20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tartışma CBT 1479/24 Temmuz 2015 19 Türk arkeolojisinde yeni aşama: TAP, TAS, TAG Bu yazının bir amacı da Türk arkeolojisindeki yeni gelişmeleri arkeoloji dışındaki okur – yazar kitlelere duyurmaktır. Sinan Kılıç Yüzüncü Yıl Üniversitesi Arkeoloji Bölümü, [email protected] B ir grup yeni nesil arkeolog, son birkaç yıl içinde Tematik Arkeoloji Serisi (TAS) ve Teorik Arkeoloji Grubu (TAG) adlarıyla çeşitli toplantılar düzenleyerek Türkiye’de arkeolojiyi yeni bir aşamaya taşıdı. 1960’larda ortaya çıkan ve Türkiye’de eski nesil arkeologların birkaç istisna dışında hiç ilgi göstermediği yeni arkeoloji düşüncelerine, bugün genç meslektaşlarımız hiç azımsanmayacak bir kalabalıkla sahip çıkıyorlar. İşin ilginç yanı, bu yeni neslin Türkiye’de 1980’lerden sonra öğrenim görmüş olmasıdır. Bu tarih önemlidir, çünkü o yıl bir Soğuk Savaş operasyonu olan 12 Eylül Askeri Darbesi yapılmıştır. Darbe sonrası süreçte Türkiye’de üniversiteler de büyük zarar gördü. Bizzat bazı “üniversite hocası” kimlikli kişilerin eliyle Türkiye üniversitelerinde özgürlükleri kısıtlayıp akademik kaliteyi yok eden birçok merkeziyetçi politika uygulamaya sokuldu. Bugün gelinen noktada partizan üniversite yönetimleri ile iktidara uymadıkları için hapsedilen rektör ve akademisyenler Türkiye’de üniversite gerçeğini belirlemektedir. Giderek gerileyen bir üniversite sistemi içinde öğrenim görüp, daha sonra dünyadaki yeni arkeoloji düşüncelerinin tartışıldığı bilimsel toplantılar düzenleyen yeni nesil arkeologların durumu, ülkedeki siyasal gelişmeler çerçevesinde analiz edilmelidir. Birkaç saptama şöyle sıralanabilir: 4 İngilizce eğitim veren okullar 12 Eylül sonrasında yaygınlaşmış, mezun gençler Avrupa üniversitelerine kolay uyum sağlamıştır. 4 Bir yandan üniversite bilinci yozlaşırken, diğer yandan bazı eski nesil hocalar başarılı öğrencilerini Avrupa üniversitelerine yönlendirmiştir. 4 Avrupa’da öğrenimlerini tamamlayıp geri dönenler yeni açılan üniversitelerde iş bularak mesleklerini sürdürme olanağına kavuşmuştur. 4 Yeni nesil, bilgisayar ve internet teknolojilerinin yaygınlaştığı çağın çocuklarıdır. çekleştirmedi. Ancak kısa sürede tükenen bildiriler kitabı 10 yıl aradan sonra yeniden basıldı. 2013 yılı Şubat ayında Edirne’de Trakya Üniversitesi’nde yapılan TAS’ın ilk toplantısı “Yerleşim Sistemleri ve Mekân Analizi” adını taşıyordu. Bildiriler kitabı Şubat 2014’deki 2. TAS toplantısına yetişti. Zonguldak’ta, Bülent Ecevit Üniversitesi’nde yapılan bu ikinci toplantının adı “Anadolu Arkeolojisinde İletişim Ağı ve Sosyal Organizasyon” idi. Bu toplantının bildiri kitabı da bu yılın başında basıldı. TAS’ın son toplantısı ise bu yılın Haziran ayında Urla’da “Arkeoloji ve Göstergebilim” adıyla yapıldı. 2013 yılındaki ilk TAS toplantısından iki ay sonra, Mayıs ayında İzmir Ege Üniversitesi’nde TAG’ın ilk toplantısı gerçekleşti. Bu toplantı “Değişen Arkeoloji” adını taşıyordu ve bildiriler kitabı ertesi yıl basıldı. Bu yılın Şubat ayında İstanbul’da, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde gerçekleşen 2. TAG ise “Arkeolojik Şeyler” adını taşıyordu. bunların sadece 22’si bildiri kitabında yer almıştır. Nedenleri her ne olursa olsun bu durum, Türkiye’de özellikle arkeologlar arasında yayın yapma alışkanlıklarının halen iyi gelişmediğine işaret etmektedir. Ayrıca 2. TAG toplantısının bildiri özet kitapçığında yurtdışından katılanların Türkçe bildiri özetleri yer almamaktadır. Bu durum hem bir baştan savmalık göstergesidir hem de toplantının Türkiye’de hitap edeceği çevreyi büyük ölçüde kısıtlamıştır. Bazı Türk asıllı katılımcıların bildiri özetlerini sadece İngilizce vermeleri de aynı biçimde değerlendirilebilir. Özet kitapçığına hiç özet göndermeyen katılımcıların kime hitap etmek istediği ise belirsizdir. Bu yazının bir amacı da Türk arkeolojisindeki yeni gelişmeleri arkeoloji dışındaki okur – yazar kitlelere duyurmaktır. Örneğin anlaşılamayan bir nokta, 2013’den beri düzenlenen TAS toplantılarının neden halen oldukça dar bir kitleye duyurulduğudur. Elbette bu dar kitle yapılan yayınlarla genişleyebilir. Ancak yine de bu durum olumsuz anlamda bir tür “seçkinci” kişilik özelliğine işaret etmektedir. TAP, TAS ve TAG TOPLANTILARI 2003 yılı Nisan ayında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin ev sahipliğinde toplanan Toplumsal Arkeoloji Platformu (TAP) “Arkeoloji: Niye? Nasıl? Ne İçin” adını taşıyordu. Bu platform halen yeni bir toplantı ger 2003 yılındaki TAP’ın hazırlık aşamasında duyuru amaçlı 1500 kadar eposta paylaşıldığı, ancak bunlara sadece 20 kadar geri dönüş olduğu belirtilmektedir (Erdur / Güneş 2003: x). Buradan hareketle geçtiğimiz 12 yıl içinde Türkiye’de kuramsal arkeoloji konularına olan ilginin giderek arttığı söylenebilir. TAP’ın adındaki ironiye on yıl sonraki TAG toplantısında dikkat çekilmiş; “niye arkeoloji yaptıklarını, bunu nasıl yapacaklarını, üstelik üretilen bilgiyi ne için kullanacaklarını bilmeyen bir grup bir araya gelmiş gibi görünüyor.” denip, bunun Türkiye’nin gerçekleriyle çelişmediği vurgulanmıştır (Yurttagül, Türkiye’de Değişen Arkeoloji, Değişen Arkeoloji: 1. Teorik Arkeoloji Grubu – Türkiye Toplantısı Bildirileri, İstanbul 2015, 149). TAP’ın düzenleyicileri bu soruları ve “Türkiye’nin gerçekleri”ni bildiri kitabının sonunda yer alan “Arkeoloji: Nasıl?” başlığı altındaki metne dökülmüş tartışmada irdelenmektedir. Bugün için varlığını sürdüremeyen TAP, TAS’a ve TAG’a dönüşmüş görünüyor. Türkiye’de artık yeni arkeoloji düşüncelerini paylaşan yeni grup ve platformların gelecekte çoğalacağı da öngörülebilir. Bu durum Türk arkeolojisi için önemli bir aşamadır. Ancak söz konusu toplantılarla ilgili yayınlar yönünden bazı anlaşılmayan durumları belirtmek gerekiyor. Örneğin İlk TAG toplantısında 48 sunum yapılmış, ancak TOPLANTILARIN KATILIMCILARI VE İZLEYİCİLERİ TÜRKİYE’DE KURAMSAL ARKEOLOJİ Arkeolojide yeni düşüncelerin ortaya çıkmasına Türk arkeologlar da katkı sağlamışlardır. Dahası, B. Erdoğdu’nun belirttiği gibi (Arkeoloji/Teori/Politika Denemeler, İstanbul 2007, 18), bu gelişmenin ilk adımlarından biri de Türkiye’de atılmıştır. Araştırma projelerinde yeni uygulamaları devreye sokan R. Braidwood ile Alman ekolünden gelen H. Çambel 1962 yılında bir ortaklık kurmuşlardı. Güneydoğu Anadolu’da yürütülecek yeni bir araştırma projesi için kurulan bu ortaklık, arkeolojide hiç benzeri olmayan bir sentezin gelişm sine neden oldu. O yıllarda ABD’de “The Social Organization of Prehistoric Communities” adlı toplantı daha yeni düzenleniyor (1965), arkeoloji kuramını yeniden biçimlendirdiği söylenen Clarke’ın kitabı (Analitical Archaeology, New York 1968) ise basılmayı bekliyordu. İstanbul Üniversitesi’ndeki arkeoloji asistanları Kantman ve Dinçol, yukarıda anılan kitaplarla aynı yıl bir makale (“Arkeolojide Yeni Kavramlar ve Metodolojik Araştırma Planlaması”, Belleten 32/127, 331353), ertesi yıl ise bir kitap (Analitik Arkeoloji, İstanbul 1969) yayımladılar. Bu Çambel ve Braidwood ortaklığında oluşan sentezin ilk ürünleri idi. Herhalde Türkçe oldukları için Renfrew 1998 yılında sıraladığı arkeolojiyi değiştiren ilk kitaplar arasında ne bu yayınları andı, ne de 1969 yılında U. Esin’in yayımladığı arkeometri içerikli kitabına değindi (Kuantitatif Spektral Analiz Yardımıyla Anadolu’da Başlangıcından Asur Kolonileri Çağına Kadar Bakır ve Tunç Madenciliği, İstanbul 1969). Tabi Renfrew Türkçe bilmediği için söz konusu yayınların hesaba katılmaması normal karşılanabilir. Ancak bu durum onun kuramsal arkeolojinin başlangıcında Türk arkeologların varlığını es geçtiği gerçeğini değiştirmez. Renfrew’yu izlemeleri halinde, bugün Türkiye’de yeni nesil arkeologların yaptığı iyi şeyler, giderek kötü kopyalar haline dönüşebilir. Şunu da söylemeli ki, Soğuk Savaşın bir ön cephesi olan Türkiye’deki siyasal gelişmeler ülkede bilimin ilerleyişini neredeyse durdurduğu halde, TAS ve TAG gibi toplantılar Türk arkeolojisinde kuram konusunu kurumsal bir yapıya doğru yönlendirmiştir. Böyle bir ikilemde yeni nesil Türk arkeologların işi hiç de kolay değildir. Bilim dünyası onlara desteği sürdürmelidir. Yeni toplumun taşları üzerine Sayın Bursalı “Hayatı Orta ve Uzun Vadeli Planlamak” isimli güzel yazınızı okudum. “Nasıl yeni bir toplumsal yaşamın taşları döşenmeli?” ve “...yeni bir toplumsal ilişkiler bütünselliğine geçilmeden, varoluşu düzenli sürdürebilmek zor gibi geliyor bana..” diyorsunuz. Size katılıyorum. Mevcut düzende hem de çok zor. İlişkiler bütünselliği değişmeli. Geriye dönüp baktığımızda, ilkel dönemde ve sonrasındaki yaşamda toplumu korku ağına sarıp, mantık tutsağı yaparak sömürmüşler. İlim ve teknoloji gelişince yenilenen düzenin aynen devamını sağlamak için eski alışkanlıkların devamı ile birlikte yeni formül olarak “ölmesinler ama uyanmasınlarda” kelimelerini anahtar olarak kullanmışlar ve kullanıyorlar. Ülkemizde ise Atatürk’ten sonra geriye dönüş başlamış. Mevcut düzendeki bazı çıkarcı partililer ve başkanları ne yazık ki, “partim ve benim çıkarım” diyerek vicdanlarını midelerine kiraladığı için değişen bir şey olmuyor.  İyi ama yeni bir toplumsal yaşamın taşları nasıl döşenir? Bana göre, bilinçli ve kendinden korkmayan cesur öncülerin, yüzyıllardır söylenen yalan ve korku çemberini kırarak, mantık özgürlüğünü sağlayıp insanların bu dünyalı olduklarına inandıkları zaman veya (gönlüm razı değil ama) bu aldatılan halkın yaşam bunalımına girerek “yeter artık” dediği zaman diye düşünüyorum. Bilmem acaba çok mu karamsarım? Esat Yavuztürk
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle