25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bilim Tarihi CBT 1452 /16 Ocak 2015 12 B ve 1911’de de Sultan V. Mehmet Reşat’ın Selanik ve Manastır ziyaretlerini filme aldılar. İlinden Ayaklanması ve Jön Türkler’in çalışmaları, ziraat okulundaki Türk hocası da filmlerinin konuları arasındaydı. 1902 yılında Mersin’deki Manoli’nin gaOsman Bahadır zinosunda sinema operatörü Dimitri, Sultan bahadirosman@hotmail.com Abdülaziz’in at üstündeki bir görüntüsünü perdeye yansıttığı için gösterimi şehir polis müdürü tair film gösterme teknolojisi olan sinematografından durdurulmuştu. Bir sultanın görüntüsünün rafiyi, Fransız Louis Lumiere (18641948) izinsiz olarak bir gazinoda gösterilmesi uygun icat etti. Kamuya açık ilk gösteri 22 Mart görülmemişti. 1895’te, Fransız Bilimler Akademisi başkanı Sultan Abdülhamit, içeriğinin mutlak denetimi astronom Mascart’ın koşuluyla sinemayı başkanlık ettiği Ulusal destekliyordu. Sinema Sanayiyi Özendirme teknolojisini, hem film Derneği üyeleri önünkonusu edilecek faade yapıldı. Lumiere’in liyetleriyle kendisini sinematografı, aynı halka hoş göstermeyılın 28 Aralık tarihinnin, hem de eğitimde den itibaren Paris’teki yararlanmanın bir Grand Cafe’nin bodaracı olarak görürum katında halka açık yordu. 1903 yılında gösterilerde kullanıl“Memaliki Şahanede maya başlandı. Sinematograf Temaşa Bu tarihin üzerinEttirilmesinin Şeraiti den bir yıl geçmeİmtiyaziyyesi” başManaki kardeşler den, İstanbul’un bazı lığıyla yayımlanmış semtlerinde ve Yıldız olan 26 maddelik siSarayı’nda padişanematograf imtiyazhın huzurunda film gösterimleri namesi, Saltanat mayapılmıştı. Sinemacı Sigmund kamının sinemaya naWeinberg, Galatasaray’daki bir sıl baktığını çok açık birahanede 16 Aralık 1896 tariolarak gösteren bir hinde Lumiere kardeşlere ait olan belgedir. Örneğin 10. “La ciotat garına trenin varışı” adlı maddede bugünkü difilmi göstermişti. Bu gösterim, ülkelimizle şunlar söylenmizde sinema tarihinin başlangıcı mektedir: “Medreseler olarak kabul edilmektedir. Yıldız ve mektepler ve daSarayı’nın bir salonuna perde gerülfünunlarda öğrenren Fransız sinemacı Bertrand da, cilerin bazı bilimleri Padişahla birlikte saray mensuplave fenleri kolaylıkla rına ilk sinema gösterisini sunmuştu. anlayabilmeleri ve Sinema teknolojisinin, Osmanlı böylece eğitim görevülkesine icadından sonra en kısa lilerinin yöntem besürede gelen teknoloji olduğunu lirlemesi için imtiyaz söyleyebiliriz. 1896’dan başlayasahipleri söz konusu rak Selanik’ten İzmir’e, Mersin’den bilimlerin ve fenlerin Şam’a kadar imparatorluğun dört uygulamasını göstebir yanında bu yeni ve çok şaşırtıcı Selanik’teki Pathé sinemasının kalıntısı ren resimler yapıp icat halkın huzuruna çıkmıştı. onları sinematograf İlk film gösterimleri, Avrupalı ve ABD’li gevasıtasıyla öğrencilere istenildiği zaman hafif bir zici sinemacılar tarafından, çoğunlukla kentli ücret karşılığında göstereceklerdir.” 15. maddede seçkinlerin gittiği çeşitli tiyatro, kahvehane, bar ise şunlar söylenmektedir: “Temaşa ettirilecek her ve bazı mevsimlik eğlence yerlerinde yapılıyorbir manzara öncelikle yüce saltanat memurlarının du. İstanbul’da ilk sinema salonu ise, 1908’de onayına arz edilecek ve gereken izin alınacaktır.” Tepebaşı’nda Darülbedayi’nin komedi bölümünde Bu imtiyazın yürürlüğe girip girmediği veya açıldı. Pathé adlı bu salondan sonra İstanbul’un uygulamadaki etkisi konusunda herhangi bir bilbirçok semtinde yeni sinema salonları birbiri argiye sahip değiliz. Belki yürürlüğe girmemiş oladından kapılarını göstericilere açtı. bilir. 1904 yılında, bazı “muzır” filmlerin yetkililere şikâyet edilmesi üzerine Matbuatı Dahiliye MANAKİ KARDEŞLER Müdürlüğü’nün, filmlerin gösterimler öncesinde Osmanlı topraklarında ilk sinema filmini çe ön izlemeye tabi tutulması kararını almış olması, kenler, Makedonyalı Manaki kardeşlerdir. Yanaki denetleme mekanizmasının henüz yeni kurulmakta ve Milton Manaki kardeşler ilk filmlerini 1905 yı olduğunun işareti gibi görünmektedir. lında çektiler. İkinci Meşrutiyet kutlamalarını, Türk Bir Türk sinemacısının ilk filminin, Fuat Uzkınay süvari, piyade ve topçularının geçit törenlerini Osmanlılarda sinema Osmanlı modernleşmesinin önemli aşamalarından biri de, sinemanın Osmanlı ülkesine girişidir. OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu tanolturkoglu@gmail.com Nefret Söylemi ve Dijitalleşen Sömürü Bilgi çağı herkesi saklandığı, gizlendiği ya da çekindiği karanlıklardan meydana, gün ışığına çıkacak yolları açmaktadır. Tüm dünyada bilgi olgusundan istifade ettikçe bu şeffaflaşmanın etkisi altında kalmakta olan bireylerin ve toplumların sayısı artmaktadır. Nefret söylemi olgusunun kültürümüzdeki tam karşılığı aslında mahalle baskısı. Nasıl ki nefret söylemi sadece belli konulardaki “ötekilik” olgusuna hitap etmekle sınırlı tutulamazsa mahalle baskısı da sadece belli mahallelere özgü bir kavram olarak değerlendirilmemelidir. Paris’teki Charlie Hebdo kanlı eylemi “nefret söylemi”nin sadece sınırlı ötekiler için geçerli olduğu mesajını vermek üzere kullanılmaya çalışılıyor. Pazar günü yürüyüşe katılan devlet adamlarının kaçı ifade özgürlüğü olgusunu sözde değil de özde idrak edebilmiş ve kendi ülkesinde bunu uygulamak için her türlü gayreti sarf edebiliyor? Bir açıdan bakıldığında baskı altında olanlar (ya da olduğunu iddia edenler) başka bir açıdan değerlendirildiğinde üçüncü şahıslara karşı mahalle baskısı uyguluyor olmasın? Ya da bir kişi ya da grubun nefret söylemine maruz kalması, sakın onların da başkalarına benzer türde mahalle baskısı yapmasını meşrulaştırmasın ? Diyelim ki belli bir dinden olanların üstünde mahalle baskısı var. Son olaylardan sonra kolaylıkla “Müslüman isen teröristsin” yakıştırmasını örnek olarak verebiliriz. Bu öncelikle kesin bir nefret söylemidir. Ancak ikincisi bu mağduriyet Müslümana başkasına karşı benzer bir tavır almasını gerektirmez. (İşin politik söylemi ayrı bir konu olsa gerek. Politikada malum “dün dündür, bugün bugündür”). İfade özgürlüğü, demokrasi, cumhuriyet vb gibi olguları idrak etmiş olanların, idrak etmemiş olanlara yaklaşım modelinde de bir sıkıntı var. Çoğunlukla zaten olması gereken, standard, normal buymuş gibi bir tavır almak olguları idrak etmemiş olanların onları benimsemesi sürecinde fazladan bir bariyer oluşturmakta. Kişisel kibirler! Şunu da unutmamalı; sıkıntı dogmada değil, dogmatik düşünce modelindedir. Her insanın zihninde dogmalar vardır ve bu kötü bir şey değildir. Ancak dogmatik düşünce yapısına sahip olmak daha farklıdır. Bu yapıdaki bir insanın, kabul etmiş olduğu dogmadan başka bir dogmayı benimsemesi söz konusu bile olamaz; çünkü zaten onun için öteki diye bir şey yoktur. Ya kendi dogmaları ya da hiç. Oysa dogmatik düşünce modelinin batağına düşmemiş ancak dogmaları olan bir insan, kendi zihinsel sürecinden geçirmek kaydıyla o dogmaları zaman içinde başka dogmalarda değiştirebilecek esnekliğe sahiptir ve yeri geldiğinde bunu tatbik eder. Aslında en dogmatik düşünce yapısına sahip insan bile bunun son kertede imkânsız olduğunu bilir. Örneğin bugüne dek bunlardan hiçbiri zamanın kendi üzerindeki yıpratıcı etkisinden kurtulamamıştır; hepsi de ölmüştür. Bilgi çağını idrak etmekte olan toplumlarda nicel hacmi ne olursa olsun herhangi bir düşünce modelini benimsemiş kişilerin gölgede kalmışlıkları ortadan kalkmaktadır. Bilgi çağı herkesi saklandığı, gizlendiği ya da çekindiği karanlıklardan meydana, gün ışığına çıkacak yolları açmaktadır. Tüm dünyada bilgi olgusundan istifade ettikçe bu şeffaflaşmanın etkisi altında kalmakta olan bireylerin ve toplumların sayısı artmaktadır. Bu karmaşa belki de bilgi toplumu olabilme için birinci eşik noktası olacak. Bu sinerjiyi, bu birlikteliği, bu harmanlamayı sağlayamayan toplumlar bilgi çağının nimetlerinden de ancak tüketici düzeyinde istifade edecek ve sömürülmeye devam edecekler. Bu kez dijital olarak. Yazının devamı 19. sayfada
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle