Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
MerakZekâ CBT 1452/16 Ocak 2015 3 Sorular beyin geliştirir... Doğru sorular, merakın doğal uzantılarıdır. Merakı, kimin kimle birlikteliği ya da kimin kimi hangi cevapla oturtacağı ile sınırlanmış bir toplum “ortalaması”nda, beyinlerde yeni bağlantıların oluşması için bir tetikleme niçin oluşsun? Bu insanların çocukları meraklarını ne tetikleyecek ki ardından sonsuz sayıda soru üretsinler? BİLİMİN EN ÇOK TARTIŞILAN 13 TEMEL KAVRAMI 2 Tınaz Titiz tinaz@tinaztitiz.com B ugünlerde sosyal medyada dolaşan, ama daha evvelce de bir yabancı http://tinaztitiz.com/7160/ sorularbeynigelistirir/#sthash.wY2IvJvD.dpuf yazara [1] referansla ortaya konulan bir bilgi [2] var (Ülkelerin IQ ortalaması): 185 ülkelik bir liste içinde Türkiye, BosnaHersek, Şili, Hırvatistan ve Kırgızistan ile birlikte 90 puanı paylaşıyor. Bu puanın anlamı, çeşitli grupların karşılaştırmalı bir listesinde [3] verilmiştir. Eğitimin çeşitli düzeyleri ya da mesleki kategoriler içinde yüksek IQ’ya sahip kimseler bulunabilir. Bu hemen her yerde özellikle de Türkiye’de rastlanan bir durumdur. Koşulları nedeniyle iyi eğitim görememiş ve/ya sıradan meslekler içinde yer alan insanlar her yerde vardır. Bir ilke olarak, kişinin elinde olmayan özellikleri / koşulları nedeniyle övülmesi ya da yerilmesi etik açıdan doğru değildir. Ama, kaçırılmadan sorulması gereken soru da şudur: Ne yapıyoruz da böyle oluyoruz? Tek bir zekâ tanımı (IQ) yerine şimdilik [4] dokuz zekâ türünün varlığı kabul edilse de, ortalama bir zekâdan söz edilebilir [5]. Kalıtsal miras, akraba evlilikleri gibi adetlerin zekâ düzeyini yakından etkilediği biliniyor. Kültür ve gen etkileşiminin zekâ düzeyini etkilemesi ise İkili Kalıtım Kuramı [6] tarafından ortaya konulmuştur. Yoz kültürün biyolojik evrimi kendi yönünde etkilediği, daha yüksek kültürlerin ise evrimi olumlu değiştirdiği bu kuramın tezidir. Son yıllarda popüler bir kavram olarak üzerinde konuşulan Öğrenme Devrimi [7], şu iki ilke çevresinde örgülenmekte: Akılbeden bağlantısı ve akılbeyin bağlantısı [8]. • Birinci ilke: Öğrenme akademik bir süreç değildir. Bebeklikten itibaren yapılan her türlü bedensel ve zihinsel eylem beyinde yeni bağlantılar geliştirir. • İkinci ilke: Beyinde oluşan her yeni bağlantı, yeni bedensel ve zihinsel eylemleri tetikler. Bu süreç bir spiral gibi kendi kendini besler. Basit görünüşlü bu ilkeler, gelişkin toplumlardaki okullarda beden eğitimi dersleri ve satranç kulüplerinin niçin ciddiye alındığının nedenidir. En az beden eğitimi ve satranç kadar, açıklanan bu spiral süreci olumlu yönde etkileyen bir öğe de “merak” ve onun ikiz kardeşi “soru”dur. Her ne amaçla olursa olsun “merak” ve onu tatmin edilebilmek için başvurulan “sorular”, cevap bulabilmek yolunda zihinsel ve/ya bedensel eylemleri tetikler; böylece de beyinde yeni bağlantıların oluşumlarını tetiklerler; kısacası kişileri daha zeki hale getirir. kavuşturacak soru(lar) ile başlanmayıp, herkesin doğrudan cevaplarını savunmaları. (Böylece her cevap, tartışılan sorun’un ayrı bir yüzüne ilişkin sorulara yönelik olduğu için uzlaşma olasılığı çok düşük oluyor). Doğru soru sorma konusunda bir duyarlık oluşmadıkça, en yaşamsal konularda sorulan sorular, “muhtemel Marmara depremi hakkında düşünceleriniz nelerdir?”, “Kürt sorunu hakkında ne düşünüyorsunuz?”, “işsizlik meselesi hakkında neler söyleyeceksiniz?” gibisinden, verilecek her cevabın, sorun’un bir yerlerine uyabileceği “kısır cevaplar” ile yaşamak zorundayız. Doğru sorular, merakın doğal uzantılarıdır. Merakı, kimin kimle birlikteliği ya da kimin kimi hangi cevapla oturtacağı ile sınırlanmış bir toplum “ortalaması”nda, beyinlerde yeni bağlantıların oluşması için bir tetikleme niçin oluşsun? Bu insanların çocukları meraklarını ne tetikleyecek ki ardından sonsuz sayıda soru üretsinler? Bütün yaşam sorun çözmek ise [10] ve soru sormak, sorun çözmenin biricik aracı sorgulama’nın [11] yapıtaşı ise, kronik sorunlarımızın niçin çözülemediği, 90 IQ ve soru sorma becerisi yetmezliği arasındaki sıkı ilişki açık değil mi? Soramayan aptal olur, övünmekle de giderilemez. [1] Richard Lynn, Tatu Vanhanen, IQ and the Wealth of Nations, Praeger / Greenwood, 2002 [2] Bkz. http://goo.gl/eydxbe [3] Bkz. https://en.wikipedia.org/wiki/Intelligence quotient#Othercorrelations [4] Hovard Gardner (http://goo.gl/feJHDY) tarafından 1983’te ortaya atılan Çoklu Zekâ Kuramı o tarihte 7, bir süre sonra 8 zekâ türü (müzikalritmik, görseluzaysal, sözeldilsel, matematikmantık, bedenselhareketsel, dışa dönük, içe dönük ve doğaya ait) tanımlamış ve daha sonra varoluşsalahlaki (moral) zekâyı da katarak şimdilerde 9 zeka türüne ulaşmıştır (bkz. http://goo.gl/G6nC5M). İleride bu konudaki araştırmalar geliştikçe, kişiye özgü yeni zekâ türlerinin tanımlanabileceği beklenebilir. [5] Çoklu zekâ kuramına göre hemen herkes 9 zeka türünün her birinde bir varlık göstermekte, bazı türlerde ise diğerlerine göre daha yüksek skor elde edebilmektedir. Sadece tek zekâ türünde yüksek, diğer sekizinde hiç düzeyinde bir skor beklenen bir durum değildir. Buna göre, çok dar amaçlar haricinde yine de ortalama bir zekâdan söz etmek yanlış olmaz. Doğru ifade, ortalamanın dışında hangi bir veya birkaç türdeki zekânın ortalamadan önemli ölçüde yüksek olduğudur. [6]İkili Kalıtım Kuramı (Dual Inheritance Theory) için bkz. http://goo.gl/nocgML [7] Bkz. http://goo.gl/72Acgj [8] Dryden G. ve Vos.J., The New Learning Revolution, Network Educational Press , 2005, Sah. 379 [9] Doğru soruların üç ortak özelliği tekil (singular), belirli (definite) ve net (clear) olmasıdır (bkz. http://goo.gl/s8yaU4).Bu tür sorular yol açıcı olup, cevaba götüren yolda yeni soruları çağırır. Bunun aksi ise yeni soruların sorulmasına imkan vermez. Bunlar “kısır” sorulardır. [10] Karl Popper’in ünlü sözü ve aynı isimli kitabı: All Life is Problem Solving. [11] Çeşitli alanlar için çeşitli kişilerce üretilmiş sorular ve o sorular sorulsa idi ortaya çıkabilecek değişik bakış açıları için bkz. www.ezberkaliplarinisorgula.com Gerçekliğin Dokusu KAVRAM: UZAY ZAMAN Uzayzaman çoğunlukla gerçekliğin dokusu olarak tanımlanır. Uzayzamanın dört boyuttan oluşan bileşimi Einstein fiziğinin özüdür. Peki de uzayzaman nedir? Uzayzamanı zihinde canlandırmanın en kolay yolu, üzerine bir kütle konulduğu zaman çöken esnek bir lastik tabakaya benzetmektir. Deformasyon, uzayzamanın kütleçekimi tarafından bükülmesini temsil eder. Bu görüntü, uzayzamanın elle tutulabilir fiziksel bir şey olduğu yönünde bir algı yaratır. Fakat içinde hareket ettiğimiz boyutların fiziksel belirtisi, kapsadıkları alanlardan başka bir şey değildir. Pek çok fizikçi için uzayzamanın kendisi daha soyuttur. Pennsylvania Eyalet Üniversitesi’nden Martin Bojowalt bunu “manifold” olarak isimlendirilen bir varlık olarak görüyor. Genel göreliliğin denklemleri bu manifoldun evrimini hesaplamamıza yardım eder. Bojowalt, “Lastik tabaka bu manifoldun resmidir; dolayısıyla ben soyut olarak bu benzetmeden yararlanıyorum” diyor. Buraya kadarki ansiklopedik hatırlatmaların ışığında, “bu düşük ortalamanın başlıca nedenleri nelerdir?” sorusuna tekrar eğilince, şu belirgin kültürel özelliğimiz dikkat çekmeye başlıyor: Az ve de kısır [9] sorulara karşılık bolca cevap üretimi! Bu savın doğrulanması için iki yere bakmak yeterlidir: (1) Her düzeydeki eğitim kurumunda, “doğru soru sormak” ile ilgili bir öğreti ya da bir telkin kültürünün bulunmayışı, (2) TV tartışmalarının izleyebildiğim kadarıyla hiçbirisinde tartışmalara, tartışılacak sorunun ne olduğunu açıklığa NEDEN DÜŞÜK ORTALAMA Santa Barbara’daki Kaliforniya Üniversitesi’nden Don Marolf bir adım daha ileri giderek uzayzaman kavramını şöyle açıklıyor: “Uzayzamanın şeklini gözümüzde canlandırmak gereklidir. Fakat pek çoğumuz bunu fiziksel bir şey olarak algılamaz. Bir resim çizdiğimizi varsayarsak, uzayzaman karatahta üzerindeki tebeşir çizgileridir.” Neyse ki uzayzamanın bütün kavramlarını birleştiren bir şey var. Bu şey, devamlı ve aralıksız bir bütündür (kontinuum, sürey); hiçbir engelle karşılaşmadan pürüzsüz değişim gösterir. Kuantum kütleçekimi için birleşik bir kuram yaratmak amacıyla genel göreliliği kuantum mekaniği ile birleştirmek istersek, bu kavramın değişmesi gerekir. Kuantum kütleçekiminde uzayzaman her şeyde olduğu gibi küçük, ayrık kuantumlar oluşur. Bu da uzayzamanı belirgin bükülmeleri ve dokuma şekilleri olan bir doku haline getirir. Bojowalt, “Lastik tabakanın tam tersi olan örgü doku, olası mikroyapılara odaklandığımız anlamına gelir” diyor. Marsilya Üniversitesi’nden Carlo Rovelli, kendi örgü mikroyapılarını minik, bulanık damlalar olarak görüyor. Derleyen: Reyhan Oksay Kaynak: New Scientist, 13 Aralık 2014 Dipnop: “sağsol, ilerigeri, yukarıaşağı” ya da “en, boy, yükseklik” alıştığımız üç boyut. Zaman bunu dörtlüyor. Einstein’ın genel göreliğine göre ise kütleli cisimler bu yapıyı eğip büküyor. Prof. Dr. Ömür Akyüz