Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘Bilgi Toplumu Stratejisi (20142018)’ Üzerine Bilgi toplumunun dünyada yaygın kabul gören tanımı şöyle: Bilginin üretim, dağıtım ve kullanımının, yaşamın her boyutunda en önemli olabildiği toplum. Ekonomi ve iş hayatı ne kadar önemli olursa olsun, yaşamın tek belirleyici boyutu değildir. Osman Coşkunoğlu, ocoskunoglu@gmail.com Şener’in güçlü bir başbakan yardımcısı olduğu ilk yıllarda arka planda duran Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ise başbakanın politikalarının sadık uygulayıcısı olarak ve arkasını ona dayayarak giderek güçleniyordu. Bilgi teknolojileri konusunun tek sahibi olma yolunda ilerliyordu. Tam da, stratejinin yürürlüğe girdiği günlerde, güç Abdüllatif Şener’den Binali Yıldırım’a geçmeye başlamıştı. Nitekim, Bilgi Toplumu Stratejisi’ni uygulaması öngörülen DPT içinde güçlü bir genel müdürlük kurulmasını Binali Yıldırım son anda engellemeyi başarmıştır. Böylece, Şener altında geliştirilen “Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı (20062010),” DPT içinde güçsüz ve olanakları sınırlı bir daireye bırakılarak, daha baştan başarısız olmaya mahkum edilmiştir. Nitekim, 2010 yılının sonuna gelindiğinde, bitmiş olması gereken 111 eylemden ancak yaklaşık yarısı tamamlanabilmiştir. 2007 seçimlerinde Abdüllatif Şener tasfiye edildikten sonra ve Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı Telekomünikasyon Kurumu’nun adı Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu olarak değiştirilip yetkileri arttırıldıktan sonra, bilgi teknolojileri ve bilgi toplumu konularının tek sahibi Binali Yıldırım oldu. Sektör, bu konularda yetkinin tek ve iletişim kurulabilen bir bakanda toplanmış olmasını alkışladı. Fakat, stratejinin ihmal edilmesi yeterince önemsenmedi. Bu arada, AKP politikaları sonucu, artık giderek önem ve güç kaybeden DPT, başbakan yardımcısına değil yeni kurulan Kalkınma Bakanlığı’na bağlandı. İlk Kalkınma Bakanı olan Cevdet Yılmaz, DPT içindeki Bilgi Toplumu Dairesi’nin işlevselliğini, Binali Yıldırım’ın gölgesinde kalarak da olsa, sürdürmek için samimi bir mücadele verdi. AKP içindeki güç kavgası ve bilgi toplumu vizyonundan tamamen kopuk politikalar sonucu tam bir fiyaskoya dönüşmüş olan “Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı (20062010)” yerine, bakan Yılmaz ve DPT yeni bir strateji hazırlamaya girişti. Böylece, şu anda önümüzdeki “20142018 Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı Taslağı,” katılımcı bir süreç sonunda ortaya çıktı. Fakat, besbelli süren güç kavgası nedeniyle, çeşitli bakanlıkları kapsayan bu stratejinin uygulanmasını sağlayacak kurumsal yapı henüz belirlenemedi. AKP’nin bilgi toplumu konusuna yukarıda özetlenen 12 yıllık yaklaşımı ışığında, “uygulama, koordinasyon , izleme ve değerlendirme”sinin hangi kurumsal yapıyla ve nasıl yapılacağı belli olmayan önümüzdeki taslağı inceleyelim. D PT’den sorumlu Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın girişimiyle başlayan önemli bir çalışma tamamlandı ve “20142018 Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı Taslağı” görüşlere açıldı (http://bit.ly/TF8qOr). Önümüzdeki strateji taslağının içeriğinin değerlendirilmesi, AKP’nin 12 yıllık iktidar döneminde bilgi toplumuna ilişkin strateji ve politika geliştirip uygulama sürecinden soyutlanamaz. Dolayısıyla, önce AKP iktidarının 12 yıl boyunca bilgi toplumu stratejisine nasıl yaklaştığının perde arkasına bakalım. TARİHSEL ARKA PLAN Sonraki yazıda, strateji taslağında yer alan somut eylemleri ele alacağım. CBT 1422 15 /20 Haziran 2014 AKP 2002’de iktidara geldiğinde, masada Cumhurbaşkanı Demirel’in 2000 yılı başında sanal temelini atarak topluma sunduğu TUENA (Türkiye Ulusal Enformasyon Ana Planı) vardı. 1997 yılında başlayan, TÜBİTAKBİLTEN tarafından yürütülen TUENA çalışması kuramsal temeli sağlam ve kapsamlı bir bilgi toplumu stratejisi içeriyordu. Buna karşın, AKP hükümetinin DPT’den sorumlu başbakan yardımcısı Abdüllatif Şener yeni bir strateji hazırlama çalışması başlatmıştı. O sıralarda, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi bir milletvekili olarak ısrarla neden TUENA’nın rafa kaldırıldığını sorguladığımda, Şener “TUENA’da devletin piyasaya müdahalesini çok buluyoruz. Biz daha piyasa ağırlıklı ve özel sektör odaklı bir strateji istiyoruz” diye belirttiği ideolojik tercihi doğrultusunda bir strateji hazırlanmasını Peppers & Rogers danışmanlık firmasına ihale etmişti. Şener ve ona bağlı DPT’nin yönetimi altında, Peppers & Rogers’ın oldukça katılımcı bir süreç sonunda tamamladığı “Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı (20062010)” Temmuz 2006’da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. TUENA çalışmasının sonlarına akademisyen olarak, Şener’in başlattığı strateji çalışmasının hemen hemen tamamına da siyasetçi olarak katıldım. İki stratejinin teknik ayrıntılarına girmek ve bir karşılaştırma yapmak bu yazı kapsamını aşar. Zaten, TUENA’ya bir akademisyen olarak çok ve nitelikli zaman vermiş olan Prof. Dr. Haluk Geray, bu iki stratejiyi 2006 yılında BirGün gazetesinde altı yazılık bir diziyle enine boyuna karşılaştırmıştır (altıncı yazı: http://bit.ly/1l4yw36). Ayrıca, 2008 yılında iki yazılık bir diziyle konuya tekrar değinmiştir (http:// bit.ly/1u1VuNC, http://bit.ly/1oJ3gfG). Dolayısıyla, burada ben uygulama sürecini belirleyen perde arkasındaki önemli siyasi gelişmeleri özetlemekle yetineceğim. Tam da “Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı (20062010)”nın yürürlüğe girdiği günlerde, uygulanmasını ve kaderini etkileyecek önemli bir siyasi çatışma ve güç savaşı iyice kızışmıştı. Şener, düzgün işleyen liberal piyasa ekonomisini benimsemiş, fakat küresel güçler karşısında ulusal çıkarlara da duyarlı bir politika yürütmek istiyordu. Başbakan Erdoğan ise, bir yandan etik sorunlarla yüklü bir ahbapçavuş kapitalizmini benimsemiş, bir yandan da dünya piyasalarındaki likidite bolluğundan yararlanmak için küresel güçler karşısında ulusal çıkarları arka plana atan bir politika izlemeye başlamıştı. Dolayısıyla, Şener ile Erdoğan’ın ideolojik ve etik anlayışları çelişmeye başlamıştı. GENEL YAKLAŞIM Stratejinin odağında ekonomik büyüme ve istihdam olduğu, strateji sunumunun daha ilk satırında belirtiliyor (s. 14). Bu odak, ekonomiyle ilgili stratejilere veya bilgi teknolojilerinin geliştirilmesine ilişkin stratejilere yakışır. Bilgi toplumu stratejisinin odağında toplumun bilgiyi üretmesi, bilgiye erişimi ve değerlendirmesi olmalıdır. Bilgi toplumunun dünyada yaygın kabul gören tanımı şöyle: Bilginin üretim, dağıtım ve kullanımının, yaşamın her boyutunda en önemli olabildiği toplum. Ekonomi ve iş hayatı ne kadar önemli olursa olsun, yaşamın tek belirleyici boyutu değildir. Çalışmanın odağına ekonomi ve istihdamı alınma sında belirleyici olan unsurlardan birisinin, Avrupa Sayısal Gündem girişimi olduğu belirtiliyor. Oysa, Avrupa Sayısal Gündem girişiminin amacı aynen şu cümleyle ifade edilir: “Avrupa yurttaşlarının ve iş dünyasının sayısal teknolojilerden en fazla yararı elde edebilmesi” (http://bit.ly/1oKnPbO). Yani odakta yurttaşların teknolojilerden edineceği yarar da vardır ve bu yarar, sadece ekonomisi ve istihdamı ile ilgili değildir. Strateji çalışmasında yararlanılmadığı anlaşılan önemli bir doküman, Birleşmiş Milletler üyesi tüm ülkelerin üyesi olduğu Uluslararası Telekomünikasyon Birliği’nin (ITU) her yıl yayımladığı “Bilgi Toplumunu Ölçmek” isimli raporudur. Bu raporda, her ülkenin bilgi teknolojileri alanında o yıl gösterdiği gelişmeye bir not verilir. Bu not, 3 kategori altındaki 11 ölçülebilir endekse göre belirlenir. Kategoriler şöyledir: Erişim, kullanım ve beceri. Bu kriterler, önümüzdeki strateji taslağında öne çıkmıyor. Gerçi, ekonomik büyüme ve istihdama odaklanan strateji, toplumsal yaşamın diğer boyutlarını tamamen ihmal etmiş denemez. Stratejinin sekiz ekseninden birisi “Bilgi ve İletişim Teknolojilerinin Topluma Nüfuzu”dur. Ayrıca, diğer eksenlerde de toplumsal yaşamın ekonomi ve istihdam dışındaki boyutlarına da değiniliyor. Fakat, bunun ne kadar yetersiz olduğunu, odakta sadece ekonomi ve istihdam olmasının stratejiye nasıl olumsuz yansıdığını, FATİH projesi örneği üzerinde gösterebiliriz. Strateji taslağında FATİH projesine 10 yerde atıfta bulunuluyor. Bunların altısı bilgi teknolojileri ve pazarı ile ilgili, sadece dördü eğitim ile ilgili. Bu çarpık durum, AKP’nin şimdiki uygulaması ile uyumlu. Şu ana kadar FATİH projesi ile ilgili gelişmeler daha çok teknoloji satın almaya ilişkin. Eğitim ve öğretim ile ilgili gelişmeler çok sınırlı ve yetersiz. Aynı yanlış anlayış, önümüzdeki strateji taslağında da devam ediyor. Odakta ekonomi ve istihdam olunca, kaçınılmaz olarak stratejide bilgiden çok teknoloji öne çıkıyor. Bunun olumsuz yansımalarına bir örnek vermek gerekirse, stratejide çocukların internetin sakıncalarından korunmasına nasıl yaklaşıldığına bakılabilir. Bu konu strateji taslağının çok yerinde geçiyor, ama tek bir kez olsun öğrenci annebabalarının bilgilendirilip bilinçlendirilmesine değinilmiyor. Çözüm, filtre teknolojileri ve erişim sınırlamalarında bulunuyor. Bilgi toplumu denince, bilgilenme ve bilinçlenme öne çıkmalıdır, sınırlama ve yasaklama değil. Üstelik binlerce bilgisayar öğretmeni atanamazken, okullarda annebabalar için eğitim programlarının ülkemizi bilgi toplumuna taşıma iddiasındaki bir stratejide yer almaması ciddi bir çelişki. Sonuç olarak, açıkça ifade edilmese de, strateji taslağına egemen olan anlayış şu gibi görünüyor: Önce ekonomi gelişsin, ancak ondan sonra bilgi toplumuna yönelik politikalar uygulanabilir. Bu anlayışın uygulamada yanlış olduğunun yaşayan örneklerinden birisi ülkemizdir. Ayrıca, bu yaklaşım kuramsal olarak da yetersizdir. Önümüzdeki strateji ekonomi odaklı olsa da, bu yazının kapsamı ekonomi olmadığı için,bu yetersizliğe ancak çok kısa değinebilirim. Klasik büyüme kuramlarında, ekonominin girdileri sadece sermaye ve işgücüdür. Oysa, daha geçerli sonuçlar elde edilmesini sağlayan, yeni endojen (endogenous) büyüme kuramına göre bilgi de ekonominin girdisidir. Önümüzdeki stratejide, ekonominin odağa yerleştirilmesinin yanlış olmasının ötesinde, ekonomik büyümeye doğru yaklaşıldığını da göremiyoruz. BİLGİ TOPLUMU