amerika'da İnkalar, Kuzey'de ise Sioux, Cheyenne, Navaho, Apac K İ T A P T A N B İ R B Ö L O M OturanBoğa Eğer bir adam bir şey kaybeder de sonra geri dönüp dikkatlice ararsa kaybettiğini, mutlaka bulur; işte şimdi, geçmişte vaat ettiğiniz şeyleri vermenizi isterken bunu yapıyor Kızılderifiler. Onlara hayvanmışlarcasına davranılmasını doğru bulmuyorum; ve bilmelisiniz ki, bize hayvanmısız gibi davranıldığı için bugün böyle birtakım duygular besliyorum. Yurdumun kötü bir adı olduğu kanısındayım ve iyi bir adı olsun istiyorum. Hem eskiden iyi bir adı vardı yurdumun zaten; bazen oturup düşünüyorum kim ona bu kötü adı yakıştırdı diye. he ve daha birçok kabile, gözünü toprak ve altın hırsı bürümüş Avrupalıların çizmeleri altında ezilmekten kurtulamadılar. ö n c e İspanyollarla, ardından İngilizlerle, son olarak da kendıne "Amerikah" diyen Eski Dünya göçmenlerinin torunlarıyla çarpışmak durumunda kaldılar ve kaybeden hep Kızılderililer oldu. Bağımsızlık Bildirgesi'ni kaleme alan, "özgürlük savaşçısı" Thomas Jefferson'ın sevgi gösterileri arasında başkan seçilir seçilmez yaptığı ilk iş, "sorunlu" bölgelerden Indıana'ya, amansız bir Kızılderili düşmanı olarak tanınan Henry Harrison'ı vali atamaktı. Böylece, Delaware, Iroquis ve Seminole'leri yerlerinden eden George Washinton'dan sonra Shawnee'lerin defterini dürmek de Harrison'ın katliamlarına göz yuman Jefferson'a nasip oldu. Amerikan tarihinin bir bajka kahramanı, Andrew Jackson, adını ilk kez 800 Creek yerlisini katlettiği Horseshoe Bend sava$ıyla duyurdu. Topraklarına uzaklardan gelip yerleşen beyaz adamlara ilk başta sevecenlikle yaklaşan, olağanüstü bir konukseverlik gösteren, hatta onların yerlejmesine yardım edip toprağı nasıl değerlendireceklerini öğreten Kızılderililer; hiç ummadıkları bir düşmanca tavırla karşılajıp topraklarından kovulmakla, öldürülmekle, aşağılanmakla yüz yüze gelince başlattıkları savaşı, asla kazanamayacaklarını anladılar bir süre sonra. Beyazlar doğu kıyılarından içeri doğru ilerlemeye başladıkça, onlar da "çatal dilli" soluk yüzlülerin "gürleyen sopa"larından uzak durmak için batıya doğru göç etmeye, topraklarını terk etmeye başladılar. Ulkeleri çok büvüktü nasıl olsa; herkese yeterdi. Üstelik ok ve baltaiarıvla beyazlara karşı koymaları olanaksızdı. N e var ki bu göç ve sürgünler sırasında, alışık oldukları iklim koşullarından da uzaklaşmak durumunda kalan Kızılderililer, açlık ve salgın hastalıklardan da kınlıyordu. ö t e yandan, ne denli uzağa giderlerse gitsinler, bir süre sonra gittikleri yere yeni yeni beyaz adamlar ulaşıyordu her seferinde. Göçler yıllarca sürdü; ta ki artık öteye gidecek yer kalmayıp, bıçak kemiğe dayanana dek. Brown'ın kitabı, yitirileceği önceden belli bir savaşta, bile bile, onurunu koruyarak ölmeyi, asimile edilmeye yeğleyen büyük kabilelerin direnişi ile başlıyor. Sırasıyla Navaho'ları, Sioux'ları, Cheyenne'leri, Ara Natche ve karısı paho'ları, Apache'leri ve Comanche'leri ele alıp, yasadıkları tüyler ürpertici olayları ve vahşeti, resmi belgeleri dayanak alarak anlatıyor Brown. Tek suçları, atafanndan kalan topraklarda açağılanmaksızın, huzur içinde yaşamayı istemek olan insanların, "yavuz hırsız" tarafından nasıl yok edildığini; planlı biçimde savaşa kışkırtılıp Winchester, Howitzer ve Hotchkiss'Ierin mermileriyle nasıl kırılıp geçirildiğini; kafa derüerinin yüzülüp gururla nasıl sereilendiğini olağanüstü çarpıcı ve sürükleyici bir teknikîe dile getiriyor. Kitabın, garip bir büyüsü var; okudukça huzurunuz kaçıyor, içinizde bir şeyler kopup parçaianıyor, canınız sıkılıyor ama bir türlü bırakamıyorsunuz elinizden. Okuduklannızın düş ürünü, masal, fantczi olmasını diliyorsunuz. Ve en kötüsü, tüm bu yaşUnanlann, falanca bajkan, falanva vali ya da fllanca çeneralin fanatik eylemleri değil, çok daha geniş çaplı bir cinayetler zinciri olduğunu fark ettikçe, duyduğunuz rahatsızlık daha da anıyor. Çığ gibi büyüyüp yayılan bir ulusun hırsı, saldırganlığı ve motivasyonu karşısında, Kızılderililerin hiçbir şansının olmaması; bu atmosfer içinde "İyi bir Kızılderili, ölü Kızılderilidir" sözünün consensus bulması; 186090 arasında şiddeti iyice arttırıüp Wounded Knee'de tamamlanan vahşet operasyonunun resmi makamlarca inceden inceye planlanıp beyaz halkın çoğunluğunca da sessizce desteklenmiş olması, sinirinizi bozuyor. Yıllar yılı filmlerle, kitaplarla çamur atılan, karikatürize edilen bu insanları kitap boyunca yakından tanıdıkça, içiniz burkuluyor. Tek teselliniz var: "İyi ki Amerikah değilim" diyorsunuz, "hiç degilsc bu utancı paylasnuyorum." "Kalbimi Vatanıma Gömün", Celal Üster çevirisiyle ilk kez 1973 yılında yayımlandı Türkiye'de. Çok kısa bir süre içinde de tükendi. Şimdi yayınevi, Wounded Knee katliamının yüzüncü yüında; çoktandır ısrarla aranan kitabın yeni basımını yaptı. Insan hakları savunuculuğunu kimseye bırakmayan, sık sık "soykırım"lardan söz eden bir devletin, daha geçen yüzyılın sonlarında neler yaptığını yetkin bir kalemden okumak isteyenler, "Kalbimi Vatanıma Gömün"ü mutlaka alıp kitaplığına yerleştirmeli. Ne bir "ağıt" ne de bir "destan" bu; başta da belirttiğimiz gibi, her sayfada insanı biraz daha çarpan, belgesel bir Kızılderili blues'u.D S A Y F A 13 Oturan Bofla (Tatanka Yotanka). Fotoflraf: U.S. Sıgnal Corps Comanche'lenn reısı Gümuş Bıçak. (1872 yılında çekllmiş fotoflraf) CUMHL'RİYET KİTAP SAYI 30