23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ozan Halim Şefık'in ardından İMUHİM KARAOfiLU iç de zor değilmiş 'hiziranda ölmek" Sessizce ölmek zor değilmiş.. Kimi ozanlar sessizdirler. Dipte yaşarlar. Dipten dalgalandırırlar şiir denizini. Ama yarattıkları dalga dibe düşmez, ulaşır kıyılara... Adları unut(tur)ulur belki. Ya şiirleri? Kimsenin gücü yetmez unutturmaya. Çünkü iyi şiirler yerleşir belleğin zembereğine... Günlerdir "Balık A ğ z ı " şiirini mırıldanıyorum ozan Halim Şefîk'in. Ölüm ilanını gazeteden okuduğum gün başladı bu şiir mırrltısı. Dostu Memed Kemal'in "Bir Şair Ö l d ü D i y e l e r " başlıklı yazısını okuduğum günden beri de hiç silinmiyor belleğimden. Düştüm "Balık Ağzı" şiirinin peşine. Kitaplığımdaki antolojileri, sözlükleri, ansiklopedileri karıştırdım. Milli Kütüphane'ye koştum. Hiçbir yerde adı sanı yok. Unutulmuş bir ozan adı Halim Şefik. Üzüldüm. Günlerce sanat dergilerini bekledim. Gazetelerin sanat sayfalarını izledim. Belki bir anan olur diye. Boşuna. N i y e sustu onca dostu diye düşündüm. N i y e unutkanlık tüneline dalarız hep? O hiç sevmezdi unutmayı. Tek kitabı "Otopsi"yi bile hiç unutmadığı dostu Orhan Veli'ye ağıt diye sunmuştu. Dostluğunu yaşatmanın bir anlamıydı bu. Oysa dostları unuttu ozanı... Ömrü sürgünlerde, zindanlarda geçmiş Jön Türk bir ozanın; Ali Şefik'in oğluydu o. Babası başmakaleler yazmış dönemin ünlü gazetelerine. "Kızıl Sultanla dalaşmış" hep. "Cezası önce yedi yıl sürgün/Vazgelmeyince savaşından/Iki yıl da Bitlis zindaruna atmışlar..." 1913'te İstanbul'da doğmuş Halim Şefik. " D o g r u dürüst okumadı/Girmedik iş de k o m a d ı / O n iki yıl gümrüklerde/Kamyon plakası yazdı/Hangi birini sayalım/Camda kundurada çalıştı/...Ekmeğini herkes Haziranda ölmek H ile/Güle oynaya bölüştü..." 1940'larda Serveti FünunUyanış Dergisi'nde ilk şiirleri yayımlanmış. Orhan Veli'nin, Melih Cevdet Anday'ın, Fikret Otyam'ın, Memed Kemal'in yakın dostu. Gümrük ve Tekel BakanlığVndaki işınden emeklı olduktan sonra gezici kitap satıcılığı yaparak sürdürür yaşamını. H e m de kitabın en tehlikeli görüldüğü dönemlerde. İflas eder veresiye kitap satmaktan. Ben de bu dönemde tanıdım hüzün ışçısi bu ozanı. İlk kitabının basımını 1978'de yapıp dostlarına dağıtmış. Ve o yıl Melih Cevdet Anday, " O z a n H a l i m Şefik neden sonra çıkardı kitabını; oysa birlikte başlamıştık şiir yazmaya; gerçi az yazardı, seyrek yazardı, ama yazdıkları belleğimizde kalırdı hep, Otopsi'yi görünce yıllar öncesini anımsadım bundan ötürü. H a l i m Şefik, bu küçük kitabı ile bizim kırk yıllık şiirimizi temize çıkarmıştır. Evet, küçük bir kitap, ama yaşamı savaşım içinde geçmiş, acı çekmiş bir kişinin tanığı" der. Yıllar önce Simone de Beauvoir'dan okuduğum bir kitabın adını anımsattı ozanın ölümü bana: "Sessiz Bir ö l ü m " . Sessizce öldü Halim Şefik de. Kanal değiştirdi; yalnızlık dolambacından sessizce bir ölüme. Yıllar önce tanışmıştık onunla. Otopsi kitabını ok,umamıştım henüz. Ruhi Su'nun okuduğu "Balık Ağzı" şiirini biliyordum yalnızca. Çok severdim Ruhi Su'nun sesinden o şiirı dinlemeyi. Bıkmadan, usanmadan defalarca dinlerdim çoğu geceler. O şiiriyle benim ozanım oluvermiştı. Hiç şaşırmadım tanıştığımızda. Ancak böyle bir insan yazabilir bu şiiri demiştim. Otopsi'deki şiirlerin pek çoğunu da çok sevdim. İçten, yalın naif bir ozan duyarlılığıyla kurmuş şiirlerini. Günlerce yanımda taşıdım kitabını. İnciraltı'nın salaş bahkçı kahvelerinde birlikte okuduk dostlarla. Hüznü koynunda İ Halim Şefik Guzelson (Fotoğraf Cengız Civa) büyütmüş, acılar tinığı bir ozan Halim Şefik. İletijimsizliğin, yabancılaşmanın, duyarsızlığın böylesine çoğaldığı bir dünyada doğayı, insanları, yaşamı seven, "Balık Ağzı"yla hüzünlü türküler söyleyen bir ozan. Yaşamla arasındaki dokuyu umutla, hüzünle örmüş. Savaşımcı bir "solaçık" o. Hiç de zor değilmiş "haziranda ölmek". Unutulmak zor olan. Şiirin ormanından bir ağaç, sesini ve yüreğini ormanda unutup sessizce göçüp g'"'"Herifçioğlu yıkarken beni.../Bu ne biçım ölü diyecck/Her yanı sımsıcak." Şiiri de insan sıcaklığı da unutulmayacak Halim Şefik'in.D Orestes suçlu mu değil mi? MELİH CEVDET ANOAY Eski Yunan uygarhjhna ilişkin merakım gençliğimde başlamış ve bugüne dek süregitmiştir. Diyebilirim ki, bu konudaki hiçbir kitabı kaçırmam ve her birinde yeni bilgiler bularak sevinirim. Eski Yunan uygarlığı hiçbir dünya aydınının uzak kalmadığı, kalamayacağı bir kültür olayıdır. Önce Arap felsefesine yansıyan, oradan İspanya yolu ile Avrupa'ya geçen Yunan düsüncesi, gitgide hızlanan bir araştırma konusu olarak günümüze kadar canlılığını sürdüregelmiştir. Çünkü Batı uygarlığının kaynaidanndan biridir o. İngiliz bilim adamı George Thomson, bu büyük çalışma alanı uğruna ömrünü vermiş son araştırıcılardan biri ve belki en şaşırtıcısıdır. Onun kitaplarındaki bilgi yüküne her zaman hayran olmuşumdur. Eski Yunan uygarlığını dört başlı öğrenmek isteyenlere onun dört kitabını da edinip kitaplıklarına yerleştirmelerini öğütlerim. Payel Yayınevi bıze bu mutlu olanağı sağlamış Bulunuyor. George Thomson'un "Eski Yunan Toplumu Üzerine I I G I Morgan'ın ilkel toplum konusundaki araştırmalarına dayanarak Engels'in de aynı sonuca vardığını bilmek, elimizdeki kitabın değerini hiç de azaltmaz. Üstelik yazar bunun önemini sık sık belirtmekten geri durmamaktadır: "Orestes öyküsü, ilkel kabilenin, erken monarşinin, aristokrasinin ve demokrasirıin birikmiş tortularını yüze çıkaran toplumsal tarihin katmanlı bir parçasıdır.", "Dörtlemenin, dönemin toplumsal tarihinden nasıl ortaya çıkmış olduğunu gördük." Bu gibi nedenlendirmelere bir itirazım olduğu sanılmasın, ama şunun da unutulmamasını istediğimı belirteyim: Sanat yapıtı, kaynaklandığı toplumsal koşulları aşar. Yoksa sanatın evrenselliğıni açıklama olanaksız kalırdı. Biz bugün, klâsik tragedya ve komedyanın içinden çıktığı toplumsal koşulları bılmeden de, pekalâ o oyunları estetik haz alarak seyrediyoruz. Çünkü toplumun tarihi gibi, sanatın da bir tarihi var; öyle ki, bu ikincisini incelediğinizde, sanatın da kendi içinde bir gelişim gücü taşıdığını görüyorsunuz. İncelemeler Tarihöncesi Ege" adlı iki ciltlik yapıtı, Celâl Üster'in çevirisi ile 1983 1985 yıllarında basılmıştı, "İlk Filozoflar" adlı yapıtı ise Mehmet H. Doğan çevirisiyle 1988'de basıldı. Şimdi elimizde bulunan Aiskhylos ve Atina (Mehmet H. Doğan çevirisi) ile George Thomson, okumamız, öğrenmemiz, düşünmemiz, bu konudaki baska kitaplarla onu karşılastırnîamız için yararlanmamıza sunulmuj bulunuyor. Aiskhylos ve Atina'yı günlerden beri okuyorum; bu ilginç kitap üstüne düjündüklerimi bir yazıda anlatmam, dahası özetlemem olacak $ey değil. Notlar alıyorum, kimi satırlara soru imleri koyuyorum, o konuda bafka kitaplarda yazılmış olanlara yeniden bajvuruyorum... "Ömrüm olsaydı da Eski Yunan sanat ve kültürünü ta baştan incelemeğe girsem" diyorum kendi kendime. Araştırıcıların vardıkları sonuçlar beni tam doyurmuyor ya da o sonuçlara ben kendi başıma varmak istiyorum. Oresteia üçlemesini en geniş ayrıntıları ile dile getiren bilgin Thomson, Areopagus mahkemesinin ana katili Ayrıca şunu da söylemek gerekir: Toplumsal neden ile Orestes'i aklayan kararını, ilkel toplumdan demokrasıye, sanat yapıtı arasındaki ilişki doğrudan bir ilişki değildir; anaerkil aile hukukundan babaerku aile hukukuna geçijin araya daha birçok etmen karışır. Aristotales, "Tragedya, yazınsal birimi olarak görmektedir: "Aklanmanın anlamı uzun bir zaman içinde gelijti" diye yazar. öncelikle hiç de ahlâki değil, fakat toplumsaldır". Aiskhylos ve Atina George Thomson / Çeviren: Mehmet H. Denebilir ki George Thomson, bu kapsamlı araştırmaya, Doğ»n / P»yel Yıyınları / 448 s. / 16.000 TL. / CKK Kod No: bu sonuca varmak için girmijtir. Elbet, daha önce, 096.064 CUMHUHİYET KİTAP SAYI 21 S A Y F A 2 1
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle