01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CBT 1483/21 Ağustos 2015 DOĞAN KUBAN KÜRT SORUNU BOZKURT GÜVENÇ Kürt Sorunu Tarihi ve Coğrafi bir Azınlık Sorunudur Türkiye gibi büyük bir geçmişi olan bir devletin mensuplarının Türklerin Anadolu’ya gelmesinden bin yıl önce bile bu topraklarda yaşayan ve nüfusun 1/8’i büyüklüğünde bir azınlık hakkında ileri geri söz etmesi utandırıcıdır. Cani cani, hırsız hırsız, baş kaldıran başkaldırandır. Fakat bizim Kürt kökenli Cumhurbaşkanımız oldu. Bakanlarımız, milletvekillerimiz, generallerimiz, askerlerimiz, belediye başkanlarımız, profesörlerimiz öğretmenlerimiz var. İngilizlerin İrlanda, İskoçya, İspanya’nın Bask, İtalya’nın Sicilya, Rusların Ukrayna, Çin’in Uygur, Tibet, Amerika’nın Afrikalı, Meksikalı, Pakistan’ın Paştun, Hindistan’ın Müslüman azınlık sorunları var. Bu saymakla bitmez. Bu sorun kişisel cinayetlere, terörizme indirgenemez. Kurtuluş Savaşını yapanlara da ‘hain’ diyenler vardı. En büyük ‘hain’ insanlığa karşı suç işleyendir. Öldüren, kafa kesen, kadını kadın olduğu için öldüren, işkence eden, yakan, bu suçları teşvik edenler, aktif suçlulara yardım edenler gerçek hainleridir. Kürt sorunu evrensel bir tarih sorunudur. Bu bağlamda şiddet ve cinayeti hangi taraftan, hangi amaçla kim yaparsa o insanlık suçu işler. Kaldı ki dünyanın tarihi deneyimi, milyonlar söz konusu olduğu zaman, cinayetin uzun vadeli bir getirisi olmadığını gösterir. Burada görünüşte en kârlı olanlar, kargaşalıklardan menfaat sağlayan emperyalistler ve sömürücülerdir. İslam dünyası şimdiye kadar bunu öğrenemediyse bu onun gelişmemiş, cahil bir toplum olmasından kaynaklanmaktadır. Çağdaş dünyada, hangi koşulda olursa olsun, dini, etnik, linguistik bir gruba, Rum’a, Ermeni’ye, Yahudi’ye, Kürd’e, Arab’a, Alevi’ye, Süryani’ye, Yezidi’ye, hatta eşcinsele ayırımcılık yapmak çağdışı bir ilkellik kabul edilmektedir. Gerçi bu yaygın ve evrensel anlayış kine bağlı cinayet eğilimini frenlese bile, ortadan kaldırmıyor. Ayrımcılık ağır bir insanlık suçudur. Amerikan İç Savaşı’ndan ve ünlü Dreyfus olayından bu yana, Nazizm’den geçerek, uluslararası mahkemelerde ve uygar insan bilincinde mahkum edilmiştir. Ne var ki idam cinayeti ortadan kaldırmıyor. İnsanın beyninin bir köşesinde öldürme tutkusu yaşıyor. Bu skala çok geniş. İnsan düşmanı kral, padişah, Hitler, yobaz, haydut, ya da sadece yıkanmış beyninin emirlerine uyan bir aptal kolaylıkla bir caniye dönüşüyor. Ermeni soykırımı sorununa toplumun nasıl tepki verdiğini biliyoruz. Kürt sorunu daha büyük bir sorundur. ‘Çözüm Süreci’ masalının, sonunda, bir oy sorunu olarak bitmesi acıklıdır. Bu bir hükümet sorunu değildir. Tarihi ve kültürel kökenleri olan bir toplumsal sorundur. Kürt akrabalarımızı, arkadaşlarımızı, askerlerimizi, eşlerimizi, sevgililerimizi, tüccarlarımızı, büyük müteahhitlerimizi, işçilerimizi, milletvekilerini, bakanları ne yapacağız? Büyük kentlere göçmüş milyonlarca Kürt ne olacak? Bu toplum, cahil ve ehliyetsiz bir idarenin yıllardır birikmiş hatalarının cezasını ödüyor. Şaşıranların içinde Türkler de var, Kürtler de var. Fakat bunun ötesinde İslam ülkelerinde uluslararası emperyalizmin, sağır sultanın bile duyduğu, komploları var. Ne teröristlerin oraya buraya saldırması bir savaştır, ne de Ortadoğu’da Türkiye’yi, İran’ı, Irak’ı, Suriye’yi parçalayarak zavallı bir devlet kurmak bir İslam programı olabilir. Bu Müslümanların aklına bile gelmezdi. Bu Batının 150 yıllık bir sömürge politikasının uzantısıdır. Acıklı olan bölgenin Müslüman halklarının kendi idareleri tarafından uyutulmasıdır. Bunlar Endonezya ve Filipinler’den, Ortadoğu ve Afrika’ya uzanan Fakir İslam dünyasına Batı tarafından ekilen virüslerdir. Kürt Sorununa Nasıl Bakmalı: Söylenmedik Ne Kaldı? Hart hurt Kürt dedik, Dağda Kürt bağda Türk dedik, Varyok ve daha neler: Kürtçe yasak, PKK tukaka, terörist başı, Lozan mı Sevr mi? Dost kışkırtması, İngiliz parmağı, BOP ayağı, İrlandaİspanya modeli, Doğu değil Güneydoğu, BarzaniTalabani, mücadele değil müzakere, APOKandil, KürdiNursi, barışçözüm süreci, ateşkes, kan akmasın analar ağlamasın... Silah bıraktı bırakıyor. APO, silah değil siyaset diyor. Koruma değil korunma, güven değil güvenlik, bağımsızlık değil otonomi, eşitlik değil işsizlik, kalkınmada öncelik, barajı aş, meclise gelgel, Kürdistan değil Türkiye Partisi ol, seçimden sonra çözüm, barış yoksa savaş, millet değil illet, devlet değil şiddet, Osmanlıİslam kardeşliği, asker değil polis, bilim değil ilim, akil değil akiller, vb., vd. Neler yaptık bu vatan için? Kimimiz öldük kimimiz nutuk atıyor. Saçlarımıza ak düştü, adını koyamadık. Latinler, Nomen numen, “Adını koymak bilmektir” demişler. Türkçesi, belki “Çözüm için teşhis” olabilir. Süreçler bol da süre azaldı. Ayran, rakı ve viski içen [şerefli ve şerefsiz]’ler, kimlere oy verdiler acaba? Ah ile vah ile, geçirmişiz onca yılları İnsanbilimci Kroeber, “100‘den fazla tanımı yapılan Kültür tanımlanamıyor”; kullanmayalım demiş ama yazmaya devam etmiştir. Kürt demeyelim de ne diyelim? Adını doğru koymuş olmasak da, çözümünü bulmuş olmasak da, “çözümsüzlük de çözümdür” deyip ertelesek, bir “Kürt sorunu”muz var. “Her şey mümkündür” inancıyla Ay’a ulaşan Von Braun, sırrını şöyle açıklarmış, “[Tabii,] önşartlarını yerine getirebilirseniz!” O şartlar Ay’da değil ABD’de yerine getirildi. Kürt Sorunu’nun çözümü Kürdistan’da değil, Türkiye’ de. Oysa biz çözümü, ötekileştirdiğimiz komplolarda, bölge, kurum ve kişilerde arıyoruz. Güneydoğu’nun geri kalmışlık sorunu var da, aldatılan bir iktidarı yıllardır ayakta tutan seçmenin, hak, adalet ve geçim sorunları yok mu? Sayısal verilere göre en gelişmiş görünen kuzeybatıda liberal demokrasimiz daha mı sağlıklı? Eskişehir’de açılan bir cinayet davası neden Orta Anadolu’da görülüyor? Gökdelenlerde çalışan ve Avrupa’nın en modern sitelerinde yaşayan yurttaşlar, tramvay görmek, gondola binmek için mi geliyor Eskişehir’e? Avrupa kültür başkenti İstanbul, Güneydoğu’nun büyükkenti Diyarbakır’dan daha mı güvenli? Kalamış Marinası ile Fenerbahçe Stadı’nın başucunda fokurdayan Kurbağalı Dere kimin sorunu? Böylesine çelişik ve karmaşık sorunlarla yaşayan ve baş kaldırmayan bir toplum nasıl bölünebilir? Zaten yönetmek için bölmeye çalışıyorlar. Korkmayalım, bölünsek de ayrı kalamayız. KENDİMİZE BAKALIM SOSYAL HUKUK DEVLETI Prof. Suna Kili, Atatürk Devrimi (1980) incelemesinde, devrimlerin üç ortak şartından ikisini yerine getiren Türk Devrimi’nin hakça paylaşımı sağlayamadığını vurgulamıştı. Bugün, Yargıya duyulan güveni tartışıyoruz; Türkiye nereye? değil, nerede? Adalet mülkün neresinde? Varlığını laik Cumhuriyet’e karşı algılayan “Yeni Demokrasi”nin savcısı, Türk mü, Kürt mü, Yurttaş mı? Yönetimi yanıltarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ni kışlasına kapatan savcılar, devlete darbe girişiminden aranıyor. Kaçtılar ya da kaçırıldılar. Şırnak Halk Meclisi; canmal güvenliği kalmadığı gerekçesiyle özerkliğini ilan etti. İran Dışişleri Bakanı, Türklere “hukuk ve barış yolundan ayrılmayın” diyor; KCK Eşbaşkanı Bayık şart koşuyor, “Operasyonlar durursa savaşı bırakırız.” Bakalım, barış kararını hangi hükümet ya da kişi verecek?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle