Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 Evrim ve Biyoloji CBT 1483/21 Ağustos 2015 11 GÜNCEL TIP Mustafa Çetiner dr.m.cetiner@gmail.com HOMO SAPİENS’İN GELECEĞİ: 4 ÖNGÖRÜ Homo sapiens evrim sahnesine yaklaşık 200.000 yıl önce çıktı. O tarihten bugüne geçirdiğimiz evrimsel aşamaları inceleyen bilim insanları, şimdi H. sapiens’in gelecekte başka bir türe dönüşüp dönüşmeyeceği konusunda tahminler yürütüyor. Bazıları, insanların artık doğal seçilime tabi olmayacağını; başka bir deyişle insan evriminin sona erdiğini iddia ediyor. Bazıları ise son 30 yıldır insanların hızlı bir şekilde evrildiğini ve evrimin her koşulda devam edeceğini söylüyor. İnsan gelecekte yeni bir türe evrilecek mi? tehlikesinin uçak yolculukları ile Dünya’nın dört bir köşesine yayılacak olması. Ve bu tehlike giderek büyüyor. Böylece salgın hastalıklar artacak. Dolayısıyla insanın hayatta kalmasında genetik bağışıklık sisteminin önemi artacak. Nihai olarak insan türünün bağışıklık sisteminin güçleneceğini sanıyorum.” nacak ve ileri bir işletim sistemi yardımıyla çok hızlı düşünebilme olanağına kavuşacaklar. Bostrom, böyle bir vizyonun gerçekleşmesi durumunda yepyeni bir evrimin ortaya çıkacağını söylüyor: “Evrimsel seçilim, biyolojik organizmalarda olduğu gibi yapay zekada veya insan beyninin elektronik olarak yüklenmiş olduğu popülasyonlarda ortaya çıkacak. Tek fark, bu evrimin çok hızlı ilerlemesi olacak, çünkü yapay zekalar daha hızlı üreyecek. Bugün bir insan nesli döngüsü 20 yıldır; oysa dijitalleştirilmiş bir birey kendini saniye veya dakikalarla ölçülebilecek kadar kısa bir sürede çoğaltabilecek. Bu arada Bostrom soruyor: “İnsanın kendi kendini kopyalayabilmesi beraberinde çok sayıda sorunu da getiriyor. Bunlardan hangisi siz olacaksınız? Mallarınızın mülkiyeti hanginize ait olacak? Eşiniz ile hanginiz evli olacaksınız?” E vrim bizi nelere götürecek? Uzay Yolu dizisinde olduğu gibi insanlar en ufak bir değişim geçirmeden uzayda koloniler mi kuracak, yoksa sayborglara (hem biyolojik hem de yapay elektronik, mekanik veya robotik parçalardan oluşmuş canlılar) mı dönüşecekler? Bir diğer olasılık da insan bilincinin dijitalleştirilmesi. Böylece elektronik olarak ölümsüzlüğe mi kavuşacağız? Bütün bu olasılıklar bugün bize çok tuhaf ve uzak görünse de bundan 150 yıl önce maymun ile ortak atadan geldiğimizi söyleyen Darwin’in açıklamaları da ilk başta insanlara tuhaf gelmişti. Bilim, insanın geleceğini dört olasılık üzerinden değerlendiriyor: Antropolog Ian Tattersall, “Bugüne dek evrim geçirdiğimiz için, doğal olarak bundan sonra da evrilmeye devam edeceğimizi düşünürüz. Ancak bu doğru değil. Evrimsel değişikliklerle ilgili bugüne dek bildiklerimiz bizleri şöyle düşünmeye itiyor: Genetik inovasyonlar küçük, izole popülasyonlarda sabitlenme eğilimindedir. Örneğin Darwin’in meşhur Galapagos ispinozları, ana karadaki atalarının Pasifik’teki izole adaların kendine özgü doğasına uyum sağlamış olan bir alt türüydü. Darwin’in Türlerin Kökeni isimli kitabında belirtildiği üzere doğal seçilim, bir canlı türüne avantaj sağladığı takdirde, genetik mutasyonun kuşaktan kuşağa geçmesiyle meydana gelir. Zamanla mutasyon yayılır ve normal bir özellik haline gelir. Ancak eğer popülasyon izole değilse, melezleme (crossbreeding) sonucu belirgin bir mutasyonun gen havuzunda yer alma olasılığı azalır. Şu anda dünyada durum böyledir. Yerleşik yaşamın ortaya çıkması ile insan popülasyonu muazzam bir şekilde genişledi. H. sapiens yeryüzünün her yerine yayıldı ve hiç olmadığı kadar yer değiştirmeye başladı. Bu durumda insan popülasyonunda anlamlı bir evrimsel yeniliğin meydana gelmesi çok düşük bir olasılıktır.” University College London’dan genetikçi Steve Jones da bu görüşe katılıyor: “İnsan popülasyonu ırklar kaynaktıkça birbirine benzeyecek. Darwin’in mekanizması artık enerjisini yitirdi ve çalışmıyor. Çünkü doğal seçilim, insanların gezginci yapısına bağlı olarak oyun dışı kaldı. Öte yandan en uyumlu olanın yaşamını sürdürmesi ilkesi de artık geçerli değil, çünkü tıbbi gelişmeler sayesinde en zayıf olan da hayatta kalma şansına erişiyor ve genlerini bir sonraki kuşağa aktarabiliyor. ÖNGÖRÜI: İnsan evrimi sona erdi Örneğin Türlerin Kökeni yazıldığında İngiltere’de doğan çocukların ancak yarısı 21 yaşını görebiliyordu; bugün % 99’u görebiliyor. Gelişmiş ülkelerde çoğunluğun, en azından üreme becerisine sahip oluncaya kadar, hayatta kalması en uyumlunun hayatta kalması ilkesini işlevsiz bırakıyor. Başka bir deyişle Darwinci yaklaşımın bu kısmı artık bitmiştir.” University College London’dan Steven Jones ve saygın bilim insanı David Attenborough gibi profesyonel bilim insanları da insan evriminin sona erdiğini düşünüyorlar. ÖNGÖRÜIII: İnsanlar elektronik ölümsüzlüğe kavuşacak Transhümanizm denilen felsefe, insanların kendi evrimlerinin kontrolünü ele geçirdiklerini ve biyolojik sınırlarını teknoloji ile aştıklarını varsayımına dayanır. Özet olarak Türlerin Kökeni’nde belirtilen evrim kavramı artık geçerliliğini yitirmiştir ve gelecek, doğal olmayan seçilimin egemenliğine girecektir. Oxford Üniversitesi’nde İnsanlığın Geleceği Enstitüsü başkanı Nick Bostrom, Darwinci evrimin bugün insanın durumunu şekillendiren diğer şeylere –klonlama, genetik güçlendirme, robotik, yapay zekâ, nanoteknoloji vb. oranla çok yavaş ilerlediğini ileri sürüyor. Transhümanizm, süperaskerlerden, olağanüstü güçlüatletlere dek pek çok olasılığa kapı aralıyor. Bu bağlamda üzerinde durulan en önemli olasılık, insan beyninin atom atom taranarak, zihinlerindeki tüm verilerin bilgisayara aktarılması ve ölümsüzlüğün elektronik ortamda gerçek olmasıdır. Sonsuza dek yaşama şansının yanı sıra, beyinleri “aktarılmış” bireyler ışık hızında seyahat edebilecek. Daha sonra kendilerini robotlara “indirerek” gerçek dünyada varlıklarını sürdürebilecek. Doğal olarak yiyecek masrafı sıfırla ÖNGÖRÜ IV: Yeni ‘Evrim Çağı’nın başlaması için Dünya dışı koloniler gerekli Wisconsin Üniversitesi’nden antropolog John Hawks yeni bir insan türünün ortaya çıkması için “yeni bir izolasyon mekanizmasına” gereksinim duyulduğunu söylüyor. Hawks’a göre Avustralya ve Papua yeni Gine gibi bölgelerde yaşayan popülasyonların bir kısmının maruz kaldığı 30.000 yıllık kısmi izolasyona karşın, insan türleşmesinin meydana gelmediğine dikkat çekiyor. Ancak uzak gelecekte Güneş Sistemi dışında, insan yaşamına uygun gezegenler Dünya’dan göç edenler tarafından istila edilmiş olsa, yeni bir insan türünün evrilmesi için yeterli izolasyon sağlanmış olur mu? Bunun mümkün olduğunu düşünen Hawks, “Uzaktaki yıldızlara geri dönmemek üzere göç eden Dünyalılar yeni bir türleşmeyi tetikleyebilir. Ama şunu da aklımızdan çıkartmayalım. Bundan 14.000 yıl önce Amerika kıtalarına geri dönmemek üzere giden küçük bir grup ve 500 yıl önce aynı yolculuğu yapan Avrupalılar bugün hâlâ aynı türü devam ettiriyorlar” diyor. Derleyen: Reyhan Oksay Kaynak: http://web4health.info/en/aux/homosapiensfuture.html http://www.nytimes.com/2006/03/07/ science/07evolve.html?pagewanted=all&r=0 http://bit.ly/1DzuGPu Scientific American Eylül 2014 Diğer bilim insanları ise insan evriminin devam ettiğine ilişkin çok somut kanıtların bulunduğunu söylüyor. Örneğin Proceedings of the National Academy of Sciences’da yayımlanan yeni bir makaleye göre geleceğin kadını daha kısa ve daha tıknaz bir bedene sahip olacak. Yale Üniversitesi’nden evrimsel biyolog Stephen Stearns, yumurtlama özelliğine bağlı olarak daha kısa boylu ve şişmanca kadınların yaşıtlarından daha fazla sayıda çocuğa sahip olduğunu keşfetti. Bu fiziksel özellikler çocuklarında da görüldüğü için doğal seçilimin hala hükmünü sürdürdüğü anlaşılıyor. New Mexico Üniversitesi’nden evrimsel psikolog Geoffrey Miller ise insan evriminin sona ermek bir yana, son yıllarda hızını arttırdığına dikkat çekiyor. Eş tercihi üzerinden cinsel seçilimin evrimin itici gücü olduğunu belirten Miller, “İnsanlarda zihinsel özellikleri şekillendiren hala güçlü bir eş tercihi var. Bu özellikler ekonomik başarı ve çocuk yetiştirme konusunda çok önemli bir rol oynuyor. Giderek daha güçlü bir cinsel seçilime sahip olacağız. Çünkü teknoloji geliştikçe bireyin ekonomik ve toplumsal başarısında genel zekânın etkisi ÖNGÖRÜII: İnsanlar evrilmeye devam edecek Uzak gelecekte Güneş Sistemi dışında, insan yaşamına uygun gezegenler Dünya’dan göç edenler tarafından istila edilmiş olsa, yeni bir insan türünün evrilmesi için yeterli izolasyon sağlanmış olur mu? artacak. Bunun bir nedeni de teknolojinin daha karmaşık bir nitelik kazanması ve bu karmaşık teknolojinin kontrolünü elde tutmak için daha ileri bir zekâya ihtiyaç duyulmasıdır. Bunun sonucu olarak da sosyal statü, gelir düzeyi ve cinsel cazibe artar. Eğer zenginler ve güçlüler yapay seçilim teknolojisini kendilerine saklarlarsa, baskın üst sınıflarla, genetik olarak bastırılmış alt sınıflar arasında büyük bir ayrışma meydana gelebilir. Ancak sanıyorum ki yeni genetik teknolojiler, daha avantajlı ve kârlı olduğu için çok yaygın bir şekilde kullanılmaya başlayacak. Bunun sonucunda da zengin ve yoksul arasındaki uçurum iyice kapanacak. Bu dönemde hem yoksullar, hem de zenginler genetik olarak mükemmel çocuklara sahip olabilecek. Ancak bu arada bildiğimiz doğal seçilim de işlevini eskiden olduğu gibi sürdürecek. Şu anda karşı karşıya kaldığımız en tehlikeli eğilim, virüs ve bakterilerden oluşan bir patojen Her şeyi bir yana bırakın ve bu ülkede yaşadığımız son 6 aya bir bakın. Azıcık aklı, vicdanı ve eğitimi olan ortalama bir insanın, bu ülkede neler olup bittiğinin perde arkasını – perde arkası demek doğru değil, “kabak” gibi ortada her şey – görememesi mümkün mü? Bu ülkede “farkında” olmak, sesini duyuramamak ne büyük bir acıdır. Şaşırılacak bir şey mi? Hayır. Bu hep böyleydi çünkü bu coğrafyada. Koskoca 600 yıllık Osmanlı’nın tarihinde bile ne kadar az isyan ve halk hareketi olmuştur. Erken Osmanlı’da tebaa, Tanzimat Fermanı sonrası “Osmanlı vatandaşı”, sonra devletine karşı ağır sorumluluklar taşıyan, “hak yok vazife vardır” diyen resmi bir vatandaş kimliği. Birbirinin aynı, tek renkli, itiraz etmeyen, devlet karşısında sessiz, zayıf, edilgen insanlar topluluğu. Türk modernleşmesinin ilk adımı diye anlatılan Tanzimat Fermanı bile aslında devletin onay ve desteğiyle ve devleti kurtarmak için ilan edilmemiş midir? En az Avrupa Birliği’ne girmeye çalışmak kadar sahtekârca değil midir? Tanzimat Fermanıyla bir bakıma batmakta olan Osmanlı’yı dağılmaktan ve çökmekten kurtarabilecek bir “Osmanlı Vatandaşı” yaratılmak isteniyordu çünkü, egemenler egemenliklerini sürdürsün diye. Hepsi bu. Bu coğrafyanın tarihi boyunca modernleşme ve demokratikleşme girişimleri hep “miş” gibi hatta “komik” olagelmiştir. Mısır Hidivliği’nin şeriata uydurulmuş sahte demokrasi girişimi mesela. Mısır Hidivliği’nin Parlamento açılışında hükümet sözcüsü kürsüden “seçilen” değil “atanan” mebuslara şöyle seslenir. “Mebus efendiler, Mecliste “sağ” ve “sol” vardır, sağ hükümetçilerdir, sol hükümet aleyhtarlarıdır.” Bunu duyan ve solda oturan “milletvekilleri” batılı gözlemcilerin hayret dolu bakışları altında birbirlerini çiğneyerek sağ tarafa doğru geçmeye çalışmışlardır. Başka bir örnek; Yeniçeri Ocağının ortadan kaldırıldığı, şeyhülislamın “Vaka’yı Hayriye” adını verdiği girişim sarayın yobazlarının onayı alınarak yapılabilmiştir. Namık Kemal ve Ahmed Midhat Efendi gibi ilerici ve milliyetçi bildiğimiz “Yeni Osmanlılar” bile “gizli örgüt” üyesi olarak aslında saray ve ulemayla “oldukça” iyi geçinmiş ve “şeriat” yandaşı olmuşlardır. Daha fazlasına akılları ve cesaretleri yetmemiştir. Bunlara benzer onlarca örnek verilebilir. Aykırı olmak çok risklidir bu coğrafyada, bin yıllık tarih boyunca sürüden ayrılmak korkusu genlerimize işlemiştir. En iyi yaptığımız iş, kendimize yalanlar söyleyerek, bahaneler üreterek gördüklerimize inanmış gibi yapmaktır belki de. Bu yalanlara direnenlerin nasıl yok edildikleri, hasta oldukları, aşağılandıkları, işkenceler çektikleri iyi bilinir bu coğrafyada. Pir Sultan Abdal’lar, Şinasi’ler, Sabahattin Ali’ler, Mustafa Suphi’ler, Nazım Hikmet’ler, Aziz Nesin’ler, Deniz Gezmiş’ler... Onları hep kuşku, korku ve çekinerek izledi bu toprağın insanları. Sonra onlardan bize ne mi kaldı? İçinden çıkılmaz bir köşeye sıkışmışlık ve sıkıntı hali. Sadece siyaseten değil, gündelik hayat ve sıradan ilişkilerimizde de. Sevgilerimizde, aşklarımızda, insan ilişkilerimizde, işimizde gücümüzde. İki kişilikli, bir ayağı Batı’da, bir ayağı Doğu’da bir yarılmışlık hali. Doğulu tarafımız iyi biliyor, hurafe ve bilgisizlik başımıza ne işler açabilir. Batılı yanımız karşı çıkıyor, ama sıkıntılı, güçsüz, çaresiz. Öykündüğümüz ama hiç olamayacağımız Batı ve sevemediğimiz ama kopamadığımız Doğu hali arasında tam sıkışmışlık. Bir tür paranoid durum, yoğun kaygı, kızgınlık ve belki biraz korku, içine kapanmışlık. Yeryüzünün en kanlı, en hain, en acımasız, en hoşgörüsüz, en ilkel, en cahil, en umutsuz, en bağnaz, en bilgiden uzak coğrafyasında var olmak, susmak, susmak zorunda kalmak, alttan almak, kendini istemeden belirleyemediğin akışlara kaptırmak... İşte bu ülkede farkında olmanın, “adam” kalmaya çalışmanın bedeli bu. Serol Teber’in deyimiyle tam bir “paranoid melankoli” hali yani... Bu Ülkede Farkındalığın Bedeli; Paranoid Melankoli