Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Son Araştırmalardan CBT 1470/22 Mayıs 2015 7 TEKNOPOLİTİK Baha Kuban baha.kuban@gmail.com Şeker pancarına mikro bekçiler Şeker pancarına gelen zararlar hasattan kısa bir süre önce fark edilir. Mantarlar pancarların veya mısırların köklerine yer altında saldırır. Çürüme aşağıdan yukarıya doğru ilerlediği için ancak sonbaharda hasat zamanında görülmeye başlanır. Yoğun ilaçlamaya rağmen her yıl büyük kayıplar yaşanır. Üstelik de kullanılan maddelerin birçoğu doğal organizmaları tehdit eder. Önemli örneklerden biri arılar ve yaban arılarında zehir etkisi yapın neonikotinoidlerdir. Avusturya Endüstriyel Biyoteknoloji Merkezi’nden Christin Zachow kimyasalsız koruma önlemleri üzerinde çalışıyor. Araştırmacılar bu amaçta biyolojik bitki ilacı olarak mısır, kolza, domates, darı ve şeker pancarı için bakteri topluyor. Bu bitkilerin tohumları bakteriden oluşan bir tür koruyucu kılıfa sahip. Bunun arkasındaki fikir şu: Tohumlar çimlenirken, aynı zamanda mikroorganizmalar da gelişiyor ve bitkinin besleyici madde ihtiyacını karşılayarak büyümesini sağlıyorlar. Ayrıca zararlı etkenleri uzak tutarak bitkilerdeki stres düzeyini de düşük tutuyorlar ki bu da onlara fazladan direnç kazandırıyor. Ancak her bitkiye uygun bakteriyi bulmalı. Her bitkinin ve her toprağın uç koşullara uyum sağlamış bakterilere ihtiyacı var. Ve en iyi buluntu yeri yosunların ve likenlerin çevresidir. Yosunlar asitli toprağa ve besleyici madde kıtlığına karşı likenler ise morötesi ışın ve kuraklığa dayanıklıdır. Kentlerde Bölgesel Enerji Sistemlerinin Dönüşü Zaten bir yere gitmemişti ki, diyeceksiniz. Ancak dünyanın bazı ülkeleri hariç, bu konunun uzun zamandır enerji sektörü gündeminin arka sıralarında kaldığı bir gerçek. Şimdi kentlerde bölgesel enerji sistemleri, özellikle kentsel seragazı salımlarının azaltılmasında taşıdığı büyük önem nedeniyle, Aralık ayında Paris’te düzenlenecek İklim Zirvesini de hedefleyerek yeniden ve güçlü bir şekilde gündeme getiriliyor. Birleşmiş Milletler’in Çevre Programı UNEP, Kopenhag Enerji Verimliliği Merkezi (C2E2 ), Sürdürülebilirlik için Yerel Yönetimler (ICLEI) ve BMHabitat’ın katkılarıyla hazırlanan ve Avrupa bölgesi tanıtımı 30 Nisan’da yapılan kapsamlı raporda, ”Kentler için Bölgesel Enerji Sistemleri”, iklim değişikliği ile mücadelenin olmazsa olmaz unsuru olarak ele alınıyor. 131 sayfalık raporda sıralanan, dünyanın 45 ”en iyi uygulaması” arasında İzmir’in jeotermal ısıtma sisteminin de bulunduğunu vurgulayalım. Bir zamanlar sosyalist kent planlamasının en önde gelen unsurlarından olan bölgesel enerji sistemleri uygulamalarının İskandinav ülkelerinde doruklarına ulaştığını, Helsinki, Kopenhag, Oslo, Stockholm gibi kentlerde ısınma gereksiniminin büyük kısmını karşıladığını biliyorduk. Dünya Bankası, uygulamalarda özel sektör katılımını artırmak için destek verse de, en başarılı örnekler, yerel yönetimlerin bizatihi planlamacı, yatırımcı ve işletmeci olarak işin içinde bulunduğu kentlerde hayata geçiriliyor. Büyük ölçekli kamusal planlamanın değerine en kolay işaret edilecek alanlardan biri, bölgesel enerji sistemleri. Yerel yönetim kontrolu, bölgesel enerji sistemlerinin bir sosyal/ekonomik politika aracı olarak kullanılmasına da olanak veriyor. Bunun en tipik örneği, kent yoksullarına ucuz ısınma olanağı sağlanması. Eski DoğuBloku ülkelerinin neredeyse hurdaya çıkacak kentsel merkezi ısıtma sistemleri de bir süredir bir rönesans yaşıyor. Avrupa’daki lansman toplantısına Belgrad ve Varşova Belediye başkanlarının bizzat katılmaları da bunun göstergelerinden biri. En ilgi çekici ve eski örneklerden biri Paris. Paris Belediyesine ait olan Paris Kentsel Isınma Şirketi, 500,000 eve, hastahanelerin tümüne, kentteki sosyal konutların ve kamu yapılarının da yarısına yakınına ısıtma/soğutma hizmeti veriyor. Seine Nehri’nin suyu, kentsel atıklar ve atık ısı, sistemin en önemli girdileri. Paris, 2020 yılında, tüm sistemi %60 oranda yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı hale getirmeyi hedefliyor. Örneklerde genelde daha ağırlıklı uygulama bölgesel ısıtma olsa da mesela Dubai’nin ihtiyacı ısınmak değil tabii. Tüm elektrik talebinin %70’i soğutma ihtiyacından kaynaklanan Dubai, dünyanın en büyük kentsel soğutma sistemine sahip. Deniz suyu ve arıtılmış atık su esaslı bu sistemin 2030’da kentin tüm soğutma gereksiniminin yarısına yakınını karşılaması hedefleniyor. Rapora göre, bölgesel enerji sistemleri yaygın olarak kullanılmadan, dünya kentlerinin %100 yenilenebilir enerji ve sıfır seragazı salımı hedeflerine ulaşmaları mümkün değil. Yerel yenilenebilir enerji kaynaklarına dayanan bölgesel enerji sistemlerinin yaygın kullanımının, kentlerin birincil enerji gereksiniminin %50 ye yakın azaltılmasına ve küresel seragazı salımlarının %60’a yakın düşürülmesine olanak vereceği hesaplanıyor. İşte bu rakamlar, Paris 2015 İklim Müzakerelerine giden dünyada, çoktandır gündemin alt sıralarına mahkum olmuş bölgesel enerji sistemlerini yeniden ve güçlü bir şekilde ön sıralara yerleşmesine olanak verdi. Kentlerde bölgesel ısınmasoğutmanın yanı sıra, yenilenebilir enerji ağırlıklı dağıtık ya da gayrimerkezi elektrik tedarik altyapıları, bugünkü iklim değişikliğienerji kilidini çözecek başlıca unsurlar olarak kabul ediliyor. Türkiye‘nin plansız, kömür, doğalgaz ve petrol bağımlısı habis kentleşmesinin, arkaik, neredeyse yüzyıl geçmişte kalmış bir enerji paradigması ile sürdürülemeyeceği o kadar açık ki! İzmir, Denizli, Dikili ve parmakla sayılabilecek bir kaç yerel yönetimin cesaret verici örneklerini çoğaltmak zorunlu... Çikolata niçin beyazlaşıyor? Çikolatanın üzerindeki beyaz lekeleri herkes bilir. Bu beyazlaşma sadece bayatlamış çikolatada değil taze çikolatada görülebiliyor. TUHamburg Katı Madde Süreç Mühendisliği ve Partikül Teknolojisi Enstitüsü’nden Svenja Reinke, DESY Araştırma Merke zi’ndeki röntgen ışınıyla çikolatayı ayrıntılı incele di. Aslında ışınlanan gerçek çikolata değil çikolatanın birebir modeliydi. Çukulata kakao, şeker, süt tozu ve kakao yağı içindeki bir matristen oluşuyor. Sonuçlar çikolatanın üzerindeki beyazlaşmadan özellikle de kakao yağının sorumlu olduğunu gösterdi. Kakao yağı oda sıcaklığında dörtte bir oranında sıvı haldedir ve gözeneklerden dışarı sızar. Bu çok taze olan ürünlerde de meydana gelir, çikolatanın sütlü, az sütlü veya sütsüz olması da fark etmiyor. Nuga çikolatada daha fazla yağ dışarı sızar, bundan ise fındık yağı sorumlu. Peki çikolatanın beyazlaşmaması için ne yapılmalı? Çikolata ne çok sıcak bir ortamda ne de soğukta bekletilmeli. En iyi saklama sıcaklığı 18 derece. Birçok insan çikolatayı buzdolabında saklar. Ama bu sıcaklıklarda da şeker yüzeyde birikir. Üreticilerin bu sonuçtan öğrenmeleri gereken, çikolatanın daha az gözenekli olması gerektiği. Çünkü o zaman kakao yağının gözeneklerden dışarı çıkma şansı azalır. Kuzey Kutbu’nda petrol aranacak Shell, Arktik okyanusta petrol ve gaz arama çalışmalarına biraz daha yaklaştı. Çevrecilerin büyük protestolarına rağmen Amerikalı yetkilileri projeyi onayladı. Hollandaİngiliz şirketi böylece önemli bir engeli aşmış oldu. Ama yine de hala bir dizi onaya ihtiyacı var. Amerikan Enerji Ajansı’nın (EIA) tahminlerine göre Arktikte dünya genelindeki petrol ve gaz rezervlerinin yüzde 22’si bulunuyor. Shell yıllardan bu yana bu değerli yer altı zenginliklerine ulaşmak için izin almaya çalışıyordu. Şirket Alaska’nın kuzeybatı kıyısında Çukçi Denizi’nin göreceli olarak sığ sularından altı nok tada sondaj yapmak istiyor. Proje son derece tartışmalı ve çevreciler tarafından protesto ediliyor. Örneğin Oceana organizasyonundan Susan Murray’a göre, buzlu Arktik denizinde olası bir kirlenmeyi önleyecek bir yöntem yok ve plan riskli. Nisan 2010 tarihinde Shell’ın rakibi olan BP tarafından işletilen Deppwater Horizon sondaj platformunda meydana gelen kaza tüm zamanların en kötü petrol felaketi olmuştu. On bir kişi yaşamını yitirmiş ve Meksika körfezine akan milyonlarca litre petrol muazzam zararlar vermişti. Nilgün Özbaşaran Dede nilodede@hotmail.com