Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Son Araştırmalardan CBT 1452/16 Ocak 2015 7 Kitap Doğan Kuban Kitapları Üniversitesi bilim insanları, altın nano partiküllerin yardımıyla, kanser hücreleri tarafından üretilen bir enzimin saptanabildiğini ve etkisiz hale getirilebildiğini ortaya koydu. Sağlıklı hücrelere karşın tümör hücrelerinin çok yüksek oranda oksijene ihtiyaçları vardır. Araştırmalarımızda bu özellikten yararlandık diyor projeyi yöneten Fulvio Ratto. Nano partiküller tümör hücrelerine yerleştikten sonra lazer yardımıyla etkinleştiriliyor. Fakat bunun insanda uygulanabilmesi için önümüzde henüz uzun bir yol var diyor Ratto. Laboratuvardaki deneylerin ardından, çok zorlu bir klinik öncesi test evresinin aşılması gerekiyor. Fakat yine de nano teknoloji, biyofotonik ve hücre biyolojisinden oluşan sinerjilerin kanser tanısında işe yaradığını göstermesi açısından önemli. olmamış, bilinmeyen eski kırılmaları etkinleştirmiş.” Bu yüzden olası kırılmaların bulunduğu bölgelerde hükümetlerin, endüstrinin ve bilimin birlikte çalışmaları öneriliyor. Hidrolik kırma yönteminde sıvı yüksek basınçla sondaj deliğine basılarak, kayaçta küçük yarıklar açılır. Bu yarıklardan ise doğalgaz ve petrol çıkarılır. Bu şekilde meydana gelen mikro sismik etkinlikler yani en küçük depremler genelde o kadar zayıftır ki sadece hassas aletlerle ölçülebilir. Fakat Ohio’daki depremler çok daha şiddetliydi. İnceleme dönemindeki en büyük depremin şiddeti üçtü. Bu tür deprem insanlar tarafından hissedilebilir ancak genelde zarar vermez. Deprem sırasında yakın çevrede hidrolik kırma yapılmış ve Skoumal ekibiyle birlikte hidrolik kırma ve deprem arasındaki olası ilişkiyi incelemiş. Araştırmacılar inceleme sırasında şiddeti 1 ile 3 arasında değişen 77 deprem saymışlar. Veriler Poland’daki hidrolik kırmaya bağlı depremle karşılaştırıldığında buradaki değerlerle örtüştüğü görülmüş. 1 Yarını Baştan Tanımlamak, 2 Kendini Öğrenemeyen Toplum Doğan Kuban’ın dergimizde yayımlanan yazıları dergi okurlarının da dışında geniş bir çoğunluğa ulaşır ve merakla okunur. Yazıları bir yol gösterici niteliktedir, okurlar Türkiye ve dünyayı anlamakta Doğan Hoca’nın rehberliğini ışık tutucu bulurlar. Hoca, ülkemizin karşı karşıya olduğu temel siyasi ekonomik toplumsal ve kültürel sorunlarını, bugünün gelişmiş dünyanın ulaştığı “çağdaş uygarlığın” kriterlerine vurarak çözümler. İslam ve kültürel tarihi üzerinde uzmanlık bilgisi, Avrupa uygarlığını özümsemesi, bilim ve teknoloji üretiminin çağdaş uygarlığı oluşturmadaki büyük katkısını gören yaklaşımı, sanatın her dalının toplum üzerinde yapıcı etkisini vurgulaması, Doğan Hoca’nın yazılarının gücünü oluşturur. Bu yazılar günümüzü ve toplumun dokusunu hallaç pamuğu gibi atar.. Hocanın yazıları uzun zamandır Cumhuriyet Kitaplarında çeşitli başlıklar altında yayınlanıyor.. Neredeyse her yıl bir kitap. Geçen Kasım ayında da Yarını Baştan Tanımlamak başlığı altında yazılarının son bölümleri yayımlandı. 2013’de yayımlanan kitabının başlığı da Kendini Öğrenemeyen Toplum’du. Hoca’nın dergimizdeki yazılarını içeren ilk kitapları ise: Çağdaşlaşma Sancıları (Cehaletten KavramlaraKavramlardan Kurumlara); Bağımsızlık Savaşı (Çağdaş Bir Gelecek İçin Türkiye’nin); Gelecek (Geleceği Sorgulamayan Toplumların Geleceği).. Kendini Öğrenemeyen Toplum’daki yazılarının hangi başlıklar altında toplandığına bakalım: Tarihi Varlık, Uygarlık Sorunları, Toplum, Kent, Politika, Ekonomi, Çin ve Amerika, Ulusal Kimlik, Yaşamı Sorgulama. Hoca bu kitabındaki Önsöz’ünde, Osmanlı imparatorluğu’nun yokoluşu ile ilgili düşüncelerinin sonunda “Mustafa Kemal’in dünya çağdaş vizyonu, İslam dünyasının en güçlü devletini yarattı.. (Kurtuluş Savaşı) ve devrimler İslam Dünyasının Batı’ya karşı en büyük direnişidir. Türk diriliş destanı dünya tarihinin bundan sora değişmeyecek bir gerçeğidir.” Ve devamla: “Toplumlar.. geçmişten kalan ve kültür adını taşıyan özelliklere sahip varlıklardır. Geçmişlerinin varisleridir. Onlara hazineler de miras kalabilir borçlar da. Bunların taşıyıcısı halklardır. Günümüz Türkiye’sinde Osmanlıyı yok eden hastalıklardan bazıları yeniden ortaya çıkmıştır. Biz bunların tedavisini geçmiş deneyimlerimizle öğrenmiş bir toplumuz. Fakat çarenin bilinmesi sorunun çözümüne yetmiyor.. Bugün daha önce bu boyutlarda olmayan küresel tehditlerle karşı karşıyayız...” *** Yarını Baştan Tanımlamak başlıklı son kitabının ara başlıkları şunlar: Cehalet, Yeni Bilgi Ağı, Politika, Çağla Gelişme Uygarlık, Çevre ve Mimari, Toplum, Osmanlı, Kimlik, Del, Gelecek, Devrim. Kitabın Önsöz’ünde dile getirdiği düşünceler arasında gezinelim. Hoca, 20. yy’ın fotoğrafını çektikten sonra şöyle diyor: “Bütün dünya, başta bir milyar aç olmak üzere, kapitalizm ve emperyalizmin yaşamını sürdürmeye çalıştığı bir beyin yıkama ortamında debeleniyor. Bunun acısını en çok gelişmemiş cahil toplumlar çekiyor. Dünya, binlerce yıllık tarihi ve alışkanlıklarını bir yüzyılda değiştirmeye zorlandığı için, yaşamı tanımlayan bütün parametreler kimlik değiştirdi. ‘Yarını baştan tanımlamak’ zorunda olduğumuz bir çağa ulaştık... Dünya tarihi yeni bir aşamaya girdi. Eski kapılar kapandı. Yeni çıkış yolları bulmak ve halka duyurmak, yeni bir tür uygarlık ve can kurtarma savaşıdır... Einstein, ‘eğer bu dünyada yaşayacaksak herşeye yeniden başlamak gerekecek’ demişti. Aydın’ın savaş da burada başlıyor. Geleceğin insanlara ne hazırladığın anlatma yollarını bulacaklar. Bu yeni bir devrimdir. Silahla değil, akılla olacak. Bu bütün bilimsel buluşlardan daha zor görünüyor.” Doğan Hocanın bu kitaplarını başucuna koyun, aklınız sıkışınca yazılardan birini veya merak ettiğinizi okumaya başlayın. Nezleden kaçınmak için özellikle de burnu sıcak tutun Hidrolik kırma şiddetli depremlere yol açıyor Tartışmalı petrol ve gaz elde etme yöntemi hidrolik kırma (Fracking) sadece çevreye zarar vermekle kalmıyor, depremlerden de sorumlu. Bilim insanları hidrolik kırma yönteminin tehlikelerini açıkladılar. Araştırmacılara göre hidrolik kırma ile gaz ve petrol elde edimi belli başlı zemin yapılarında göreceli olarak şiddetli depremlere neden olmakta. Amerikalı bir araştırma ekibi Mart 2014’te Amerika’nın Ohio eyaletindeki Poland köyünde meydana gelen depremin nedenlerini araştırdı. Alışılmadık depremin sebebi hidrolik kırmaydı diyor bilim insanları Amerikan Sismoloji Birliği Dergisi’nde (BSSA). Söz konusu depremin, ABD’de tartışmalı enerji elde edimi yöntemiyle ilişkilendirilen en şiddetli sarsıntı olduğu söyleniyor. Poland’daki depremler, prekambriyen dönemine ait ve çok sayıda sismik kırılmaların bulunduğu bir kayaç tabakasında meydana gelmiş diye açıklıyor Miami Üniversitesi’nden Robert Skoumal. “Sondaj etkinliği yeni kırılmalara neden Soğuk kış günlerinde rinovirüs enfeksiyonları ya da halk ağzıyla soğuk algınlığı vakaları artıyor. Fakat bu bezdirici burun akıntısında soğuğun ne gibi rol oynadığı bugüne dek tartışmalıydı. Gerçi virüslerin soğuk burunda, daha sıcak olan akciğerlere kıyasla daha iyi çoğaldıkları biliniyordu ancak virüsler laboratuvarda farklı sıcaklıklarda yetiştirildiklerinde sıcaklığa bağlı çoğalma farkı tespit edilmemiş. Peki ama soğuk algınlığı niçin kış aylarında daha fazla görülüyor? Bu konuyu araştıran Yale Üniversitesi’nden Ellen Foxman ve ekibinin tahmini şuydu: Soğuk hava virüsü doğrudan doğruya engellemiyor, ama mukoza hücrelerinin virüsü savunmalarını önlüyordu. Bu tahmini kontrol etmek isteyen araştırmacılar kültüre alınmış epitelyum hücrelerinde, 33 ve 37 derece sıcaklıkta rinovirüs yetiştirerek, hücrelerin antiviral savunma gücünü izledi. Rinovirüse karşı bağışıklık yanıtının düşük sıcaklıklarda zayıfladığını tespit ettik diyor Akiko Iwasaki. Bu yüzden de virüsler soğuk hücrelerde daha kolay çoğalıyorlar. Bu durumdan virüsün değil gerçekten de bağışıklık sisteminin sorumlu olduğu, rinovirüse karşı savunmasız kalacak şekilde genetik değişimden geçirilen farelerle gerçekleştirilen deneylerle anlaşılmış. Bu farelerde virüsler sıcaklarda da soğukta olduğu kadar iyi çoğalmışlar. Bu sonuçlardan yola çıkan Iwasaki, nezleden kaçınmak için özellikle de burnun sıcak tutulmasını öneriyor. Böylece bağışıklık sistemine nezleye savaşma şansı verilmiş oluyor diyor araştırmacı PNAS dergisinde. Nilgün Özbaşaran Dede nilodede@hotmail.com